Ana Sayfa / KASTAMONU / Camiler & Külliyeler / Nasrullah Kadı ve Kastamonu Kent Tarihindeki Yeri -I

Nasrullah Kadı ve Kastamonu Kent Tarihindeki Yeri -I

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

NASRULLAH KADI, AİLESİ VE İMAR FAALİYETLERİ

Yazar: O. Oğuzhan ARSLANOĞLU *

1. Nasrullah Kadı ve Ailesi

Nasrullah Kadı, Bayram Gazi neslinden olup, Cemaziye’l-ahir 915/  Ekim 1509 tarihli vakfiyesinde ismi geçen kardeşleriyle vakıf tahrir defterinde ki kayıttaki isimler aynıdır. 16. yüzyıl vakıf tahrir defterinde Nasrullah Kadı’nın Bayram Gazi neslinden geldiği açıkça ifade edilmektedir. 16. yüzyıl vakıf tahrir defterindeki kayıt şudur.

Evkâf-ı Medrese-i Bayram Gazi neslinden olup, mefâhirü’l- ulema Mevlânâ Muhyiddin ve Mevlânâ Nasrullah ve Mevlânâ Fethullah merhum Bayram Gazi evlâdından olup zikrolan evkâf neslen bâ’de nesil vakfiyet üzere mutasarrıflar imiş, bu üzere ellerinde merhum Sultan Mehmed Han, tâbe serâhû nişân-ı şerifiyle ve berât-ı padişahîyle tasarruf ederken tedris tarikiyle Mevlânâ şaban Fakih’e verilmiş ba’dehü Mevlânâ Müfettiş Efendi mezbûr evkâfı teftiş edip bunların vakf-ı ebnâları idüğü bi’t- tesâmüh şuhûd-ı udûl ile sabit ve zâhir oldukdan sonra ellerine tezkire verüp atabe-i ulyâya arz olunup zikrolan evkâfı mezkûrına mukarrer buyrulup ebâ-ân cedd tasarruf eddikleri gibi gerû vakfiyet üzere tasarruf idüp müderris hizmeti dahi mukarrer ederlermiş”[1].

Cemaziye’l-ahir 915 tescil tarihli vakfiyede Nasrullah Kadı’nın kardeşleriyle vakıf tahrir defterindeki isimler aynı olup vakfiyesinde büyük kardeşi Mevlânâ Muhyiddin, küçük kardeşi şeyh Fethullah isimleri zikredilmektedir. Aynı zamanda vakfiyenin baş tarafındaki silsilenameden ve cami kapısının üst tarafında bulunan inşa kitabesinden Nasrullah bin Yakub bin Süleyman Hanefi kaydı yer almaktadır. Yine vakfiyede “bütün kitaplarımı ve tayin olunan cihatın hepsini çocuklarıma vakf eyledim” cümlesinden oğlu Mehmed Çelebi’den başka çocuklarının da olduğu ortaya çıkmaktadır.[2]

Vakfiyenin tescil tarihi olan Cemaziye’l-ahir 915/ Ekim 1509 tarihinde Nasrullah Kadı hayattadır. Bunu vakfiyenin üst tarafında ki “Cem’ima hurrire fi’lvarakati’ş- şer’iyye ve’l- vesikayi’l- mer’iyye sahihün sadiren minnî ve râfi’an annî ve ene’l- fakir ilallahi’l- gani Nasrullah bin Yakub bin Süleyman el-Hanefi afallahü’l âli el-mevlâ li-vakai lehû[3] ibaresinden anlıyoruz.

Nasrullah Kadı’nın validesi Sahil Kazası’nda taallukatı ise Karabulut bugünkü Dokuzkat Köyü’nde yatmaktadır. Sahil Kazası o günkü İnebolu ve Ginolu’dur ve Devrekâni Nahiyesi’ne bağlıdır[4]. Ayrıca adı geçen Bayram Gazi Medresesi’nin bugün Kastamonu’ya 100 km mesafede bulunan sahil ilçesi olan Bozkurt ilçesine 5 km mesafede bulunan bugünde Bayram Gazi ismiyle anılan köyde olma ihtimali yüksektir ve burada birde türbe bulunmaktadır. Bu türbe de Bayram Gazi Türbesi olarak bilinmektedir132.

Ayrıca vakfiyede vakfın kurulmasına şahit olarak katılanlar arasında Nasrullah Kadı’nın küçük kardeşi şeyh Fethullah’ın oğlu Mevlânâ Zahid Çelebi’de yer almaktadır. Vakfiyede şahid olarak ismi geçen diğer kişilerde şunlardır; şeyh Fethullah bin Yakub, Kastamonulu Mevlânâ Muslıhıddin bin İbrahim, Mevlânâ Yahya Çelebi bin Mevlânâ Mehmed Çelebi, şadi bin Abdullah, Seydi Çelebi bin Seydi, Musa bin Abdullah ve Yusuf bin Abdullah’ın isimleri vardır.

Vakfiyenin üst tarafındaki kayıtta vakfiyeyi tanzim eden kişinin es-Seyyid şeyh Mehmed ibn es-Seyyid Abdulkadir el-Kadî-i Kastamonu olduğu ve bu tarihte Kastamonu Kadısı olduğu anlaşılmaktadır[5].

Caminin kapı kemeri üzerinde bulunan inşa kitabesinden

“Emerâ bi- binâi haze’l mescidi’l-mübârek fi eyyâm-ı devleti’s-sultani’l â’zam ve’l-hakâni’l- muazzam es-sultan ibnü’s Sultan Bayezid bin Mehmed Han halleda’llahû mülkehû iftiharü’l kudât ve’l-hükkanü’ş-şer’il-mübin ve’l-ahkâm el-kâdı Nasrullah bin Yakub ahsena’llahü avâkıbehû. Âmin.”

Çünki tarih oldu işbu cami e “ hayrı münîb” 

Sahibine iki âlem hayrını ver yâ mucîb”

Nasrullah Kadı’nın caminin inşası sırasında kadı olduğu ve caminin ebced hesabıyla “hayrı münîb” ibaresinden 912/ 1506 tarihinde yapıldığı anlaşılıyor[6].

Sonuç olarak tüm bu bilgilerden yola çıkarak özetlemek gerekirse Nasrullah Kadı’nın Bayram Gazi neslinden geldiği aslen Bozkurt’un Bayram Gazi Köyü’nden olduğu, babasının Yakub, dedesinin ise Süleyman olduğu, Bayram Gazi Medresesi Evkâfı’nın tevliyetini vakfiyede ve vakıf tapu tahrir defterinde geçen üç kardeşin üstlendiğini ve Mevlânâ Muhyiddin, Mevlânâ Nasrullah ve Mevlânâ Fethullah’ın “mefâhirü’l-ulema”olarak zikredilmeleri ilmiye sınıfına mensup olduklarını göstermektedir. Ayrıca zikrolan evkâfı tasarruf ettikleri gibi aynı zamanda müderris hizmetinde de bulundukları kaydı mevcuttur. Yani Nasrullah Kadı müderristir de.

Aynı zamanda Fatih Sultan Mehmed Han’ın berâtı ve nişan-ı şerifiyle vakıf mütevelliliğini yürüten Mevlânâ Muhyiddin, Mevlânâ Nasrullah ve Mevlânâ Fethullah kardeşler bu görevi aynı nesilden gelen ve müderris olan Mevlana şaban Fakih’e devretmişlerdir[7].

Mehmet Behçet eserinde Hacı Nasrullah bin şeyh Yakub bin Süleyman136 olarak verdiği silsileden babasının Sahil Kazası’nda şeyh olabileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Ayrıca validesinin Sahil Kazası’nda, taallukatının ise Karabulut’ta yattığı vakfiyesinde açıkça belirtilmektedir. Annesinin sahil kazasında yatması Bayram Gazi Medresesi’nin sahil kazasında bulunması ve Nasrullah Kadı’nın Bayram Gazi neslinden gelmesi, babasının şeyh unvanını kullanması hem sahil kazasında şeyh olma ihtimalini hem de Bayram Gazi Medresesi’nde müderrislik görevinde bulunduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Ayrıca sahil kazasında yatan validesinin mezarının adı geçen Bozkurt’ta ki Bayram Gazi Köyü’nde olabilme ihtimalini kuvvetle akıllara getirmektedir.

Nasrullah Kadı’nın ve yakınlarının Karabulut köyüne neden ve tam olarak ne zaman gelip yerleştikleri bilinmemekle beraber yakınlarının mezarları bu köydedir. Ayrıca burada bir adet mektep ve 20.000 akçe vakfı vardır. Bunun yanında köyde birde mescit yaptırmıştır. Günümüzde burada kerpiçten yapılmış bir mescit bulunmakta ve köylüler tarafından kullanılmaktadır. Vakfiyede bu mescitten bahsedilmektedir. Bundan da mescidin vakfiye tescil tarihi olan Ekim 1509 tarihinden önce yapıldığı anlaşılmaktadır[8]. Tüm bu bilgilere dayanarak Nasrullah Kadı’nın adı geçen Bayram Gazi Köyü’nde doğmuş olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Ayrıca günümüzde bu çevrede yaşayan insanlarda bunu bu şekilde ifade etmektedirler.  

Bayram Gazi Medresesi ise Candaroğulları veya öncesi bir dönemde inşa olduğu tahmin edilmektedir[9]. Fakat İhsan Ozanoğlu ise Doğrusöz Gazetesi’nde 23 Ekim 1961 tarihinde yazmış olduğu yazısında Nasrullah Kadı’nın Kastamonu merkez kazasına bağlı ve 18 km. mesafede olan Hacı şaban Köyü’nden (eski ismiyle Orta Köy) olduğunu söylemektedir[10]. Hacı şaban Köyü eski ismiyle Ilısu- Kasaba şimdiki ismiyle Mahmut Bey Köyü’nün kuzeyindedir.

Göl’e bağlı Hacı şaban (Orta Köy’ün, Orta Bayramiç, Kasaba Vereneceği Orta Bayramca) gibi isimlerle de kayıtlarda yer aldığını belirten İhsan Ozanoğlu, 1268/1850-51 tarihli sicilin 380. kaydından Nasrullah Kadı’nın Orta Bayramiç Köyü’nde doğduğunu iddia etmektedir. Hatta Orta Köy’de bugünkü ismiyle Hacı şaban Köyü’nde bulunan caminin de Nasrullah Kadı tarafından yaptırıldığını söylemektedir. Cami kitabesinin okunmaz halde olduğunu belirtmekle beraber sadece tarihinin okunabildiğini ve “Tarihi olupdur Hâne-Kâh-i, Hân-ı Kâh-i mü’minân” yazısından tarihinin ebced hesabı ile 948/ 1542 yılına tarihlemektedir[11]. Ne zaman doğduğunu ne zaman vefat ettiğini bilemediğimiz Nasrullah Kadı buna göre 1542 tarihinde hayattadır ve bu cami Nasrullah Kadı Camii’nden 36 sene sonra yapılmıştır.

Arşiv kaynaklarından elde ettiği bilgilere ilave olarak rivayetleri de değerlendiren İhsan Ozanoğlu gazete köşesinde yer verdiği bilgiler içersinde bu rivayetlere de yer vermiştir. Göl Ilısu Kasabası Mahmud Bey Camii Hatibi ve 1932 yılında 90 yaşının üzerinde olan Saka Hoca, Göl Verencik Köyü’nden olan ve Kasaba Saray Camii Hatibi Haşim Efendi, Hacı şaban (Orta Köy) Köyü’nden Hacı şabanzâde Mustafa Bey ve aynı köyden olan Orta Köy Camii (İhsan Ozanoğlu’nun Nasrullah Kadı’nın yaptırdığını söylediği cami) Hatibi şükrü Efendi ve yine Kasaba Köyü Saray Camii İmamı Ali Kethüdaoğlu Hamdi Efendi’nin Nasrullah Kadı’nın Orta Köylü (Hacı şaban Köyü) olduğunu rivayet ettiklerini söylemektedir[12]. Yukarıda belirtildiği gibi Nasrullah Kadı Bayram Gazi neslindendir. Annesi Sahil Kazası’ nda taallukâtı ise Karabulut (Dokuzkat) Köy’ünde yatmaktadır. Bundan dolayı Nasrullah Kadı’nın Hacı şaban (Orta) Köy’lü olduğunu kesin olarak söylemek mümkün değildir. Hayatının son zamanlarında bu köyde cami yaptırarak buraya yerleşmiş olabilir. Ayrıca arşiv kaynaklarında Hacı, Müderris, Kadı, şeyh, Çelebi ünvanları kullanılmıştır.

