Namazın çekirdekleri

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Cenab-ı Hakk’ın ezeli ve ebedi sıfatları, Celali ve Cemali olmak üzere iki tür tecelliye sahiptir. Aslında bunlara kemali sıfatları da eklemek mümkündür. Kebir, Mütekebbir, Azim, Cebbar, Kahhar, Kadir, Kaviyy gibi heybet, azamet ve kahrı işmam eder tarzdaki isimler Celali’dir. Rahman, Rahim, Kerim, Gaffar, Rezzak, Lâtif, Halim,Vedud gibi şefkat, rahmet, mağfiret, hüsün ve ihsanın  tezahürü olan isimler ise Cemâlî isimlerdir. Ahad, Samed, Hayy, Kayyum, Bâkî gibi sıfatları da Kemali sıfatlar olarak zikredebiliriz. Lafz-ı Celâl olarak bilinen ve bütün esmaları tazammun eden en büyük isim Allah (c.c) lafzıdır. Bir çok yerde  tekrar edilen bu lafz-ı Celâl Besmele’de de geçerek beraberine Cemâlî sıfatları bünyesinde toplayan Rahman ve Rahim sıfatlarını da alıp bütün esmaya kaynak teşkil eder. Bu sebeble besmele her ibadetin ve hayırlı işin başında zikredildiği gibi, namaz gibi külli ve her çeşit ibadete fihrist bir ibadetin içinde de Fatiha’nın başına gelerek her rekatte tekrar ile mühim bir yere oturur. Evet, Esma-i Hüsna namazın bütün kavli ve fiili rükunlarında da tecelli edip cismin, aklın, kalbin iştirakiyle de kemalini bulur ve namazımızı miraca taşır. Evet  namazın manası: “Cenab-ı Hakk’ı tesbih, tazim ve şükürdür. Yani Celaline karşı kavlen ve fiilen “Sübhanallah” deyip takdis etmek… Hem Kemaline karşı lafzen ve amelen “Allahu Ekber” deyip tazim etmek… Hem Cemaline karşı kalben ve lisanen ve bedenen “Elhamdülillah” deyip şükretmektir.”1 Evet namaz boyunca insan Rabbinin Celalini hatırlayarak onu tesbih eder. Cemalini hatırlayarak ona hamd eder. Ve Kemaline karşı da tekbir ederek onu her daim zikreder.

Çekirdeğin  İnkişafı

Şiddetle esen bir rüzgardan kıyılara vuran dev dalgalara, büyük bir gürültüyle çakan şimsekten kararan bulutlara, dünyanın sarsıntı ile çalkalanmasından ölüm hakikatine kadar her hadise, bir nevi celalli tasarrufatın ayinesi hükmündedir. İşte bu kainat ve içindeki celalli icraatleri temaşa eden insan idrakinden ve tasarrufundan aciz olduğu bu heybetli ve muhteşem sanatlar ve hadiseler karşısında hayret, hayranlık ve bazen de korkuya kapılabilir. Mahviyet ve acziyetimizi iliklerimize kadar  hissetdiğimiz bu celalli ve kusursuz tasarruflar karşısında bir nebze kalbimizin sükunetini ve aklımızın selametini sağlayacak ve hayranlığımızı ifade edecek en güzel kelime “Sübhanallah” olacaktır. Çünkü Cenab-ı Hakk’ın zatında, sıfatında ve efalinde bütün kusurlardan ve noksanlıklardan uzak olduğunu bu kadar mükemmel başka hiç bir söz ifade edemez. Bu kelimenin ehemmiyeti ve kutsiyyeti o kadar büyüktür ki tekbir ile girdiğimiz namazımıza ‘Sübhaneke…’ duasıyla devam edip yüce Yaradanı bu mukaddes kelime ile tesbih edip ona hamd ederiz. “Onu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur.”2 ihbarını biz de fiilen ve kavlen tasdik etmiş oluruz. Kıyamda yapılan bu tesbihin mana ve hakikatine nüfuz ettikçe sonsuz kudret ve kusursuz icraat sahibi Rabbimizin önünde biraz daha acziyet içinde eriyerek belimizi ve boynumuzu büker rükuya eğiliriz. Rüku’da da onun her türlü noksanlıktan uzak olduğunu ifade ile “Subhane Rabbiyel azim” diyerek Rabbimizi tesbih edip yüceltiriz. Yine secde ile bir basamak daha çıkarak Rabb-i Rahimle kurbiyetimizi artırırız. Çünkü: “Dergah-ı ilahi’de abd kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp Kemâl-i rububiyetin ve Kudret-i Samadaniye’nin ve Rahmet-i ilahiyye’nin önünde hayret ve muhabbetle secde eder.”ve “Secdelerin arkasında onu tesbih et”4 emr-i ilahisiyle acziyet ve mahviyet içinde başımızı yere koyarız. O yüceler yücesi Rabbimizi bir kez daha halen ve kavlen bütün mahlukat adına takdis ederiz. Çünkü her bir tenzih, her bir takdis onun azamet ve Celalini bize biraz daha hissettirir. Öyleki yüce Yaradan “Rabbini çok zikret ve sabah akşam onu tesbih et.” (5) buyurmuştur.

