Ana Sayfa / Yazarlar / Namaz Bütün Zamanlara Açılan Bir Zaman ve Mekan Ötesi Bir Dürbün, Pencere

Namaz Bütün Zamanlara Açılan Bir Zaman ve Mekan Ötesi Bir Dürbün, Pencere

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Namaz bütün zamanlara açılan bir zaman ve mekan ötesi bir dürbün, pencere.

İnsanlar uzakları görmek için dürbün kullanırlar. Ta ki onları yakına getirsinler, dünyalarına katsınlar uzaklıkların hazzını ve güzelliğini. Namaz çok çeşitli fiilerin bir hülasası. Bediüzzaman’ın namaza getirdiği genişlik, yükseklik, zamanötesiik, tefekkür, tasavvur, tahayyül postmodern bir filimle anlatılacak kadar harikadır. Onun namaz bahisleri bu büyük ibadetin her safhasını bir okyanusta yüzmekte olan bir insanın durumu gibidir. Eğer onun anlattığı namaz düşünülerek, taakkul ve tahayyül edilerek kılınsaydı, beş vakit namaz camiden çıkmayacak kadar geniş  bir zamanı işgal ederdi. Ama kılınan namazlar bir an önce bitirilmeye çalışılan bir dünyevileşmiş ibadettir. Badıllı abi arkadaşlarıyla nanaz kılarlar, onlar dışarı çıkar dışarda onu beklerler, uzun süre beklerler rahmetli gelmez, ne ise nihayet gelir, bir şey diyemezler, ama namazın akabinde tesbihatın yapılması teenni ile uzun zaman alır, oda “kardeşim namaz kıldım” der. Bediüzzaman da namazdan sonra bir talebesi “Üstadım bir namazı bitirdik siz hala okuyorsunuz,” Bediüzzaman “Kardeşim ben bunlar için yaratıldım” der. Akşamları belli bir saatten sonra kimseyi kabul etmez ta ki sabaha kadar. Ne yapar ne eder, kimse bilmez, maveranın derinliklerinde midir, yoksa arşa mı tırmanmıştır, kim bilir. İşte Dokuzuncu Söz teenni ile tasavvur ile okunsa onun namazının hülasasıdır. Onun namazının muhitini ortaya koyar. Bediüzzaman namazın bütün safhalarını mufassal ve tasavvuri şekilde izah etmiştir. Bismillahın boyutları namaza girmeden namazın amametini gösterir, hazırlık safhasıdır, arşa tırmanan bir fizik ötesi merdivendir, miraçtır. Tahiyyat namazın hülasası gibi hayatın ve insan ile tabiat ve mahlukat arasındaki iletişimin açılımın izahıdır. Dördüncü Söz. iptidanamedir, bir ev yapılmadan önce ona direk lazımdır ya işte öyle. Her namazdan sonra okunan sureler ile namaz arasında ve bütün zamanlarla ilgi boyutunda da büyük bir hikmet vardır. İkindi büyük haber teklifin azameti altındaki ürperen ruhu anlatır, akşam batan güneşe ilahi bir mersiyedir. Yatsı bir günün ölümü gibi kulun ölmeden önce Allah’ına yakarışıdır.

Ölüme doğru gitmekte olan bir insanın Rabbi ile arasındaki mükaleme-i kudsiyeyi anlatır. Rabbena rabbena ricalarıyla biter. Dinler ve yatağa gider insan, belki ölür belki sabah kalkar.

Bismillahirrahmanirrahim
“Rahman ve rahim olan Allah’ ın Adıyla”

Amenerrasûlü bimâ unzile ileyhi min rabbihî vel mu’minûn(mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih(rusulihî), lâ nüferrigu beyne ehadin min rusulih(rusulihî), ve gâlû semi’nâ ve eta’nâ ğufrâneke Rabbenâ ve ileykel masîr(masîru). Lâ yükellifullâhu nefsen illâ vüs’ahâ lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahta’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehu alellezîne min gablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih(bihî), va’fu annâ, vağfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel gavmil kâfirîn(kâfirîne).

“Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.” (Bakara 285) Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): “Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.” (Bakara 285 ve 286 ayetleri.) 

Metin bir tevbe metnidir, kul inancını anlatır,sonra dinin bir bütün olduğunu ve bölünmezliğini (lânüferriku) akabinde duyduğunu ve ibadet ve itaat ettiğini ve kendisine yardım edilmesini taleb eder. Kaldıramayacağı şeyleri yüklememe ricası ve affedilme isteği ve hitam. Yatmadan önce hayatın kabire doğru akışını anlatır. Koca bir din özetlenmiş ve kendini bekleyen ölüm ile yüz yüze gelebilir endişesiyle rahmani bir iklimde evine gitmiştir.namazın ve hitamın artık yatsıdan sonra bir iş yapmadan ölümün kardeşi uykuya girmektir. Atalarımız yatsıdan sonraki zamanda çalışmayı pek uğurlu bulmamışlar.

Bediüzzaman beş vaktin penceresinden bütün zamanlara, dehrin tarihine, ilim tarihine, dünyanın oluşturulma dönemlerine kadar baktırmıştır, çok boyutlu ve çok derinlikli bir ibadettir.

