Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Müdafaalar & Cevaplar / Mutlak Vekil Tartışmaları Üzerine
Bediüzzaman Hazretlerinin vâris tayin ettiği talebeleri
Bediüzzaman Hazretlerinin vâris tayin ettiği talebeleri

Mutlak Vekil Tartışmaları Üzerine

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Şeriat, tarikat, siyaset ve irşad ehli nezdinde saff-ı evvel tabir edilen şahısların her zaman ayrı bir makamı ve ehemmiyeti var. Kur’an-ı Kerim  وَالسَّابِقُونَ الأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ âyetinde tabakat-ı sahabeyi aynen böyle sıralar… El-sabikun el-evvelun yani İslam’ı ilk kabul edenler, muhacirûn ile müsemma hicret eden Mekkeli muhacirler, Ensar olarak tavsif edilen Medineli mü’minler…

Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin vefatından sonra halifelik makamına getirilen Hulefa-i Raşidîn’in dördü saff-ı evvel olarak tabir edilen ilk Müslüman ve Mekkeli muhacirdendi. Aşer-i mübeşşere olarak tabir edilen ve dünya hayatında iken ismen Cennetle müjdelenen on sahabînin tamamı saff-ı evvel sahabedendi.

Ecelin yaklaştığını anlayan Hatemu’l-Enbiya sallallahu aleyhi vesellem: “Ebu Bekir’e söyleyin insanlara imam olsun” buyurdu. Buna binaen cümle sahabe ittifakla Hz. Ebubekir’i İslam halifesi makamına seçtirdi. İslam şeriatında sabit olan bu ince ve hassas muvazeneyi idrak edemeyenler; her sene demir zincirle vücudunu dövüp kanlar içinde bırakmaya devam ediyor.

Gelelim mutlak vekil meselesine

Üstadımız Said-i Nursi; İslam’ı ortadan kaldırmak isteyen küfür cereyanlarına karşı kahramanca mücadele ederken, talebeleri O’nu yalnız bırakmadı. Hapis, sürgün, işkence ve tazyike maruz kaldı. En ağır zulme rağmen, küfre teslim-i silah etmedi. Bir kâse çorba, bir kuru ekmekle iktifa etti. Hayatın en zor şartlarına rağmen iman ve Kur’an hakikatlerini evvela tahsil sonra tebliğe devam etti. Risale-i Nur’u bize ulaştıran, canlarını muhafaza ettikleri gibi iman esaslarını muhafaza eden, İslam’a ve Kur’an’a sadakatle hizmeti, hayatın tek gayesi yapan yine onlar…

Muasır olduğum bazı talebelerinin bütün mal varlığı; elinde taşıyacağı kadar birkaç eski elbiseden ibaretti. Cümlesine Allah rahmet eylesin…

Onun için merhum Said-i Nursi: “Şimdi bütün talebelerin fevkinde diyerek değil, benim en yakınımda hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde, dört-beş adamı mutlak vekil yapıyorum” şeklinde vasiyet yazdı.

Ne yapması lazımdı sizce o mübarek zatın? Vasiyetini nasıl yazacağına dair size mi danışması gerekirdi? Yoksa medar-ı ihtilaf olduğu için vasiyet yazması hata mıydı?

Hayır, yok öyle bir şey biraderler…

İslam şeriatında var olan bir esasa binaen yazdı vasiyetini. Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilsinler. Şimdilik Tahirî, Sungur, Ceylan, Hüsnü ve bir-iki adam daha mutlak vekilim olarak vasiyet ediyorum” buyurdu.

Allah rızası için, ne var bunda anlaşılmayacak ve medar-ı ihtilaf yapılacak bir mesele?

