Ana Sayfa / KASTAMONU / İz Bırakanlarımız / Nev’î-Zâde Atâyî’nin Zeyl-i Şakâik’ında Kastamonulu Âlimler ve Kastamonu

Nev’î-Zâde Atâyî’nin Zeyl-i Şakâik’ında Kastamonulu Âlimler ve Kastamonu

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Nev’i-zâde Atâyî’nin Zeyl-i Şakâik’ında Kastamonulu Âlimler 

Daha önce Nev’î-zâde Atâyî’nin Hadâiku’l-hakāik fi Tekmileti’ş-şakāik isimli Şakâiku’n-nu’mâniyye zeylinde 1133 hal tercemesinin bulunduğunu, bunların 843’ünün kadı-müderris, 202’sinin şeyh-mutasavvıf, 88’inin devlet adamı biyogafisi olduğunu belirtmiştik. Atâyî, biyografileri tanzim ederken hayatını kaleme alacağı şahsin doğum yeri bilgisini mümkün mertebe vermeye gayret etmektedir. Bu nedenle 16. yüzyılın ilk senelerinden 17. yüzyıl başına kadarki yüz yıllık sürede yaşamış olan Osmanlı ilmî, manevi ve kültürel âleminin önemli şahsiyetlerinin hangi şehirlerden neş’et ettiği bilgisine ulaşmak mümkündür. Bu bağlamda taradığımiz Nev’î-zâde Atâyî’nin Zeyl-i Şakâik’ının göre gili tarihlerde Osmanlı Devleti iim ve kültür sahasının ileri gelenlerini yetiştiren önemli şehirlerinden biri Kastamonu’dur Nitekim Zeyl-i Şakáik’ta doğum yeri Kastamonu olan 11 şahsiyet bulunmaktadır. Bu şahsiyetlerin 6’sı şeyh, 5’i ise kadı ve müderristir. Söz konusu bu Osmanlı meşhurlarının ikisi o devirde Kastamonu’ya bağlı bir belde olan Boyabat’ta doğmuştur. 

Hadâiku’l-hakāik’ta hal tercemeleri olan, Kastamonulu tasavvuf ve ilim ehlinin isimleri şu şekildedir:

Şeyhler: Kastamonulu Şeyh Şa’bān Efendi, eş-Şeyh Dede Efendi, eş-Şeyh Sinān Dede, eş-Şeyh Muharrem bin Mehemmed, eş-Şeyh Şa’ban Efendi, eş-Şeyh İbrahim Medenī. 

Kadı ve Müderrisler: el-Mevlā Kastamonulu Ca’fer Efendi, Mollā Hatib-zâde Mehemmed Efendi, el-Mevlã Kastamonulu Şücā’ Efendi, el-Mevlā Kastamonulu Kara Süleymān Efendi, el-Mevlā Akkaftan Kemāl Efendi. 

Söz konusu Seyh ve âlimlerin yaşam bilgilerini Zeyl-i Atâyi’den hareketle şu şekilde verebiliriz: 

Şeyhler:

a- eş-Şeyh Şa’ban (Kastamonilı Şa’ban Efendi): Hilāl-i vücüd-i mes’üdi evc-i burc-ı Kastamonı’dan nümāyan ve āftāb- ‘ālem-täb-ı ‘ināyetden müstefiż-i envār-ı ‘ilm ü ‘irfan olup şehr-i mezbūrda kemāl-i fażīlet ile müşārün-ileyh bi’l-benān oldukda tarīk-i taşavvufa ‘atf-ı ‘inān-ı ‘azīmet ve taşfiye-i bātin u tekmīl-i nefse himmet idüp e’izze-i kirāmdan Koňurapalı Muşlihi’d-dīn Efendi’ye hidmet itmiş idi. Bezl-i ictihād ile mālik-i meleke-i irşad olup şilasında bir zâviye bünyäd eyledi. Tekyegāh-ı irfanı Ka’betü’l-uşsāk ve ziyāretgāh-ı āfāk iken tokuz yüz yetmiş yedi tārīhinde terk-i mülket-i eşbāh ve ‘azm-i âlem-i erväh eyledi.

