Ana Sayfa / KASTAMONU / İz Bırakanlarımız / Nasuhîzâde Büyük Ali Haydar Efendi (1837-1903)

Nasuhîzâde Büyük Ali Haydar Efendi (1837-1903)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Ali Haydar Efendi (d.1253/1837-ö.1321/1903)

İstanbul’da 1253/1837 senesinde doğdu. Asıl adı Ali Haydar Efendi’dir. Şiirlerinde Haydar mahlasını kullandı. Babası Kısmet-i Askeriyye Mahkemesi kâtiplerinden Kastamonulu Nu’mân Efendi’dir. Mutasavvıf ve şeyh Nasûhî Efendi’nin torunlarındandır. Annesinin babası 1241/1825 senesinde Rusya ile yapılan mütarekede murahhas-ı sânî olarak görev yapan vekayi kâtibi İbrâhim İffet Efendi, Şeyh Nasûhî sülalesinden olduğu için Haydar Efendi de Nasûhî-zâde Hafîdi sanıyla anılırdı. Sıbyan Mektebi’nde ilk tahsilini tamamladıktan sonra Kuran-ı Kerim‘i hıfzederek ilm-i vücûh-ı kırâ’ati de tahsil etti. Önce Dâru’l-Ma’ârif, sonra da Mu’allimhâne-i Nüvvâb’a devam ederek diploma aldı. Daha sonra Fatih’te Rusçuklu Hoca Mustafa Efendi’den, onun ölümü üzerine de Tikveşli Yûsuf Efendi’den tahsilini tamamlayarak icazet aldı. Ayrıca zamanının meşhur alimlerinden Şeyh Gâlib Efendi’den usûl-i fıkıh; Ma’ârif Nezâreti Encümeni teftiş ve muayene üyesi olan Hoca Şâkir Efendi’den coğrafya, heyet, cebir, hendese, müsellesat; tabib miralay Ahmed Bey’den mevalid, hikmet-i tabiiyye, kimya, nazari teşrih dersleri alarak kendisini yetiştirdi. Kadı yetiştirmek için kurulan Mu’allim-hâne-i Nüvvâb’da 1274/1857 senesinde müdür yardımcılığına, 1280/1863 senesinde de bu okulun fıkıh ve feraiz muallimliğine atandı. Daha sonra sırasıyla Bosna vilayeti Müfettiş-i Hükkamlığı’nda; merkez niyabetinde; birkaç defa vali vekaletinde; Bosna, Tuna, İzmir kadılıklarında; Tuna ve İzmir Dîvân-ı Temyîz başkanlığında; Meclis-i Tedkîkât-ı Şer’iyye üyeliğinde; 1295/1878 senesinde ikinci defa İzmir naipliğinde görev aldı. 1297/1880 yılında hayratın şerait-i vakfiyyesinin idaresi ve ıslahı memuriyetiyle Şarkî Rumeli’ye gönderildi. 1299/1882 yılında Şûrâ-yı Devlet Tanzimat dairesi üyeliğinde bulundu. 1302/1885 senesinde Meclis-i Kebîr-i Ma’ârif riyasetine tayin olundu. 1303/1886 yılında Anadolu kazaskerliği payesi tevcih edildi. Sonra ilave-i memuriyet olarak Şarkî Rumeli Cemaat-ı İslamiyyesi nezaretine atandı. İstanbul Hukuk Mektebi’nde 1301/1884 yılında Mecelle, 1318/1900 senesinde ise Usûl-i Fıkıh derslerini okuttu. Meclis-i Kebir-i Maarif başkanlığı da yapan Ali Haydar Efendi, son görevi olan Şarkî Rumeli Cemaat-ı İslamiyyesi Nâzırlığı görevinde iken 1321/1903 senesinde İstanbul’da vefat etti. Nasûhî Efendi Dergâhı’na defnedildi.

Eserleri şunlardır:

1. Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye Şerhi: Mekteb-i Hukûk’ta verdiği ders notlarıdır.