Göl’e bağlı Orta Köy’de Nasrullah Kadı’nın yaptırdığı camide Cuma namazı kılındığını söyleyen İhsan Ozanoğlu bu caminin bir zamanlar Hacı Nasrullah, Kadı Nasrullah, Müderris Nasrullah Zaviyesi olduğunu, Cuma geceleri ayin yapıldığını ve en meşhur şeyhinin Saçlı Sultan adında bir şeyh olduğunu söylemektedir. Fakir fukara için imaret kurulduğunu fakat Orta Köy’de bulunan bu imaretle ilgili hiçbir yerin ve kalıntının kalmadığını da ilave etmektedir. Bu zaviyeden başka Nasrullah Kadı’nın Nasrullah Camii civarında bir zaviye daha kurduğunu söylemekte fakat buranında yerinin tespit edilemediğini belirtmektedir[13]. İncelediğimiz arşiv kaynakları içersinde de zaviyenin yeri ile ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır.

1144/1731 tarihli “Kastamonu’ya tâbi Orta Karyesi’nde vâki Hacı Nasrullah el- müderris vakfı zaviyesinin Kadı Nasrullah Camii şerifi’nde” diye başlayan şer’iyye sicilinde ve 25 Zilkâde 1189/17 Ocak 1776 tarihli “Kastamonu’ya tabi Orta Karyesi’nde vâki Kadı Nasrullah el- müderris zaviyesi vakfından” diye başlayan kayıtlardan zaviye için vakıf kurulduğunu öğreniyoruz[14].

Nasrullah Kadı’nın mezarı şadırvanın hemen batı tarafında yer almaktadır. Fakat İhsan Ozanoğlu’nun verdiği bilgiye göre şadırvanın batı tarafında şadırvan duvarından itibaren musalla kapısı karşısına kadar uzanan kısımda Nasrullah Kadı ile beraber birkaç zevâtın mezarı da burada yer almaktadır. Yani şu an meydan olan Nasrullah Kadı’nın mezarından minarenin yanında bulunan merdiven çıkışına kadar olan alan mezarlıktı.

Nasrullah Kadı Türbesi için bevvâb (kapıcı) vazifesi ve vakıflar tahsis edilmiştir. 1229/1813-14 tarihli sicilde türbe için dükkân vakfedildiği kayıtlıdır. Fakat Nasrullah Kadı ve diğer zevâtın mezarları bir gece içinde ortadan kaldırılmış, Münire Medresesi’nin mezarlığına hadise çıkmasın diye bir iki şahide konmuştur. Nasrullah Kadı’nın mezarı şu an ise ilk yerinde cami kapısının hemen karşısında şadırvanın batı duvarına bitişiktir[15].

                  2. Nasrullah Kadı’nın Soyu

Nasrullah Kadı’nın birden fazla evladının olduğunu ve vakfın tevliyetinin oğlu Mehmed Çelebi’ye verildiği hem vakfiyesinde, hem de tapu tahrir defterindeki kayıtlarda yer almaktadır145. Nasrullah Kadı Evkâfının tevliyeti evlâd-ı vâkıfa şart koşulmuştur. Fakat 15 şaban 1103/ 2 Mayıs 1692 tarihli sicil kaydında bu şartın zamanla kalktığını, hariçten yani dışarıdan biri olan Ahmed adlı bir şahsın berat alarak 1,5 akçe karşılığında bu vakfın mütevelliliğini yürütüyorken Nasrullah Kadı evlâd-ı evladından olan Ahmed’in itirazı üzerine, hariçten olan Ahmed’in beratı iptal ettirilip evlâd-ı vâkıftan olan İsmail bin Ahmed’e tevcih olunduğuna dair berat kaydından Nasrullah Kadı’nın soyunun bu tarihlerde devam ettiğini ortaya koymaktadır146.

19 Cemaziye’l-ahir 1113/ 21 Kasım 1701 tarihinde yine Nasrullah Kadı Vakfı’nın gereğince evlâd-ı vâkıftan olan Ahmed adlı kişi hasta ve yaşlı olup vakıf işlerini layığıyla yürütemediğinden yerine oğlu İsmail’in geçmesi hususunda Kastamonu Kadısı Seyyid Ahmed’in kararını görüyoruz[16]. Safer 1116/ Haziran 1704 tarihli hurâfat kaydında ise Muarrif İsmail olarak zikredilen yukarıda geçen aynı İsmail’in Nasrullah Camii’nin mütevellilik görevini oğlu Hasan’a bıraktığı anlaşılmaktadır[17]. şevval 1168/ Temmuz-Ağustos 1755 tarihinde ise Nasrullah Kadı

Vakfının mütevellisi Nasrullah Kadı soyundan olan Seyyid Mehmed bin Hasan’a yeniden verildiği yani tecdîd edildiği yer almaktadır[18]. Vakıflar Arşivi’ndeki hurûfat kayıtlarından anlaşıldığı üzere 1692 yılından 1755 yılına kadar geçen sürede vakfın mütevellilik görevi babadan oğula geçer şekilde devam etmiştir.

10 Muharrem 1171/ M. 24 Eylül 1757 tarihinde Nasrullah Kadı Evkâf mütevellisi olan Hafız Ali Halife Mustafa’dan boşalan bu göreve gelmesine rağmen hariçten Ahmed adında biri Hafız Ali öldü diye İsmail adında birinin üzerine berat ettirip ve daha sonra yaptığı hileyi güçlendirmek amacıyla adı geçen İsmail’in bu görevden el çekmesini sağlayarak es-Seyyid Mehmed’e berât ile üzerine aldırıp Hafız Ali Halife’nin bu şekilde bu görevden uzaklaştırılmaya çalışıldığı ortaya çıkmış ve Hafız Ali Halife’nin de ölümünün yalan olduğu ortaya konulunca Kadı Hacı İbrahim’in arzıyla bu görev hak sahibi Hafız Ali Halife’ye verilmiştir[19].

Bunun haricinde başka tarihlerde hamam, cami medrese gibi vakıfların mütevelliliğini yürüten kişilerinde isimleri mevcut olup bunları aşağıda ele alacağız.

Nasrullah Kadı’nın Soyu ve Yakınları[20]

                  3. Nasrullah Kadı’nın Kastamonu’daki İmâr Faaliyetleri

              3.1. Nasrullah Kadı Camii

İslam şehrinin çekirdeğini oluşturan en önemli fiziki unsurlar cami ve dârü’l-imâredir. Bu iki yapıdan özellikle cami, istisnasız pek çok şehirde şehrin çekirdeğinde, yani merkezinde yer almıştır. Cami, İslam şehrinde şehir merkezini belirleyen en önemli unsurdur[21]. Bir İslam şehri kale şehri değilse genellikle bir camiyi merkez alarak genişlemektedir. Ayrıca şehrin temel birimleri olan mahallelerde yine bir cami ve mescit etrafında teşekkül etmektedir[22]. Bunu Nasrullah Kadı Camii ve etrafında görmek mümkündür. şehir merkezi ve beş yüz yıllık süreç içersinde şekillenen Kastamonu, Nasrullah Kadı Camii ve etrafında teşekkül etmiş ve şehrin ulu camisi olma özelliğinden dolayı etrafına yapılan dükkânlar, medreseler, hanlar, çeşmeler, köprüler ile şehrin kültürel ve ekonomik açıdan merkezi olmuştur. Ayrıca şehrin beş yüzyıllık süreç içersinde fiziksel gelişiminin görülmesi açısından en uygun merkez Nasrullah Kadı Camii ve çevresidir.

Nasrullah Kadı Cami Kastamonu’nun merkezindedir. Aynı adla anılan meydanda olan cami şehirle bütünleşmiş ve sembol haline gelmiştir. şehrin en büyük ve mamur camisi olan Nasrullah Kadı Camii çevresinde mevcut ve yok olmuş medrese ve mekteplerle birlikte ilim ve kültür merkezi olma özelliğini yüzlerce yıl korumuştur[23].

Moloz ve kesme taştan yapılan Nasrullah Kadı Camii’nin 33,5 m. boyu, son cemaat yeri hariç ana binanın ise 28,5 m. eni var„dır. Son cemaat yerinin uzunluğu ise 31,5 m.’dir. Caminin Nasrullah Köprüsü’ne uzaklığı ise 65 m.’dir.

XVI. yüzyılın başlarında Küpcüğez Mahallesi’nde boş bir arsa üzerine inşa edilen Nasrullah Kadı Camii[24][25] inşasından sonra bu mahalleden ayrılarak ayrı bir mahalle haline gelmiş; 1530’da Nasrullah Çelebi Mahallesi yarım asır sonra ise 1582 tarihinde ise Nasrullah Camii Mahallesi olarak kaydolunmuştur. 1530 tarihli tahrir defterinde bu mahallenin hane sayısı 10, mücerred olarak kaydedilen bekâr sayısı 5 olarak verilmiştir. Mahallenin hane sayısı 5 ile çarpılıp bekârlar ona eklendiğinde yaklaşık olarak 55 nüfus ortaya çıkmaktadır. 1582 tarihli tahrirde ise hane sayısı 54, mücerred sayısı 15’dir. Mahalledeki nefer sayısı bu yılda 72 olarak verilmiştir. Yaklaşık olarak bu tarihte Nasrullah Camii Mahallesi’nin nüfusu 285’tir. 50 yılık süre içersinde mahalle nüfusunda 5 kat artış olmuştur[26].

Daha sonraki yıllarda mahalle sınırlarında değişiklik olmuş olmalı ki bu mahalleden bahsedilmemektedir. Fakat Evâil-i Rebiü’l-evvel 1101/ Aralık 1689 tarihli şer„iyye sicil kaydında Nasrullah Camii imamı ile Küpcüğez Mescidi imamı arasında nikâh kıyma konusunda anlaşmazlık yaşanmış, nikâhı Nasrullah Kadı Camii imamının değil de Küpcüğez Mescidi’nin imamının kıyması hususunda mahkemeden karar çıkmış; gerekçe olarak da şahitler huzurunda Küpcüğez Mahallesi’nin ve Mescidi’nin daha eski olduğu ve Nasrullah Kadı Mahallesi diye bir mahallenin olmadığı görüşü ileri sürülmüştür. Bu dava nikâh kıyma hakkının Küpcüğez Mescidi imamına verilmesi suretiyle sonuçlandırılmıştır[27]. Fakat 1103/1691-92 tarihli sicil kaydında “Merhum Kadı Nasrullah Cami-i şerifi Mahallesi” olarak kayıt mevcut olup yanlış bir kayıt olduğunu düşünmekteyiz. Böyle bir mahallenin bu tarihlerde mevcut olmadığı yukarıda bahsettiğimiz daha eski kayıtlı sicil kaydından anlaşılmaktadır[28].

Burasının daha sonra tekrar Küpcüğez Mahallesine dâhil olmuş olması muhtemeldir. 1267/1850-51 tarihli başka bir belgede de “Gökdere Mahallesi’nde bulunan Nasrullah Kadı Camii” ifadesinden de buranın bir ara Gökdere Mahallesi’ne dâhil olduğunu anlıyoruz[29]. Cumhuriyet döneminde yine bir değişiklik olmuş ve Küpcüğez Mahallesi Kebkebirler (Hebkebirler) Mahallesi ile birleştirilmiştir160. Hâlâ bu mahalleye dâhildir. Beş yüzyıllık süreç içersinde Nasrullah Kadı Camii’nin bulunduğu mahal beş farklı mahalle ismi ile birlikte anılmıştır.

Nasrullah Kadı Camiinin sekizi önde birerde yanlarda olmak üzere on sütun ve yedi kubbeli son cemaat yeri vardır. Bunlardan ortadaki tam kubbe, yanlardakiler ise tekne tonozdur. Vaktiyle yuvarlak olan sütunlar atılmış ve bugünkü dört köşe sütunlar konulmuştur. Bu kısmın boyu 27, eni ise 7 metredir[30].

