Ana Sayfa / Yazarlar / Mütercim Tercüman Oldu

Mütercim Tercüman Oldu

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

12 Eylül darbesinin hemen ertesi،
1984-85 Eğitim-öğretim yılı..

Anadolu’nun ücra bir köyünde, birleştirilmiş sınıf eğitimi veren ilkokullarından birinden mezun olduktan sonra ne olduğunu, kimin önerdiğini de bilmeden girdiğimiz parasız yatılı sınavını kazanmışız.
Nasibimize o gün bu gün ülkemizin en kaliteli, en başarılı okullarından biri olan Ankara Merkez (Tevfik İleri) İmam Hatip Lisesi düşmüş.

Üç yüzün üzerinde yatılı, toplamda beş bine yakın öğrencisi olan devasa bir okul..

Bir yanında Gazi‌ Üniversitesi ana kampüsü, bir yanında Ankara Üniv. Eczacılık Fakültesi, bir yanında o günkü adıyla TCDD Hastahanesi..

Bir yanını Ankara’nın elit semtlerinden biri olan Gazi Mahallesi’ne yaslamış..
Merhum Erdal İnönü’nün de mezun olduğu Gazi Çiftlik Lisesi ile neredeyse aynı bahçede yan yana, sırt sırta eğitim veriyor, arada sadece bir metrelik taş bir duvar var.

Seksenli yıllarda her yerde parklar, halı sahalar, açık-kapalı spor alanları bulmak mümkün olmadığı için Gazi Mahallesi’nin gençleri zaman zaman okul bahçemize gelip basket oynarlardı.
Onların oyuncu, benim seyirci olduğum bir gün gençlerden biri arkadaşına “bu okul ne işe yarıyor, bunlar ne olacaklar?” diye sormuştu.
Soruya da, verilen cevaba da, o gençlerin haline de çok şaşırmıştım.
İmamın ne olduğunu bilmiyorlardı.
Bu okulların Milli Eğitim sistemi içersindeki, Milli Eğitim Temel Kanunu’na, Milli Eğitim müfredatına bağlı devlet okullarından biri olduğunu da bilmiyorlardı. Ucube bir varlık zannediyorlardı İmam Hatipleri.
Algıda körlük, algıda sağırlık böyle bişey olsa gerekti.

Oysa aynı gençler batıdaki bütün siyasi hareketleri, sanat-müzik akımlarını, spor kulüplerini, pop starları vb akrabalarından daha çok tanıyor, tarihçelerini kendi şehirlerinin, milletlerinin kendi ailelerinin tarihlerinden daha çok biliyorlardı.

Çocuktum ama ülkemiz insanları arasında görünmese de Berlin Duvarı gibi bir duvarın varlığını o gün farketmiştim.
Yanyana duran iki liseden birinin öğrencileri, bir mahallenin gençleri iç içe yaşadıkları İmam Hatip Lisesi hakkında hiç bir şey bilmemeyi tercih ediyorlar, tanımak, tanışmak istemiyorlardı.

Daha vahimini büyük sınıflardaki abilerimizden dinlemiştik.
Seksen darbesi öncesi anarşi olaylarının her yeri sardığı günlerde, solcuların kurtarılmış bölge ilan ettikleri bu mahallenin sınırları içersinde kalan okulumuzun öğrencileri saldırıya uğramadan okula girip çıkabilsin diye metrelerce uzunluğunda çift sıra polis kordonu ile korunmak zorunda kalındığı günleri anlatmışlardı.
Çok daha korkuncu, gece saatlerinde komşu lisenin bahçesini üs olarak kullanan meçhul kişiler tarafından taşlar, sopalarla okulumuzun yurt binasına saldırılar düzenlendiğini, silahlarla tarandığını, o anlara ve sonrasına dair hatıralarını anlatmışlardı.
(O günlere ait emniyet arşivleri incelenmeli..)

Onlara İmam Hatipler nasıl tanıtılmıştı ki, düşmana saldırır gibi saldırma hakkını görmüşlerdi kendilerinde.
Hem de silahlarla..

Koskoca başkentte sadece üç tane İmam Hatip Lisesi’ne izin verilmişti;
Merkez İhl, Sincan İhl ve Mamak İhl.

