Ana Sayfa / Yazarlar / “Muhakkak ki Allah, insanı Rahmân sûretinde yaratmıştır.”

“Muhakkak ki Allah, insanı Rahmân sûretinde yaratmıştır.”

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“Bir hadis-i şerifte vârid olmuş ki
“Muhakkak ki Allah, insanı Rahmân sûretinde yaratmıştır.” (Buharî, İsti’zân: 1; Müslim, Birr: 115, Cennet: 28; Müsned, 2:244, 251, 315, 323, 434, 463, 519.) 
“Bu hadis-i şerifi, bir kısım ehl-i tarikat, iman esaslarına uygun düşmeyen ilginç bir tarzda tefsir etmişler.
Hattâ onlardan bir kısım ehl-i aşk, insanın mânevî simasına bir suret-i Rahmân nazarıyla bakmışlar
“Ehl-i tarikatın ekserinde sekir ve ehl-i aşkın çoğunda istiğrak ve iltibas olduğundan, hakikate zıt benzetmelerden belki mazurdurlar.
Fakat aklı başında olanlar, fikren, onların iman esaslarına ters olan mânâlarını kabul edemez. Etse hata eder.” (14. Lem’a)

“Evet, bütün kâinatı bir saray,
bir ev gibi muntazam idare eden
ve yıldızları zerreler gibi hikmetli
ve kolay çeviren ve gezdiren
ve zerrâtı muntazam memurlar gibi istihdam eden Zât-ı Akdes-i İlâhînin
şerîki, nazîri, zıddı, niddi olmadığı gibi!..
“O’ ﷻ’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O ﷻ herşeyi hakkıyla işitir, herşeyi hakkıyla görür.” (Şûrâ Sûresi, 42:11) 
sırrıyla, sureti, misli, misali, şebîhi dahi olamaz.
Fakat,
“Göklerde ve yerde tecellî eden en yüce sıfatlar O’ﷻnundur. O’ﷻnun kudreti herşeye galiptir; O’ﷻ nun hikmeti herşeyi kuşatır.” (Rum Sûresi, 30:27.) 
sırrıyla, mesel ve temsil ile şuûnâtına ve sıfât ve esmâsına bakılır. Demek, mesel ve temsil, şuûnât nokta-i nazarında vardır.” (14.Lem’a) 
“Bütün semavi kitapların esrarı Kur’an’dadır.
Kur’an’daki, her şey Fatiha’dadır.
Fatiha’daki her şey Besmele dedir.
Besmeledeki her şey Besmelenin ‘ba’sındadır.
Besmelenin ‘ba’sındaki ise onun altındaki noktadadır.”
-Hz. Ali (Kuduri, Yenabiu’l-Mevedde) 
Bilindiği gibi Kur’an, Fatiha’dır!.. Fatiha bir besmele!.. Bir besmele bir ‘b- ب’ harfinde mecmu’dur.
Aynen bunun gibi bütün sahih hadis-i Şerifler de Ayet-i Kerimelerin birer meâl veya tefsirleridir.
Daha önceki yazılarımızda defaten beyan ettiğimiz gibi;
Son asırların en müthiş ve hakikattar bir tefsir-i olan
Risale-i Nurlarda; geçen hiç bir söz yoktur ki, hadis bi’l-mana veya ayet bi’l-mana olmasın!..
Hadisin bahsi geçen risalede Üstadımızın uzun uzun verdiği şifreler ve mesajlar bizi Kur’an-ı Kerim’in her yerinde gezdiriyor,
sonra bir yerde menzile ulaştırıyor!..
Resulullah Efendimiz ﷺ şöyle buyurmuşlardır
”Her şeyin bir gelini (süsü) vardır.
Kur’an’ın gelini de ‘Arûsü’l-Kur’an’ Rahman Sûresidir. (Beyhaki)