Binanın doğu cephesinde altta beş, üstte dört pencere bulunmaktadır. Alttaki pencereler kesme taşlarla çevrelenmiş ve dikdörtgen forumludur. Üstteki pencereler ise yuvarlak kemerli ve alçı şebekelidir. Batı cephede ise altta dört üstte ise beş pencere bulunmaktadır. Doğu cephedeki pencerelerle aynı karakterde olan bu pencerelerde altlı üstlü yerleştirilmiştir. Güney cephede ise altta dokuz üstte sekiz pencere vardır. Son cemaat yerinde ise harime açılan iki pencere bulunur. Pencerelerin yanlarında ise alçıdan birer mihrabiye vardır. Kubbe gövdesindekilerle birlikte camide kırk pencere bulunmaktadır[31]. Kuzeybatı köşede yer alan kütlenin ilk binanın minare kaidesi olma ihtimali yüksektir. Harim kısmında kubbe ve kemerlerde kalem işi süslemeler varsa da bunlar son resteraysonda yapılmıştır. Harimin cephesinde bulunan inşa kitabesinde Kadı Narsullah bin Yakub tarafından 1506 yılında yapılan bir mescitten söz edilmesi bu binanın alalâde bir mahalle mescidi olduğu anlamına gelmez. şehrin merkezine inşa edilen Osmanlı Devrine ait bu ilk dini binanın ulu cami niteliğinde olması beklenirdi. Nasrullah Kadı’nın yaptırdığı cami altı kubbeli idi. Bu ilk caminin altı kubbeli inşa edildiğini kabul etmemek için hiçbir neden yoktur. Mevcut bütün kubbelere pandatiflerle geçildiği halde istisna olarak ortadaki kubbede mukarnaslı tromb kullanılması da bu kubbenin ilk binaya ait ve mihrab önünü taçlandıran kubbe olduğunu düşündürmektedir163.

Kapı kemerinin hemen üst tarafında bulunan inşa kitabesi şudur;

“Emera bî-binâ-i hâze’l mescidi’l mübârek fî eyyâmı devleti-s sultani’l- â’zam ve’l hakâni’l- muazzam es-sultan ibnü’s-sultân

Bayezid bin Mehmed Han halleda’llahü mülkehü. İftihârü’l kudât ve’l-

hükkâmi’ş- şer’il-mübin ve’l- ahkâm el-Kâdî Nasrullah 

bin Yakûb ahsena’llahü avâkıbehû . Âmin. Çünkü tarih oldu iş bu camie  “hayr-ı münîb” Sahibine iki âlem hayrını ver yâ mucîb. 912”.

Bu kitabeden caminin II. Sultan Bayezid döneminde Nasrullah Kadı tarafından yaptırıldığı anlaşılıyor. “Hayr-ı münib” ibaresindeki harflerin ebced hesabıyla 912/ 1506 yılına denk geldiği belirtilmektedir[32].

Kitabesinden 1506 yılında yapıldığını anladığımız caminin inşa kitabesinin üst sağ tarafında bulunan kitabeden de I. Mahmud’un reisülküttaplarından Hacı Mustafa Efendi tarafından 1159/ 1764 tarihinde caminin mihrab tarafındaki üç kubbesiyle sağdaki mahfeli ve son cemaat yeri yaptırılmıştır[33].

Birinci Tamir Kitabesi şudur:

“şem„î mihrâb-ı adâlet şehr-i pâkize hisâl

Han-ı Mahmûd-ı Güzîn zıll-i Hüdâ-i vehhâb 

Oldu âbâd o şâhın devr-i hümâyununda 

Buk„a-i hayr ile bu şeh-ri adîmü’l- ehâb 

Kastamonu ki odur menşe-i ehl-i irfan 

Olmaya sûziş-i âfât âna her giz rehyâb 

Bayezid Hân-ı Veli rütbe-i Osmâni’nin 

Asr-ı pâkinde gelen fahr-i kudât-ı nüvvâb

Zîver-i mahkeme-i şer„i hüdâ Nasrullah 

Câmi„ül ilm-ü amel Kadı-i Firdevs yâb Ettehiyyâta oturmuştu o sahib-i hayrın 

Yaptığı cami olup gerdiş-i dehr ile harâb

Eyledi dâiye-i hubb-i vatanla ihyâ 

Ânı bir hayır dânâ dil-ü pâkize cenâb

Mustafa nâmü kerem menkıbe haccü’l- harameyn 

Kabetü’l- fazl-ü edeb yani Reisü’l-küttâb 

İnnemâ ya’mürü ile âmil olup velhâsıl 

Etti tamir ve mücedded ânı ber hükm-i kitâb

Müttezâd eyledi manzûme-i lütf-i keremin 

Cihet-i vefreti hayrâtı edüp istisvâb 

Yani ol mâ„bed-i zîbendeye kıldı ilhâk 

Bir kütübhâne ve bir medrese-i çarh-ı kubâb.

Kütüb-i suhûf’ı semâ levh-û kalem hürmetine 

 

Ânı me’cûr ede kevneynde Rabbü’l-erbâb.

Oldu tecdîdine târih-i temâm ey Rahmî

Câmi-i ceyyidü„l-erkân Reisülküttab.1159.”

 

Reisülküttap Hacı Mustafa Efendi caminin dışında, günümüzde Münire (Bayraklı) Medrese diye bilinen medreseyi ve hemen medrese girişinde bulunan beşgen planlı kütüphaneyi de yaptırmıştır.

Bunun yanında cami kapısının sol üstünde bulunan ikinci tamir iktabesi ise şöyledir:

Men benâ mesciden lillâhi mefhase katâtin

Benallahü lehû kasran fi’l- cenneti (Sadaka Resulullah)

 

Âfitâb-ı saltanat Sultan Abdulaziz Han’ın hüdâ 

Ömr-ü ikbâlin füzun etsin cihânda dâimâ 

Zîr-i Lütfunda olan bi’l-cümle sükkân-ı bilâd 

Emn-ü âsayişle dâavâtın eder rûz-ı mesâ 

Rûz-ı dünya sebz-ü handân adlinin ma’murûdur.

Her Gülistan-ı vezân olmuş âbad-ı can fezâ 

Sû-be-sû sahn-ı cihân imânnâ me’murlar 

Nasbu tayin etmesi ayn-ı kerim mahza ola 

Gönderip bu beldeye bir vali-i âlim-i hi mem 

Adl-i nuriyle vilâyet eyledi kesb-i ziya 

Öyle düstûr-ı mufahham zât-ı âli kadrine 

Mevhibe irfan’ü-iffet tev’eman lütf-i sehâ

Hazreti Naşid lakab paşa-i sâhib-i menkıbât  Menbe-i cıd-i keremdir adl-dâde mültecâ  şübhesiz mâ yenfeannas dest-i cûdidir ânın 

Hak ânı etmiş muvaffak birr-ü hayre bî- riyâ 

İnhidama mâil olmuşken bu vâlâ cami-i 

Ehl-i hayrdan eyledi Cem’i iâne bir nizâ

Cebri noksan eyleyip envâr-ı lütfile hemân

Kıldı ta’mir ile ihyâ can fezâ ve dilkûşâ 

Bâni-i ûlası Nasrullah Kadı ruhunu

şâd edip özletti sinîn bâni-i haze„l- binâ 

Cevher a„sâ bâbına Sâlim yazıp târihin 

Cennetin misli yapıldı işbu câmi-i dil-rûba 1292”

Yukarıdaki kitabeden de anlaşılacağı üzere 1292/ 1875 tarihinde Sultan Abdulaziz devrinde Kastamonu Valisi Neşid Paşa tarafından halktan toplanan 20.000 guruşluk yardım ile cami tamir edilmiştir166. 1945 yılında yapılan tamirde de kubbelerin kurşunları yenilenmiş ve daha sonraki tamirde de alçı pencereler değiştirilmiştir.

1675 tarihli Kastamonu şer„iye sicil kaydına göre, Çizmeciler Çarşısı’nda bulunan Çizmeci Ali Efendi Dükkânı, İsmail Çelebi Dükkânı ve boyacı dükkânı Nasrullah Kadı Camii vakıfları içersinde yer almıştır167. Reisülküttap Mustafa Efendi’nin 1154/1741-42 tarihli vakfiyesinde yalnızca Kastamonu’da 30 kadar dükkân iki han ve bir mağazanın vakfedildiği yer almaktadır168. 26 Muharrem 1161/27 Ocak 1748 tarihli zeyil yani ek vakfiyede de Topçuoğlu Mahallesi’nde bulunan Turşucu Hanı ile taştan yapılması istenen başka bir han ve birkaç ev Reisülküttap Mustafa Efendi’nin yaptırmış olduğu medresenin müderrislerine, talebesine ve Nasrullah Camii’nin bazı görevlilerine harcanmak üzere vakfedilmiştir. Hanlardan diğeri, yapımına başladığı fakat oğlu şeyhülislam Aşir Efendi’nin bitirdiği ve Aşir Efendi Hanı olarak bilinen han olup Nasrullah Kadı Camii’nin ve medresenin vakıfları arasında yer almaktadır. Ayrıca Göl’de bulunan mescit, mektep ve Kastamonu merkezde bulunan medrese, kütüphane, kız mektebi, Nasrullah Camii ve Kırvaç Kaöyü’nde bulunan caminin hademelerinin ücretleri için 160 akçe tahsis edilmiştir169.

9 Cemaziye’l-evvel 1191/ 15 Temmuz 1777 tarihli sicil kaydından da Hacı İbrahim adında birinin iki adet dükkân ile 150 guruşu yine bu cami için vakfettiğini öğreniyoruz. Yine 2O Cemaziye’l-ahir 1191/ 26 Temmuz 1777 tarihinde de Gubarizade kerimesi Hacı şerife binti Ahmed Ağa’nın Nasrullah Kadı Camii’ne koymuş olduğu şamdanlar için 150 guruş para vakfedilmiştir170.

                                                

166 BOA, İDH, Dosya No. 703. 167 Kankal, aynı eser, s. 329.

Gökoğlu, aynı eser, s. 207.

Vakfiyesi, Kaynak: İsmet Yılmaz Üskan.Ef Mustafa Kamil (8. Mütevelli-Reisülküttap Mustafa Efendi’nin torunu olan İsmet Yılmaz Üskan vakfın 8. mütevellisidir ve halen mütevellilik görevini sürdürmekte olup İstanbul’da yaşamaktadır.), (Bundan sonra aşağıda Vakfiyesi oalrak verilecektir.)

1916[34] tarihli mukavelenameden öğrendiğimize göre Nasrullah Kadı Camii’nin bugünkü minaresinin projesi Karabat Kalfa tarafından çizilmiştir. Yaklaşık olarak 34 m. yüksekliğe sahip olan minarenin temelinde 208 adet meşe kazığı bulunduğu belirtilmektedir. Ayrıca Samsun’dan deniz yolu ile gönderilmiş 2500 kg. çimento kullanılmıştır. 61000 guruşa ihale edilen minarenin gövde taşları Kıyık Köyü’nden[35] ve Kadın Sarayı denilen mahaldeki Çal Tepesi’nden gelmiştir. 5 günlük ocakçı ve amele ücretleri toplamı 591 guruştur. 7 kişinin kaydedildiği makbuzda ismi geçen kişilerin hepsi Kastamonu ve çevresinden olan kişilerdir[36].

3.2. Nasrullah Kadı Medresesi

Nasrullah Kadının adıyla anılan medrese, onun vakfiyesini tescil ettirdiği Cemaziye’l-ahir 915/Ekim 1509 tarihinden sonra inşa edilmiştir. Medresenin inşa tarihini Mehmet Behçet, 918/ 1512 olarak vermektedir[37].

Nasrullah Kadı’nın vakfiyesinde yer alan bilgiye göre, cami civarında yedi hücre olduğu ve buraya üç hücre daha ilave olunarak medrese olması hususunda kayıt vardır. Ayrıca inşa edilecek medresede okutulacak dersler bile vakfiyeye kaydedilmiştir. Bunlar tefsir,  hadis, şer’i ve akli ilimler olarak belirlenmiştir[38]. Vakfiyede medrese yapılması hususu gündeme alınmış ve onun bir bakıma ön hazırlığı yapılmış; takip eden yıllarda da medrese faaliyete başlamıştır.