Said-i Nursi’ye rağmen ‘haşmetmeap zevat!’ da hayır efendim “mutlak vekil Risale-i Nur’dur” buyurur. Müthiş bir keşifle meydana çıkanları görünce kamera şakası falan zannettim. Sonra baktım ki iş çok ciddi, “iman” kaleleri tehlikede!…

Risale-i Nur’da geçen bir meseleden bahsedildiği vakit tansiyonu yükselen tavaif-i beşer

Birinci taife: Gençlik yıllarında demokrasi, papaz ve haham menkıbeleri, Nurlu Süleyman’ın faziletleri ve kürsülerde arz ettiği günlük nutuklarını okuduktan sonra ayıp olmasın diye şifahen Risale-i Nur’dan birkaç satır okuyanlar. Seneler evvel okuduğunu bugün unutanlar.

Nurları okuma ihtiyacı hissetmeyen bu kısma denilecek sözümüz olmaz. Zaten onların iraptan mahalli yok. O neferlere selam gönderiyoruz. Çünkü yüce kitabımız onu emrediyor.

İkinci taife: Gayet mağrur, gizli bir komite tarafından çeşitli eğitim ve kabiliyetlerle donatılan ve birkaç kuruşluk dünya metaı içinazılı din düşmanları önünde el pençe durup saygıda kusur etmeyenler… Kur’an’ın yüzlerce ayetini inkâr eden münafıklara taraftar olup o heriflerin İslamiyet aleyhinde savurduğu hezeyanlarını tasdik eden bedbahtlar… Ayetin açık ifadesine göre vahiy ve İslam’ın ikinci kaynağı olan hadis-i şerifleri tahkir ve inkâr eden adamlar…

Dinin direkleri olan sahabeye hücum edenler… Yahudiden alınan hezeyanlarla; hadis imamları, Kur’an müfessirleri ve fıkıh ulemasına hakaret edip o mübarek zevatı itibarsızlaştıranlar.

Kendilerini “Nurcu” olarak pazarlayıp lakin Risale-i Nur’un imha ve izalesi sayılan sadeleştirme cinayetine öncülük eden çok yüzlü insanlar… 15 Temmuz darbesine hazırlık yapılırken Mossad ajanlarıyla teşrik-i mesai içinde olanlar… Darbe gecesi balkonlarda kutlama yapıp dostları mağlup olunca ertesi gece Türk Bayraklarıyla şehir meydanlarına inenler…

Kur’an-ı Kerîm’e, hadise, sahabeye ve cümle şeriat ulemasına hücum eden şahısların Risale-i Nur ve talebelerinin selameti için endişe edeceğine inanıyor musunuz gerçekten?

Proje sahiplerinin esas maksadı

Daha evvel yaptıkları gibi Said-i Nursi’nin muazzez varisleri ve halis Nur talebelerini itibarsızlaştırmak, bugünlerde %99.99’u Kur’an hizmetine samimiyetle devam eden talebelere; kendilerini ağabey olarak kabul ettirip mazide olduğu gibi yeniden onları idare etmek.

Fi tarihinde icra ettikleri gibi semavî olan İslamiyet yerine gençlerin beynini dünyevî olan demokrasinin safsatalarıyla sulandırmak… İslam ulemasının Kur’an’dan aldığı nuranî mesâil yerine milletin beynini dalaletten ibaret olan papazların menkıbeleriyle doldurmak…

Türkçe bir ifadeyle: Kur’an ve iman hizmetine ihlasla çalışan Nur talebelerini; müstevlilere uyumlu bir hale getirmek.

Hayalî ve vehmî bir iddiaya binaen yazmıyoruz. Uzun bir çalışma neticesinde elde ettiğimiz kesin bilgilere göre faaliyette olan plan: Muazzez talebeler itibarsızlaştırıldıktan sonra ikinci merhale Said-i Nursi ve Risale-i Nur olacaktır. Olacak değil; oldu bile.

