Mariz Bir Asrın,
Hasta Bir Unsurun,
Alil Bir Uzvun
Reçetesi
Veyahut
Saykalü’l – İslâmiyet
veyahut
Bediüzzaman’ın
Muhâkematı
( Ders notları -I-)
Bismillahirrahmanirrahim
(hamdele)
Cümle tahiyyat, ol Hâkim-i Ezel ve Hakîm-i Ezelî ve Rahmân-ı Lemyezelîye elyaktır ki, bizi İslâmiyetle serfiraz ve şeriat-ı garrâyla sırat-ı müstakîme hidayet etmiştir.
Hâkim-i Ezel: Ezelden beri hüküm sahibi. Hakîm-i Ezelî: Ezelden beri hikmet sahibi. Rahmân-ı Lemyezelî: Bâki-zeval bulmayan Rahman. Elyak: daha layık, en layık olan.
Öyle bir şeriat ki, akıl ve nakil, dest-bedest ittifak vererek ol şeriatın hakaikinin hakkaniyetini tasdik etmişlerdir.
(Ama elbette ideal anlamdaki bir akıl=hilkatinden beklenen vazifeleri yerine getiren/getirmeye çalışan bir akıl.)
Öyle hakaik ki, kökleri hakikat zemininde rüsuh ile beraber dal ve budakları kemalâtın göklerine yükselip, intişar edip, öyle füruat ki, meyveleri saâdet-i dâreyndir; ve bizi Kur’ân-ı Mu’cizle irşad eylemiş.
Hakikat, bir ağaç tesbihiyle tasvir ediliyor. Rüsuh: İlim ve fennin derinliğine vukufiyet. Sağlamlık. Devamlılık. Kökten ayrılan kısımlar. Füruat: Füru’lar. Esastan olmayıp geniş bilgide ortaya çıkan mes’eleler.
Öyle kitap ki, kaideleriyle hilkat-i âlemin kitabından dest-i kader ve kalem-i hikmetle mektup ve cârî olan kavânîn-i amîka-i dakika-i İlâhiyeyi izhar ettiğinden, ahkâm-ı âdilânesiyle nev-i beşerin nizam ve muvazenet ve terakkisine kefil-i mutlak ve üstad-ı küll olmuştur.
„kavânîn-i amîka-i dakika-i İlâhiye“: Kainatta her yerde hükmeden ilahî kanunlar anlamında. Mesela Adalet, mesela israfsızlık gibi “kanunlar”. İşte Kur’ân-i Kerîm, kaideleriyle ‘alemin yaratılışının kitabından kader eli ve hikmet kalemiyle yazılmış ve ve elan da cari-devam eden‘ bu ilahî kanunlari izhar ettiğinden; getirmiş olduğu adil hükümleriyle insanlığın düzenine, dengesine ve terakkisine tam ve kat’i kefil ve küllî manada bir üstad, rehber olmuştur. Yani izhar ettiği (ya da kimi zaman işaret ettiği) o ilahî kainat kanunlarıyla, insanlar için gerekli kanunları da getirmiştir.
(salvele)
Salavat-ı bînihaye, ol Server-i Kâinat ve Fahr-i Âleme hediye olsun ki, âlem, envâ ve ecnâsıyla onun risaletine şehadet ve mucizelerine delâlet ve hazine-i gaybdan getirdiği metâ-ı âlîye dellâllık ediyor.
Âlem, içindeki çeşit çeşit canlılar ve cansız cinslerle O’nun (s.a.s) risaletine şehadet, mucizelerine delilllik ve hazine-i gaybdan getirdiği kıymettar nimetlere-‘mallara’ dellallık ediyorlar-bunları ilan ediyorlar.
Güya âleme teşrif ettiğinden, herbir nevi, kendi lisan-ı mahsusuyla alkışladığı gibi, Sultan-ı Ezel, zemin ve âsumanın evtârını intak edip herbir tel başka lisanla mu’cizâtının nağamatını inşad etmekle, o sadâ-yı şirin bu kubbe-i minâda ilelebed tanîn-endaz etmiştir.