Kastamonu Küpcüğez Mahallesi sakinlerinden ve müderris olan Nakibzâde es-Seyyid Mehmed Said Efendi ibn el-merhum es-Seyyid Mustafa Ağa Kadı Nasrullah Camii’nin bitişiğinde bulunan ve Hasan Ağa Medresesi’nin çarşı tarafında olan boş arsa üzerine kendi malı ile bir medrese yaptırmıştır. Bu medresenin mütevellilik görevi Müderris Abdullah ibn Ahmed Efendi’ye bırakılırken vakfa gelir olmak üzerede dükkânlar tahsis edilmiştir. Hasan Ağa Medresesi’ne yakın olan 1. ve 2. dükkânların kiraları, bu medresenin yani Hasan Ağa Medresesi’nin müderrislerine verilecektir.

Diğer 3. 4. ve 5. dükkânlardan elde edilen gelirin, Hasan Ağa’nın yaptırdığı yedi odadaki ve çarşı tarafında birbirine bitişik iki odadan oluşan Arabî el-Hac Hafız Ali Efendi’nin müderrisi olduğu ve Arabî el-Hac Hafız Ali Efendi Medresesi’ndeki talebelere taksim olunması vakfiyede belirtilmiştir. 6 ve 7. dükkânların kira gelirleri ise Nasrullah Kadı Medresesi’nin beratlı nısf yani yarı hisseli müderrisi olan el-Hac Hafız Ali Efendi’ye ve vefatı üzerine yerine müderris olanlara verilmesi istenmiştir. Birbirine bitişik olan bu medreseler 13 odadan oluşmaktadır ve farklı zamanlarda ilavelerle bu şekli almıştır.

Nasrullah Kadı’nın vakfiyesinde “Caminin civarında yedi hücre vardır, üç daha bina olunup medrese olsun” denilen yer Hasan Ağa Medrese’si olup 1509 yılından önce yapıldığı anlaşılmaktadır. Hasan Ağa Medresesi’nin üst tarafına yaptırılan üç oda ise Nasrullah Kadı Medresesi’dir. Fakat vakfiyede üç oda ilave olunsun denmesine rağmen Nasrullah Kadı Medresesi’nin dört adadan oluştuğu kayıtlarda yer almaktadır[39].

Receb 1260/ 17 Temmuz 1844 tarihli başka bir kayıtta, Nasrullah Kadı Camii civarında (caminin kuzey batı yönünde) Saman Pazarı diye bilinen mahalde Nasrullah Kadı Medrese’sinin olduğunu, bu bilgiden Hasan Ağa Medresesi’nin ve Arab-i el-Hac Hafız Ali Efendi’nin müderrisi olduğu medresenin de burada olduğunu yani Nasrullah Kadı Camii yakınında üç medresenin olduğunu öğreniyoruz. Yine aynı kayıtta Nasrullah Kadı Medresesi’nin bir kaza sonucu 1844 yılından kısa bir süre önce yandığı, tamirine harcanması için gelirinin olmadığı, bundan dolayı da arsasının boş bırakıldığı ve bu arsanın da zamanla Saman Pazarı haline geldiği yer almaktadır. Ahşap olan ve yangınla yok olan medresenin yerine yine aynı tarihli belgeden, bazı hayır sahipleri tarafından Nasrullah Kadı Camii civarında bulunan Atîk Medrese diye bilinen medreseye altı bâb hücre yani oda ilave olunarak Nasrullah Kadı Medresesi yeniden yapılmıştır. Atîk Medrese ile birleştirilen Nasrullah Kadı Medresesi’nin müderrislikleri de nısf yani yarı hisseli olarak beratla birleştirilmiştir. Böylece Nasrullah Kadı Medresesi yeniden inşa edilirken binasının yeri de değişmiştir. Fakat yine Nasrullah Camii civarında olan Nasrullah Kadı Medresesi ve Atîk Medrese’nin müderrisliğine eskiden olduğu gibi şeyhzâde es-Seyyid Mehmed Emin Sırrı Efendi tayin edilmiştir.

Daha önce yanan Nasrullah Kadı Medresesi’nin saman pazarı olarak kullanılan arsası üzerine bu kez büyük bir dükkân yapılmış; ve bu dükkân Kastamonu İhtisab memurlarına aylık 40 guruşa kiraya verilmiştir. Buradan elde edilen gelir de, geliri olmayan Atîk Medrese’nin gerekli hallerde tamiratına, ayrıca geceleri keniflerinde yani tuvaletlerinde yanan kandiller için harcanması kayıtlarda yer almıştır. Eğer dükkân gelirinden harcamalar sonrasında artma olursa Yılanlı Dergâhı’nın minaresinin aydınlatılmasında kullanılması istenmiştir. Böylece medrese arsası üzerine yapılan dükkânın gelirinin vakıf hizmeti çerçevesinde çeşitli hayrata tahsisi söz konusu olmuştur[40].

Yukarıda genel olarak verilen bilgilerden anlaşıldığı üzere Nasrullah Kadı Medrese’sinin yeri ve bunun yanında iki medrese bu medreselerin de nerede olduğu ve kaç odadan oluştuğu, ahşap olduğundan dolayı da 19. yüzyılın ortalarından önce, kaza sonucu çıkan bir yangınla yok olduğu bilinmektedir.

Atîk Medrese ile birleştirilen Nasrullah Kadı Medresesi’nin kitabesi günümüzde Kastamonu Arkeoloji Müzesi’nin ön bahçesinde E 122 numara kaydıyla sergilenmektedir. Mermer olan kitabenin tarihi 1322/  1904-5’tir.

1530 ve 1582 tarihli tahrirlerde Nasrullah Kadı Medresesi ve Cami Evkâfı’nın gelirleri birlikte kaydedilmiştir. Bu yıllarda vakfın toplam geliri 60.000 akçedir. Ayrıca gelirlerin içinde günlük 12, yıllık 4320 akçelik hamamdan elde edilen gelir, yıllık 200 akçe geliri olan sabunhane ve dükkânlar, Ilısu’da bulunan Cendere’den elde edilen yıllık 720 akçelik gelir, Sorgun’da bulunan bir adet değirmen geliri yer almaktadır. Aynı zamanda 1530 tarihli tahrirde 71.000 akçe, 1582 tarihli tahrirde de 83.000 akçelik nakit vakfı kayıtlıdır177. 16. yüzyılda ihtiyaçlarını genel olarak karşılayabilecek kapasitede bir gelire sahip olduğunu anladığımız bu vakfın, 19. yüzyılda herhangi bir gelirinin kalmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim Nasrullah Kadı Medresesi’nin yanması ve yeniden inşa edilememesinin nedeni olarak, gelirinin olmaması gösterilmiştir[41].

3.3. Nasrullah Kadı Şadırvanı

 Nasrullah Kadı Cami’nin önünde bulunan şadırvanın cami ile olan mesafesi 5 m.dir. Moloz taşı ve kesme taştan yapılmış olan şadırvanın aralarına tuğla kuşaklar konulmuştur. 2 kubbeli şadırvanın uzunluğu 21 m. eni 9,5 m.dir. 8 sütun ve 12 direk üzerine inşa edilen şadırvanın doğu tarafında bulunan havuzunda 15, batı tarafında ise 16 musluk mevcuttur.

Şadırvanların ilk defa camiyi yaptıran Nasrullah Kadı tarafından inşa edildiği düşünülmektedir. Çünkü şadırvanda mevcut olan kitabe tarihlerinden daha önce şadırvanların mevcut olduğu ve 1129/ 1716 tarihinde 700 guruş sarf edilerek su yollarının tamir edildiği kayıtlarda yer almaktadır[42]. Caminin önündeki şadırvanın 1166/ 1752 tarihinde Bedii Hacı Ahmed Ağa adlı hayır tarafından yaptırıldığı aşağıda yer alan kitabeden, vakıf kayıtlarından ve sicil kayıtlarından anlaşılmaktadır. Bu duruma göre doğuda bulunan şadırvanın Nasrullah Kadı, diğer şadırvan ve kubbelerin ise Bedii Hacı Ahmed Ağa tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

Ahmet Gökoğlu’nun Paphlagonia isimli kitabında fotoğraflarına yer verdiği 4 kitabeden 3’ü bugün yerinde yoktur. Bu kitabelerde yer alan bilgiler şunlardır:

Bedii Hacı Ahmed Ağa’nın yaptırmış olduğu şadırvanla ilgili kitabe şudur:

“Ey kerimâ abd-i âciz bende-i

Yevm-i ferdâ eyle lütfun ile şâd

Kıl kerem afvınla mesrûren âhı

Lütfu ihsânınla eyle ber murâd

Ey gönül aldanma âlem fânidir

Bir eser et kim anılsun çok bilâd

Hak kabul eylerse bu asârını

Gayrı hiç gam çekme herç-i bâd-ı bâd

Sa’y edüp âlemde kursan bir eser

Söylenürsün çok zaman bırakır ad

Fatiha’yla kim anarsa ruhunu

Eyleye Hâk nâr-ı düzehtan azâd Okuyan rahmet bula bu tarihi Bâniin rahmet ile kim ede yâd”.

Bu kitabenin altında devam eden yazı ise şöyledir:

“Târih-i diğer ketebe Mesud 1166 Lülesinden akudup âb-ı hayat şeb-û rûz şerbet-i kand-i zülâli âsa içen adsâna 

Ne güzel yaptı Bediâ’da sezadır târih

Bu nimâşâ iki kubbe ve iki şadırvana 1166”.

 

Manası şudur:

Ey kerim(Allah) bu aciz kulu yarın(mahşerde) lütfun ile şâdeyle

Affınla onu sevindir, lütuf ve ihsanında ber-murâd eyle

Boş olan dünyaya aldanma, bir eser yapki adın her tarafta anılsın

Hâk kabul eylerse bu eserini ne olursa olsun gam çekme

Çalışıp âlem de bir eser bırakırsan ismin çok zaman anılır

Fatiha ile kim anarsa ruhunu, Hâk cehennem ateşinden azâd eyle

 Bu tarihi kim okurda bânini (yaptıranını) rahmetle anarsa oda rahmet

bulsun”.

Kitabenin altında devam eden yazının manası da şudur:

Lülesinden, susayanlar için gece gündüz şeker şerbeti gibi soğuk âb-ı

hayat akıtmakta(olan) bu iki kubbe ve iki şadırvanın tarihi “Ne güzel yaptı Bedi-i“ ibaresinin ebcet hesabıyla karşılığı olan tarihtir[43]”.

Bu kitâbeyi Mesud adlı bir hakkâk kazımıştır. Kitabenin altında Ketebehü Mesud 1166 yazılıdır[44].  

Kitabeye ve 12 Rebiü’l-evvel 1167/ 7 Ocak 1754 tarihli vakfiyeye göre cami ile birlikte Nasrullah Kadı’nın yaptırdığı havuzların üzerine Bedii Hacı Ahmed Ağa tarafından kubbeler inşa edildiğini anlıyoruz. Ayrıca 1167/ 1751 tarihli ve 311 no.lu kayıttan ise “Dergâh-ı Âli Yeniçeri Ocağı mütekâidlerinden” (emeklilerinden) olan Bedii Hacı Ahmed Ağa bin Mahmud Ağa inşa ettirdiği bu şadırvana, şadırvanın ve tuvaletin civarında bulunan iki berber, üç çizmeci ve üç adet manav dükkânını vakfetmiştir. Bunun yanında şadırvanın yakınında, camiinin kuzey doğusunda yer alan tuvaleti de tamir ettirmiştir[45]. Vakfedilen bu dükkânların gelirleri; tuvalete akan suyun tesisatının tamiri için günlük 5 akçe, temizlikçiye günlük 6 akçe ve vakfın mütevellisine de 3 akçe verilmesi şeklinde şart koşulmuştur[46].