Nihayetsiz Kemal sahibi Rabbimiz bu kemalatını bütün kainat üzerinde tezahür ve tecelli ettirmiştir. Kainatı en mükemmel şekilde dizayn edip dünyayı da te­kamülünü tamamlamasının ardından misafirlerine açmıştır. Kendisine muhatap kıldığı insanı da ahsen surette yaratıp  her çeşit kemalat ve esmasına mazhar ve tecelliğah yapmıştır. Evet her şeyde bir kemal noktası vardır. Bir çekirdeğin kemali ağaç olup meyve vermesiyle gerçekleşir.. Bir insan iman ve takva basamaklarından tefekkür ve teşekkürle tırmanarak kemale erer. En son peygamber Hz. Muhammed (sav) bütün peygamber-i zîşan efendilerimizin ayrı ayrı mazhar olduğu kemal sıfatların hepsini üzerinde cem ederek alemlerin sultanı olmakla şereflenmiştir. Çünkü Esmâ-yı Hüsnâ en kemal noktada onda toplanmıştır. Ve yine son din İslam ve  onun kitabı Kur’an-ı Azimûşşan hükmü kıyamete kadar baki ve taze kalacak  mükemmellikte bir kemalât ile bizlere ihsan edilmiştir. Bütün bu kusursuz icraaatlere, ihsan ve nimetlere karşı ifadesini bulan en güzel kelime elbette ki “Allahu Ekber” olacaktır. İşte namazımız farz olan bu kutsi kelime ile açılır. Her bir rükun onunla başlar, onunla devam eder. Çünkü tekbir azamet, yücelik ve büyüklüğün yalnızca Cenab-ı Hakk’a ait olduğunu kabul ve ifade etmektir. Yüce Rabbinin dışındaki her şey ile irtibatini keserek önünde acziyet ile el bağlayıp kıyama durmaktır. Tekrar tekbir ile rükuya eğilip tesbihini yapan mü’min yine tekbir ile secdelerine kapanıp tesbihinin ardından tekbirle doğrulur, tekbirle kıyama kalkar. Evet namazda en çok tekrar edilen kelime tekbirdir. Namaz onunla kemalini bulur. Adeta kul “Rabbini tekbir et”6 ilahi hitabını niyet ve fiiliyatı ile yerine getirerek miraca yükselir. Bediüzzaman bu hususu teyitle der ki: “Adeta harekat-ı salâtiyyede tekrarla Allahu Ekber demekle kat’-ı meratip ve terekkiyat-ı maneviyeye ve cüziyattan devair-i külliyeye çıkmasına bir işarettir. Güya her bir Allahu Ekber bir basamak-ı miraciyyeyi kat etmesine işarettir.”7 Tekbir sadece namazla kayıtlı olmayıp ezan, kamet, bayram namazları gibi bir çok ibadetin de özünü teşkil eden mukaddes bir kelimedir. Bir hadis-i şerifte: “Elhamdülilllah kelimesi mizanı doldurur. Allahu Ekber kelimesi ise yer ile gök arasını doldurur.”8 buyrulur.