Bu üç okul da hem darbeci askerlerin ve hem de onların emir erliğini yapan güya sivil bürokratların çok sıkı denetim ve baskıları altında varlık yokluk mücadelesi veriyorlardı.
Baskılar, baskınlar, tacizler sadece askerden ve onun emrindeki sivil bürokrasiden gelmiyor, kendini dördüncü güç olarak ilan eden, takdim eden medyadan da geliyordu.
Dördüncü güç?
Bu güç nereden geliyor sorusu hep sorulmuştur.
“Asker rahatsız”,
“genç subaylar rahatsız” gibi manşetlerle toplumu, sivil bürokrasiyi ve sivil siyaseti darbeyle tehdit eden, askeri de sürekli darbeye teşvik eden o günkü medyanın gücü gammazcılığında, tetikçiliğinde ve tehdit dilinde idi sanki.
Bazan darbecinin elindeki ve emrindeki maşa, bazan darbeciyi maşa gibi tutan el olabilmesinden alıyordu sanki gücünü.

O yıllara ait bazan komik, bazan “yok artık”, “yuh artık” dedirten imam hatip okulları haberleri hatırlarım..
Çoğu art niyetli, çoğu masa başı onlarca haber. İmam hatipleri gündemde tutmak ama karalayarak gündemde tutmak gerektiğine inanılarak yazılan, yazdırılan, kurgu haberler.

12 Eylül darbesinin dindar toplum, dini eğitim üzerindeki ağır baskılarının,
olumsuz etkilerinin nisbeten kırılmaya başlandığı, milletin nisbeten rahat nefes almaya, belini doğrultmaya başladığı bir sırada patlak veren 28 Şubat Darbe sürecinde İmam Hatipler yeniden çok ağır ve ölümcül darbelere maruz bırakıldılar.
Darbeciler, darbeci medya ve darbeci bürokrasi yeniden bu okulları hedef tahtasına koydular, acımasızca, pervasızca ve hukuksuzca saldırdılar.

Zaten sorunlu olan eğitim sistemini tamamen alt-üst etme pahasına da olsa ortaöğretimde yeni düzenlemelere gidildi. İmam Hatip Ortaokulları kapatıldı..
Tüm meslek liseleri felç edilme pahasına İmam Hatiplilerin ve Meslek liselilerin üniversite eğitimlerinin önü kesildi.
Lise kısımları doğrudan kapatılmadı ama bu okullara giden yollar kapatılarak kendi kendine kapanıp gitmesi planlandı.
Tüm tedbirlere rağmen yanılarak ya da inadına imam hatiplere kayıt için, okumak için gelen öğrenci ve veliyi canından bezdirip kaçıracak, başarı isteyen veliyi soğutacak öğretmen ve idareci atamaları da yapıldı..
Başarısız olmaları için her yol denendi, her tedbir alındı. Ardından da bu okullar başarısız diye yaygara yapıldı, yaprırıldı. Bu yaygara halen de devam ediyor.
Din eğitimi veren bu okullarda bile başörtüsü zulmü yaşatıldı, kızların, hocaların başları zorla açtırıldı. Sanki suçmuş gibi namaz kılan öğrenciler medyaya malzeme yapılmak istendi.
28 Şubat darbesi yıllarında bu okulları kapatmaya karar verenler bu okulların bir siyasi hareketin arka bahçesi olduğu iddiasının arkasına saklanarak saldırıyorlardı.
Oysa tüm Cumhuriyet tarihimiz boyunca ülkemizdeki Amerikan, Alman, Fransız, İngiliz, İtalyan vb okullarının, azınlık okullarının, papaz okullarının kimlerin arka bahçesi olduğu ya da olabileceği hakkında tek cümle edilmemişti..
İmam Hatipleri arka bahçe olmaktan başka bir suçla itham edemeyenler, en büyük anayasal suçlardan biri olan darbeci yetiştiren okullar hakkında tek bir olumsuz cümle kurmuyorlardı.

Darbeciler başta, ülkenin en azılı katillerini, dolandırıcılarını, uyuşturucu ve terör baronlarını, ajanlarını, işbirlikçilerini, kadın ve organ pazarlayanları yetiştiren
okulların, terör örgütüne, Kandil’e eleman temin eden adeta paket servis hizmeti yapan okulların
kimlerin, hangi güçlerin arka bahçesi olduğuna dair tek cümle etmedikleri halde ısrarla ve insafsızca imam hatiplere saldırıyorlardı..