Azīz-i merküm ‘umde-i meşā’ih-ı Rūm, āstān-ı feyż-penāhı meykede-i ‘ışk u mahabbet ve miştaba-i irşād-destgāhı ābişhor-ı zülāl-i fażl ü hikmet, tarîkları zikr-i cehrī vü devrân ve izhâr-ı vecd ü heyeman hadeng-i enfasi bün-tīz, şāhib-i cezbe ‘azīz idi. Vazīfe vü hediyye kabūl itmeyüp zirā’at u hirâdet ve kesb-i yedleri ile kanā at iderlerdi. 

El-an türbeleri ziyāretgāh ve cã-nişīnleri ” ‘Ömer Fu’adi” nam ‘ārif-i āgāhdur. Ser-germ-i bāde-i ‘ışk-ı ilâhî olan ‘âşıklar tīr-i ciger-dûz-i mahabbet isabetinden feryãd idüp;
فؤادی وا فؤادی وا فؤادی
فؤادی هائم في كل وادی

(Gönlüm, ah gönlüm, vah gönlüm! Her vadide tutuşmuş, yanmış gönlüm…)

zemzemesi ile gulgul-efgen-i her meclis ü nädi olmakdan hâlî degüllerdür.

Bu hal tercemesi günümüz Türkçesine şu şekilde çevrilebilir: Mesut vücudunun hilali Kastamonu burcunun göğünden doğdu ve comertliğin dünyayı aydınlatan güneşinden ilim ve irfan ışığını aldı. 
Şehrinde erdemli ve olgun oluşuyla parmakla gösterilecek hâle gelince yürüyüş dizginlerini tasavvuf yoluna çevirdi. Kalbini arındırıp, nefsini olgunlaştırarak kerem sahibi azizlerden Konurapalı Muslihiddin Efendi’ye hizmet etti. Çok çalışarak irşad melekesini elde etti ve memleketinde bir zâviye kurdu. Onun irfan tekkesi Mevlânâ’nın türbesi gibi meşhur ve tüm dünyanın ziyaret ettiği yer hâline gelmişken 977/1569-70 senesinde hayaller ülkesini terk etti ve ruhlar âlemine gitti. 

Hakkında yazdığımız aziz, Anadolu şeyhlerinin dayanağı, erdemin sığınağıydı. Tekkesinin eşiği, sevgi ve aşkın meyhanesi; irşad tezgahlı peykesi, hikmet ve faziletin tadıldığı yer idi. Yüksek sesle zikir yapmak ve aşktan kendini kaybetmeyi izhar etmek onun tarikatının usulü idi. Nefes okunun ucu keskin, cezbe sahibi bir aziz idi. Resmi görev ve hediye kabul etmeyip çiftçilik yapar, elinin emeği ile kanaat ederdi.

Şuan türbeleri ziyaretgâh ve yerine şeyh olan, Ömer Fuadî isimli bilge şahıstr. İlâhî aşk şarabından sarhoş olan âşıkları, mahabbetin ciğer yakan okunun isabetiyle feryat ederek “Gönlüm, ah gönlüm, vah gönlüm! Her vadide tutuşmuş, yanmış gönlüm…” nağmesini dillendirerek meclisleri cıvıl cıvıl hâle getirmektedir

b- Şeyh Dede Efendi: Kastamonu vilayetinde, Boyabat isimli beldede doğdu. Bazı Halvetiyye şeyhlerinden tarikat âdâbını öğrenip Cebel-i Gâr denilen bir dağın eteğinde bir zaviye kurdu. Orada ibadetle meşgul olup insanların gönlünü imâr ederken 971/1563-64 tarihinde vefat etti. Aziz; vaiz, müfessir muhaddis, duası kabul olan bir dede idi. Kimseden vazife ve sadaka kabul etmeyip ziraat ile uğraşır; elde ettikleriyle zayıf ve düşkünleri doyururdu.

c- es-Şeyh Sinan Dede: Kastamonu vilayeti dahilinde Boyabat isimli beldede dünyaya geldi. Çeşitli ilimler öğrendikten sonra Halvetiyye şeyhlerinden Tosyalı Nasuh Efendi’nin tarikatına dahil olup ondan el aldı. İrşad faaliyetleri için izin aldıktan sonra Gezencik isimli köyde bir tekke inşa etti. Şöhreti yayılmışken 976/1568-69 tarihinde vefat etti. Aziz; dünyadan yüz çevirmiş, yüksek sesle zikir yapan, nefesi kuvvetli biriydi.

