Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / ‘Mutlak Vekil’ Meselesinde Hatıra Gelenler / Ahmet Katın

‘Mutlak Vekil’ Meselesinde Hatıra Gelenler / Ahmet Katın

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Sungur Abimize (rahmetullahi aleyhi ebeden daimen) hayattayken birçok defa sual edilmişti. Üstadımızın vârisi vekili kimdir? Kendisinden sonra kimi bırakmıştır?

Sungur Abi ise şu minvalde cevaplar vermişti:

Kardeşim, Üstadımızın iki çeşit vârisi vardır:

Biri; mürşidlik tarzındaki vârisidir. O da Risale-i Nur’dur. Muazzez Üstadımız hayatındayken -Lahikalarda da sabittir- nazara hep Risale-i Nur’u veriyordu. Kendisi de Risale-i Nur’dan ders alıyor ve aldığını ifade ediyordu. Biz o zaman tevazudan böyle söylüyor zannederdik. Sonra ne kadar büyük bir hakikat olduğunu vefatıyla anladık. (İfadeler hatırımda kalan manaya göredir. Kelime kelime değildir.)

Sonra şu ifadeleri bazen okumuş veya okutturmuştur:

…kat’iyyen size haber veriyorum ki: Risale-i Nur’un her bir kitabı bir Said’dir. Siz hangi kitaba baksanız benimle karşı karşıya görüşmekten on defa ziyade hem faydalanır, hem hakikî bir surette benimle görüşmüş olursunuz. Emirdağ Lahikası-2 (191)

Risale-i Nur bana hiç ihtiyaç bırakmıyor. Emirdağ Lahikası-2 (191)

Benimle hakikat meşrebinde sohbet etmek ve görüşmek isteyen adam, hangi risaleyi açsa; benimle değil, hâdim-i Kur’an olan üstadıyla görüşür ve hakaik-i imaniyeden zevkle bir ders alabilir. Kastamonu Lahikası (25)

Hem şimdi anlıyorum ki, eskiden beri benim liyakatim olmadığı halde bana verilen Bedîüzzaman lâkabı, benim değildi; belki Risale-i Nur’un manevî bir ismi idi. Zahir bir tercümanına âriyeten ve emaneten takılmış. Şimdi o emanet isim, hakikî sahibine iade edilmiş. Mektubat (465)

İkinci vârisi ise: Risale-i Nurun tarzını, hizmet prensiplerini, usulünü muhafaza etme vazifesi olan vârisler ve vekillerdir. Üstadımız müteaddit defalar derdi:

“Benim gibi binler vekili ve vârisi olan” veya “benim bir varisim olamaz, binler vàrislerim var” ifadeleriyle beraber Emirdağ Lahikası’nda, mektublarda isim sayarak beyan etti. Hatta son vasiyetlerinde şu ifadeye nazar-ı dikkati celbetti:

Şimdi bütün talebelerin fevkinde diyerek değil, benim EN YAKINIMDA HİZMETİMDE OLUP, bir derece TAM TARZ-I HAREKETİMİ BİLENLER VE YAKINDAN GÖRENLER içinde, dört-beş adamı MUTLAK VEKİL YAPIYORUM. Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı HİZMETİMİN TARZINI BİLEREK TAM YAPSINLAR. Şimdilik Tahirî, Sungur, Ceylan, Hüsnü ve bir-iki adam daha mutlak vekilim olarak vasiyet ediyorum. Emirdağ Lahikası-2 (233)

İsimleri zâhir geçen Ağabeylerimiz ve başka yerde sarahaten geçen burada geçmeyen ağabeylerimiz, bu vazifeleri hakkını vererek yaptılar. Allah onlardan ebediyen razı olsun. Rabb’imiz bizlere de onların güzel hâlleriyle hallenip, tarz-ı hizmeti onlar gibi yaşayıp, yaşatmayı nasip etsin, amin.

Şu an hayatta olan Hüsnü Ağabeyimize (Rabbimiz hayırlı uzun ömürler ihsan eylesin) mutlak vekilliği Üstadımız vermiş. Kimsenin haddine değil vekillik almak veya vermek.. Üstadımızı “Üstad” kabul eden birisinin, Üstadın sarih ifadesi ile vasiyetini kabul edemeyen nasıl Nur Talebesi olur? Nasıl sıddıklardan, sadakatlilerden olabilir?

Diğer Ağabeylerimizde gördüğümüz aynı hâli Üstadımıza Risale-i Nura sadakatları, kendilerini talebe görmeleri, tevazuları (sair güzel sıfatlarla beraber) Hüsnü Ağabeyimizde açık ve aleni görünmektedir.