Rahman suresine ait ilk dört ayet, bu ‘kudsi hadis’e hüccet oluyor,
en kısa, en bariz ve en doyurucu bir şekilde, büyük bir feyzle lûtfediyor!..
Bir hadis-i şerifte vârid olmuş ki;-1-
“الرَّحْمٰن صُورَةِ عَلٰى اْلاِنْسَانَ خَلَقَ للهَ اِنَّ,” (ev kemâ kàl.) :
“Muhakkak ki Allah, insanı Rahmân sûretinde yaratmıştır.” (Buharî, İsti’zân) 
1–الرَّحْمَنُ “Er Rahmân.”
“Şu hadsiz kâinatı şenlendiren, bilmüşahede, rahmettir. Ve bu karanlıklı mevcudatı ışıklandıran, bilbedâhe, yine rahmettir.
“Ve bu hadsiz ihtiyacat içinde yuvarlanan mahlûkatı terbiye eden, bilbedâhe, yine rahmettir.
“Ve bir ağacın bütün heyetiyle meyvesine müteveccih olduğu gibi, bütün kâinatı insana müteveccih eden
ve her tarafta ona baktıran ve yardımına koşturan, bilbedâhe, rahmettir.
“Ve bu hadsiz fezâyı ve boş ve hâli âlemi dolduran, nurlandıran ve şenlendiren, bilmüşahede, rahmettir.
“Ve bu fâni insanı ebede namzet eden ve ezelî ve ebedî bir Zâta muhatap ve dost yapan, bilbedâhe, rahmettir.” (14. Lem’a) 
“Rahmetim gazabımı geçti de insanları yarattım.” (bk. Aclunî, Keşfü’l-Hafâ, 1/448) diyor.

Yani bizim var olma ve Allah’a muhatap olma nedenimiz,
Allah’ın sonsuz merhamet ve şefkatidir,
bu merhamet
ve şefkatin
en somut ve bariz unvanı
besmelenin içindeki iki mübarek ve bereketli olan
Rahman ve Rahim isimleridir ki,
insanı .Rahmetinin ve Rahimiyetinin gereği olarak,
bu sıfatlara mazhar kılmıştır!..

Bir hadis-i şerifte vârid olmuş ki;-2
“ الرَّحْمٰن صُورَةِ عَلٰى اْلاِنْسَانَ خَلَقَ للهَ اِنَّ,” (ev kemâ kàl.) : “Muhakkak ki Allah, insanı Rahmân sûretinde yaratmıştır.” Buharî, İsti’zân
2-عَلَّمَ الْقُرْآنَ “Kurân’ı öğretti.”
-“Sultan-ı Ezel ve Ebedin tahtına yanaş ve o rahmetin şefkatıyla ve şefaatıyla ve şuaatıyla o Sultana muhatab ve halil ve dost ol!” (14. Lem’a) 

“Evet, o rahmetin kuvvetidir ki, şuur sahiplerinin nazarlarını kendine çeker
Birliğin sahibi VAHİD olan Allah’ın, varlık ve birlik üzerinde özel ve hususi ferdiyet, yani kimlik- mühürlerini, isim isim, ad ad okutur!..
Taklid edilemez, müdahelesiz, benzersiz, muhteşem varlığın ve birliğin gerekli ve zorunlu ihtiyacına, açlık ve zaruretiyle şahitlik eder, talebiyle tasdik eder!..
ve Zât-ı Ehadiye’yi idrak ederek ve büyük bir tenzih ve teslimiyetle; اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِي نَسْتَعِينُ deki hakikî hitabını Rabbi Rahimi’ne şerefli bir mazhariyetle arzeder!..

İşte, Bismillâhirrahmânirrahîm, Fâtiha’nın, fatiha’da Kur’ân’ın bütünü kapsayan hulasası, bir özü olması hasebiyle, bu zikredilen azim sırrın ünvanı ve tercümanı olmuş.

“Bu ünvanı eline alan, rahmetin tabakatında gezebilir. Ve bu tercümanı konuşturan, esrar-ı rahmeti öğrenir ve envâr-ı Rahîmiyeti ve şefkati görür

“Elbette böyle bir rahmet, senden küllî ve hâlis bir şükür ve ciddî ve sâfî bir hürmet ister.
“بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ”
de, o rahmetin vusulüne vesile ve o Rahmân’ın dergâhında şefaatçi yap.” (14. Lem’a) 