d- Şeyh Muharrem bin Mehemmed: İlim ve barışın verimli toprağı olan Kastamonu’da doğdu. 
Bilgiye ve olgunlaşmaya zamanını harcayıp asrın âlimleri olan İsrafil-zâde, Çivi-zâde ve Sa’dî Efendi’lerden dersler aldı. İlmiyye sınıfında iştigali bırakıp Halvetiyye şeyhlerinden Kastamonulu Benli Muhyiddin Efendi’nin müridi oldu. Sonra Bayramiyye tarikatının şeyhlerine tâbi oldu. Çeşitli İslâm beldelerinde vaazlar verip meşhur olunca İstanbul’a davet edildi. Burada Sûfi Mehemmed Paşa Dårülhadisi’nde görev aldı. Kanuni Sultan Süleyman 964 Zilhicce’sinde (Eylül-Ekim 1557) cami-i şerifini tamamlayınca imamlık görevi kendilerine verildi. Süleymaniye Camii’nde imam ve hatiplik yaparken 983 Cemâziyelúlâ’sında (Ağustos-Eylül 1575) vefat etti. Aziz; Kurân’ı ezbere bilen, sözleri etkili, çağının ender bulunan şahıslarından biriydi.

e- Şeyh Şa’bân: Ehil insanların doğduğu yer olan Kastamonu’da dünyaya geldi. Yeteneklerini ispat ettikten sonra irfan meydanının öncüsü, Halvetiyye şeyhi Kastamonulu Şeyh Şa’ban-ı Veli’nin hizmetine girdi. Şeyh Şa’ban Efendi’nin yanında olgunlaştıktan sonra 970/1562-63 senesinde İstanbul’a hicret etti.
İstanbul’da Nakş-bendiyye şeyhi Hakîm Çelebi Efendi’nin yanında tekâmülüne devam etti. Halifelik mertebesi ile Mudurnu’ya geldi. II. Selim’in hocası Ataullah Efendi’nin davetiyle İstanbul’a gidip Darphane yakınlarında bulunan Çavuş Tekkesi’nde şeyhlik postuna oturdu. Emir Buhari Zaviyesi şeyhi Kavaklızâde Efendi vefat edince onun yerine şeyh oldu. Bu yüce makamda bulunurken 1002 Rebiülevvel’inin 14. günü (8 Aralık 1593) vefat etti. Cenâzesi Şeyh Vefa Camii haziresine defnedildi.
Aziz; zamanın ileri gelen şeyhlerinden biri idi. Dönemin hükümdarı 3. Murad bir iki defa tekkelerine gidip hayır dualarını almıştı. Atàyî’nin babası Nev’i Yahya Efendi şeyhin vefatı üzerine, muhtemelen padişahın ona olan sevgisini bildiği için bir mersiye yazarak Sultan Murad’a takdim etmiştir.

f- Şeyh İbrahim Medenî: Kastamonu’ da dünyaya geldi. Mustafa Paşa Zâviyesi şeyhi Hasan Efendi’den tevbe ve inâbet aldı. Tarikat âdâbını öğrendikten sonra Medine-i Münevvere’ye gitti. 
1011/1602-3 yılında yaşamını yitirdi. Mezarı, Medine’de Bakî Mezarlığında Kubbe-i Abbas’a yakın bir yerdedir. Nakl olunur ki Medine-i Münevvere’deyken yokluk, zaruret ve terk ü tecrit çilesini tercih etmişti. 
Şeyhi ona her üç senede bir gömlek gönderirdi. Kıyafetleri sadece bundan ibaretti. Geçimleri de gaybın cebi ve Allah’ın bereketi ile olmaktaydı. Kimseden sadaka ve hediye kabul etmez, kimsenin elinin ayasın görmezdi. Böyle olduğu halde vefat ettiği gün yoksul ve yetimler cenazesinin etrafina toplanmış, “Ey fakirlerin babası, ey zayıfların sığınağı…” diye feryat etmişler. İşin aslını soranlara bu yoksullar, “Her sene çoluk çocuğumuza yetecek kadar azık ondan gelirdi.” demişler.