2. Risâle: Romanya, Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ile Bosna-Hersek ve Karadağ’da bulunan İslam ahalisinin mezheplerinin özelliklerine dair şeyhülislamlığın emriyle kaleme aldığı bir eserdir.

3. Ta’lîmâtnâme: Şarkî Rumeli ile Bulgaristan’da bulunan İslam cemaatinin görevleri, müftüleri, cemaat meclisleri ve buradaki İslami vakıflar ile ilgili bir eserdir. Üç talimatnameyi içermektedir.

4. Usûl-i Fıkıh Dersleri: İstanbul’da 1326/1910 senesinde 558 sayfa hâlinde basılmıştır.

Bunlardan başka Haydar Efendi’nin bir Dîvânçe teşkil edecek kadar şiirleri olduğunu ve bunların, kitaplarının bir kısmı ile birlikte Aksaray’daki büyük yangında yandığını İbnü’l-Emin söylemektedir (İnal 1988: 571).

Hukuk Mektebi hocalarından Küçük Haydar Efendi’den ayırmak için Büyük Haydar Efendi, ayrıca Haydar Molla adlarıyla da anılan Ali Haydar Efendi, Osmanlı Müellifleri‘ne göre fıkıh alimi, faziletli, edib, çok iyi tarih bilen, nüktedan, şiir kabiliyeti takdire şayan, Osmanlı ve Arap edebiyatına vakıf bir kimse idi (Bursalı Mehmed Tahir 1333: 388). Son Asır Türk Şairleri‘nde de Haydar Efendi için şunlar söylenmektedir: “Kısa boylu, zayfı bünyeli, fikirleri çok güçlü, zeki, faziletli, fıkıh ve usûl-i fıkıhta mütahassıs, edebiyata ve Osmanlı tarihine vakıf idi” (İnal 1988: 571).

Eserlerinden Örnekler
Gazel

Tezâhüm itse de esbâb te’sîri hederdir hep
Umûr-ı halk-ı âlem beste-i hükm-i kaderdir hep

Bisât-ı kâ’inâtı öyle gördüm ki cihân der-hâb
Hemîşe güft ü gû efsâne-i bî-pâ vü serdir hep

Reg-i gonca gibi pây-ı nigeh pür-hûn olmaz mı
Bize hâr-ı sitem bu gülsitânda nîşterdir hep

Mutavveldir ma’ânî-i bedî’-i hâl-i dil şerhi
Beyân-ı sırr-ı kevneyn ana nisbet muhtasardır hep

Verir her hâdise bir şekl içün bin sûret-i ma’nâ
Bu evzâ’-ı felek hayret-dih-i akl u beşerdir hep

Kitâb-ı sun’a Haydar çeşm-i dikkatle nazar eyle
Ki her satr-ı varak zîbende-i nakş-ı iberdir hep

Bursalı Mehmed Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri. C. I. İstanbul. 389.

Gazel

Rûz u şeb subh u mesâ sayf u zemistân geçiyor
Vaktimiz bîhude vü bî-ser ü sâmân geçiyor

Bize mümkin mi bu âlemde vusûl âmâle
Ömrümüz seyl-i revân gibi şitâbân geçiyor

Sığmıyor şâh-reh-i devlete erbâb-ı tama’
Birbirin sebkat içün arbede-cûyân geçiyor

İhtilâf üzre güzer-gâh-ı fenâda insân
Kimi gam-nâk kimi hurrem ü handân geçiyor

Âh kim terk-i adem eyler idi varlık içün
Her gelen kantara-i dehre peşîmân geçiyor

Geçelim zülfi hevâsından o kâfir-beçenin
Andan elbette sabâ dahi perîşân geçiyor

Târumâr itmek içün dildeki hâtır cem’in
Haydar’a leşker-i gam bî-had ü pâyân geçiyor

Kaynakça

Bursalı Mehmed Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri. C. I. İstanbul.

Gövsa, İbrahim Alaeddin (1945). Türk Meşhurları Ansiklopedisi. İstanbul: Yedigün Neşriyatı.