“zemin ve âsumanın evtârını intak edip”: yeryüzü ve gökyüzünün tavirlarini-hallerini konuşturup. “Tel”: burada “musikî aleti gibi” manasında. “inşad: şiir okuma. “kubbe-i mina”: gökkubbe.“tanîn-endaz”: çınlamak.
Güya âsuman, kendi miraç ve melek ve kamerin elsine-i semaviyesiyle risaletini tebrik;(1) ve zemin, kendi hacer ve şecer ve hayvanın dilleriyle mucizelerine senâhân;(2) ve cevv-i feza, kendi cin ve bulutların işârâtıyla nübüvvetine beşaret ve sâyebân;(3) ve zaman-ı mazi, enbiya ve kütüp ve kâhinlerin rumuz ve telvihatıyla o şems-i hakikatin fecr-i sadıkını göstererek müjdeci;(4) ve zaman-ı hal, yani asr-ı saâdet, lisan-ı haliyle tabiat-ı Araptaki inkılâb-ı azîmin ve bedeviyet-i sırftan medeniyet-i mahzânın def’aten tevellüdünü şahit göstererek nübüvvetini ispat;(5) ve zaman-ı müstakbel, kendi vukuat ve fünununun etvar-ı müdakkikanesiyle onun mevkib-i ikbalini istikbal ve lisan-ı hakîmâneyle irşadatına teşekkür;(6) nev-i beşer kendi muhakkikleriyle, bahusus hatîb-i beliği ki, şems gibi kendi kendine bürhan olan Muhammed’in (a.s.m.) lisan-ı fasihânesiyle haktan geldiğini ilân;(7) ve Zât-ı Zülcelâl kendi Kur’ân’ının lisan-ı beliğanesiyle(8) ol Nebiyy-i Ümmînin ferman-ı risaletini kıraat ediyorlar ve okuyorlar.
“elsine”: diller. ”cevv-i feza”: atmosfer. “sâyebân”: destek-yardım, gölge. “telvihat”: kinayeli işaretler.“mevkib”: kafile, cemaat.
—————
1- “Güya âsuman”: gökyüzü, -kendisiyle vüku bulan bir vakıa olması hesabıyla- miraç mucizesinin ve meleklerin ve ay’ın ifade ettikleri semavî dillerlle risaletini tebrik;
2- “ve zemin”: -üzerinde bulunmaları hesabıyla- hacer, şecer ve hayvanın dile gelmeleri gibi mucizelerle senâhân;
3- „ve cevv-i feza“: atmosfer, cin ve bulutlarla ilgili mucizelerin işaretiyle nübuvvetini müjde vererek destekleyen-sâyebân;
4- “ve zaman-ı mazi”: geçmiş zaman, Nebîlerin (aleyhimüsselam), Kütüb-ü mukaddesenin ve kahinlerin rumuz ve kinayelerle O Şems-i hakikatin (s.a.s) fecr-i sâdikını göstererek müjdeci;
5- “ve zaman-ı hal”: yani (kendi devri olan) asr-ı saâdet, “lisan-ı haliyle” Arab kavminde o dönemle birlikte görülen büyük değişimin ve içinde bulundukları bedevilik halinden birden bire tam bir medeniyetin doğmuş olmasını şahit göstererek nübuvvetini ispat;
6- “ve zaman-ı müstakbel”: gelecek, yani asr-ı saadet sonrası devirler, kendi bünyelerinde görülen tarihî olayların ve ilmî/fennî gelişmelerin müdakkikâne=dikkatli tavırlarıyla, O’nun (s.a.s) gelecekteki cemaatini-ümmetini (gösterip) hikmetli bir lisanla, yaptığı irşadâta teşekkür;
7- “nev-i beşer”: insanlık, kendi tahkîk ehliyle-hakikatı araştıranlar (hakikat alimleri) ile, özellikle de belagat sahibi hâtipleri ile ki, tıpkı güneş gibi kendi kendine bürhan olan Hz. Muhammed (s.a.s)’in fasih lisanıyla onun haktan geldiğini ilan; (zira bir şeyi göstermek için güneşe ihtiyaç varken, güneşi ispat için güneşin kendisi yeter)
8- “ve Zât-ı Zülcelâl”, kendi Kur’ân’ının lisan-ı beliğanesiyle;
ol Nebiyy-i Ümmînin ferman-ı risaletini kıraat ediyorlar ve okuyorlar.