Kadı ve Müderrisler:

a- Kastamonulu Ca’fer Efendi: Kastamonu vilayetinde dünyaya geldi. Şam kadısı Yegân-zâde Sinan Çelebi’nin Sahn-ı Semân’da hizmetinde bulunarak mülâzım oldu. Ağrus Medresesi’nde müderrisliğe başladı. Lârende’de Musa Bey Medresesi’nde müderrisliğe atandı. Daha sonra sılası olan Kastamonu’ya dönüp Atabeg Gâzî Medresesi’nde müderrislik yaptı. Orada ders, fetva ve ibadet ile zamanını geçiriyorken 988/1581 senesinin sonunda vefat etti. Kastamonu şehrinde, kendisinin yaptırdığı cami-i şerifin haziresinde defnedilmiştir. Molla, tüm ilimlere hâkim, takva sahibi biri idi. Çabası neticesinde kazandığı bereketli helâl para ile cami, medrese ve okul bina edip bazı eski köprüleri tâdil etmiştir.

b- Hatib-zâde Molla Mehemmed Efendi: Kastamonu’da doğdu. ilk derslerini Kastamonulu âlimlerden aldı. İstanbul’a gidip Çivi-zâde Efendi’nin öğrencisi oldu. Üstâdı Misır kadısı olunca onunla birlikte gitti. Orada bazı yetenekli kişilerle birlikte ilm-i hey’et (astronomi) okudu. Çivi-zâde her ortamda onu överdi. Sonra Müftü Sa’di Efendi’ye intisap etti. Sa’di Efendi’nin hocalığından memnun kalmayınca Kanuni Sultan Süleyman’n hocası Hayreddin Efendi’nin hizmetine gimeyi istedi. Fâsıklık töhmeti nedeniyle bu isteğini elde edemedi. Bunun üzerine ilmiye sınıfını terketti ve fakirliğe düştü. Gittikçe kalenderâne görünüme bürünüp İran’a göç etti. Orada 945/1538-39 senesinde, adı sanı bilinmez bir halde vefat etti.

c- Kastamonulu Şücâ’ Efendi: Kastamonu yöresinde dünyaya geldi. Çağının âlimlerinden dersler aldıktan sonra Ataullah Efendi’nin talebesi oldu. Sultan II. Selim’in cülûsuyla mülazemet elde etti. Bursa Hanceriyye, İstanbul Kasım Paşa medreselerinde müderrislik yaptı. 994 Receb’inde (Haziran-Temmuz 1586) Edime Dârülhadisi’ne atandı. Oradan Sahn-ı Semân Medresesi’ne geçti. 1002 Şevval’inde (Haziran Temmuz 1594) Kudüs şehrine kadı oldu. 1006 Şevval’inde bu görevden (Mayıs-Haziran 1598) azl olundu. 
1008 Ramazan’ında (Mart-Nisan 1600) Tokat kazası bazı bölgelerin eklenmesiyle mevleviyet yapılıp kendisine verildi. Yenişehir, Selanik gibi yerlerde kadılık yaptıktan sonra 1019 Muharrem’inin 6. gününde (31 Mart 1610) vefat etti. Molla, dürüstlük ve sağlamlık ile meşhurdu. Ders verirken ve kadılık yaparken doğru yoldan şaşmazdı. Dârülhadis’te görev yaparken Sultan Murad Han vakfinın gelir giderlerini adalet ile teftiş etmişti. Küdus’te kadı iken Mescid-i Aksa’ya, Hz. Peygamber’in miraçta semaya uruc ettiği kayanın yakınında iki pencere açtırmıştır. 
Kendisi de kadı olan Zeyl-i Şakâik müellifi Nev’i-zâde Atâyî görev yaptığı yerlerde Şücâ’ Efendi’nin tuttuğu defterleri incelediğini; bunlardan onun düzgün ve özenli çalışan, güvenilir bir kişi olduğunun anlaşıldığını belirtmektedir.

d- Kastamonulu Kara Süleyman Efendi: Vilayet-i Kastamonu’da doğdu. İlim yoluna girip Rumeli Kazaskeri Dökmeci-zâde Efendi’den mülazım oldu. Edirne’de Yakut Paşa Medresesi’ne müderris olduktan sonra terfi ederek hâric rütbesine ulaştı. Sırasıyla Emîniyye, Câmi-i Atik ve Üçşerefeli medreselerinde müderrislik yaptı. Gümülcine kazası Dağardı ilhakı ile mevleviyet olup kendisine verildi. 1024 Rebiülahir’inde (Nisan-Mayis 1615) Trablus-ı Şâm kadılığına atandı. Aynı senenin Şaban ayında (Ağustos-Eylül 1615) Hakk’ın rahmetine kavuştu. Molla; derviş karakterli, temiz yürekli biriydi. Etmekçi-zâde Ahmed Paşa’nın öğretmeni olduğu için yüksek mertebelerdeki görevlere gelme ihtimali yüksekti fakat ömrü vefa etmedi.