İnal, İbnü’l-Emin Mahmud Kemal (1988). Son Asır Türk Şairleri. C. I. İstanbul: Dergah Yay.

PROF. DR. MEHMET ARSLAN

İnal, İbnü’l-Emin Mahmud Kemal (1988). Son Asır Türk Şairleri. C. I. İstanbul: Dergah Yay. 572.

***

2. Geniş Makale:

Osmanlı Hukukçularından Büyük Ali Haydar Efendi (1837- 1903)
-Hayatı ve Çalışmaları-

Yazan: Dr. Uğur ÜNAL
Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi, Tarih Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi

Haydar Molla veya Büyük Haydar Efendi diye bilinen son dönem Osmanlı hukukçularından olan Ali Haydar Efendi, çağdaşı ve Mecelle şârihi Ali Haydar Efendi ile karıştırılmaması için bu isimle anılmıştır. Her ikisi de fıkıh ve mecelle üzerinde yaptıkları çalışmalardan dolayı sürekli birbirleriyle karıştırılmış; ancak ölümlerinden sonra karışıklığa meydan vermemek için, yaşları dikkate alınarak, birisine “Büyük Haydar Efendi” diğerine “Küçük Haydar Efendi” denilmiştir.

Nasûhîzâde diye de bilinen Büyük Ali Haydar Efendi, Rumeli eşrafından ve Kısmet-i Askeriyye Mahkemesi kâtiplerinden Kastamonu doğumlu Mehmed Nûman Efendi’nin oğlu olup 1837 senesinde İstanbul’da doğmuştur. İlköğrenimine başladığı Sıbyan Mektebi’nde Kur’anı Kerîm-i ezberlemiş, ardından Dârülmaârif-i Rüşdiye ve Muallimhâne-i Nüvvâb’da eğitimini tamamlamıştır. Fatih Sultan Mehmet Cami’inde gramer, tefsir, hadis ve fıkıh dersleri almıştır. Eğitimi sırasında Rusçuklu Mustafa Efendi, Hâfız Şâkir Efendi ve Şeyh Galip’ten de dersler almıştır. 

Türkçe, Arapça ve Farsça bilen Ali Haydar Efendi, 13 Ekim 1855’te 50 kuruş ilmiye maaşı almaya hak kazanmıştır. 1857’de 500 kuruş maaşla Mekteb-i Nüvvâb (Kadı-Hâkim Mektebi) müdür yardımcılığına atanan Ali Haydar Efendi, 19 Ocak 1864’te 4.500 kuruş harcırah ve geçici memurlukla Karesi Sancağı Kefrî Çiftliğinin çekişmesine son vermek üzere padişah fermanıyla görevlendirilmiştir. 5 Nisan 1864’te 1.250 kuruş maaşla Mekteb-i Nüvvâb fıkıh hocalığına tayin edildi. 10 Ocak 1869’da Mihaliç ve Manyas kazaları arasında bulunan Balıklı Çiftliği davasının çözümlenmesi ile görevlendirilmiştir.