Cemaatimiz içinde bazı abi ve kardeşlerimizin Hüsnü Ağabeye gösterdikleri muhabbeti ifrat bulanlar olabilir. Ama iki sebeple bulmamalıdırlar: 

Biri: Son mutlak vâristir. Başkası kalmadı. Ne kadar muhabbet olsa, ne kadar ziyaret edilse, ne kadar beraber bulunulsa kârdır. Artık maalesef başka yok. 

İkincisi: Hiçbir Nur Talebesi, ağabeyimizi Risale-i Nur yerine koymuyor.

Bayram Yüksel Ağabey derdi: 

Üstadımızdan bize dört vazife kaldı:

Bir: Risale-i Nur’un neşri,

İki: Medrese-i Nuriyelerin açılması,

Üç: Tevafuklu Kur’an’ın tab’ı

Dört: Lahika mektuplarının neşri.”

Bu lahika neşri vazifesi de onlara Üstadımız tarafından verilmiştir. İhtiyaç anında lahika ile Nurların o hâle muvafık derslerini neşretmek, mutlak vekillerin vazifelerindendir. Üstadımız hayattayken öyle yaptığı gibi sonrasında Zübeyir Ağabey, Sungur Ağabey, Bayram Ağabey, Abdullah Yeğin Ağabey ve şimdi Hüsnü Bayram Ağabeyimiz Üstadımızın bedeline vekaleten bu vazifelerini yerine getiriyorlar. İtiraz eden haksızlık ve edepsizlik etmiş olur.

Eskiden de kendine makam ve mevki biçen “şöhretliler” tarafından Üstadımızın mutlak vârisi ağabeylerimize Üstadın “çanak çömleğinin vârisleri” demişlerdi. Şimdi de birileri Hüsnü Ağabeyimize güya “şöför” demekle onu küçültecek.. Halbuki o “şöhretli zatlara” şu ifadenin mütalaasını sorsak ne der acaba:

İşte Reşha-misal üçüncü arkadaşınız ki, hem fakirdir, hem renksizdir. Güneş’in hararetiyle çabuk tebahhur eder, enaniyetini bırakır, buhara biner, havaya çıkar. İçindeki madde-i kesife; nâr-ı aşk ile ateş alır, ziya ile nura döner. O ziyanın cilvelerinden gelen bir şuaa yapışır, yanaşır. Ey Reşha-misal! Madem doğrudan doğruya Güneş’e âyinedarlık ediyorsun, sen hangi mertebede bulunsan bulun, ayn-ı Şems’e karşı aynelyakîn bir tarzda, safi bakılacak bir delik, bir pencere bulursun. Hem o Şems’in âsâr-ı acibesini ona vermekte müşkilât çekmeyeceksin. Ona lâyık haşmetli evsafını tereddüdsüz verebilirsin. Saltanat-ı zâtiyesinin dehşetli âsârını ona vermekte, hiçbir şey senin elinden tutup ondan vazgeçiremez. Seni ne berzahların darlığı, ne kabiliyetlerin kaydı, ne âyinelerin küçüklüğü seni şaşırtmaz; hilaf-ı hakikate sevk etmez. Çünki sen safi, hâlis, doğrudan doğruya ona baktığın için anlamışsın ki, mazharlarda görünen ve âyinelerde müşahede olunan Güneş değil, belki bir nevi cilveleridir, bir çeşit renkli akisleridir. Çendan o akisler onun ünvanlarıdır, fakat bütün âsâr-ı haşmetini gösteremiyorlar. Sözler (340)

Maalesef Zühre makamında, en fazla Katre mertebesine çıkanlar ne Üstadımızı hakiki anlayabilirler, ne Mutlak Vekillerini… Ve ne de Risale-i Nurları…

Son olarak da şunu hatırlatmak isterim ki, Lahika mektuplarını çok okuyarak, Nurlara Üstadımıza sadakat, kanaat derslerini; cemaatimize karşı uhuvvet, ihlas, muhabbet ve tesanüd derslerini alarak, sonraki nesillere Üstadımızın tarz-ı hizmetini nefsimiz karışmayarak, aklımızı karıştırmayarak ulaştırma gayretinde olalım.

Demek biz müflis olduğumuz halde, gayet zengin bir mücevherat dükkânının dellâlı ve bir hizmetçisi olmuşuz. Cenab-ı Hak fazl u keremiyle şu hizmette hâlisane, muhlisâne bizi ve umum Risale-i Nur talebelerini daim ve muvaffak eylesin. Âmîn bihürmeti Seyyid-il Mürselîn.

Said Nursî

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Büyümek İstiyor İsek İsrafı Önlememiz Gerekir / Vehbi KARA

Büyümek İstiyor İsek İsrafı Önlememiz Gerekir Hem mikro ölçekte hem de makro ölçekte büyümek için tasarruf etmek, tasarruf içinse israf etmemek gerekiyor. Bu önemli konuya...

Kapat