Ana Sayfa / Yazarlar / Nerde Çokluk…

Nerde Çokluk…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Nerde Çokluk …

 

Rabbimizin Kur’an diliyle teşhis edip biz kullarını uyardığı hastalıklardan birinin de “Tekasür/Çokluk Hastalığı” yani çoklukla avunma, çoklukla övünme, çokluğa önem verme illeti olduğunu farkettim..

Tekasür Suresi’nde Rabbimiz mal, evlât ve akrabalarının çokluğuyla övünen, bunu bir gurur ve şeref sebebi sayan hatta bu hususta yaşayanlarla yetinmeyip soy sop üstünlüklerini isbat etmek için kabirlere kadar gidip ölmüş akrabalarının çokluğuyla dahi övünmeye başlayan İslam öncesi Arapları;
“Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki, nihayet kabirleri ziyaret ettiniz..” diyerek kınadı..

Sûrenin nüzûl sebebi ve muhatapları dikkate alındığında tekasür/çokluk illetinin kafir ve küfür hastalığı olduğu görülür..
Ama her manevi hastalık gibi müslümanlara da bulaşma ihtimali olduğu için Rabbimiz kıyamete kadar müslümanlar okusunlar, tedbirli olsunlar, kendilerini korusunlar diye Tekasür Sûresini inzal buyurmuş..

İslam dışı din, devlet ve milletlerde çokluk hastalığı varlık ve etkisini hiç bir zaman kaybetmedi.
Tarihte ve bu gün herşeyin en çok olanına talip oldular, çok olana tabi oldular, çok olana tapındılar, sahip oldukları çokluklar ile avundular, övündüler. Hatta az olanın üzerinde tepindiler, bunu marifet saydılar..

İslamın yeryüzüne hakim olduğu, İslam nurunun yeryüzünü aydınlattığı asırlar boyunca bu sûre ve içerdiği mana etkili bir ilaç ve aşı gibi insanlığı tekasür/çokluk illetinden doğan ve bu illeti besleyip yayan ırkçılık-faşizm, Kapitalizm, Liberalizm, Sekülarizm gibi hastalıklı din ve ideolojilerden korumuş, bu illetlerin yayılmasını engellemiştir.

Kur’an hikmeti ve batı felsefelerinin taban tabana zıt olduğunun en büyük göstergelerinden biri elbette Tekasür Süresi’nde zikredilen çokluk illetidir..

Zira Kur’an, İslam çokluğa/kemmiyete değil keyfiyete, kaliteye, manaya, ruha, rızaya değer verir.
Faşizm, Kapitalizm, Sekülarizm, Emperyalizm gibi ideolojiler ise sadece çokluğa önem verirler. Onlara göre çok olan her zaman üstündür, değerlidir, önemlidir..
Bu yüzden sürekli sayar.. Parmak sayar, kelle sayar, sayı sayar, istatistik tutar..

Ne yazık ki insanlık ve müslümanlar Kur’an’dan, Kur’an’ın nurundan, şifasından, hidayetinden uzaklaştıkça, uzaklaştırıldıkça salgın bir hastalığa tutulur gibi Tekasür/Çokluk illetine tutuldular..
Sayısal olarak ölçülemeyen insanî, kültürel, manevî, ahlakî, vicdanî değerleri kâle ve kaleme almıyor, üzerinde hiç durmuyor, öne çıkartmıyor hatta yok sayıyoruz..

Batılılar gibi bizler de devletleri, milletleri, şirketleri sayısal veriler üzerinden sayısal, istatistiksel veriler üzerinden ölçüp tartar hale geldik.
İnsan çokluğu, asker çokluğu, tank-uçak-gemi gibi silah çokluğu, para çokluğu, fabrika çokluğu, işçi çokluğu, işyeri çokluğu, okul çokluğu, diploma çokluğu, üretim çokluğu, tüketim çokluğu, kâr-zarar çokluğu gibi hep maddi, sayısal çokluklar üzerinden ölçüp biçer olduk..
Ülkelerin, millerlerin, şirketlerin, üniversitelerin, kurumların gelişmişlik seviyelerinin sayısal çokluklar üzerinden degerlendiriliyor oluşu çokluk illetinin kurumsallaştığının delilidir.

Çokluk illetinin hepimize az ya da çok ulaştığının, bulaştığının farkedilmesi adına bazı şeyler zikretmek isterim..