Çünkü vasiyet meselesine karşı projeyi yürüten, Yahudinin hurafelerini Risale-i Nur’un alt tarafına haşiye olarak ilave eden, iman hakikatlerini; küfrün safsatalarıyla tebdîl esasına dayanan sadeleştirme cinayetini icra eden aynı komitedir. Sadece kullanılan veya piyasaya sürülen paralı askerleri farklı…

Fethullatçı mahlukatla kanlı bıçaklı olan ‘Nurçüler‘in bu günlerde onlarla kardeş ve yoldaş olmaları sizlere herhangi bir şey hatırlatmıyor mu?

Açık söyleyeyim… Dine hizmet bahanesiyle Risale-i Nur’u sadeleştirdiklerini iddia eden Fethullatçıların Kur’an-ı Kerîm’le bir hesaplaşması olduğu gibi Risale-i Nur’da bütün tafsilatıyla zikredilen vekil meselesine itiraz projesini yürüten neferlerin deİSLAMİYETLE BİR HESAPLAŞMASI VAR.

Başka hangi talepleri var şu hamiyetperver neferlerin!…

Hüsnü Abi için mutlak vekil unvanını kullananlara niçin hesap sorulmuyor?

Hesap meselesi çatıp gelmişken… Sakin olun beyler!…

“Ehl-i kitapla iman esaslarında müttefikiz” martavalını uyduran yoldaşlarınızdan hiç hesap sordunuz mu? Muhammed sallallahu aleyhi veselleme iman edilmeden Müslüman olunacağına dair hadis uyduran dostlarınızdan herhangi bir hesap sordunuz mu?

Allah’a çocuk isnad eden kâfir Yahudi ve Hristiyanları; Müslüman yapan kardeşlerinizden hiçbir hesap sordunuz mu? Kur’an’ın sarih ayetini inkâr ederek topraktan yaratıldığı kesin olan Âdem aleyhisselama baba isnad eden sureta bir “hoca” ve onu tasdik eden yaverinden hesap sordunuz mu?

İslam’ın hiçbir mukaddesatını kabul etmeyen FETO’nun “veliyyullah” olduğunu iddia eden büyüklerinizden hesap sordunuz mu? Evvela kardeşlerinizin savurduğu şu dalalet ve ilhada tekabül eden hezeyanların hesabını verin; Risalede var olan vekil meselesinin hesabı kolaydır.

İslam’a karşı samimi olmayan adamların; mutlak vekil hususunda laf u güzaf edip Risale-i Nur’a karşı samimi olabileceğine inanıyor musunuz sahiden?

Bahsi geçen vasiyette vekil olarak Risale-i Nur mu yazılı, yoksa talebeleri mi?

Dünya tarihinde nefes alıp veren bir insanın; camid olan bir cisim veya eseri kendisine vekil yaptığını hiç duydunuz mu? Mezkûr talebeler için Risale-i Nur’da böyle bir makam var mı? Var. Mutlak vekilliğin hangi hususlarda ve nasıl olacağına dair gayet anlaşılır ve kâfi derecede izahat var mı? Var.

Neye itiraz ediyorsunuz biraderler?

Peki, başka… Efendim mutlak vekil ibaresini kullanan insanlar, Hüsnü Ağabey öldükten sonra o makama kendileri oturmak istiyor.

Fesubhanallah…

Gençlerin imanını sarsan FETO liderinin faziletleri hakkında birkaç cilt kitabı dolduracak kadar medh u senalarınız var. Süleyman Demirel’in menkıbelerine dair yazdığınız eser ve makaleler de bir o kadar var. Bunları cem etseniz Meydan Larousse büyüklüğünde bir ansiklopedi ortaya çıkar.

Madem böyle gayb âlemini keşfedecek derecede feraset sahibiydiniz; mezkûr adamlar hakkında o hassas duygunuzu niçin devreye sokmadınız? Üstelik şu paha biçilmez nasihatleri kulağınızı üfleyen zevatınağabeylik makamına göz dikme niyetinin olmadığından emin misiniz?

