Bismihi sübhanehu
Beşer ve dünya bir musibeti âmme ile çalkalanıyor. Korona denen suni bir mikrop her şeyi acılaştıran ölümü ile dünyayı sarsıyor ve âciz çaresiz bırakıyor.
Benim gibi çoklarını ağlattıran Mekke-i Mükerreme’de hiç durmayan tavafın ve namazın durması, Medine -i Münevvere, Mescid-i Aksa başta olarak Âlem-i İslâmın camileri mahzun kalması.
İslâm tarihinde böyle bir şey yok. …
Ne büyük bir musibet…
Yâ Rab, tez zamanda bu musibeti ammeyi kaldırsın. Amin
Lakin bunun için küllî bir istiğfar ve küllî bir dua ve ibadet lazım.
Âcizane ben böyle bir hal göremiyorum.
Şuurlu müslüman bile bir panik bir evhamdan. Zaten az olan sila-i rahim de durdu.
Her gün 300 binden ziyade vefat oluyor.
Ölmemeye çare yok.
Tedbir ile tevekkül ve sakinlik ve sabır lazım.
Önemli olan nasıl bir hal ile öldüğün.
Yani saadet-i ebediyenin anahtarı olan İMÂNI ile ölmek.
Gerisi boş.
Böyle musibetlerdeki hikmeti yıllar önce izah eden ve çaresini gösteren Bediüzzaman Said Nursi (r.a) Hazretlerini dinleyelim.
“Misalîler meclisi, o meclisin reisi tekrar sordu; hem dedi: “Musibet olur her dem hıyanet neticesi, mükâfatın sebebi. Ey şu asrın adamı! Kader bir sille vurdu, kazaya da çarptırdı
Hangi ef’alinizle kazaya, hem kadere şöyle fetva verdiniz ki, kaza-i İlahî musibetle hükmetti, sizleri hırpaladı?
Hata-yı ekseriyet olur sebeb daima musibet-i âmmeye.” Dedim: Beşerin dalalet-i fikrîsi, Nemrudane inadı,
Firavunane gururu şişti şişti zeminde, yetişti semavata. Hem de dokundu hassas sırr-ı hilkate. Semavattan indirdi
Tufan, taun misali, şu harbin zelzelesi; gâvura yapıştırdı semavî bir silleyi. Demek ki şu musibet, bütün beşer musibetiydi,
Nev’en umuma şâmil. Bir müşterek sebebi; maddiyyunluktan gelen dalalet-i fikrîydi, hürriyet-i hayvanî, hevanın istibdadı…
Hissemizin sebebi; erkân-ı İslâmîde ihmal ve terkimizdi. Zira Hâlık Teâlâ yirmidört saatten bir saati istedi,
Beş vakit namaz için yalnız o saati, bizden yine bizim için emretti, hem istedi. Tenbellikle terkettik, gafletle ihmal oldu.
Şöyle de ceza gördük: Beş senede, yirmidört saatte daima talim ve meşakkatle tahrik ve koşturmakla bir nevi namaz kıldırdı.
Hem senede yalnız bir ay oruç için nefsimizden istedi. Nefsimize acıdık, keffareten beş sene cebren oruç tutturdu.
Kendi verdiği malından, kırkından ya onundan birini zekat istedi.
Buhl ile hem zulmettik, haramı karıştırdık, ihtiyarla vermedikti.
O da bizden aldırdı müterakim zekatı, haramdan da kurtardı. Amel, cins-i cezadır. Ceza, cins-i ameldir. Sâlih amel ikiydi:
Biri müsbet ve ihtiyarî, biri menfî ızdırarî. Bütün âlâm, mesaib, a’mal-i sâlihadır; lâkin menfîdir, ızdırarî. Hadîs teselli verdi.
Bu millet-i günahkâr kanıyla abdest aldı. Fiilî bir tövbe etti. Mükâfat-ı âcili, şu milletin humsu dört milyonu çıkardı
Derece-i velayet, mertebe-i şehadet ile gazilik verdi, günahı sildi. Bu meclis-i âlî-i misalî, bu sözü tahsin etti.
Ben de birden uyandım, belki yakaza ile yeni yattım. Bence yakaza rü’yadır,
Rü’ya bir nevi yakazadır. Orada asrın vekili, burada Said-i Nursî…
(İman ve Küfür Müvazeneleri – 259)
Hata-yı ekseriyet olur sebeb daima musibet-i âmmeye.” Dedim: Beşerin dalalet-i fikrîsi, Nemrudane inadı,
Firavunane gururu şişti şişti zeminde, yetişti semavata. Hem de dokundu hassas sırr-ı hilkate. Semavattan indirdi
Tufan, taun misali, şu harbin zelzelesi; gâvura yapıştırdı semavî bir silleyi. Demek ki şu musibet, bütün beşer musibetiydi,
Nev’en umuma şâmil. Bir müşterek sebebi; maddiyyunluktan gelen dalalet-i fikrîydi, hürriyet-i hayvanî, hevanın istibdadı…
Hissemizin sebebi; erkân-ı İslâmîde ihmal ve terkimizdi. Zira Hâlık Teâlâ yirmidört saatten bir saati istedi,
Beş vakit namaz için yalnız o saati, bizden yine bizim için emretti, hem istedi. Tenbellikle terkettik, gafletle ihmal oldu.
Şöyle de ceza gördük: Beş senede, yirmidört saatte daima talim ve meşakkatle tahrik ve koşturmakla bir nevi namaz kıldırdı.
Hem senede yalnız bir ay oruç için nefsimizden istedi. Nefsimize acıdık, keffareten beş sene cebren oruç tutturdu.
Kendi verdiği malından, kırkından ya onundan birini zekat istedi.
Buhl ile hem zulmettik, haramı karıştırdık, ihtiyarla vermedikti.
O da bizden aldırdı müterakim zekatı, haramdan da kurtardı. Amel, cins-i cezadır. Ceza, cins-i ameldir. Sâlih amel ikiydi:
Biri müsbet ve ihtiyarî, biri menfî ızdırarî. Bütün âlâm, mesaib, a’mal-i sâlihadır; lâkin menfîdir, ızdırarî. Hadîs teselli verdi.
Bu millet-i günahkâr kanıyla abdest aldı. Fiilî bir tövbe etti. Mükâfat-ı âcili, şu milletin humsu dört milyonu çıkardı
Derece-i velayet, mertebe-i şehadet ile gazilik verdi, günahı sildi. Bu meclis-i âlî-i misalî, bu sözü tahsin etti.
Ben de birden uyandım, belki yakaza ile yeni yattım. Bence yakaza rü’yadır,
Rü’ya bir nevi yakazadır. Orada asrın vekili, burada Said-i Nursî…
(İman ve Küfür Müvazeneleri – 259)
- Her Şey Çıplak - 7 Eylül 2024
- Yangın Var… - 18 Ağustos 2024
- Neler Oluyor? - 14 Haziran 2024
- Zulüm - 13 Mayıs 2024
- Kadınlar - 24 Nisan 2024
- Seçim - 6 Nisan 2024
- Seçim; İsraf, Ses ve Görüntü Kirliliği - 9 Mart 2024
- Mi’rac ve Mehmed Feyzi Efendi (rha) - 6 Şubat 2024
- Emekliler Yılı mı? - 22 Ocak 2024
- Bir Yılın Muhasebesi - 2 Ocak 2024