Ali Haydar Efendi, 13 Nisan 1869’da 7.500 kuruş maaşla Bosna Hâkimler Müfettişliğine, ek olarak 7 Şubat 1871–27 Nisan 1871 tarihlerinde Bosna Valisi Vekilliğine, 14 Aralık 1871’de 6.760 kuruş maaşla Bosna Merkez Kadılığına, 20 Ağustos 1872’de 6.760 kuruş maaşla Tuna Merkez Kadılığına, 25 Mayıs 1873’te 5.700 kuruş maaşla Tuna Divân-ı Temyîz başkanlığına, 25 Mart 1874’te Aydın Divân-ı Temyîz başkanlığına, 23 Ocak 1876’da 6.500 kuruş maaşla İzmir Merkez Kadılığına, 2 Mayıs 1876’da İzmir’in Menemen kazasında bir çiftliğin münazaasının tesviyesine memur edilmiş, 13 Eylül 1877’de 1.500 kuruş maaşla Meclis-i Tedkîkât-ı Şer’iyye üyeliğine ve ardından başkâtipliğine, 13 Nisan 1878’de 6.500 kuruş maaşla ikinci defa İzmir Kadılığına, 18 Şubat 1880’de 7.500 kuruş Doğu Rumeli’deki vakıfların idare ve ıslahı memurluğuna, 23 Ağustos 1882’de parasız olarak Mecelle Cemiyeti üyeliğine, 13 Kasım 1882’de 5.000 kuruş maaşla Şûrâ-yı Devlet üyeliğine , ilaveten 3 Şubat 1883’te Hukuk Mektebi Mecelle muallimliğine, 16 Kasım 1884’te 7.000 kuruş maaşla Meclis-i Kebîr-i Maârif başkanlığına, 13 Eylül 1890’da ek olarak 500 kuruş maaş ilavesi ile Hukuk Mektebi Fıkıh Usûlü Muallimliğine, ek olarak 28 Şubat 1891’de 3.000 kuruş maaşla Doğu Rumeli Cemaat-i İslâmiyesi Nezâretine tayin edildi.

Ali Haydar Efendi’nin aldığı ilmî rütbe ve dereceler ile bunların verildiği tarihler şunlardır: 24 Şubat 1861’de ibtidâ-i hâriç (medreselerdeki üç tahsil derecelerinden ilki) müderrisliği diploması, 19 Ocak 1864’te ibtidâi dâhil (medrese orta tahsili verenler) derecesi, 13 Mayıs 1865’te ibtidâ-i temsîli, 26 Haziran 1865’te hareket-i temsîlî, 11 Şubat 1866’da mûsile-i Süleymâniye (Süleymâniye Müderrisliği), 25 Kasım 1870’te Sivas Mevlevîliği, 6 Ağustos 1873’te İzmir Mevlevîliği, 27 Şubat 1875’te Haremeyn-i Muhteremeyn Mevlevîliği, 5 Haziran 1880’de İstanbul Kadılığı, 11 Temmuz 1886’da Anadolu Kazaskerliği’dir5.

Ali Haydar Efendi’ye verilen nişanlar ve tarihleri ise şunlardır: 16 Mart 1875’te üçüncü rütbe Mecîdî nişânı, 18 Temmuz 1880’de ikinci rütbe Mecîdî nişanı, 12 Kasım 1881’de ikinci rütbe Osmânî nişânı, 11 Temmuz 1886’da birinci rütbe Mecîdî nişânı6.

1883 ve 1884 yıllarında Meclis-i Kebîr-i Maârif (Büyük Eğitim Meclisi) Başkanlığını da yürüten Maârif-i Umûmiye Nâzırı Mustafa Nuri Paşa’nın meclis başkanlığı yerine 16 Kasım 1884’te Ali Haydar Efendi getirilmiştir. Nâzır yerine Ali Haydar Efendi’nin Meclis-i Kebîr-i Maârif’e başkan olarak atanma gerekçesi, istenilen düzende gitmeyen maârife ait işlerin daha sistemli bir biçimde ele alınabilmesidir. Zira bu tarihlerde Osmanlı Devleti’nde 90 kadar İdâdiye Mektebi’nin inşası devam etmektedir.

Ali Haydar Bey’in idaresi altındaki Meclis-i Kebîr-i Maârif’e Mekâtib-i Rüşdiye Müdürü Selim Sabit Efendi, Arapça ilimlere ve Fransızca’ya vâkıf Hilmi Efendi ve Dâhiliye Nezâreti Mektûbî Odası Halifesi Ahmet Beylerden oluşan üç üye ve bir de üye sıfatıyla Aziz Bey başkâtip atanmıştır . Ali Haydar Efendi, bu tarihten 1903 senesine kadar, tam 19 sene 3 gün süreyle 5 Maârif Nâzırı’nın idaresinde bu görevi yürütmüştür . Bu nâzırlar sırasıyla Mustafa Nuri Paşa (1882-1885), Münif 6

B.O.A. DH. SAİDd. Dosya 55, Gömlek 449, 450, 451. Ali Haydar Efendi’ye birinci rütbeden Mecîdî nişânı verilme tarihi, Sicill-i Ahvâl’de 11 Temmuz 1886 gösterilmesine karşın; irâdenin çıkış tarihi 8 Ağustos 1886’dır. Konu ile ilgili belge makalenin sonunda sunulmaktadır. B.O.A. İrâde Dâhiliye 78823.