Nasrullah şadırvanı’nın kuzey doğu tarafında şadırvanla aynı tarihte yapıldığı düşünülen, fakat bugün yerinde olmayan tuvaletin Bedii tarafından tamir ettirildiği yukarıda da zikredilmiştir. Tuvalete ait tamir kitabesi Ahmed Gökoğlu’nun eserinde şadırvanın kuzey dış tarafında olduğu belirtilmektedir. Muhtemelen tuvalet yıkılınca kitâbe muhafaza için buraya alınmış olmalıdır. Daha sonra da Numaniye Medresesi’nin duvarına yerleştirilen kitâbe şöyledir:

“Aceb hoş mevzi’inde yaptılar âbhâne efsâne Aceb câ’i müferrihtir deil efsâne insâne Akar âb-ı revan çağlayıp der kim gelen gelsün

Tagavvut yâ tebevvül etmeden dammâne tummâne

Benî Adem olan elbet olur bu mevzi-e muhtaç

Gelir bunda şehinşâh olsa da İran’a Turan’a  Refahiyyet ile def-i zarûret eyle gel câna

Mahalli rahat efzâdır hele ihvâna yârana Tekâzâ def’ine Hâkkâ Bedii hoş mahaldir bu

Yapıldı bin yüz altmış altı da iş bu kademhâne”.

Manası şudur:

“Ne güzel yerinde yaptılar bu abhâneyi (tuvaleti) ferahlık yeridir insana,

masal değil.

Çağlayarak akan suyu der ki; gelen gelsin büyük veya küçük abdest ile

üzerini kirletmeden.

Âdemoğlu olan muhakkak buraya muhtaç olur, İran’a Turan’a şah olsa

bile.

Gel! İhtiyacını gidererek cana rahatlık ver (burası) eşe dosta rahat verme

yeridir.

Sıkışıklıktan kurtulmak için gerçekten hoş mahâldir bu; yapıldı bin yüz

altmış altı (1166/1752–53) da iş bu ayak yolu184”.

Tuvaletin kitabe tarihiyle şadırvanın inşa tarihi aynıdır. Aynı tarihte yapıldıkları anlaşılmaktadır. Fakat tuvaletin Bedii185 tarafından yapıldığına dair bir işaret yoktur. Büyük ihtimalle büyük bir tamirat işlemi yapılmıştır.

Ahmet Gökoğlu’nun şadırvanın kuzey duvarı içinde var olduğunu söylediği kitabe ise şudur.

1279

“Harâb olmuşken bu cây-i âli nice ezmanda  şadırvan yaptı Mustafa Bey yani İzbeli-zâde Mücedded su götürdü ferş-i kanavât ile serteser 

İlahi lütfunu göster âna dünya ve ukbâda 

O mîr-i muhterem kast-ı rızâullah için ancak 

Dahi vakfetti beş dükkân ola tamire amâde 

Bu vâla selsebilinden alup abdest, namaz kılsın 

Duaya dest-i ref edüp getirsin sahibin yâda 

Kalemden misli cevher etti cereyân Sâlima tarih 

İçin mâ’ü’l hayâtı doldurdu havzâ İzbeli-zâde186”.

Bu kitabeden şadırvanın İzbeli-zâde Mustafa Bey tarafından 1279/ 1863 tarihinde tamir ettirilerek yeniden ek bir su getirildiğini ve tamirine 5 dükkân vakfedildiğini anlıyoruz. Şadırvanın kuzeybatı köşesinin dış duvarında yer alan ve günümüzde aynı yerde mevcut olup okunamayacak durumda olan kitabe Ahmet Gökoğlu’nun kitabında yer almaktadır ve şöyledir:

“Kethüdâ Emir Hüseyin ism-i Ömer Ağa-i Kerim 

Eyledi icrâ bunu affede cürmünü Rahim 

Fatiha eyleye âna kendüyü ve efendisin

Hissede tarihini nî messevâbü’ş şemim”.

                                                                                                                                              

  • 184 Çifçi, aynı eser, s. 24.
  • 185 Büyük bir hayır sahibi olan Bedii el-Hac Ahmed Efendi 1100/1688-89′ lu tarihlerde Kastamonu’da doğmuştur. Kastamonu’nun Çay Mahallesi’ndendir. İplikçiler Çarşısı’nda da konağı vardır. Münire Medresesi’nin ve Urgan Hanı’nın da kitabelerini kaleme almıştır. Babasının adı Bedi-i Hacı Mahmud Ağa’dır. şadırvanın kuzeybatı köşesinde babasının yaptırmış olduğu Mahmudiye Medresesi mevcut imiş.  (Ayrıntılı bilgi için bkz. İhsan Ozanoğlu), Kastamonu’nun Yetiştirdiği Meşhur Adamlar, Doğru Söz Matbaası, Kastamonu 1960,s. 3–4–5–6–7–8.
  • 186 Gökoğlu, aynı eser, s. 398–399.

Bu kitabeden de şadırvanın Ömer Kedhüdâ adında bir hayır sahibi tarafından tamir edildiğini öğreniyoruz[47]. Cemaziye’l-âhir 1174/ Ocak-şubat 1761 tarihinde ise şadırvana para vakfedilmiştir ve mütevellisi Hafız Mehmed’in ölümü üzerine yerine Hacı Ömer Halife geçmiştir188.

İsfendiyar Bey Mahallesi sakinlerinden olan ve Güğümcüoğlu olarak bilinen Molla Süleyman bin Ali Çelebi 20 Rebiü’l-evvel 1190/ 9 Mayıs 1776 tarihinde iki adet kazancı ve çarıkçı dükkânını ve bir mağazayı Nasrullah şadırvanı’na şadırvan mütevellisi Mehmed Hamdi Efendi eliyle satışının yapılmak suretiyle vakfetmiştir ve 20 Cemaziye’l-âhir 1191/ 26 Temmuz 1777 tarihinde ise Alacamescit Mahallesi’ndeki Gubarizâde kerimesi olarak bilinen Hacı şerife binti Ahmed Ağa ise Nasrullah şadırvanı’nın su yolu masrafları için kazancılar sokağında bulunan bir adet dükkânı 230 guruşa satarak vakfettmiştir[48]. Yukarıda şadırvan mütevellisi olarak ismi geçen Mehmed Hamdi Efendi Zilkâde 1204/ Temmuz-Ağustos 1790 tarihinde de aynı görevi yürütmektedir190.

Bunların haricinde 1279 tarihli İzbeli-zâde Muatafa Bey’e ait tamir kitabesinden yukarıda da zikredildiği gibi 5 dükkân vakfedildiğini biliyoruz. Ayrıca şükrü Efendizâde Mehmed Salim Efendi bir dükkân, Memiş Efendi kerimesi Hafıza Hanım 7500 guruş, Halife Sultan Mahallesi’nden Kadızâde Kâmil Efendi üç sokak kapılı bir konak, Salih Paşa da bir dükkân vakfetmiştir[49].

Nasrullah Köprüsü tarafında bulunan şadırvan havuzlarının su yollarının tamirine ait 12 Kanunusâni 1327/ 25 Ocak 1912 tarihli keşif özetinden ise şadırvana gelen suyun Olukbaşı civarındaki Çetindeğirmeni mevkiinden çıkarak çayın içinden geçen poyralarla şadırvana aktığı ve zaman zaman selden tahrip olduğu anlaşılmaktadır[50].

                       3.4. Nasrullah Kadı (Arabapazarı) Hamamı

Nasrullah Kadı Hamamı, Yukarıpazar tarafında Arabapazarı mevkiindedir. Günümüzde belediyenin  eski binasının yakınındadır ve Osmanlı Sarayı’nın karşısındadır. Moloz taş ve harçla yapılmış olan hamamın boyu 36,5 m., eni ise 26,5 m.dir.

Hamam, 1509 tarihli vakfiyede bahsedilmektedir. Bundan dolayı inşasının bu tarihten önce olduğu kesindir. Cami ile aynı tarihte yapılmış olma ihtimali yüksektir[51].

İsmail Bey’in inşa ettirdiği kervan sarayın harap olması üzerine Nasrullah Kadı tarafından inşa olunan hamamın zemin icâresi(kirası) olarak 60 akçe ödendiği evkâf kayıtlarında kayıtlıdır194. Arabapazarı mevkiinde bulunmasından dolayı Arabapazarı, bânisinden dolayı Nasrullah Kadı Hamamı adıyla anılan hamam, 1530 tarihli tahrirde günlük 12, yıllık ise 4320 akçelik bir gelire sahiptir. 1582 tarihli tahrirde ise günlük gelirinin 28, yıllık gelirinin de 10.800 akçe olduğu kayıtlıdır[52].

Geliri Nasrullah Kadı Camii’ne vakf olan hamamın suyunun, Çağlayık köyünden geldiği; “Kastamonu’da Atabey Gazi Evkâfı’ndan Çağlayık nam Karye’den hurûç eden ma-i câri vakf-ı mezbûr hamamı ve medresesine ve Nasrullah Kadı Hamamına… ” diye başlayıp devam eden Cemaziye’l-ahir 1122/  Temmuz- Ağustos 1710 tarihli hurûfat kaydında da yer almaktadır. Burada, Çağlayık Köyü’nün Atabey Gazi Vakfı’ndan olduğu ve aynı zamanda bahsedilen vakfın hamamına (Vakıf Hamamı), medresesine ve Nasrullah Kadı Hamamı’na gelen suyun bu köyden geldiği belirtilmektedir196. 1677 yılının yaz aylarında su kıtlığı yaşanması ve kışında şiddetli geçmesinden dolayı hamam oluklarının bozulduğu ve 77 gün tatil edildiği bilinmektedir197.

1 Ramazan 1113/ 30 Ocak 1702 tarihinden itibaren hamamın yıllığına günlük 91 akçe icar ile Mustafa Bey’e kiralandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda ise yıllık gelirinin 32.760 akçe olması lazım gelir. 1724–25 tarihine ait sicil kaydından ise kefere kadınların Arabapazarı Hamamı’na cumartesi günleri gittiği, müslüman kadınların ise o gün hamama gitmediğinden bahsedilmekte ve 4–5 yaşlarındaki erkek çocukların ise hamama alınmaması, hamamcıların esvâbı pâk edip Müslüman esvâbıyla kefere esvâbını birbirinden ayrı tutmaları hususunsa dikkat etmeleri istenmiştir. Buradan hamamın bazı günler kadınlara hizmet verdiği, ancak Müslüman kadınlarla kefere kadınların ayrı günlerde hamama gittikleri anlaşılmaktadır[53]. 28 Muharrem 1179/ 17 Temmuz 1765 tarihli sicil kaydında ise hamamın su yollarının bozulduğunu ve bundan dolayı Çağlayık mevkiindeki membağından hamama kadar olan yol üzerindeki bazı ev sahiplerinin su yollarının tamiri için harcanacak tamir masrafına kullandıkları suyun hissesi oranında katkıda bulunmalarına dair mahkeme kararının olduğu yer almaktadır. Bu tarihte hamam mütevellisi es-Seyyid Mehmed Çelebi bin Hasan’dır [54]

Şevval 1117/ Ocak-şubat 1706 tarihinde Nasrullah Kadı Camii’nde hamam su yolu kâtibi olarak görev yapan Mustafa bu görevi bırakmış yerine Mustafa adındaki bir başkası geçmiştir[55]. Ayrıca Cemaziye’l-ahir 1122/ Temmuz-Ağustos 1710 tarihli hurûfat kaydından ise Nasrullah Kadı Hamamı’nın meremmemi olarak 4 akçe ile görev yapan Abdullah’ın vefatı ile bu göreve oğlu İsmail geçmiştir[56]. Ramazan 1220/ KasımAralık 1805 tarihinde ise hamam mütevellisi olarak görev yapan Ebûbekir’in vefatı ile bu görev oğlu Seyyid Hafız Sadullah’a devrolunmuştur. Aynı zamanda Ebubekir ve oğullarının saray vakfının mütevelliliğini de yürüttüğü biliniyor[57].

Nasrullah Kadı’nın Sahil Kazası’nda yatan validesi ve taallukâtı ruhları için ve oğlu Mehmed Çelebi ruhu için okunacak cüz-i şerif tilavetine mutasarrıf olan Hafız Yahya Halife ve Hafız Ali Halife bu görevleri için aldıkları ücretler hamam gelirinden karşılanmakta ve yevmiye 1 akçe verilmekteymiş[58]. Cemaziye’l-ahir 1174/  Ocakşubat 1761 tarihinde ise Mehmed Çelebi ruhu için okunan cüz-i şerife mutasarrıf olan kişi yine hamam icâresinden yani kira gelirinden almak üzere 1 akçe ile Hatipzâde Hafız Ali Halife’dir[59].