Mevsime göre, ortama göre dolabında çeşit çeşit, model model, marka marka elbiseler, ayakkabılar biriktiren birindeki hal…

Okul okul, kurs kurs dolaşıp diplomalar, sertifikalar, belgeler, ünvanlar, dereceler, madalyalar, biriktirmek için gecesini gundüzüne katan, herkes görsün diye evinin, ofisinin duvarlarını sergi salonuna çeviren insancıklardaki hal…

Yaşadığı şehrin nüfusundan tutun tuttuğu takımın taraftar sayısıyla, üyesi olduğu derneğin, partinin üye sayısıyla övünen birindeki hal…

Devlet kurumlarında yahut başka kurumsal yapılarda “kayda geçmemiş iş yapılmamış iştir” fikrine kapılıp çok iş, çok etkinlik, çok faaliyet yapmış görünmek için sürekli raporlar yazan, şunu da yaptık, şu kadar iş başardık, şu kadar kişiye ulaştık, şu kadar geri dönüş aldık vs diye rakamsal veriler giren hatta bazen yapmadığı işleri bile kaydeden insanlarda, kurumlarda, gruplardaki hal…

Kullandığı teknolojik aletlerdeki, bindiği arabadaki özelliklerin çokluğundan bile övünme payı çıkartanlardaki hal…

Sosyal medya takipçi sayılarıyla, beğeni-etkileşim sayılarıyla övünen, avunan…
Daha çok takipçi, daha çok beğeni almak için olmadık işlere soyunan hatta bu uğurda canını ve candan da aziz olması gereken dinî, millî, insanî değelerini feda eden insanlardaki hal…

Son derece masum gibi görünen okumak, yazmak, topluma faydalı eserler bırakmak konusunda bile;
Ben şu kadar kitap okudum, şu kadar makale yazdım, şu kadar kitap yazdım, şu kadar konferans verdim diye ‘ısrarla sayılara vurgu yapan, sayılarla övünenlerdeki hal..

Hatta, cemaati çok olan camiyi ve imamı az olan camiden ve imamdan daha önemli görenlerdeki hal..
Bütün bunlar ve benzeri haller çokluk illetinden değil midir?

Şu kadar dairem, şu kadar arazim, şu kadar dükkanım, şu kadar çalışanım var..
Aylık cirom şu kadar, yıllık cirom bu kadar diye övünenleri saymaya bile gerek yok..

Çokluk illetinin belirtilerini ve etkilerini gündelik konuşmalarda bol miktarda bulmak mümkün.
Dervişin fikri neyse, zikri de odur misali bizim de fikrimiz, zikrimiz paranın, pulun, gücün, servetin, şöhretin, makamın, mevkinin, rütbenin çokluğuyla, büyüklüğüyle alakalıysa;
Konuştuğumuz konuların büyük çoğunluğu varlık, yokluk, azlık çokluk üzerine başlayıp bitiyorsa virüs bize de bulaşmış demektir..

Daha da ilginç olanını söyleyeyim;
Artık normal bir durumu yahut bir durumun normalliğini ifade eden kelimeleri kullanmıyoruz.
Çok çok güzel.. Aşırı güzel, manyak güzel, en güzel..
Çooook zengin.. Çok çok zengin.. Aşırı zengin, süper zengin..
Market, süper market, hipermarket.
Çok büyük.. Aşırı büyük.. Süper büyük..
Seviyorum, özlüyorum, istiyorum, korkuyorum, acıyorum gibi ifadeleri yalın halleriyle kullanmıyoruz artık.
Çok seviyorum, çok çok seviyorum, aşırı seviyorum, çılgınlar gibi seviyorum, istiyorum, özlüyorum demezsek kendimizi anlatmış olmuyoruz, muhatabımız bizi anlamıyor, değer vermiyor..
Yani hastalık o kadar ilerlemiş, bünyeyi tamamen sarmış ki çok olmayan, çok çok olmayan, aşırı olmayan, en olmayan, süper olmayan şeyler, işler, oluşlar, durumlar, duygular, sıfatlar, haller kıymetsiz, değersiz hatta yok hükmünde…
Abartmadan konuşamıyoruz, abartmadan, çoğaltmadan anlayamıyoruz, anlatamıyoruz.
Duygulardaki abartı.
İfadelerdeki abartı.
Tepkilerdeki abartı bile tekasür suresinde kınanan çokluk illetinin semptomları değilse nedir?

Yanlış anlaşılmasın, devletlerin, milletlerin, grupların, kurumların, insanların çok şeylere sahip olmaları kötüdür, sorunludur demiyoruz.

Sorun; çokluklarla övünmekte, avunmakta..
Sorun çokluğun, çok olanın iyi, güzel, degerli, kıymetli olduguna inanmakta.

Sorun, her şeyin imtihan, her şeyin nimet olduğunu unutmakta..
Sorun nimet vereni unutmakta..
Sorun hesabı unutmakta, ahireti ve akıbeti unutmakta.
Şükrü unutmakta..

Sorun sayıların, çokluğun, şatafatın, debdebenin, gücün vs büyüsüne kapılıp benliğe, bencilliğe/egoizme, kibre sapmakta..
Sorun hırslanmakta..
O hırsla gece gündüz daha çok şeye sahip olmak için çabalamakta..

Sorun, daha çok övünmek ve övülmek için daha çok şeye sahip olmak gerektiğine inanmakta..
Sorun, çok şeylere sahip olmayı hayatın gerçek gayesi, tek gayesi yapmakta..
Sorun, aslolanın rıza olduğunu unutmakta.
Rızanın değil, cokluğun peşinde koşmakta.
Sorun Allahın rızasının çoklukta oldugunu sanmakta.

