Ana Sayfa / Yazarlar / Ne Mutlu Müslümanım Diyene

Ne Mutlu Müslümanım Diyene

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Biliyorum başlıktan bazı ırkçılar memnun olmayacak. Zaten maksadım bunları memnun etmek değil; yapılan çok büyük yanlışların önünü almaktır. Zira bazılarının aklını başına alması ve ikaz edilmesi gerekiyor.

Kimi insanların “ne mutlu Arabım” veya “ne mutlu İngilizim” gibi ırkçı sözleri, gafletin ve ahmaklığın daniskasıdır. Çünkü Allah, insanları yaratırken kimseye hangi milletten olmak istediğini sormamıştır. Anne ve babamızın kim olmasını istediğimizi de bize sormadılar. Allah, dilemiş irade etmiş bizleri yaratmış. 

Yokluk aleminden varlık âlemine gelmemizden tutun canlı oluncaya kadar hatta şuur sahibi insan olmakla en büyük bir nimete kavuştuğumuz için Allah’a şükür borcumuz vardır. Hele hele bir Müslüman anne ve babadan doğmuş isek; ne kadar şükretsek azdır. Çünkü dünyaya halife olarak gönderilen insanın, hayatın mahiyetini anlaması ve yaşamın gerçek yüzünü görmesi ancak İslam ile mümkündür. 

Her insan, Allah’a şükretmek zorunda olduğu gibi soyu ve ailesi ile de gurur duymalıdır. Zira İster Çinli ister Siyah Afrikalı olsun; kendisinin dünyaya gelmesine vesile olan anne babasını inkâr etmemelidir. En azından bunu bir insanlığın gereği olarak görmeli, anne ve babasına karşı da bir borcu olduğunu bilmelidir.  

Her konuda rehberimiz olan Kuran’da “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır (Hucurat Suresi 13)” diye ikaz ediliyoruz.

İnsanların çeşitli ırk ve kabilelerden meydana gelmesinin amacı; birbirlerini sevip sayması ve güzel ilişkiler kurması içindir. Yoksa savaşıp birbirlerini boğazlaması için değildir. Melez insanların akraba evlilikleri yapan kişilere göre nispeten güzel olması bu hikmetten dolayı olsa gerektir.

Bazı ırkların diğer ırklardan üstün olduğu safsatası, tamamen Şeytan’ın insanlara yutturduğu bir akılsızlıktır. Çünkü Hazreti Adem’e secde emrinin verilmesine karşı İblis isyan etmiş kendi nevinin üstünlüğünü öne sürerek Allah’ın gazabına uğramıştır. İşte bu feci durum yüzünden öç almak isteyen Şeytan; kendi hatasını bazı ahmak insanlara yutturarak ebedi bir felakete yuvarlamıştır.

Hâlbuki Ayette geçtiği gibi “Allah katında en değerli olan insan, O’na karşı gelmekten en çok sakınan” takva sahibi kişidir. Anne ve babasının Alman veya Hintli olması bunu değiştirmez. Allah’tan korkmayan, imansız ve dinsiz bir insan kadar berbat kim olabilir ki…

Ülkemizde “Ne Mutlu Türküm diyene” diyerek aynı hataya düşülmektedir. İyi de; Allah’ı inkar eden Müslüman olmaktan utanan o kadar çok Türk var ki. Bu zavallılar imansız oldukları için ebedi azap içinde kalacaklar. Çünkü Allah’a iman etmeyen hiçbir kimse Cennete gidemez. Kendi itikatları gibi ya yok olup gidecekler ya da sonsuz bir süre boyunca Cehennem çukurlarından bir çukura düşeceklerdir.

Böylesine feci bir duruma düşen kimseye “ne mutlu” demek o kişiyle alay etmektir. En azından benim gibi Allah’a ve Peygamberi Hazreti Muhammed (asm) iman etmiş bir kişi için durum böyledir. İşte bu yüzden “ne mutlu Müslümanım” diyorum ve bunu okuyucularıma da tavsiye ediyorum. 

Öldükten sonra melekler; “Rabbin kim?” diye soracaktır. “Atan, deden kim?” diye sormayacaktır. Her yaptığın işten hesap sorulacak zerre kadar bir iş; kimsenin yanına kâr kalmayacaktır. İşte bu nedenle ırkçılık kokan her türlü söz, tutum ve davranıştan kaçınmak gerekir.

Tepeden tırnağa Munis Tekinalp yani Moize Cohen’in temelini attığı ideolojiden korunmak çok önemlidir. Ötekileştirici ve ayrıştırıcı dil kullanan hatta kafatası ırkçılığı kadar iğrenç yollara giren insanlara sadece acımak gerekir. Düşünebiliyor musunuz? Bir zamanlar “dolikosefal kafatası mı yoksa brakisefal kafatası mı bizim ırkımız” diye büyük tartışmalar yaşanmıştır. Bu ahmaklar, insanlığın getirdiği şeref ve onur yerine Şeytanın ileri sürdüğü “kendi nevinin üstünlüğü” belasına maruz kalmışlardır.

Ne ilginçtir ki Cohen gibi bir çok Yahudi kendilerini aynı İblis gibi üstün ırk olarak görmektedir. Ee, haliyle 4000 bin yıldan beri Yahudiler bu ırkçı yönlerinden dolayı bütün toplulukların nefretine uğramak zorunda kalmışlardır. Firavun, bunların erkek çocuklarını öldürmüş sefahate düşmeleri için kızlarını diri bırakmıştır. Asurlulardan Hitler’e kadar türlü türlü taife sırf bu ırkçı ve kendilerini üstün gören anlayıştan dolayı Yahudilere zulmetmiştir. Elbette zalimler de aynı ırkçı ahmaklar gibi yaptıkları her günahın bedelini ödeyecektir. 