Hadiseyi bir de şu cihetten inceleyelim…

Mutlak vekil olan ağabeyler eline silah alıp “bana tabi olmayanın kellesini uçururum” diyerek sizleri tehdit mi ediyor? Hayır. Makalelerinde bu ibareyi kullanan şahıslar “Ey iman edenler! Mutlak vekili kabul etmeyenler kâfirlerin ta kendileridir” mealinde fetva mı yayınlıyor? Hayır.

Peki, son mutlak vekil zat şu mesele hakkında ne buyuruyor?

“Mutlak vekil ifadesi Üstadımızın bir ifadesi olup benim adımın bu ibare ile istimal edilmesi arzum ve iradem dâhilinde değildir. Ben, Üstadım Bediüzzaman’ın hizmetkârı ve talebesi olarak kabul olunmayı binler makamâta tercih ederim. Risale-i Nur dairesinde sadık nur talebelerinin bir ders arkadaşı olmayı medar-ı şükür ve iftihar addederim.”

Allah’ı şahid göstererek yazıyorum: Otuz beş senelik talebelik hayatımda Risalede geçtiği halde “ben mutlak vekilim veya varisim” diyen tek bir ağabeye rastlamadım. Deseler de kimsenin itiraz hakkı yoktur. Hatta kitabıma mukaddeme yazan merhum A. Yeğin Ağabey’in adını “Said-i Nursi’nin varislerinden Abdullah Yeğin” şeklinde yazmıştım. Beni çağırdı ve “kardeş: Varis yerine talebe yaz” buyurdu. Ben de aynen o şekilde düzeltme yapıp sonra neşrettim.

Hayatta olan Hüsnü Abi’ye saldırmakla işe başladınız. Merhum Sungur Abi’ye en ahlaksız ibarelerle hücum ettiniz. Yetmedi, tam kırk sene evvel vefat eden Tahiri Mutlu Abi’yi ispat edemediğiniz asılsız iddialarla tahkir ettiniz ve hala ediyorsunuz… Kalemlerin vasfını zikretmekte aciz kaldığı Hulusi Bey’i de itibarsızlaştırmak için elinizden geleni yaptınız…

Kimsiniz siz biraderler?

Ehl-i küfrün hücumlarına karşı canlarını siper eden mübarek talebelere mesnedsiz iddialarla hücum etmenin ehl-i küfrün namı hesabınageçtiğini hiç düşündünüz mü?

Mü’min insanları çekiştirmenin helal olduğuna dair bir ayet, iki hadis ve Risaleden üç satırlık yazıyı delil olarak getirebiliyorsanız, buyurun gelin konuşalım, ama laf u güzafı dinleyecek ne vaktimiz var, ne lüzum var…

Beni dinleyin muhteremler!…

Beşer olmam hasebiyle gayb âlemini bilmem, biliyorum diyenlere de inanmam. Şu fakir, Fetullah ve dava arkadaşlarının ne hale geleceğini tam beş sene evvel en ince detayına kadar yazan biridir. Hayalden değil; Kur’an’dan alarak yazdım. Merak edenler kitabımda en ince tafsilatıyla beyan edilen “Hak ve batılın galibi kim olacak” başlıklı makaleyi okuyabilir.

Ceberutun en şiddetli olduğu bir devirde ilhada karşı mücadele eden ve her biri birer veliyyullah olan o muazzez talebeler aleyhinde konuşan cümlenizin akıbetini de yazayım. Gaybdan değil Allah’ın kitabından aktarayım.

Peki, ne buyurur Kahhar-u zu’l-Celal?

إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَن تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ  ehl-i iman insanlar hakkında gayr-ı ahlaki işaatın yayılmasını isteyenler için hem dünya hem de ahirette çok şiddetli ve elîm bir azab var, buyurur.