“Ey insan! Bil ki, o rahmetin arşına yetişmek için bir mirac var. O mirac بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
-Bismillâhirrahmânirrahîm’dir.
Ve bu mirac ne kadar ehemmiyetli olduğunu anlamak istersen, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın yüz on dört sûrelerinin başlarına ve hem bütün mübarek kitapların iptidâlarına ve umum mübarek işlerin mebde’lerine bak
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Ve Besmelenin azamet-i kadrine en kat’î bir hüccet şudur ki; İmam-ı Şâfiî (r.a.) gibi çok büyük müçtehidler demişler:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Besmele tek bir âyet olduğu halde, Kur’ân’da yüz on dört defa nâzil olmuştur.” (14. Lem’a)

“Muhakkak ki Allah, insanı Rahmân sûretinde yaratmıştır.” -Buharî,
3- “İnsanı yarattı.” (Rahman-3) 
“İnsan, ism-i Rahman’ı tamamıyla gösterir bir surettedir.”
Derken Cenab-ı Mevla’mızın, Muhalefetün-l’il havadis sıfatının hakikatini göz önünde tutmak
ve ruhumuzun da beden gibi mahluk olduğunu unutmamak gerekir!..
Hadiste geçen çok önemli bir kelime de “yarattı” ifadesi. İnsanın bedeni mahlûk olduğu gibi,
ruhu da ve o ruhun bütün sıfatları da yaratılmıştır yani, mahlûktur!..
Cenabı Hakk’ın sıfatlarına iman etme hususunda bize büyük bir rehber olmak üzere ruhumuzda ilim, irade, kudret gibi sıfatlar yaratılmıştır.
Mahlûk olan bu sıfatlar ilâhî sıfatlara elbette hiçbir cihetle benzemezler. Sadece onlardan haber verirler.
İşte tam da bu sebepten, kuds-i hadiste zikredilen suret kelimesi SÎRET’e ait vasıfları ve insanın, insaniyetine ait hakikatleri anımsatması gerekir!..

Aynen insan da bu kelimeler gibi, kendi başına bir fani olmaktan öte gidemese de, manası itibariyle, çok vecihli bir RAHMET’i okutur, hatırlatır, haber verir!..

Ulu’l-azm bir peygamber olan İsa (a.s)’a ‘Kelimullah’- yani Allah’ın Kelimesi- dendiği gibi!..