(Beyit: Cihanın bütün arslanlarının bağlandıkları bir zinciri hileci bir tilkinin koparmasına imkân var mıdır?)
Emma ba’d: Şu fakir, garip Nursî ki, “Bid’atüz-zaman” lâkabıyla müsemmâ olmaya layık iken, haberi olmadan “Bediüzzaman” ile meşhur olan biçare, tedennî-i milletten ciğeri yanmış (1) gibi feryad ü figan ederek, “Ah, ah, ah! Vâ esefâ!” der ki: İslâmiyetin mağz ve lübbünü terk ederek kışrına ve zahirine vakf-ı nazar ettik ve aldandık. Ve su-i fehim ve su-i edeple İslâmiyetin hakkını ve müstehak olduğu hürmeti ifa edemedik. Ta, o da bizden nefret ederek evham ve hayalatın bulutlarıyla sarılıp tesettür eyledi… (2)
mağz ve lübb: öz. kışr: kabuk.
1- “tedennî-i milletten ciğeri yanma” hasleti üzerine ayriyeten düşünmeli..
2- Burada İslamiyet, (evham ve hayalattan oluşan) bulutların arkasında kalan bir güneşe benzetiliyor.
Hem de hakkı var. Zira biz israiliyyatı usulüne ve hikayatı akaidine ve mecezatı hakaikına karıştırarak kıymetini takdir edemedik. O da ceza olarak bizi dünyada te’dib için zillet ve sefalet içinde bıraktı. Bizi kurtaracak yine onun merhametidir.
– İsrailiyyat: Yahudi (ve yerine göre de Hıristiyan) kaynaklı ‘dinî bilgi’. (3. Mukaddemede izah edilecek.)
Öyleyse, ey ihvan-ı müslimîn! Geliniz, ona tarziye vereceğiz. Elbirliğiyle dest-i sadakati uzatacağız, biat edeceğiz. Onun hablü’l-metinine sarılacağız.
Hem de bilâ-perva olarak ilân ederim: Beni geçmiş asırların efkârına karşı mübarezeye heyecan ve şecaate getiren ve yüzer senelerden beri sevk-ül ceyş ile kuvvet bulan hayalât ve evhamın müdaafasına beni gayrete getiren itikadım ve yakînimdir ki: (1) Hak neşv ü nema bulacaktır, eğer çendan toprakta gizlense…(2) Ve tarafdar ve mültezimleri muzaffer olacaklardır, eğer çendan zaman ve zeminin merhametsizliğinden az ve zayıf olsalar… (3)
1- “itikadım ve yakînimdir ki” ifadesi; devamında beyan edilecek sözlerin birer tahmin ve zan değil, kesin olarak inanılan şeyler olacağını haber veriyor.
2- Hak, ancak uygun şartlar oluşturulduğunda neşv ü nema bulabilecek bir tohuma benzetiliyor.
3- Buradaki ve devam eden cümledeki ümit dolu söylemin Alem-i İslam’ın belki de en karanlıklı bir döneminde dile getirilmiş olması nazar-ı dikkatten kaçmamalı.
- Mutluluk İçli Köftede midir? - 19 Haziran 2024
- Sen misin Haddi Çiğneyen? - 10 Mart 2024
- Varoluşu Fanilikte Aramak! - 11 Eylül 2023
- Eski(mez) Normal ve Yeni Anormal… - 10 Haziran 2023
- Goethe ve Mahzun Eseri “Batı-Doğu Divanı” - 2 Nisan 2023
- O “uymaz özellikler” - 2 Kasım 2022
- ‘Bilmediğiniz Durumlar Var’ Sapması - 17 Aralık 2021
- Sıradan, sırası gelmiş bir gün… - 16 Kasım 2021
- ‘Bu yolda da kaza olur mu hiç?’ - 9 Temmuz 2021
- “Hangisini seçmeli?” - 8 Haziran 2021