1329/ 1911 tarihinde hamam tamir edilmiş, 1336/ 1918 tarihinde ise cehennem kısmı önemli bir tamirden geçmiş, döşeme taşları üzerinden kapaklar açılmış, depremden hasar gören su hazneleri ve kazan heybeleri yenilenmiştir[60].

Günümüzde vakıfların malı olan bu eser vakıflar tarafından tamir edilmiştir ve faal durumdadır. Mimari açıdan kıymeti olan bir yapıdır.

3.5. Nasrullah Kadı Köprüsü

İnşa ve tamir kitabesi olmayan köprü Nasrullah şadırvanı’nın hizasındadır. Kesme taştan yapılan köprü şehrin merkezinde ve en işlek yerindedir. Beş yüzyıldan fazla ekonomik ve kültürel açıdan şehir merkezi durumunda olan Nasrullah Camii ve çevresini şehrin doğusuyla yani Karaçomak Deresi’nin öbür yakasıyla birleştirmektedir206.

1945’lerde boyu 40 m. olan köprünün[61], bugünkü uzunluğu 25 m., eni ise 4m. dir. Zemin döşemesi Arnavut kaldırım tarzında yapılmıştır[62]. Tamirler ile bu taş zemin değiştirilmiştir. Günümüzde iki gözü olan köprünün en büyük kemer gözü 12 m., batıdaki ise 8,50.m.dir. 1920’lerden sonraya ait fotoğraflarda doğu tarafında bir gözünün daha olduğunu gördüğümüz köprünün ortasında 2 adet 1 m. yüksekliğinde mermer sütun mevcuttur ve ortaları boş olduğu anlaşılan mermerlerdeki çukurluklar sıvanmış vaziyettedir ve sadaka taşı olma ihtimali yüksektir. Günümüzdeki haliyle tek ayağı kalan köprünün memba tarafında sel yaran mevcuttur.

1115/ 1703- 4 tarihli sicil kaydından Nasrullah Kadı bin Yakub’un hayratı olduğunu öğrendiğimiz köprü[63] Nasrullah Camii ile birlikte inşa olunmuştur[64]. Köprünün ya daha önce mevcut olan bir köprü yerine ya da mevcut olan köprünün onarılmak suretiyle yapıldığı düşünülmektedir211. Köprünün yapılışında, mimari açıdan incelendiğinde 5 göze sahip olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Buda dere yatağının ne kadar geniş olduğu hususunda fikir vermektedir. Ayrıca bu şekilde düşünüldüğünde şehrin topoğrafik yapısının değişip yükseldiği anlaşılmaktadır.

XVIII. yüzyıl şer’iyye sicillerine bakıldığında 2 onarım geçirdiğini ve 4 gözden oluştuğunu öğrendiğimiz köprünün bir gözünün 18. yüzyıldan önce yok olduğu anlaşılmaktadır[65]. 1115/ 1703–4 yılında zamanla harap olmuş olan köprünün ciddi bir tamirden geçtiğini, köprünün tamiri için el-Hâc İsmail Ağa’nın köprü nazırı olarak görevlendirildiği ve ustasının da Dursun adında birinin olduğu bilinmektedir[66]. Bunun yanında 1139/ 1726 tarihli sicil kaydında, şehrin doğusuna geçit veren Nasrullah Köprüsü’nün başında kale kapısı olduğu belirtilmektedir. Ayrıca bu kale kapısının demir çubuklarının çürüdüğü ve bunların 16,5 guruşa satılarak bu para ile yine köprü başında bir bakkal dükkânı yaptırıldığı ve yıllık 5 guruşa kiralandığı, bu kira ile de Nasrullah Camii şerifi yakınında bulunan ve Yamalı Muhammed Efendi’nin yaptırdığı çeşmenin (1922 tarihli paftada şu an belediyenin yaptırmış olduğu havuzun yerinde ve Nasrullah Kadı Köprüsü’nün başında çeşme görülmektedir) su yolu masrafları için harcanması kararlaştırılmıştır. Kiranın alınıp çeşmenin su yolu masraflarına harcanması için Nasrullah Köprüsü Nâzırı olan Bayraktar Ahmed Ağa görevlendirilmiştir214. Buradan da 18. yüzyıl ve sonrası Kastamonu kent merkezinin sınırları ve dış kalenin izlediği güzergâh hakkında fikir sahibi olma şansına sahibiz.

XIX. yüzyılın ortalarında ise Kastamonu’da büyük bir sel felaketi yaşanmış Karaçomak Deresi (diğer adıyla Dede Çayı-Kastamonu Deresi) üzerinde bulunan 16 köprü yıkılmış; ancak Nasrullah Köprüsü bu selden zarar görmemiştir[67][68].

XX. yüzyılın başlarından itibaren tamir edildiğini öğrenebildiğimiz Nasrullah Köprüsü 1946 tarihinde taşla onarılmış ve yanlardan iniş-çıkışları sağlayan merdivenler ilave edilmiştir. 1979–81 yılları arasında[69] ve 2002 yılında Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından iki kez daha onarım yapılmıştır.

4. Reisülküttap Hacı Mustafa Efendi

Kadı Nasrullah Efendi’nin hayratının devamını ve ayakta kalmasını sağlayan Reisülküttap Mustafa Efendi; Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan levha şecereye göre 1100/  1688 senesinde Kastamonu’da doğmuştur. Babası Kastamonu’ya bağlı Göl Köyü’nden âyandan Mehmed Ağa, onun babası İmam Ahmed Efendi, onun babası Abdurrahman Efendi, Onun babası imam Muhammed Efendi’dir. şecere burada kesilmektedir. Reisülküttap Mustafa Efendi’nin babası Mehmed Ağa hafızdır ve Nasrullah Camii’nin imamlığını da yapmıştır. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya göre Reisülküttab Mustafa Efendi Sadrazam Elmas Mehmed Paşa’nın biraderzâdesidir217. O, Sadrazam Elmas Mehmed Paşa’nın telhisçisi olan Abdi Ağa’nın hizmetinde bulunmuştur. Babasının ölümüyle amcası Mehmed Paşa’nın yanına gitmiştir. Tavukçubaşı Ali Ağa’ya damat olmuştur.

Reisülküttab Mustafa Efendi Zilhicce 1140/ Mayıs 1727 tarihinde Büyük Kal’a Tezkirecisi, 1143/ 1730 yılında Baş Mukataa’cı olmuştur. Aynı yılın Ekim ayında Viyana’ya elçi olarak gönderilirken, 1145/ 1733’te Piyade Mukabelecisi olmuştur. Aynı yılın zilhiccesinde yani mayısında Beylikçi, Cemaziye’l-evvel 1149/ Eylül 1736 tarihinde de Reisülküttap olmuş, 4 yıl süreyle bu görevde kalmıştır. 19 Zilkade 1153/ 18 Ocak 1741 tarihinde bu görevden azledilmiş ve memleketi olan Kastamonu’ya gönderilmiştir. 1744’te tekrar Reisülküttap olurken 1747 de tekrar azledilmiştir218. 15 Cemaziye’l-evvel 1162/ 3 Mayıs 1749 tarihinde de mesane ve arak’ün-nis hastalığından vefat etmiştir219.

Reisülküttap Mustafa Efendi’nin Fatma ve Havva adında 2 kız kardeşi ve 4 çocuğu olduğu bilinmektedir. Çocukları şeyhülislam Aşir Efendi, Abdurrahman Bahir ( Neşir) Paşa, Hatice ve Hafizan Hanımdır220.

Balkanlardan Anadolu’ya kadar birçok hayratı olan Reisülküttap Mustafa Efendi’nin vakfiyesinden öğrendiğimize göre; Belgrat’ta cami, medrese, hamam,

                                                 

217 İhsan 0zanoğlu, Reisülküttap Hacı Hafız Mustafa Efendi,  Kastamonu Kültür ve Folkloru Biyografi

Serisi, Kastamonu 1950, s. 3, s.16(Bundan sonra Reisülküttap olarak verilecektir); İhsan Ozanoğlu, Ammârzadeler, Kastamonu Kültür ve Folkloru, Biyografi, Kastamonu 1950, s.16.(Bundan sonra Ammârzâdeler olarak verilecektir.) 218 Mehmed Süreyya,  Sicilli Osmanî, Eski Yazıdan Aktaran: Seyit Ali Kahraman, İstanbul 1996, C.4, s. 1178-1179.

Ozanoğlu, Reisülküttap, s. 4.

Ozanoğlu, Ammarzadeler, s. 6–7.

Kastamonu Gölköy’de bir adet bina ve mescit, Kastamonu’da Nasrullah Kadı Camii’nin genişletilmesi ve tamiri, aynı caminin kıble yönünde medrese ve bir adet kütüphane, Nasrullah camii yanında yapılmış olan ancak bugün mevut olmayan kız mektebi. Kastamonu Devrekâni Kırvaç köyünde bulunan caminin yenilenmesi, İstanbul’da kütüphane, medrese ve mektep gibi birçok hayratı bulunan[70] Reisülküttap Mustafa Efendi Kastamonu’da yapımına başladığı fakat ömrü yetmediği için oğlu Aşir Efendi’nin tamamladığı hanın gelirlerinden büyük bir kısmı da daha sonra Nasrullah Kadı Camiine vakfedilmiştir.

Kastamonu Göl Köyü’nden olan Reisülküttap Mustafa Efendi şehirde ayrı bir cami inşa etmeyip, Nasrullah Kadı Camii’ni genişletip tamir ettirmesi ayrıca camiinin kıble tarafına medrese ve kütüphane yaptırması, aynı zamanda Göl köylü olması, Nasrullah Kadı’nın da Göl köyüne bağlı Karabulut Köyü ve Hacı şaban (Orta) Köy’ünde cami ve vakıflarının olmasından dolayı bir akrabalık bağı olup olmadığı sorusunu akıllara getirmektedir. Fakat bu konuda herhangi bir şey söyleyecek bilgiye sahip değiliz. Arşiv kaynaklarında bunu teyid eder bir kayda da rastlanılmamıştır.

5. Nasrullah Kadı Camii Civarında 16. ve 20. Yüzyıllar Arasında Yapılmış Olan Medreseler

16.yüzyılın başlarından itibaren Kastamonu’nun merkezi konumuna gelmeye başlayan Nasrullah Kadı Camii ve çevresi, buraya yapılan medreseler ve mekteplerle ilim ve kültür merkezi olmaya başlamış ve bu konumunu 20. yüzyıla kadar devam ettirmiştir. Osmanlı döneminde Nasrullah Camii ve çevresinde farklı zamanlarda yapılmış olan medreselerin sayısı 10’dur.

5.1. Nasrullah Kadı Camii Civarında Günümüzde Ayakta Kalan Medreseler

5.1.1. Münire (Bayraklı-Reisülküttâb) Medresesi

Nasrullah Kadı Camii’nin kıble yönündedir. Caminin güneybatı ve güneydoğu köşelerinden açılan iki kapısı vardır. Bayraklı Medresede olarak da bilinen bu medrese Reisülküttap Hacı Mustafa Efendi tarafından 1159/ 1746 yılında yaptırılmıştır. U palanlı yapılan bu medrese Numaniye Medresesi ile birleşmektedir. 1328-31/ 1910-14 yılları arasında vakfın mütevellilik vazifesini yürüten Salimefendi Ailesi’nden aynı isimli hanımın yaptığı hizmetlere binaen medrese Münire Hanım Medresesi olarak da anılır olmuştur[71].

Kesme ve moloz taştan inşa edilmiş olan bu medrese 21 odadan oluşmakta ve H. 1224–1230–1259–1279/ M. 1809–1815–1844–1864 tarihlerinde onarım görmüştür ve kapı girişinde 6 köşeli birde kütüphanesi vardır223.  Cemaziye’l-evvel 1207/Aralık-Ocak 1792–1793 tarihinde müderrisi İbrahim Efendidir ve vefatından dolayı yerine oğlu Osman Afif geçmiştir[72]. Mehmed Cemaleddin’nin müderrisliğini yaptığı medresede 1286/ 1870 yılında 59 öğrencisi[73], 1293/ 1876–77 tarihinde de 55 öğrencisi vardır[74]. Günümüzde el sanatları çarşısı olarak faaliyet göstermektedir. 