Paşa (1885-1891), Ahmet Zühdü Paşa (1891-1902), Mehmet Celâleddin Bey (1902-1903) ve Haşim Paşa (1903-1908)’dır10.

Meclis-i Kebîr-i Maârif başkanı Ali Haydar Efendi, 1888 tarihli bir belgede taşradaki öğretmen okullarının acınacak durumuna işaret ederek “asıl özen gösterilmesi gereken mektepler, İstanbul’dan ziyade, taşradaki mekteplerdir… buralara yeni yöntemleri bilen öğretmen yetiştirilmesi için de vilayet merkezlerinde “Medrese-i Muallimîn” adıyla birer Dârülmuallimîn açılması lazımdır” demiştir. Zira bu tarihe kadar açılan ilköğretmen okulları, genellikle imamlar ve medrese öğrencileri ile doldurulmuş ya da bazen öğretmensiz ve öğrencisiz kalmıştır11.

II. Abdülhamid devrinde ilköğretim meseleleri kapsamlı bir şekilde 16 Receb 1887’de Ali Haydar Efendi başkanlığında toplanan maârif komisyonunda ele alınmış ve bazı çözüm yolları önerilmiştir. Komisyon görüşlerini bildirmeden önce, sıbyan okullarının sayısı ve ne kadar Müslüman çocuğun ilkokul tahsiline devam ettiği konularında inceleme başlatmıştır. Bu araştırma sonucunda İstanbul 193 adet sıbyan ve ibtidâî okulu ile 7.395 öğrencinin mevcut olduğu, ancak o günde 11.602 Müslüman erkek çocuğun bulunduğu tespit edilmiştir. Bu çocuklardan bir kısmının özel, askerî ve mülkî okullara kaydedildiği böylece 2.500 civarında Müslüman erkek çocuğun eğitime hiç devam etmediği belirlenmiştir. Komisyon bu şartlardan hareketle, ihtiyaca cevap verebilecek yeni okulların yapılmasını ve eski bazı okullarından faaliyete geçirilmesini kararlaştırmıştır. Ayrıca 1869 Nizâmnâmesi ile belirtilen “ilköğretim mecburiyeti”nin şimdilik sadece İstanbul için geçerli olmasını karara bağlamıştır12.

1887 yılında genel maârif meselelerini müzakere etmek için Ali Haydar Efendi başkanlığında toplanan maârif komisyonu, taşra ilköğretimini de ele almıştır. Komisyon’da taşrada öğretmen sayısı dikkate alınarak okul açılması, okul yaptırılırken halkın yardımına başvurmakla birlikte maârif hissesinden de pay ayrılması, taşra idadîlerinden vazgeçilerek bunlara harcanan paranın ibtidâî okullarının yapımına tahsisi, ibtidâî tahsilinin 4 sene

(Bundan sonra S. M. şeklinde kısaltılacaktır) 1316 (1898), Def’a 1, s. 482;. S. M. 1317 (1899), Def’a 2, s. 516;.S. M. 1318 (1900), Def’a 3, s. 524;. S. M. 1319 (1901), Def’a 4, s. 32;.S. M. 1321 (1903), Def’a 6, s. 31; B.O.A. DH. SAİDd. Dosya 55, Gömlek 450.
10 Mahmud Cevat, Maârif-i Umûmiye Nezâreti Tarihçe-i Teşkîlât ve İcraâtı, Haz.: Taceddin Kayaoğlu, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2001, s. 461.
11 Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, Alfa, İstanbul 1999, s.217.
12 Bayram Kodaman, Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi, s. 73-74.