İmam Hatiplerin kuruluş ve varoluş çilesinin ülkede hiç bir siyasi hareket, hiç bir siyasi parti yokken de var olduğunu hatırlarsak,
kurdun kuzuyu yemeyi kafaya koyduğunda uydurduğu bahaneler gibi bir bahaneydi bu.

Ülkede var olan tüm kurumlar gibi İmam Hatip okulları da elbette ve mutlaka tartışılmalıdır, eleştirilmelidir.
Öğrenci kalitesi, öğretmen kalitesi, müfredatları, toplumun ihtiyaç ve beklentilerini karşılayıp karşılayamadıkları, eksik, aksak yönleri..
Tamir ve ıslah için iyi niyetle tartışılmalı. Kaldırılması gerekiyorsa o da tartışılmalı.

Ancak ülkemizde İmam Hatipler arsız ve azgın bir kesim tarafından adeta öldürülmek, yokedilmek adına, nefret dili, nefret söylemleri ile tartışılıyor, eleştiriliyor on yıllardır.
Onlara göre İmam Hatip okullarının varlığı başlı başına sorun.
Hiç bir artısı, hiç bir başarısı görülmüyor, görülsün istenmiyor.

Yüz yıl önce ülkemizi işgal etmiş, yüzbinlerce şehidimizin, gazimizin kanında,
milyonlarca mazlum ve mağdur anaların, yetimlerin gözyaşlarında parmak izi olan batılı devletleri sevmek için bin bahane bulanların;
ağzında henüz süt kokan, kendi ülkesinin çocuklarına ve eğitim kurumlarına düşman olmak için binlerce bahane uydurduklarına şahit olmak çok acı.
Aşk gibi nefretin de gözü kör. Kör hislerle nefret edeni ikna etmek çok zor.

Türkiye’deki İmam Hatip düşmanlığının,
batıdaki İslamafobia’nın
uzantısı ve devamı olduğunu düşünmeden edemiyorum.
Batıdaki İslam korku ve nefretini biliyor ve anlıyoruz. Yeni değil, bin yıldır devam ediyor.

Batıda siyasetçiler, akademisyenler, din adamları, yazarlar-çizerler, sanatçılar, sokaktaki insanlar senfoni orkestrası halinde İslama ve müslümana saldırı ve hakarette adeta yarışıyorlar.
Onları durduracak, susturacak askeri, siyasi, ekonomik gücün İslam coğrafyasında olmadığını biliyorlar ve çok rahatlar..
Son Haçlı seferinden galip ayrılmanın, İslam coğrafyasını işgal etmiş, sömürgeleştirmiş olmanın kibriyle konuşuyorlar..

Peki bizim içimizden birileri neden, kimden güç alarak, kimden emir alarak, kime yaranmak ve yamanmak dürtüsüyle dine, dini olana ve İmam Hatiplere saldırıyorlar?
Bunlar kim?

İmam Hatiplerden tacizci, tecavüzcü, sapık çıktığını iddia eden zatın okuduğu ve hocalık yaptığı okullar ile ülkedeki tüm İmam Hatipler
1.Kanunsuz işlere bulaşma sayıları ve oranları..
2.Ahlaksız işlere bulaşma sayı ve oranları bakımından mukayese edilsin.
Mesela alkol, uyuşturucu, nikahsız ilişkiler, şiddet eylemleri, nitelikli suçlar, dolandırıcılık, terör örgütleriyle ilişkiler, başka ülkeler adına faaliyetler yürütmek vb konularda karşılaştırılsın.

Tüm İmam hatip camiasındaki suç oranı, suçlu sayısı malum şahsın öğrencisi ve hocası olduğu okullardan daha fazla ise ben kendisinden özür dileyeceğim.

Ama bilirim, içkiyi, kumarı, zinayı, uyuşturucuyu hatra pedofiliyi kendi camiaları için suç değil, bireysel özgürlük saymak isteyeceklerdir.