5.1.2. Numaniye Medresesi

Numaniye Medresesi ile bitişik olan medrese Ceceli-zâde İbrahim Nureddin Efendi tarafından 1100/ 1688 tarihinde yapılmıştır ve bu zatın mezarı İsmail Bey Medresesi civarında bulunan hazirede bulunmaktadır. İki bölümden oluşan medresenin Numaniye Medresesi olarak anılmasının sebebi ise 1250/ 1834 yılında müderrisi olan şeyh Hoca Numan Efendi’ye izafeten söylenmiş olmasıdır227.  Zilhicce 1262/ Aralık 1848[75] tarihinde Numaniye Medresesi Müderrisi Hoca Abdullah Efendi’dir ve Nasrullah Camii’nde Salı ve Cuma günleri cemaate ve talebeye ders vermektedir ve 60 kuruş aylık ücret almaktadır. Hoca Abdullah Efendi bu görevdeyken çocuksuz vefat etmiş ve yerine aynı miktar karşılığında Merdiye Medresesi Müderrisi ve aynı zamanda dersiam olan Hacı Ahmed Efendi İbn-i Ahmetd geçmiştir[76]. 1286/ 1870’lı yıllarda 70 öğrencisi[77], 1893/ 1876–77 tarihinde ise 80 öğrencisi vardır[78].

5.1.3. Tevfikiye Medresesi

Nasrullah Camii’nin kuzeydoğu köşesinde 1240/1824 tarihinde Hatipefendizâde tarafından yaptırılmıştır231. 1286/ 1870 tarihinde Hatip Mehmet Vasfi Efendi müderrisidir ve 19 talebesi[79], 1293/ 1876–1877 tarihinde de 25 öğrencisi vardır[80]. Altlı üstlü on iki oda, bir fırın, çeşme ve avludan oluşan bina zamanla harap olmuş ve 1330/ 1912 tarihinde müderrisi olan Tabanalizâde Mehmet Muhlis Efendi burayı yıkarak arsası üzerine yine ahşaptan üstü oda, altı dükkân şeklinde tekrar inşa etmiş, Cumhuriyet döneminde ise kesme taştan tekrar yapılmıştır[81]

5.2. Nasrullah Kadı Camii Civarında Olup Günümüze Ulaşamayan Medreseler

5.2.1. Hasan Ağa Medresesi (Bkz. Nasrullah Kadı Medresesi)

Saman Pazarı denen mevkidedir. Bugün Nasrullah Kadı Camii’nin kuzeybatısına gelen ve dükkânların olduğu yerler ve önündeki boş alandır. 7 odadan oluştuğunu öğrendiğimiz medresenin banisi Hasan Ağa’dır. Nasrullah Kadı Medresesi ile birlikte yanmıştır. 1509 tarihinden önce yapıldığı anlaşılan bu medresenin müderrislerine, Nakibzâde es-Seyyid Mehmed Said Efendi’nin Nasrullah Kadı Camii bitişiğinde ve Hasan Ağa Medresesi’nin çarşı tarafına yaptırdığı 7 dükkândan ikisinin gelirini vakfetmiştir[82].

5.2.2. Arabî El-Hâc Hafız Ali Efendi Medresesi (Bkz. Nasrullah Kadı Medresesi)

Hasan Ağa ve Nasrullah Kadı Medreseleri ile bitişik olan bu medrese 2 odadan oluşmaktadır. Çarşı tarafında olan bu iki odadan oluşan medresenin müderrisi Ârabî Hacı Hafız Ali Efendi’dir. Müderrisinin adına izafeten medrese bu isimle anılmaktadır ya da medresenin banisi Hacı Hafız Ali Efendi’dir. Nakibzâde es-Seyyid Mehmed Said Efendi’nin yaptırdığı 7 dükkândan 3, 4 ve 5. dükkânların kirası ise bu medresede eğitim gören öğrencilere verilmesi için vakfedilmiştir[83].

5.2.3. Atîk Medrese

Nasrullah Kadı Camii civarında olduğunu bildiğimiz bu medresenin müderrisi Es-Seyyid Hafız Mehmed Emin Sırrı Efendi’dir. Ayrıca aynı zamanda Nasrullah Kadı Medresesi’nin müderrisliğini de yapmıştır. Nasrullah Kadı Medresesi’nin yanmasından sonra Atîk Medrese’ye 6 hücre ilave edilerek Nasrullah Kadı Medresesi tekrar inşa edilmiş ve böylece Nasrullah Kadı Medresesi’nin yeri de değişmiştir. Ayrıca Atîk Medrese’nin binasının tamir edilmesi gerektiği ve tamirat için gelirinin olmamasından dolayı harcanması gereken masrafların ve aynı zamanda tuvaletinde yakılan kandiline giden harcamaların Nasrullah Kadı Medresesi’nin yerine Kastamonu İhtisap memurlarına aylık 40 guruşa kiralanan büyük dükkânın gelirinden karşılandığını görüyoruz237. E 122 envanter numarasıyla kayıtlı Kastamonu Arkeoloji Müzesi ön bahçesinde bulunan Nasrullah Kadı Medresesi yazılı kitabede aynı zamanda Atîk Medreseleri de yazmaktadır. Medrese’nin müderrisliklerinin de aynı olduğu belirtilmektedir. 

5.2.4. Hacı Mustafa Ağa Medresesi

Küpcüğez Mahallesi’nden olan Hacı Mustafa Ağa ibn şaban Çelebi’nin 10 Cemaziye’l-ahir 1137/ 24 şubat 1725 tarihli 3000 guruşluk nukûd (para) vakfiyesinden öğrendiğimize göre Nasrullah Kadı Camii civarında bir medrese yaptırmıştır. Tahminen vakfiye tarihine yakın bir tarihte inşa edilen medresenin o dönemde 15 talebesi vardır ve her birine günlük birer akçe mum parası verilmektedir. Müderrisine de günlük 10 akçe tahsis edilmiştir. Vakfın mütevelliliğinin de medresenin müderrisine verilmesi şart koşulmuştur. Medresenin müderrisi Hacı Mustafa Ağa’nın oğlu Hasan Efendi’dir. Ayrıca Hacı Mustafa Ağa Püre Mahallesi’nde de kendinin yaptırdığı bir muallim hanesi vardır ve buranın muallimi de Ahmed Halife’dir ve ücreti günlük 3 akçedir[84].

5.2.5. Merdiye (Kuyulu[85]– Hibetullah- Seyyid Efendi) Medresesi

Merdiye Medresesi, Nasrullah Kadı Camii’nin hemen yanında bugünkü Ticaret ve Sanayi Odası binası’nın yerinde bulunuyordu. 1922 tarihli paftada Seyyid Efendi Medresesi olarak kayıtlı olan medrese’nin bu tarihten sonra yıkıldığı anlaşılmaktadır. Kare plana yakın bir şekilde inşa edildiğini gördüğümüz medresenin ortasında bulunan avlusunda bir adet şadırvan ve kuyu mevcuttur. [86] Merdzâde Hacı Mehmed ibn İbrahim tarafından yaptırılan medrese 12 odadan oluşmaktadır ve müderrisine senelik 100 guruş verilmektedir. 5 şaban 1242/ 4 Mart 1827 tarihinden önce yapıldığı anlaşılmaktadır241. Zilhicce 1262/ Kasım-Aralık 1846 yılında ise müderrisi Hacı Ahmed Efendi İbn-i Ahmed’tir[87].  1286/  1870 yılında da görevini sürdürmektedir ve medresenin 44 talebesi vardır[88]. 1293/ 1876–77 tarihinde de müderrisi Necmeddin Efendi’dir ve 61 talebesi vardır[89].

5.2.6. Şükrü Bey Medresesi

Nasrullah Kadı Camii’nin doğu tarafında kuzeyden güneye cami duvarı boyunca uzanan ve Numaniye Medresesi ile birleşen, bugün Münire Medresesi ön girişinde ki boş alanda bulunan bu medrese245 şemsizâde Ahmed şükrü Bey tarafından 1322/ 1304–5 tarihinde yaptırılmıştır, 8 odalı ve ahşap olan bu bina bir dönem müftülük binası olarak da kullanılmıştır[90]. Babası İbrahim Beyle uzun yıllar aynı medresede görev yapmışlar ve medreseye bol miktarda akarât vakfetmiştir.

Adına izafeten şükrü Bey Medrese’si diye anılan bu medrese binası 1940’lı yıllarda yıkılmış ve yerine tuvalet yapılmış; 1993 yılında da tuvalette buradan kaldırılmış ve yeri yeşil alan haline getirilmiştir[91].

5.2.7. Mahmûdiye (şadırvanaltı) Medresesi

Nasrullah Kadı Camii’nin güneyinde Hacı Mahmud tarafından yaptırıldığını söyleyen Ahmet Gökoğlu’nun aksine[92] İhsan Ozanoğlu şadırvanın kuzeyinde bulunan Hacı Mahmud Ağa Medresesi’nden bahseder. Salnâme-i Nezaret-i Maarif-i Umumiye de buraya Mahmudiye Medresesi denildiğini de belirtir. Ayrıca bu kişinin Nasrullah şadırvanını yaptıran Bedii Hacı Ahmed Ağa’nın babası olduğunu söylemektedir[93]. Buna göre medresenin 1752 yılında yapıldığını bildiğimiz şadırvandan önceki bir tarihte yapıldığını söyleyebiliriz. Fazıl Çifçi ise şadırvanın doğusunda bulunduğunu ve 1275/ 1858–9 yıllarında Müderris Hacımahmutoğlu Salih Efendi tarafından yapıldığını söylemektedir[94]. 1286/ 1870 tarihinde müderrisi Hafız Mehmed Efendi’dir ve 10 talebesi vardır[95]. 1293/ 1876–77 tarihinde ise Salih Efendi müderristir ve talebe sayısı 15’e çıkmıştır[96].

 

* Nasrullah Kadı Ve Kastamonu Kent Tarihindeki Yeri adlı yüksek lisans tezinden alınmıştır.

Devamı var

[1] Kuruca, aynı tez, s. 110.

[2] VAD. 1962 no.lu defter, s. 218–219, Kayıt 215, (Vakfiye Sureti)

[3] Açıksöz Gazetesi, 1335–1337 (1919–1921) cilt 1, Mevlana Nasrullah ve Nasrullah Camii, s. 2.

[4] Kuruca, aynı tez, s. 248, Tablo 4., 16. yüzyıl içersinde Sahil Kazası olarak bilinen yerler İnebolu ve Ginolu’dur ve bugünde bu yerler aynı isimle anılmaktadır. Bu günkü Bozkurt İlçesi’nin ise 16. yüzyıl çersinde İnebolu ve Ginolu’ya bağlı bir köy olma ihtimali yüksektir. İnebolu ve Ginolu’nun Devrekâni’ye ne zaman bağlandığı ve ne zamana kadar bu idari bağlılığın devam ettiği tespit edilememiştir. 132 www.bayramgazi.blogspot.com.

[5] VAD, 1962 no.lu defter, s. 218–219, Kayıt 215 (Vakfiye sureti).

[6] Fazıl Çifçi, Kastamonu Camileri-Türbeleri ve Diğer Tarihi Eserler, Ankara 2006, s. 9.

[7] Kuruca, aynı tez, s. 110, Bayram Gazi Vakfı’nın Mütevelliliğini yapan üç  kardeş bu görevi Fatih Sultan Mehmed’in beratı ve nişanıyla almış. 16. yüzyıl içersinde ise Bayram Gazi ( muhtemelen 1530’lu yıllara ait vakıf tahrir defterine göre) neslinden gelen bu üç kardeşin şahitler huzurunda vakf-ı ebnâları olduğu onaylanınca bu mütevellilik görevi aynı nesilden gelen şaban Fakih’e devredilmiştir. 136 Behçet, aynı eser, s. 91.

[8] VAD, 1962 no.lu defter, s. 218–219, kayıt 215, (Vakfiye Sureti).

[9] Yakuboğlu, aynı eser, s. 529.

[10] Doğrusöz Gazetesi, İhsan Ozanoğlu, 23 Ekim 1961 tarihli yazısı, yıl: 25, sayı: 4548, Kastamonu Kütüphanesi Süreli Yayınlar Bölümü, 33375 no.lu gazete, s.1, (Bundan sonra Doğrusöz Gazetesi olarak verilecektir), Eski ismiyle Ilısu diye bilinen Kasaba –Mahmut Bey Köyü Candaroğulları Adil Bey’in oğlu Mahmud Bey’in villasıdır. ( bkz. İhsan Ozanoğlu,  Kastamonu’ nun Yetiştirdiği Meşhur Adamlar, Nasrullah il-Kaadî, Doğrusöz Gazetesi, 1961.

