27 Şubat 2020 Tarihi hiçbir zaman unutulmayacak derecede önemli olayların olduğu bir Regaib gecesiydi. İdlib’de askerlerimize karşı yapılan alçakça saldırı sonunda hükümetimiz tarafından çok önemli kararlar alındı.
Saldırıyı gerçekleştiren rejim unsurlarına karşı bilim kurgu filmlerinde görmeye alıştığımız sahnelerle dolu cezalandırmaya şahit olduk. Bütün televizyonlarda Silahlı ve Silahsız İnsansız Hava Araçları (İHA-SİHA) ile gerçekleştirilen ve rejim tanklarının, zırhlı araçlarının, füze bataryalarının, askeri depo ve yerleşkelerinin tek tek avlandığı görüntüler yayınlandı.
Savaş tarihinde şimdiye kadar yapılan bütün SİHA ataklarından daha fazlasını sadece bir gecede gerçekleştiren ordumuz bir ilke daha imza attı. Yüzlerce rejim askeri ve silahlı araçalrı bütün dünyanın gözü önünde havaya uçuruldu.
Böylesine bir askeri operasyon elbette Rus, İran ve Rejim unsurları üzerinde kahredici bir psikolojik etki bırakacaktır. Türk donanmasında yıllarca güdümlü mermi subaylığı yapmış bir eski asker olarak bu konuda söyleyecek çok sözüm var. Bunları sonraki yazılarıma bırakarak alınan çok önemli başka bir karardan bahsetmek istiyorum.
Hükümet bir taraftan rejim askerlerine dünyayı dar ederken bütün Avrupa’yı titretecek bir başka karar daha aldı. Sayısı 4 milyonu bulan mültecilere Avrupa kapıların açtı. Hemen aynı günde Avrupa’ya çok yoğun bir göçmen akını başladı. Binlerce Suriyeli, Iraklı, Afgan ve İranlı göçmen sınır kapılarına ve Ege denizine yöneldi.
Bu yazının kaleme alındığı saatte Avrupa’ya geçiş yapmak için İçişleri Bakanı Soylu’nın açıklamasına göre 40 binden fazla insan, sınırı aşmıştı. Elbette bunun yakın ve orta vadede çok önemli etkileri olacaktır. İşte bu göç sonucunda meydana gelebilecek olayları bir parça anlamaya çalışmalıyız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rus ve rejim saldırıları sonucunda İdlib’de yaşayan milyonlarca Suriye vatandaşının Türkiye’ye doğru canını kurtarmak için göç ettiğini duyurmuştu. Eğer bu saldırılara son verilmesi için Rusya ve Suriye rejim güçlerine bombardımanları durdurma konusunda baskı yapılmaz ise sınır kapılarının açılacağını defalarca söyleyerek Avrupa Birliği (AB) ülke liderlerini ikaz etmişti.
İşte şimdi, bunu bir blöf olarak gören ve Türkiye’nin katlandığı zorlukları görmezden gelen AB ülkeleri, bir anda büyük bir göçmen akını ile karşı karşıya kalmışlardı. Fırtına nedeni ile Ege adalarına geçiş ilk birkaç günde yapılamamış olsa da milyonlarca insanın buraya geçeceğinden kuşku duymamak gerekiyor.
Sınırlarımıza yığılan 4 milyonluk İdlib’li göçmene ilave olarak zaten daha önce Türkiye’de bulunan 4 milyona yakın insanı da sayarsak AB ülkelerinin ne derece büyük bir mülteci akını ile karşılaşacağını anlamak mümkündür.
Şimdi AB ülkeleri, Türkiye’ye verdikleri sözleri yerine getirmedikleri için çok büyük bir pişmanlık duyuyor olmalılar. Fakat bizzat Erdoğan’ın ağzından çıkan sözleri ciddiye almayarak büyük bir hataya düştükleri açıktır.