Rezzak-ı Rahim ve Kerim, eşref-i mahluk olarak dünyaya gönderdiği biz misafirlerine öyle nimetler bahşetmiştir ki saymakla bitirilemez. Aldığımız nefesten, üzerimize doğan güneşe, âb-ı hayat olan sudan binlerce çesit rızık ve nimet sofralarına… akıl, iman, İslam gibi iki cihanda saadetimize vesile olacak manevi rızıklara kadar hesapsız ihsanlara mazhar kılınmışız. Bu da yetmemiş akılların almadığı gözlerin görmediği cennet sofraları bizlere vadedilmiş. İşte bütün bu nimetlere küllî bir hamd, şükür ve minneti halen, kalben ve lisanen ifade edebilecek en mükemmel kelime de “Elhamdülillah” olacaktır. Bütün kainat hesabına külli bir şükrün kapısı bu kelime ile açılacaktır. Bu yüzden namaz Fatiha suresiyle, Fatiha suresi de hamd ile başlayıp namazın her rekatinde şükrümüzü ziyadeleştirir. Evet “Hamd alemlerin rabbi Allah’a mahsustur.” Hamdin en meşhur manası ise sıfat-ı Kemaliyeyi izhar etmektir. Ondan başka şükre layık mabud, merci ve ihsan sahibi yoktur. “Hamd O Allah’adır ki göklerde ne var yerde ne varsa hep O’nundur. Ahirette de hamd O’nundur. O hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır.”9 Rükudan kalkerken yine Rabbimize “semiallahü limen hamideh” diyerek hamd ederiz. Bize kıyamı, rükuyu ve secdeyi nasip eden Yardanımıza bu nimetleri için de şükrederiz. Nebi-i Zişan buyurur ki: “Allah katında en sevimli dört kelime vardır. Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu Ekber ve Lailahe illallah. Zikre onlardan dilediğinle başlamanda bir beis yoktur.”10 Demek ki tesbih, tekbir ve hamd namazın çekirdekleri hükmündedir. Bütün namaz bu kelimelerin etrafında şekil ve manasını bularak küllî bir ubudiyete mazhar eder. Ve ondandır ki namazın harekat ve ezkarında bu üç şey her tarafında bulunur. Namazın sonunda da yine bu üç mübarek kelime otuz üçer defa tekrar ile namazın mana ve muhteviyatına daha bir kuvvet ve takviye verir. Bir hadis-i serifte: “Size bir şey öğreteyim mi. Her namazdan sonra otuz üç kere ‘Sübhanallah’, otuz üç kere ‘Elhamdülillah’, otuz üç kere ‘Allahu Ekber’ derseniz, tamamı 99 eder. Yüzün tamamında da ‘Lâilâhe illâllahu vahdehü lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr’ derseniz günahlarınız denizin köpüğü kadar da olsa affolunur.”11 buyrulur.

Kaynaklar:

1- 9. Söz                                            

2- İsra su. 44                                    

3- 9. Söz                                             

4- Kaf su. 40                                      

5- Al-i İmran su. 41                           

6- Müddessir su. 3

7-  İşarat’ül İcaz

8- Buhari, Müslim

9- Sebe su.1

10- Müslim, Mesacid 146

11- Müslim, Ebu Davud

İrfan Mektebi Dergisi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Ahd ve Mîsak Sorumluluktur

Kur’an’da söz verme, anlaşma yapma, bağlanma, mukavele yapma anlamlarında dört kelime kullanılıyor. Bunlar: Ahd/ahid (ahidleşme, …

Kapat