Mesela şu cümle ne kadar şumüllü kapsamlı ihata alanı büyüktür. “nasıl ki haftalık bir saatin  saniye ve dakika ve saat ve günlerini sayan milleri  birbirine bakarlar, birbirinin misalidirler ve birbirinin hükmünü alırlar. Öyle de  Cenab-ı Hakk’ın  bir saat-ı kübrası olan şu alem-i dünyanın  saniyesi hükmünde olan gece ve gündüz deveranı ve dakikaları sayan seneler ve saatleri sayan tabakat-ı ömrü insan ve günleri sayan edvar-ı ömrü alem  birbirine bakarlar, birbirinin misalidirler ve birbirinin hükmündedirler ve birbirini hatırlatırlar. “ işte Namazda Bediüzzaman’ın birbiri içindeki dünyalara ve alemlere gider fikri. Nasıl harika ve cami bir cümle bu metinleri anlatma yolunu değil üç kuruş menfaat için birbirimizi yiyoruz, bunun adı dava olur mu?

Bu dördüncü nükte nasıl düşünülmüş, nasıl tasarlanmış, bu cümleler cennetin duvarına yazılacak cümleler, müminleri mümin yapan bu cümleler onlardan önce cennet hakları değil mi?

Bazı büyük evliyalar namazda kabeye gider gelirlermiş, kâh orda âah mekanında bulunurlarmış. Bekir Berk Abi de rahmetli bir namaz secdesinde başını kaldırmış karşısında kabeyi görmüş… Tek başına Allah davasını arzdan arşa çıkarmış. Annesi İstanbul’da onu her Cuma günü Eyüp Sultan’a götürürmüş daha o zamanlar çocuk işte ana işte cocuk biz de ailece sinemaya gidiyoruz.

“Fecir zamanı tulua kadar(güneşin doğuşuna) evvel-i bahar zamanına (bahar öncesine) hem insanın rahm-ı madere (ana rahmine) düştüğü avanına hem semavat ve arzın altı gün hilkatinden birinci gününe benzer ve hatırlatır. Ve onlardaki şuunat-ı ilahiyeyi (ilahi işleri) ihtar eder. Bediüzzaman Kur’an’a Kur’an sineması der, çünkü bütün kahramanlar orada rollerini nasıl icraettiklerini anlatırlar,  Hazreti Adem insanlığın hem ruhi hem maddi inşasını yapan adam, sinemayı başlatmış, k ötü adam şeytan ve Hz Adem ve Havva. Birinin anasına hakaret etsen suç onlara hakaret…

Zuhr zamanı ise  yaz mevsimimin ortasına, hem gençlik kemaline hem ömr-i dünyadaki  hilkat-ı insan devrine benzer (jeolojik zamanlara gider) ve işaret eder. Ve onlardaki  tecelliyat-ı rahmeti ve füyuzat-ı nimeti hatırlatır.

Asr zamanı ise güz mevsimine, hem ihtiyarlık vaktine, hem ahirzaman Peygamberinin (asm) Asr-ı saadetine benzer ve onlardaki şuunat-ı ilahiyeyi ve inamat-ı Rahmaniyeyi ihtar eder. (tarihe de götürüyor, peygamber asrına)

Mağrip zamanı ise güz mevsiminin ahirinde pek çok mahlukatın gurubunu, hem insanın vefatını, hem dünyanın  kıyamet iptidasındaki harabiyetini ihtar ile  tecelliyat-ı celaliyeyi ifham ve beşeri gaflet uykusundan uyandırır, ikaz eder. (Ne kadar geniş ve ihatalı bir pencere)

İşa vakti ise alem-i zulumat  nehar aleminin bütün asarını siyah kefeni ile setretmesini  hem kışın beyaz kefeni ile ülmüş yerin yüzünü örtmesini, hem vefat etmiş insanın bakiye-i asarı dahi vefat edip nisyan perdesi altına girmesini, hem bu ar-ı imtihan olan dünyanın  bütün bütün kapanmasını ihtar ile Kahhar-ı Zülcelal’in celalli  tasarrufatını ilan eder.

Gece vakti ise hem kışı, hem kabri, hem alem-i berzahı ifham ile (kabir alemini) ruh-ı beşer  rahmet-i Rahman’a ne derece muhtaç olduğunu insana hatırlatır.

Ve gecede teheccüd ise kabir gecesinde, ve berzah karanlığında ne kadar lüzumlu  bir ışık olduğunu bildirir, ikaz eder. Ve bütün bu inkılabat  içinde Cenab-ı Münim-ı Hakiki’nin nihayetsiz  nimetlerini ihtar ile ne derece hamd ve senaya müstahak olduğunu ilan eder.

İkinci sabah ise, sabah-ı haşri (öldükten sonra dirilmenin ilk günü) evet şu gecenin sabahı ve şu kışın baharı ne kadar makul ve lazım ve kati ise haşrin sabahı da berzahın baharı da o katiyettedir.

Demek bu beş vaktin her biri  bir mühim inkılap başında  olduğu ve büyük inkılapları  ihtar ettiği gibi Kudret-i Samedaniye’nin tasarrufat-ı azime-i yevmiyesinin işaretiyle  hem senevi  hem asri hem dehri Kudretin mucizatını ve Rahmet’in hedayasını (hediyelerini)  hatırlatır. Demek asıl vazife-i fıtrat (yaratılışın çok gayeleri var ama asıl gayesi  namazdır) ve esas-ı ubudiyet ve kati borç olan farz namaz şu vakitlere layıktır ve ensebdir.  (S. 40) 

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Güven Nimettir 

Güven Nimettir  “Yapayalnız dolaşıyor bu çağın insanı. Çünkü birlikte yürüyecek kadar güvenmiyor kimse birbirine.” (Nuri …

Kapat