Peki, bundan sonra ne olacak? İşte bu soruya cevap aramaya çalışırken Türkiye’ye “ne olur biz ettik siz etmeyin” diye sınır kapıları ile ilgili alınan karara son verilmesini isteyecekleri, beklenmelidir. Fakat Türkiye’nin cevabı nettir. Ülkemizi terk etmek isteyen “mültecilerin durdurulmayacağı” yine bizzat Erdoğan tarafından açıklanmıştır.
Sınır kapılarına ve Meriç nehrine polis ve asker barikatı kurarak engel olmaya çalışan Yunanistan, buradan geçişlere kısmen engel olsa dahi Türkiye sınırına bir-iki deniz mili uzaklıktaki adalara karşı yapılacak mülteci akınını önlemesi zordur. Bunun için bütün NATO askerlerini adalara yığsa dahi engel olamaz.
Yakaladıkları göçmenleri tutukladığını ifade eden Yunan makamlarına; sayısı milyonları bulacak göçmeni “nereye koyup da tutuklayacak?” sorusunu sormak gerekiyor.
Yunanistan ve Bulgaristan için en akıllıca çözüm; Türkiye’ye benzer şekilde mültecilere kapılarını açmaktır. ”Ben üstesinden gelemedim, çaresini siz düşünün” diyerek göçmen akışını diğer ülkelere kaydırmak sureti ile sorunu aşmaya çalışacağını bekleyebiliriz.
Fakat daha ciddi bir sorun zaten ülke nüfusu 2-3 milyon civarında olan Balkan ülkeleri için geçerlidir. 5-10 Milyona varacak göçmen akınını diğer AB ülkelerine kaydıramaz iseler; bu sefer kendileri için büyük bir sıkıntı meydana gelecektir.
Kısaca söylemek gerekirse Avrupa ülkelerini ciddi olarak sarsacak bir insanlık dramını yaşayacağımız çok açıktır. Buna karşı alınması gereken tedbirleri şimdiden düşünmeli ve mültecilere bugüne kadar yaptığımız gibi insani yardımları arttırmamız gereklidir.
Eğer Türkiye “mültecileri durdurmama” kararından vazgeçmez ise ki; bu kararından dönmeyeceği açıktır, orta vadede bunun sosyolojik ve ekonomik sonuçları olacaktır. Zira ciddi bir ihtiyar nüfus patlamasının yaşandığı ve genç nüfusun giderek azaldığı AB ülkelerinde bu durumun derin etkileri görülecektir.
Elbette Suriye’nin acımasız diktatörü Esed rejimine ağır baskılar gelecek belki de iktidardan uzaklaştırılması için NATO’nun dahi devreye girmesi söz konusu olacaktır. Erdoğan’ın “sınırları açarım ha!” tehdidinin ne derece önemli olduğunu ve buna kulak tıkayan AB ülkesi liderlerinin iktidarı kaybetmelerini de beklemek pek sürpriz olmayacaktır, vesselam…
- Kayıt Dışı Ekonomi ve Çözümleri Kitabı - 23 Ağustos 2020
- Hani Avrupa Ayağa Kalkacaktı? - 20 Ağustos 2020
- Şimdi Sıra Birinci Maddeye Geldi - 15 Ağustos 2020
- Yalancının Mumu 51 Senedir Yanıyor - 13 Ağustos 2020
- Kadına Şiddet Şapka İle Başladı - 11 Ağustos 2020
- Fuat Sezgin’in Arapçanın Üstünlüğüne Dair Görüşleri - 8 Ağustos 2020
- Necip Fazıl Kısakürek’i Farklı Gösteriyorlar - 3 Ağustos 2020
- Ölümü Unutmuş İnsanlara Bir İbret Dersi - 28 Temmuz 2020
- Kelam-ı Ezelî ve Hutbenin Arapça Okunması - 25 Temmuz 2020
- Böyle Anayasa Olmaz - 20 Temmuz 2020