Dikkat buyurun efendiler! Ayet-i kerimede mü’min insan hakkında ahlaksız iftiraları atan veya neşredenler denilmiyor; isteyenlerdeniliyor. Yani bir mü’min aleyhinde uygunsuz beyanatın neşredilmesini isteyenler bu kadar şiddetli bir azaba müstehak olursa; onu doğrudan neşreden adamların ne hale geldiğini Fetullah Gülen ve firari şakirtlerine sorun…

Biraderler!… Allah’tan korkmuyorsanız bari halkullahtan utanın!…

İslam âlemi, âdeta yangın yerine dönmüş. Arakan, Suriye, Irak, Libya ve Yemen gibi diyarlarda oluk oluk Müslüman kanı akarken milletin gündemini malayani hadiselerle meşgul etmenin neticesinde çok mu münevver ve mesut oluyorsunuz?

Nur cemaatini lüzumsuz bir meseleyle birbirine kırdırmakla büyük bir sevaba nail olacağınızı mı zannediyorsunuz? Yoksa Okyanus ötesinden sizlere hedef saptırmavazifesi mi verilmiş?

Hulasa: Mâlum projeyi idare edenlerin esas gayesi: Tarihte daha evvel icra ettikleri gibi kendilerini layık olmadığı bir makama oturtmak. İfsada mânî olan ehl-i imanı tasfiye etmek. Ecnebi hesabına ve Frenk milleti namına “zaruriyat-ı diniyede dahi fikirlerini karıştırmak ve kabil-i tebdîl olmayan mesâîli tebdil etmek ve kat’î erkân-ı İslâmiyeye karşı” gelerek safî ehl-i iman olan Nur talebelerini Yahudi ve Hristiyanların emir ve tavsiyeleri muvacehesinde sevk ve idare etmektir.

Vasiyet meselesine dair itiraz projesini yürüten büyük adamların hulasa maksat ve gayesi ehl-i dalalete ihlasla hizmet… “Turan yapalım derken viran olduk” diyen Enver Paşa gibi Siyonistlerin habis niyetini idrak edemeyen gafiller de birer figürandan ibaret…

17/25 Aralık öncesi çürütülmez delil ve hüccetlere binaen FETO ve silah arkadaşlarının gizli planını ifşa ettiğimiz vakit bize ihanet edip hafife alanlar, an itibariyle kafayı duvara vuruyor.

Risale-i Nur’da usul ve esası beyan edilen bir vasiyete rağmen iman elden gidiyor vaveylasıyla milleti galeyana getiren muhteremler!…

“Başörtüsü takan Arabistan’a gitsin” diyen Süleyman Demirel ve etbaının mahiyetini anlayamadınız. Halife-i Müslimîne biat eder gibi O’na tabi oldunuz. Cinsiyeti tartışmalı Pennsylvanialı imamın mel’un gayesini idrak edemediniz.

Bu günlerde, yazdığı kitap ve makalelerde…

Kur’an-ı Kerîm, sünnet-i seniyye, sahabe-i kiram, tabiîn, tebeüttabiîn ve bin dört yüz seneden beri gelip geçmiş cümle şeriat uleması ve muasır allame Said-i Nursi’yi en ahlaksız tabirlerle alenen tezyîf ve tahkir eden adamlara dost ve taraftar olacak ve onların niyet-i habîselerini idrak edemeyecek derece beyninizin içi boş mu gerçekten?

Elli senelik bir çalışmayla darbeye hazırlanan Feto ve silah arkadaşlarını perişan eden Kahhar-u zu’l-Celal; din-i mübine karşı taarruza geçen taifeyi de anında yok edecek güç ve kuvvete olduğunu unutmamanızda fayda var.

15 Temmuz darbesi yönetim kurulu başkanı gafil bir general gibi: “Aldattın bizi İsrail” vaziyetine düşmeden boş sevdalardan vazgeçin, beyler!…

Muhammed Kahtavî

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
“Ri­sa­le-i Nur’un tar­zı­na sa­da­kat ye­mi­ni…”

Bayram Yüksel Ağabey Anlatıyor: “Ri­sa­le-i Nur’un tar­zı­na sa­da­kat ye­mi­ni…” “Üs­tad’ımız si­ze sa­da­kat ders­le­ri­ni na­sıl verir­di? …

Kapat