Adil olan Allah mühlet verir lakin asla ihmal etmez. Af dileyip tövbe etmedikçe vakti saati gelince yaptığı her işten dolayı hesaba çekip cezasını da ödetecektir. Ahirete ve hesap gününe iman eden her Müslüman bu kanaattedir. 

İşte Yahudi ve Masonların tuzaklarına düşmemek gerekiyor. Bunların en fenaları ise Sabetay Yahudileridir. Öylesine sapık ve ahlaksız kişileri vardır ki çoluk çocuğumuzu bunlardan uzak tutmamız gerekir. Ne kadar iyi okullara ve maddi imkanlara sahip olurlarsa olsunlar buralardan kaçınmak şarttır.

Öyle ki 22 Şubat’ta “mum söndü” ayinleri yaparak sırf kendi ırklarından çocuk doğsun diye insanlığın en iğrenç partilerini düzenlemekten çekinmeyen bu Allah’tan korkmaz kuldan utanmaz insanlara karşı tedbirli olmak her insanın önemli görevlerinden bir tanesidir.

Bu Mason localarında semirtilen gizli Yahudi dönmeleri; çok çeşitli etnik kökenden gelen vatandaşımızı ayrıştırarak bölücülük yapmayı çok severler. Bu vatanda her şeyden önce birlik ve beraberlik, bütünleşme gerekli olduğunu bildikleri için aksine olan davranışlarda hep bunları en önde görürüz.

Millet olarak son 150-200 yıldır sürekli savunmada kaldık ve sürekli gerilemek mecburiyetinde bırakıldık. Bu dönme ve masonlar yüzünden her biri canımızdan birer parça olan nice vatan topraklarını gözü yaşlı, kalbi kırık bir şekilde geride bırakmak zorunda kaldık.

Şu hususu tekrarlamak gerekir: “Türkiye, mevcut fiziki sınırlarından ibaret bir ülke değildir”. Aynı şekilde Türk milletini de bu sınırlar içinde yaşayanlardan ibaret göremeyiz. Bu ülkenin ve milletin gerisinde koskoca bir medeniyet, koskoca bir tarih, koskoca bir birikim vardır. Ülkemizin sınırları başka olsa da gönlümüzün sınırları alabildiğine geniştir.

Vatandaşlarımıza en iyi, en güzel, en ileri hizmetleri sunmak devletin başlıca görevidir. Bölücülük yapmak ve fitne çıkarmak ise hep gördük ki; FETÖ ve PKK’nın işi olmuştur. Bu iki örgüt devreden çıkınca yerine Sabetay Yahudilerinin geçeceğini hiç kimse unutmasın. 

Irkçılık yapanlar ne gariptir ki çoğunlukla Türk değildir. Genellikle Sabetay Yahudileri gizli Yahudi kaldıkları halde en fazla “ne mutlu Türküm diyene” diyenlerdendir. Ben Türküm, fakat asla bu şekilde konuşmayı doğru bulmuyorum. Şunu ise rahatlıkla söyleyebilirim: ”Türk’ün ruhu İslâm’dır, gerisi hezeyandır”.

Türklük İslamiyet ile mezc olmuş kaynaşmıştır. Avrupa’da Boşnak ve Arnavutlara Türkçe dahi bilmedikleri halde hala “Türk” denilir. Zira her nerede Türk görseler, Müslüman dinindendir. Örneğin Macar halkı, köken itibarı ile Türk olduğu halde Hıristiyan oldukları için bunlara Türk denilmez. Demek ki Türk demek; Müslüman demektir.

Yahudilerden başka Haçlılar, Türkleri İslam’dan çıkarmak için türlü türlü yolları denediler. Lakin 1000 yıldır hiçbir yere varamadılar. Bilakis Selçuklular gibi Osmanlılar ve şimdi ise Türkiye, bütün Haçlı ordularını Anadolunun bağrında yok etmiştir. Yüz yıllardan beri Ortadoğu, Anadolu ve Rumeli toprakları Haçlı ordularına mezar olmuş ve olmaya devam edecektir. 

Kafatasçılığına varan bir ırkçılıktan Osmanlı Devleti çok zarar görmüştür. Müslüman unsurlar dahi vatanımızdan ayrılarak Haçlı güçlerine yem yapılmıştır. Bugün dahi Haçlıların oyuncağı olmuş durumda nice bu bizden kopmuş devlet vardır. İşte Suudi Arabistan ve Mısır, çok önemli iki örnektir. ABD’nin ve Haçlıların maskarası olmuşlardır.

Hâlbuki bize yakışan ırkçı ve kabileci anlayış değil; her fırsatta gönül sınırlarımız içindeki kardeşlerimizle de kucaklaşmaktır. Bu nedenle unsuriyetçiliği ve ırkçılığı reddetmek bir Müslüman için çok önemlidir.

Şanlı Nebi Hazreti Muhammed Aleyhissalatü Vesselamın şu hadisini nazarlarınıza sunmak  gerekiyor: “Irkçılığa (asabiyeye) çağıran bizden değildir. Irkçılık üzere ölen bizden değildir (Müslim, İmare 53,57, hadis no 1850); Ebu Davud, Edeb 121; İbn Mace Fiten7; Nesai, Tahrim 27,28), vesselam…

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Dershane-i Nuriye ve Dersler Üzerine (Risale-i Nur’dan derleme)

DERSLER MEDRESE-İ NURİYELER “Sen nasıl dünya işlerinde hasları tevkil ettin, erkânların meşveretlerine bıraktın ve isabet …

Kapat