olması, öğretmen eksikliğini gidermek için vilayet merkezlerinde birer yatılı “medrese-i muallimîn” açılması, idâdî bulunan yerlerde rüşdiyelerin idâdîlerle birleştirilmesi böylece rüşdiye binalarının ve bütçesinin ibtidâî okullarına ayrılması ve benzeri hususlar karara bağlanmıştır. Bu kararlar aynen uygulanamamışsa da sonraki senelerde Maârif Nezâreti’nin rüşdiye siyasetinde etkili olmuştur.

Ali Haydar Efendi’nin Maârif Meclisi başkanlığı sırasında Türk eğitim sisteminde bazı önemli gelişmeler de yaşanmıştır ki bunlar: Dilsizler Mektebi’nin açılması (1889), Körler Mektebi’nin açılması (1890), Dârülmuallimîn’in İbtidâiye, Rüşdiye ve Âliye şubeleri halinde yeniden düzenlenmesi (İlk yüksek öğretmen okulu- 1891), İlk Maârif salnâmesinin yayınlanması (1898) ve kuşkusuz en önemlisi olan Dârülfünûn’un bir daha kapanmamak üzere tekrar açılması (1900)’dır .

Yukarıda belirtilen başarılara önemli katkıları olan bundan dolayı birçok kişi tarafından ilerleme taraftarı olarak gösterilen Büyük Ali Haydar Efendi hakkında en önemli eleştiri, Hukuk Mektebi’nde Roma Hukuku dersinin çıkartılmasını istemesinden dolayıdır. Bu konuya Said Paşa, Hâtırât’ında şu şekilde değinmektedir: “Gariptir ki… terakkî taraftarı bildiğimiz ulemâdan Ali Haydar Efendi bir gün nezdime gelip: -Hukuk Mektebinde Roma Hukuku tedrîs olunuyor; haberiniz var mı? Tahkîk ve men etmelisiniz- zımnında ihtarda bulunmuş idi. Molla Hüsrev’in eydî-i ulemâda mütedâvil olan Mir’ât ve Mirkat’i Roma Usûl-i Hukuku’na mutâbakat etmiyor mu? Cevâbıyla muârızın ifâdesini geçiştirdim.” Sait Paşa’nın bile Ali Haydar Efendi tarafından yapılan Roma Hukuku dersinin kaldırılması teklifine hayret ettiğini belirtmektedir. Oysaki bu ve benzeri teklifler dönemin uleması tarafından sürekli yapılmaktaydı. Ali Haydar Efendi gibi devrin en önemli aydınlarından birisinin böyle bir teklifi yapması gerçekten şaşırtıcı olmuştur. Zira o dönemde Hukuk Mektebi’nde Roma Hukuku ile mukayeseli olarak işlenmesi İslam Hukuku’nun daha iyi anlaşılmasını sağlayabilmekteydi.

Edip, şâir ve fâkih olan Ali Haydar Efendi’nin asıl şöhreti fıkıh usûlü alanındadır. Hukuk Mektebi’nde vermiş olduğu “Usûl-i Fıkıh” derslerinin bir bölümü h. 1307 (1889/1890) senesinde taşbaskı olarak neşredilmişse de mevcudu kalmamıştır. Daha sonra yine burada vermiş olduğu dersler, talebesi Hacı Adil Bey tarafından h. 1326 (1908/1909)’da Sırât-ı Müstakîm Mecmuasının ilavesi olarak neşredilmiştir. 558 sayfa olan bu eser, sahasında Türkçe yazılan ilk eserlerden biri olması bakımından önemlidir. Kitap daha sonra yeni harflerle de “Usûl-i Fıkıh Dersleri” adıyla 1966’da İstanbul’da yayınlanmıştır. Ayrıca Romanya, Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan, BosnaHersek ve Karadağ’da bulunan Müslümanların mezhepleri ile ilgili bir risalesi ve yine Doğu Rumeli ve Bulgaristan’daki Müslümanların vakıfları, müftüleri, cemaat meclisleri hakkında kaleme aldığı bir talimâtnâme de neşredilmiştir. Ayrıca bir de “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Şerhi”nin bulunduğu rivayet edilmektedir.