Batılı ülkeler, örgütler adına iş yapmayı, onlarla işbirliği yapmayı muasır medeniyet seviyesini, batılı değerleri, AB normlarını yakalama çabaları olarak görüp göstermek isteyeceklerdir.
Kendilerinin, kendi camialarından birinin terör örgütleriyle temaslarını fikir özgürlüğü, demokratik olgunluk, konuşan toplum, barışçıl hareketler, fikir, sanat vb kapsamında değerlendirmek isteyeceklerdir.
Buna karşın İmam Hatiplinin namaz kılıp, sakal bırakmasını DAEŞ sempatizanlığı, Hac ve Umre yolculuklarını ülke kaynaklarını sömürme, ilkelliğe yolculuk, Araplaşmak vb olarak takdim etmek isteyecekler ve ediyorlarlar zaten.

Ülkemizde ve dünyada
Lezbiyeliği, Gayliği, Biseksüelliği, Transeksüelliği yani toplumun sapıklık saydığı bilumum cinsel yönelimleri bireysel hak, özgürlük sayanlar bu sokağın insanları değil mi?
Ve hatta bu grupların eylem ve söylemlerini
“onur hareketi” etiketiyle meşrulaştırıp savunan,
gökkuşağı renklerini çalıp bunlara amblem yapmaya çalışanlar bu sokağın çocukları, sözümona aydınları değil mi?
Ve çok korkuncu, LGBT gruplarının kendi hayat ve ahlak tarzlarını çocuklara bile bulaştırma hedeflerini deklare etmelerine rağmen onlara tepki vermeyip inatla, ısrarla İmam Hatiplere ahlak üzerinden saldırıyor olmaları akla, insanlığa ziyan bir hal değil mi?

Dünyada Komunizm, Ateizm kasırgası estirenler İmam Hatipleri sevmediler, sevmiyorlar, sevmeyecekler.

“Yeni dünya düzeni” denilen dünyanın beş süper güç arasında bölüşülüp sömürülmesine dayalı sistemi başlatanlar ve işletenler, sömürü ajanları en çok İmam Hatip neslini, imanlı nesilleri, milli ve manevi dinamikleri sağlam yapıları, dini grupları sevmiyor, acımasızca saldırıyorlar.
Çünkü İmam Hatipliler alternatif sistemler öneriyor, dünya beşten büyüktür diyorlar.
Milli birlik, milli benlik, milli şuur diyorlar, tarih diyorlar.. İstikbal diyorlar, İstiklal diyorlar.

Dünyada terör değirmenini döndürüp milletleri, devletleri, medeniyetleri, nesilleri o değirmende un gibi öğütmek isteyenler de İmam Hatipleri sevmiyorlar, sevemeyecekler.
Çünkü İmam Hatipliler bu değirmene su taşımadılar, çarklarında öğütülemediler.

İmam Hatiplere saldıranlar, bu okulları Müslüman Türk Milleti’nin en muhkem kalelerinden biri olarak gördükleri için saldırıyorlar.

Milli benliğimizi, milli kültürümüzü yoketmek için Nemrut’un yaktığı dağ gibi ateşleri söndürecek suyun buralardan taşındığını gördükleri için saldırılıyorlar.

İmam Hatipler ve İmam Hatip nesilleri onların tekerlerine taş koyuyor, işlerini, planlarını bozuyor, engelleyemeseler bile yavaşlatıcı bir etki yapıyor. O yüzden sevilmiyorlar, sevilmev’yeyecekler.

İmam Hatip düşmanlığı yapan bütün kesimlerin duygu ve düşüncelerinin, bilinçaltlarının mütercimliğini yapan kişiye teşekkür borcumuz var belkide.
İmam Hatip nefretinin hangi boyutlarda olduğunu gösterdiler bize.
İmam Hatip camiasının asla beceremeyeceği bir şekilde bu okulları toplumun gündemine oturttular.
Bundan sonraki süreçte İmam Hatip okullarının cesaretle ve iyi niyetle konuşulup tartışılmas ında fayda görüyorum.
Açık toplum iyidir, konuşmak iyidir.
Bu tatsız polemikten hayırlı neticeler çıkmasını ümit ediyorum.
İmam hatip camiası da düşmanları da bu tartışmayı fırsat bilip kendilerini hesaba çekmeliler.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Anarşi Sebep ve Çareleri – II

ANARŞİ SEBEP VE ÇARELERİ – 2 «BEDİÜZZAMAN İLE NEDEN UĞRAŞTILAR?  Bilindiği gibi Tanzimatla birlikte bizde …

Kapat