Nitekim Rabbimiz ‘Kadim Kelâm’ı olan Kur’an-ı Azimişşan’da şöyle buyurmuştur; “Sana ruh hakkında soru sorarlar.
De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ilimden ancak, az bir bilgi verilmiştir.” (İsra, 17/85)
“Hayatın yaratılış gayesinde İkincisi sır şudur;
Senin fıtratında vaz edilen cihazatın anahtarlarıyla esmâ-i kudsiye-i İlâhiyenin gizli definelerini açmaktır, ZÂT-I AKDESİ o esmâ ile tanımaktır. “ (11. Söz) 
İnsanın yaratılışında fıratına konmuş olan Rahman’ın suretini ifade eden sıfat-ı sebâ yani yedi sıfat -Hayat, ilim, irade, basar, sem’i, kelam, kudret /tekvin’dir.
Nasıl ki Cenab-ı Hak, zatî/ayn sıfatları ile değil de, ne ayn ne gayr olan sıfat-ı seba’sıyle Kainat üzerinde tasarruf eder, kudretini gösterir; aynı şekilde yeryüzünde halife olarak yarattığı insan da, bu yedi sıfatın tecellileri ile iş görür.
İnsanın iman nuru ile, birinci derecede yapması gereken, kendi varlık aynasında tecelli eden bu sıfatların sahibini tanımaktır.
a -Hâlikı ve Mâliki olan Rabb-i Rahîmi’ni tanımak.
Yani şu Kainatın Sahibini ve Yaratıcısını, varlığı terbiye eden, vazifelendiren, rızklandıran, zamandan ve mekândan münezzeh olan ‘ZÂT-I AKDES’İ’ işte o esmaların tecellisiyle tanımak, bilmek.
Meselâ; insan fani bir hayat sahib olmakla, bu hayatları idame eden;
Bakî bir Varlık sahibini idrak edebilir.
b–c- Doğum ve ölüm olayına mahkum olan insan, doğanların ve doğurulanların, devamlı bir değişkenliği muhatap olanların, bu koca kainata hiçbir isimde ilah olamayacağını,
Bilakis; Bu varlık ve birliğin yaratılış ve bakiyeti için , önceliği olmayan
ezel/kıdem ve ebed/bekâ sıfatlarına sahip bir sultan olması gerektiğini,
d- İnsan, Yaratılmış mevcudat içinde, bir, bir olarak birliğin bütün özelliklerini taşıyan bir parçası olduğunu, bu birliğin, birlik üzerinde görünen birlik/vahdaniyet mühürleri ile bir Bir’e, bir Vahid’e bağlı olduğunu, kendi varlığında çözer.
e-Yüce Yaratıcının cemâl, kemâl ve celâl sıfatlarının, tecellilerinin rahmetine ve kudretine ait bir marifeti olan şu Muhteşem Kainatın, insanın kendi elinden çıkan hiçbir becerisinin, sanaat ve eserinin kendisine benzemediği gibi,
Yaratıcınında eserine, sanaatına, marifetine benzemeyeceğini -Muhalefetü’n Li’l Havadis sıfatına, sıfatına sahip olan Kudretli bir Zat’ın ancak hakim ve muktedir olabileceğini insan anlar!..
f-Mikro alemden makro aleme kadar her bir zerreden, varlığın vücuduna, varlığın terbiyesinden, ihtiyacından, isteklerinden, kalplerin sızılarına kadar, herşeyi bilmek, yardımına koşmak, cevap vermek, ancak ve ancak o varlığa varlıktan daha yakın olmakla ve o varlığa onu koruyup hayatını devam ettirmek için;
Bütün varlığa her hal, her durum, her an hazır nazır bir kudretle hakim olmakla,
Uyku, yorğunluk , acizlik, zayıflık v.s. gibi mahlukata ait bütün kusurlardan Müberra,
Daim va kaim bir şekil de hep kıyam da, diri -hayyu’l Kayyum-Kıyam Bi’nefsih-i sıfatına sahip olan Zat’ın ancak hakim ve muktedir olabileceğini insan anlar!..
İşte insan iman nuru ile, kendi varlık aynasında tecelli eden bu yedi sıfatın tecellileri olan cihazatların anahtarları ile bu sıfatların sahibini ve dahi kendini tanımış olur.

Bir hadis-i şerifte vârid olmuş ki; – 4
“Muhakkak ki Allah, insanı Rahmân sûretinde yaratmıştır.” Buharî, İsti’zân
4- “Ona beyanı öğretti.”
Birincisi şudur ki: Senin vücudunda konulan duygular terazileriyle, rahmet-i İlâhiyenin hazinelerinde iddihar edilen nimetleri tartmaktır ve küllî şükretmektir. (11. Söz) 
DE Kİ: “O, SİZİ YARATAN VE SİZE KULAKLAR, GÖZLER VE KALPLER VERENDİR. NE KADAR DA AZ ŞÜKREDİYORSUNUZ!” (Mülk-23) 
“Salisen: Rahmet-i İlâhiyenin hazinelerinde iddihar edilen nimetlerini zâhir ve bâtın duygularla tadıp anlamak makamında şükür ve senâ vazifesini eda…” (11. Söz)

İnsanın varlığına bahşedilmiş on letaif vardır ki; bunlara duyular terazisi denir. Bunlar Rahmet-i İlâhiye’nin görünen ve görünmeyen (şahadet ve gayb) alemlerine ait nimet ve lütufları tartmak ve bütününe şükretmektir.
Ruhumuza tercüman olan, bu duyular beşi görünen alemi tartan, tanıtan, tadan; göz , kulak, burun, dil ve dokunma duyusu gibi organlardır.
Meselâ; Göz görünen alemi bize tanıtır. Görünen alemden gözle istifade ederek hayatı bilir, bir numüne olan bu şahadet aleminde hakikat aleminin delillerini ararız. v.s…
Beşi de görünmeyen kalp, akıl, sır, hafa , ahfadır.
Bu letaifler görünen ve görünmeyen bütün alemleri, imanın derecesine, velayetin azametine binaen bize mertebe mertebe bildirir, gösterir, yaşatır, her bir şube de Hamd ve şükrünü tamamlar!..
Üçüncü sır şudur ki;: Şu teşhirgâh-ı dünyada, mahlûkat nazarında, esmâ-i İlâhiyenin sana taktıkları garip san’atlarını ve lâtif cilvelerini bilerek hayatınla teşhir ve izhar etmektir. (11. Söz)