“Usûl-i Fıkıh” kitabının girişinde Ali Haydar Efendi’nin şu beyti yer almaktadır:

Çile-i Vahdeti, Mansur gibi çekmiş yoğidi İsmi Hallâc idi âhir o da kırdı kirişi

Yine Ali Haydar Efendi’ye ait bir gazel de şudur:

Tezâhüm etse de esbâb te’sîri hederdir hep
Umûru halk-ı ‘âlem beste-i hükm-i kaderdir hep

Bisât-ı kâinâtı öyle gördüm ki cihândır hâb
Hemîşe güft ü gû efsâne-i bî pâ vü sırdır hep

Rek gonca gibi payinegeh pür-hûn olmaz mı
Bize hârı sitem bu gülistanda nişterdir hep

Mukavveldir meâni-i bedi hâl-i dil şerhi
Beyân-ı sırrı kevneyn ana nisbet muhtasardır hep

Verir her hadise bir şekl için bir sûret-i mânâ
Bu evzaı felek hayrette aklı beşerdir hep

Kitabı sun’a [Haydar} çeşmi dikkatle nazar eyle
Ki her satır varak zi bende-i nakşı iberdir hep

Büyük Ali Haydar Efendi, 27 Kasım 1903’te vefat etmiş ve Nasûhî Efendi Türbesi hazîresine defnedilmiştir19.

Sonuç
İstanbul Hukuk Mektebi’nde 18 sene Mecelle ve Fıkıh Usulü derslerini veren Büyük Ali Haydar Efendi, yıllarca vermiş olduğu derslerle ismini özdeşleştirmiş ve mektepte “Usûl-i Fıkıh Hocası” olarak anılmıştır. Derslerinin özel bir ilgi ile takip edildiği, ediplik, şairlik ve hatiplik yönlerinin dikkat çektiği öğrencileri tarafından yazılan eserlerde vurgulanmıştır. Büyük Ali Haydar Efendi’nin, başta “Usûl-i Fıkıh” eserindekiler olmak üzere, günümüze kadar yapılan İslam ve Osmanlı Hukuku araştırmalarında fikir ve görüşleri dikkate alınarak incelenmiştir.
“Usûl-i Fıkıh” eserinin yanı sıra Romanya, Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan, Bosna-Hersek ve Karadağ’da bulunan Müslümanların mezhepleri ile ilgili bir “Risale”si ve yine Doğu Rumeli ve Bulgaristan’daki Müslümanların vakıfları, müftüleri, cemaat meclisleri hakkında kaleme aldığı bir “Talimâtnâme”si bulunmakta; ayrıca bir “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Şerhi”nin bulunduğu rivayet edilmektedir.

Türkçe, Arapça ve Farsça bilen Ali Haydar Efendi, hayatı boyunca Mekteb-i Nüvvâb (Kadı-Hâkim Mektebi) Fıkıh Hocalığı ve Müdür yardımcılığı, çeşitli yerlerde Müfettişlik ve Kadılık, Divân-ı Temyîz Başkanlığı, Mecelle Cemiyeti ve Şûrâ-yı Devlet Üyeliği, Hukuk Mektebi Mecelle Muallimliği ile Meclis-i Kebîr-i Maârif Başkanlığı görevlerini yürütmüştür.

Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde aldığı görevler, genellikle mesleği ile ilgilidir. Ancak en uzun süre devam eden Meclis-i Kebîr-i Maârif Başkanlığı görevi, Onun hukukçuluğu yanında eğitimci yönünü de göstermektedir. Büyük Ali Haydar Efendi, 16 Kasım 1884’te atandığı Meclis-i Kebîr-i Maârif Başkanlığı’nı 1903 senesine kadar, tam 19 sene 3 gün süreyle 5 farklı Maârif Nâzırı’nın idaresinde yürütmüştür.