Çoklukta bir üstünlük varsa Allaha arzederken utanmayacağımız şeylerin çokluğunda vardır, olmalıdır.
İnsanlara gösterilecek çokluklara takılıp kalmak, hayatı bu algı uzerine yaşamak kardan adam yapmaya, oynak zemine bina yapmaya, su üstüne yazı yazmaya benzer..

Hem geçmiş milletlerin hem günümüz insanının hallerinden açıkça görülüyor ki;
Çokluk marifet değil..
Çokluk fazilet değil..
Çokluk üstünlük değil..
Çokluk sarhoşluk..
Çokluk yük..
Çokluk aldatıyor.
Çokluk avutuyor.
Çokluk uyutuyor..
Çokluk insanı asıl amacından saptırıyor.
Çokluk şımartıyor..
Çokluk gurur ve kibir doğuruyor.
Gurur ve kibir insana kul olduğunu unutturuyor.
Çokluk insana kim olduğunu, nereden geldigini, nereye gittiğini unutturuyor..
Ahireti ve akıbeti unutturuyor.
İnsanı Rabbine ulaştıran yolları unutturuyor, pusulayı şaşırtıyor..
Çokluk insana hiçliğini, Rabbine muhtaçlığını unutuyor..
Duayı unutturuyor.
Kulluğu unutturuyor..
Rızayı unutturuyor.

Çokluk savuruyor..
Çokluk şaşırtıyor..
Yolunu şaşırtıyor, hedefini şaşırtıyor, ilkelerini, değerlerini şaşırtıyor..
Çokluk sevdası insanı yanlış yollara, yanlış kullara, yanlış işlere meylettiriyor..
Çokluk dünyaya, dünyalıklara olan ilgiyi, sevgiyi artırıyor.
Dünyaya bağlıyor, dünyevileştiriyor..
Çokluk, üzerinde tepinilecek şeyler iken tapınılacak şeyler olmaya başlıyor..
Çokluk arzusu insanın önündeki rıza kapılarını kapatıp riya kapılarını açıyor..

Çokluk Hasralığının bir diger etkisi de şu;
Çokluk illeti, azlıkla imtihan edilenin imtihanını daha da zorlaştırıyor.

Sürekli mal, mülk gibi dünyalık şeylerin çokluğuyla övünen ve çok şeylere sahip diye övülen insanları gördükçe kendisinde olmayanlar için iç çekmeye, hayıflanmaya, üzülmeye, dertlenmeye, sitem ve isyan etmeye başlıyor fakir..
Onda var bende niye yok..
Onda çok bende niye az diye düşünmeye, dertlenmeye başlıyor..
Kaderi sorguluyor.
Rabbinin rahmetini sorguluyor.

Fakirlerin ve hayata yeni atılan gençlerin daha cok pata, daha çok şöhret, daha cok cevre vs ugryna yanlış islere bulasmalarına yolmacan sebep yine bu çokluk illetidir.
Tv reklamları, diziler, sosyal medya, yanlış arkadaş çevresi bu mikrobu en çok yayan, herkese bulaştıran sebeplerdendir.
Görüntüsü güzel, albenili reklamlar, diziler yanlış ortamlar fakirlerin ve genclerin imtihanlarını bin kat daha ağırlaştırmakta, zorlaştırmaktadır.

Helal haram farketmeksizin daha çok kazanıp daha çok harcamak..
Daha çok seylere sahip olarak daha saygın olmak. Daha önde, daha üstte olmak.
Daha güçlü olmak
Daha ünlü olmak vs.
‘Daha’lar da cokluk hastalığındandır.

Çokluk hastalığı insanın, insanlığın, medeniyetlerin tükenişine yollar açmakla da kalmıyor, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel sömürü ve işgallere de kapı açıyor..

Rabbimiz Kur’an’da bir sûre, bir ayet, bir kelime ile böylesi büyük fitneye işaret etmiş, uyarmış, aşılamış ve yüzyıllar boyu da bu fitnelerin, bu hastalıkların oluşmasını, yayılmasını engellemiş..

Atalarımızın “Nerde çokluk orda ..” sözünün asıl anlamı da bu olsa gerek..
Anadolu irfanı dediğimiz o derin hikmet kaba saba da olsa bu ayeti, bu sûreyi anlayıp anlatmak için kaba saba görünse de bu sekilde anlatmış;
Çokluk derdine düşen b..kluğa düşer demek istemiş olsa gerektir.

Yoksa bu söz insanların biraraya gelmesini engellemek için söylenmiş bir söz olamaz.

Zira bizim inancımıza, töremize göre birlikten kuvvet doğar, cemaatte rahmet vardır.
Bir olmak, iri olmak, diri olmak gerektir.
Allahın ipine topluca sarılmak vardır..

Allah rızası olmayan dünyevî çokluklar 1 sayısından önce, virgülden önce yazılmış sayılara benzer.
Çoğaldıkça değer düşürür..

Orhan SALCI 

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Doğru Bilgi Çerçevesinde Bediüzzaman

DOĞRU BİLGİ ÇERÇEVESİNDE BEDİÜZZAMAN İzzetli-hürmetli bir insan için en ağır hâllerden biri de, maksadının zıddıyla …

Kapat