-O, yaratan HALIK, yoktan var eden BÂRİ, şekil veren MUSAVVİR olan ALLAH’tır. En Güzel isimler ve Sıfatlar O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibi AZÎZ, hüküm ve hikmet sahibi HAKîM’dir. (Haşr Sûresi, 24) 
Allah, kainatı kendi isim ve sıfatlarını gösterip sergilemek için, bir ayna suretinde yaratmıştır.
-Yalnız bu ayna bildiğimiz aynalardan değil; hayattar!..Öyle ki, sanki talim ve terbiye tezgâhı!..
Koca Kainat sanki azametli bir okul!.. okutulan derslerde; Kainat Halık’ının İsim ve Sıfatları!..
İşte öğrenip öğrenmediğimizin anlaşılması için uygulama yapmamız, üzerimiz de göstermemiz istenir.
-Bize düşen görev; bu tecelli eden isim ve sıfatları üstümüzde görünür hale getirmektir. Bu da; ancak iman ve ibadet ile mümkündür.
“Zahirî ve bâtınî uzuvlarını ve duygularını kirleten tabiat paslarını( kesretten uzaklaştırıp vahdete yönelterek) izale eden, ibadettir;

İnsanı Rabb’i Rahim’-i tarafından ihsanla takdir edilen; mü’minlik mertebelerine ( zakir, şakir, gibi kullak vasıflarına) mazhar kılan, ibadettir;
Abd ile Mabud arasında en yüksek ve en latif olan nisbet, ancak ibadettir.”

“Vicdanen tasdik edilen sayısız lûtfun şükrünü ,hamdini, samimi bir edep ve devamlı, sürekli kendini güzelleştiren, gelişteren geniş bir ibadetle, tasdik etmezse eserleri ve tesirleri zayıf kalır.

Demek ki; “Allah’ın emirlerini yapmaktan ve yasaklarından sakınmaktan ibaret olan ibadetle, vicdani ve akli olan imani hükümler tasdik edilip yaşanmazsa;

Din “RİYA”dan ibaret kalır!..”

İbadetin ruhu, ihlastır. İhlâs ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir faide için o ibadet vasıtasıyla, bir beklenti gösterilse, o ibadet bâtıldır.”
-(işâret’ül-icaz)

İnsana lutfedilen düşünme , derk etme, hıfzetme, hissetme, tercih etme, karar, onay-ret, tasdik, sevgi, nefret, gibi çok sayıda letaifler birer RAHMET’tir!..
Netice de maddi manevi bütün varlığımız birer RAHMET’tir!..
Allah İnsanın alemet-i farikası olan,
kapsamlı SURET VE ŞEKLİ GİBİ,
İNSAN AİT KÜÇÜK BİR AYNA da,
ZEMİNİN SİMASI ve KÂİNATIN SİMASI gibi,
o ism-i Rahmân’ın mükemmel cilvelerini gösterir, okutturur!…
İşte bu ‘sikke-i ulya-i rahîmiyettir.’
Başka bir deyişle; Bunların her biri bir kelime, bir suret. Ve hepsinde de o RAHMAN’ın lütfu, keremi, ihsanı, merhameti ve RAHMET’i okunur ve okutulur!..
“Ey Rahmân ve Rahîm olan Allahım!
“Bismillâhirrahmânirrahîm”in hakkı için, Rahîmiyetine yaraşır şekilde bize merhamet et ve Rahmâniyetine yaraşır şekilde, bize “Bismillâhirrahmânirrahîm”in sırlarını anlamayı temin et.” (14.Lem’a)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Hayatın Yasası Bir Eser

Öğrencilik yıllarımda hayatımın yasası gibiydi Altıncı Söz, en çok okuduğum bahislerden biridir. Hikmetü'l İstiâze ve …

Kapat