[11] Doğrusöz Gazetesi, 26 Ekim 1961 tarihli yazısı, s.1

[12] Doğrusöz Gazetesi, 27 ve 28 Ekim 1961tarihli yazısı, s.1.

[13] Doğrusöz Gazetesi, 27 Ekim, 3 Kasım 1961 tarihli yazısı, s.1.

[14] KşS.32/442, 25 Cemaziye’l-ahir 1144/ 25 Aralık 1731 tarihli kayıt, s.239, kayıt 306; BOA, Cevdet Evkâf, tasnif no.30269, (Berât)

[15] Doğrusöz Gazetesi, 4 Kasım 1961 tarihli yazısı, s.1 145 TD 554, v. 26b. 146 Kşş 5/415, H. 15 şaban 1103/ M. 2 Mayıs 1692 tarihli kayıt, (s. 55, k. 96).

[16] BOA, A.E, II. Mustafa,  Dosya No. 15.

[17] VGM, Hurûfat Defteri, no.1107, vr. 59b, kayıt 24.

[18] VGM, Hurûfat Defteri. no. 1106, vr. 33a, Kayıt 31.

[19] VGM, Hurûfat Defteri, no. 1106, vr. 39a, Kayıt 11.

[20] VAD, 1962 Nolu Defter, s.218-219, Kayıt 215 (Vakfiye Sureti)

[21] Yılmaz Can, İslam şehirleri’nin Fizikî Yapısı, Ankara 1995, s.102-103.

[22] Stanford J. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Gaziler İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükselişi ve Çöküşü 1280- 1808, İstanbul 2004, C.1, s. 206.

[23] Fazıl Çifçi, aynı eser, .s. 8.

[24] Ahmet Rıfat Güzey, Kastamonu’nun 411/1 Numaralı şer’iyye Sicili, H. 1099- 1100–1101/ M. 1678–

[25] –1689 Transkripsiyon ve Değerlendirme, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Genel Türk Tarihi Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1994, Evâil-i Rebiülevvel 1101/ Aralık1689 tarihli kayıt, s. 254.

[26] TD 438, s. 591, TD 143, vr. 30a, (hane sayısı 5 kabul edilmiştir).

[27] Güzey, aynı tez, s. 254.

[28] KşS. 4/414, H. 1103/ M. 1691, s. 105, kayıt 208.

[29] BOA, AMKT, MHM, Dosya No. 31, Vesika No. 93. 160 Kankal, aynı eser, s. 328.

[30] Gökoğlu, aynı eser, s. 203–204.

[31] Z. Kenan Bilici, Kastamonu’da Türk Devri Mimarisi ve şehir Dokusu’nun Gelişimi, (18. Yüzyıl Sonuna Kadar), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Arkeoloji ve Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1991, s. 61. 163 Bilici, aynı eser, s. 63.

[32] Çifçi, aynı eser, s. 9

[33] Gökoğlu, aynı eser, s. 206.

[34] Fahri Maden,  18. Yüzyılın Sonlarında Kastamonu (şer’iyye Sicillerine Göre), Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2004, s. 141, hüküm 143, s. 131,hüküm 442.

[35] Fazıl Çifçi Arşivi, 24 Temmuz 1331–24 Temmuz 1332 tarihli keşif özeti ve sarf makbuzu ve 1331 tarihli mukavelename.

[36] Fazıl Çifçi Arşivi, 24 Eylül 1332- 7 Ekim 1916 tarihli Ocakçı ve Amele ücretlerinin alındığını gösterir makbuz.

[37] Behçet, aynı eser, s. 102.

[38] VAD.1962 No.lu Defter, s. 218–219, Kayıt 215, (Vakfiye Sureti)

[39] Mustafa Gezici Arşivi, Nakibzâde es-Seyyid Mehmed Said Efendi ibn el-Merhum es-Seyyid Mustafa Ağa’nın Dükkân Vakfiyesi (Kısaltma: Dükkân Vakfiyesi), H. 5 Cemaziye’l-evvel 1240/ M. 26 Aralık 1824 tarihli belge.

[40] Mustafa Gezici Arşivi, H. 1 Receb 1260/ M. 17 Temmuz 1844 tarihli belge. 177 TD 554, vr. 35b, TD 438, s. 603.

[41] Mustafa Gezici Arşivi, H. 1 Receb 1260/ M. 17 Temmuz 1844 tarihli belge.

[42] Gökoğlu, aynı eser, s. 397.

[43] Çifçi, aynı eser, s. 22.

[44] İhsan Ozanoğlu, Kastamonu’nun Yetiştirdiği Meşhur Adamlar, “BEDİİ”, s. 6, (Bundan sonra aşağıda BEDİİ olarak yazılacaktır)

[45] Ozanoğlu,, BEDİİ, s. 7.

[46] Çifçi, aynı eser, s. 23.

[47] Gökoğlu, aynı eser, s. 400 188VGM, Hurûfat Defteri, no. 1106, vr. 47b, kayıt 10.

[48] Maden, aynı tez, (s. 471–472), s. 161. hüküm 182; (s. 884) s. 312 hüküm 443. 190VGM, Hurûfat Defteri, no. 551, vr. 81a, kayıt 3.

[49] Çifçi, aynı eser, s. 23.

[50] Çifçi, aynı eser, s. 22.

[51] VAD, 1962 no. lu Defter, s. 218-219, kayıt no. 215, (Vakfiye Sureti) 194 TD 438, s. 601;TD 456, s. 45; TD 554, vr. 26b.

[52] TD 438, s. 603; TD 456, s. 66; TD 554, vr. 35b. 196 VGM, Hurûfat Defteri, no. 1107, vr.61a, kayıt 35. 197 Kankal, aynı eser, s. 366.

[53] Kankal, aynı eser, s. 367.

[54] KşS. 53/463, H. 17 Temmuz 1179/ M. 17 Temmuz 1765 tarihli kayıt, s. 47–48. , kayıt no 59.

[55] VGM, Hurûfat Defteri,  no. 1107, vr. 60b, kayıt 29.

[56] VGM, Hurûfat Defteri, no. 1107. , vr. 61a, kayıt 35.

[57] VGM, Hurûfat Defteri,  no. 553. , vr. 45a, kayıt 7.

[58] KşS. 29/439, H. Safer 1139/M.28 Eylül 1726 tarihli kayıt, s. 45, kayıt 115, H. Receb 1139/ M. 22 şubat 1727 tarihli kayıt, s. 120, kayıt 118.

[59] VGM, Hurûfat Defteri, no. 1106, vr. 47b, kayıt 13.

[60] Çifçi, aynı eser, s. 299. 206 Bilici, aynı tez s.159.

[61] Gökoğlu, aynı eser, s. 433.

[62] Bilici, aynı eser, s. 159.

[63] KşS. 12/422, H. 1115/ M. 1703–4 tarihli kayıt, s. 10, kayıt 19.

[64] Gökoğlu, aynı eser, s. 443. 211 Bilici, aynı eser, s. 160.

[65] Bilici, aynı eser, s. 159–160.

[66] KşS. 12/422, H. 1115/ M. 1703- 4 tarihli kayıt. , s. 10, kayıt 19. 214 KşS. 29/439, H. 15 Muharrem1139/ M. 12 Eylül 1726 tarihli kayıt, kayıt no. 311.

[67] İhsan Ozanoğlu, Kastamonu Kültür ve Folkloru, HİMMETOĞULLARI, Biyografi, Kastamonu 1972, s.

[68] .

[69] Bilici, aynı eser, s. 159.

[70] Vakfiyesi

[71] Çifçi, aynı eser, s. 19 223 Gökoğlu, aynı eser, s. 344.

[72] BOA, Cevdet Evkaf, no. 16204.

[73] H. 1286/M. 1869–1870 tarihli Kastamonu Vilayet Salnamesi, Kastamonu Vilayet Matbaası, H. 1286/M. 1869–1870, s. 74.

[74] H. 1293/M. 1876–1877 tarihli Kastamonu Vilayet Salnamesi, Kastamonu Vilayet Matbaası, H. 1293/M. 1876–1877, s. 143.

[75] Çifçi, aynı eser, s. 19.

[76] Tuncay Sakallıoğlu Arşivi, 25 Zilhicce 1262/14 Aralık 1846 tarihli belge.

[77] H. 1286/ M. 1869–1870 tarihli Kastamonu Vilayet Salnamesi, Kastamonu Vilayet Matbaası, H. 1286/ M. 1869–1870, s. 74.

[78] H. 1293/ M. 1876–1877 tarihli Kastamonu Vilayet Salnamesi, Kastamonu Vilayet Matbaası, H. 1293/ M. 1876–1877, s. 143. 231 Çifçi, aynı eser, s. 20.

[79] H. 1286/ M. 1869–1870 tarihli Kastamonu Vilayet Salnâmesi, Kastamonu Vilayet Matbaası, H. 1286/ M. 1869–1870, s. 74.

[80] H. 1293/ M. 1876–1877 tarihli Kastamonu Vilayet Salnâmesi, Kastamonu Vilayet Matbaası, H. 1293/ M. 1876–1877, s. 143.

[81] Çifçi, aynı eser, s. 20.

[82] Mustafa Gezici Arşivi, H. 5 Cemaziye’l-evvel 1240/ M. 26 Aralık 1824 tarihli belge.

[83] Mustafa Gezici Arşivi, H. 5 Cemaziye’l-evvel 1240/ M. 26 Aralık 1824 tarihli belge. 237 Mustafa Gezici Arşivi, H. 1Receb 1260/ 17 Temmuz 1844 tarihli belge.

[84] Mustafa Gezici Arşivi, H. 10 Cemaziye’l-ahir 1137/ M. 24 şubat 1725 tarihli Hacı Mustafa Ağa’nın 3000 guruşluk nukûd vakfı.

[85] İhsan Ozanoğlu, Kastamonu Müzesi Arşivi İlmi Vesikalar, Dosya 4, (no. 431–563), 1965, (Kastamonu’da Bulunan Medreselerin Listesi).

[86] Kastamonu Belediyesi Arşivi, H. 1340/ M. 1922 tarihli pafta. 241 BOA, Cevdet Maarif, Tasnif No. 5283.

[87] Tuncay Sakallıoğlu Arşivi, H. 25 Zilhicce 1262/ M. 14 Aralık 1846 tarihli belge.

[88] H. 1286/ M. 1869–1870 tarihli Kastamonu Vilayet Salnâmesi, Kastamonu Vilayet Matbaası, H. 1286/ M. 1869–1870, s. 74.

[89] H.1293/ M.1876- 1877 tarihli Kastamonu Vilayet Salnâmesi, Kastamonu Vilayet Matbaası, H.1293/ M.1876- 1877, s.143. 245 Kastamonu Belediyesi Arşivi, H. 1340/ M. 1922 tarihli pafta.

[90] Gökoğlu, aynı eser,  s. 344.

[91] Çifçi, aynı eser, s. 263.

[92] Gökoğlu, aynı eser, s. 345.

[93] Ozanoğlu, BEDİİ, s. 8.

[94] Çifçi, aynı eser, s. 262.

[95] H. 1276/ M. 1869–1870 tarihli Kastamonu Vilayet Salnâmesi, Kastamonu Vilayet Matbaası, H. 1276/1869–1870, s. 74

[96] H. 1293/ M. 1876–1877 tarihli Kastamonu Vilayet Salnâmesi, Kastamonu Vilayet Matbaası, H. 1293/ M. 1876–1877, s. 144.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Sultanların Hocası Kastamonulu Safiye Hanım

SULTANLARIN HOCASI (Muallime-i Salâtîn) KASTAMONULU SAFİYE HANIM Kastamonulu Safiye Ünüvar hoca hanımın “Saray Hatıralarım” isimli …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Mu’cizat-ı Ahmediyeye (asm) dairdir – V / Mektubat; 19. Mektub; 8. İşaret

On Dokuzuncu Mektup Sekizinci İşaret Su hususunda tezahür eden bir kısım mu’cizatı beyan eder. Mukaddime: Malûmdur …

Kapat