Sonuç olarak Büyük Ali Haydar Efendi, Osmanlı Devleti’nde uzun yıllar görev yapmış, hukukçu ve eğitimci kimliği ön plana çıkmış bir aydındır.

Kaynakça

A. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Belgeleri

– Dahiliyye Defterler (B.O.A. DH. SAİDd.) Dosya 55, Gömlek 449 – Dosya 55, Gömlek 450 – Dosya 55, Gömlek 451.
– İrade Dâhiliyye: İ.D. 48842, İ.D. 68567, İ.D. 73753, İ.D. 78823, İ.D. 95296.

B. Salnâmeler

– Devlet Salnâmeleri: D.S. 1302 (1885), Def’a 40, D.S. 1303 (1886), Def’a 41,
D.S. 1304 (1887), Def’a 42, D.S. 1305 (1888), Def’a 43, D.S. 1306 (1889),
Def’a 44, D.S. 1307 (1890), Def’a 45, D.S. 1308 (1891), Def’a 46, D.S. 1309
(1892), Def’a 47, D. S. 1310 (1892), Def’a 48, D.S. 1311 (1893), Def’a 49,
D.S. 1312 (1894), Def’a 50, D.S. 1313 (1895), Def’a 51, D.S. 1314 (1896),
Def’a 52, D.S. 1315 (1897), Def’a 53, D.S. 1316 (1898), Def’a 54, D.S. 1317 (1899), Def’a 55, D.S. 1318 (1900), Def’a 56, D.S. 1319 (1901), Def’a 57, D.S. 1320 (1902), Def’a 58, D.S. 1321 (1903), Def’a 59, D.S. 1322 (1904), Def’a 60.
– Salnâme-i Maârif: S.M. 1316 (1898), Def’a 1, S.M. 1317 (1899), Def’a 2, S.M. 1318 (1900), Def’a 3, S.M. 1319 (1901), Def’a 4, S.M. 1321 (1903), Def’a 6.

C. Tetkik Eserler

– Ahmed Lûtfî Efendi Tarihi, Yay. Haz.: M. Münir Aktepe, C. XV., Türk Tarih Kurumu, Ankara 1993.
– AKYÜZ, Yahya; Türk Eğitim Tarihi, Alfa Yayınevi, İstanbul 1999.
– AYDIN, M. Akif; “Ali Haydar Efendi, Büyük”, T. D. V. İslam Ansiklopedisi, C. 2, İstanbul 1989.
– ERGİN, Osman; Türk Maârif Tarihi, C. 3–4, Eser Matbaası, İstanbul 1977.
– ERK, Hasan Basri; Meşhur Türk Hukukçuları, 1954.
– KARAYALÇIN, Yaşar – Ahmet Mumcu; Türk Hukuk Bibliyografyası 17271928, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Sevinç Matbaası, Ankara 1972.
– KODAMAN, Bayram; Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1991.
– Mahmud Cevat, Maârif-i Umûmiye Nezâreti Tarihçe-i Teşkîlât ve İcraâtı, Haz.: Taceddin Kayaoğlu, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2001.
– Mehmet Tahir Efendi (Bursalı), Osmanlı Müellifleri 1299-1915, C. 1, Meral Yayınları, İstanbul.
– Said Paşa, Hâtırât, C. I, Dersaâdet Sabah Matbaası, 1328.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Seyyid Hasan Efendi

Müftü es-Seyyid Hasan Efendi 1083/1673 yılında Kastamonu Müftüsü olarak görev yapan es-Seyyid Hasan Efendi, aynı …

Önceki yazıyı okuyun:
RİSALE-i NUR, NASIL BİR TEFSİRDİR?

RİSALE-i NUR, NASIL BİR TEFSİRDİR? Tefsir, Kur’an-ı Kerim’in lafızlarından kastedilen manaları beşer takati ölçüsünde açıklamak …

Kapat