e- Akkaftan Kemâl Efendi: Kastamonu diyarında dünyaya geldi. Ömrünün ilk yıllarında çobanlık yaptı. İlim yoluna girip Abdulgani Efendi’den mülazım oldu. Çeşitli medreselerde müderrislik yaparak mevleviyet mertebesine yükseldi. Yakup Kethüda Medresesi ilk olarak ona verildi. Unkapanı Medresesi’nden sonra Sahn-ı Seman’a atandı. Sahn Medresesi’nde müderris iken Bağdad kadılığı mertebesi ile emekliliğe ayrıldı. Emeklilik zamanını ibadetle geçiriyorken 1028 Rebiülevvel’inde (Şubat Mart 1619) vefat etti.

Molla; ilimlere hâkim, beş vakit namazını cemaatle kılan biriydi. Gençliğinde bilgisiz biriyken zamanla asrının önemli âlimlerinden biri oldu. Kâfiye isimli esere Türkçe şerhi ve önsözlerin açıklanması ile ilgili iki kitabı vardır. Pek çok Oğuz havası ezberindeydi. Dağda söylenen nağmeleri andıkça hayıflanırdı. Anlatırlar ki Sultan I. Ahmet, kendi adını taşıyan caminin inşaatı bitince orada halkla selamlaşma töreni gerçekleştirir. Etek öpme sırası Akkaftan’a gelince padişaha “Saadetli padişahım, bu zamana kadar pek çok sultanın makamına el öpmek namıyla dâhil olurum. Talihime hep ya etek ya da yen gelmektedir. Doksan bir yaşında ihtiyar bir duacınım. Beni bu sefer el öpmekten mahrum etme.” demiş. 
Padişah, Oğuz Ata’lardan kalma bu babayâne sözlerden memnun olup gülümsemiş, Osmanlı kanunlarının dışına çıkarak, elini Akkaftan’a öptürmüştür.

2. Zeyl-i Şakâik’a Göre 16 ve 17. Yüzyıllarda Kastamonu Medreseleri

Nev’i-zâde Atâyî’nin Hadâiku ‘l-hakãik fi Tekmileti’s-şakāik adlı eserinin esas konusu ilmiye sınıfı mensuplarının yaşam bilgileridir. Bu yüzden Atâyi, mesleği müderrislik olan kişilerin biyografilerinde görev yaptıkları medreselerin düzenli bir listesini vermektedir. Söz konusu müderrislerin görev kayıtlarından hareketle 16 ve 17. yüzyıllarda Kastamonu’da faal durumdaki medreseleri ve buralarda görev yapan âlimleri tespit etmemiz mümkündür. Bu bağlamda o devirde Kastamonu’da -başkalarının da olma ihtimalini saklı tutmak şartıyla- iki medresenin faaliyet yürüttüğünü söyleyebiliriz. Bunlardan biri Atabeg Gazi Medresesi, diğeri ise İsmâil Beg Medresesi’dir. Özellikle Atabeg Gazi Medresesi’nin zamanında önemli bir Osmanlı yüksek öğretim kurumu olduğu, burada Şam kadılığı yapmış Abdulfettah Efendi, Ağrus Medresesi müderrisliğinde bulunmuş Cafer Efendi ve Sahn-ı Semaniye pâyesine sahip Sahhaf Taceddin Efendi gibi âlimlerin uzun süre görev yaptığı anlaşılmaktadır. İstanbul Kadı Hüsam Medresesi müderrislerinden Ruşeni-zâde İbrahim bin Nimetullah benzeri bilginlerin görev yapmış olması nedeniyle İsmail Beg Medresesi’nin de o zamanlar mühim bir eğitim ve kültür merkezi olduğunu söylemek mümkündür.

SONUÇ
Nev’i-zade Atayî’nin 940/1533-34 – 1044/1634-35 yılları arasında vefat eden kadı, müderris, şeyh ve dervişlerin yaşam bilgilerini ihtiva eden Hadáiku’l-hakâik fi Tekmileti’s-şakâik isimli Şakaikun-nu’mâniyye zeylinde Kastamonu’da dünyaya gelmiş 11 şeyh ve kadı-müderrisin hal tercemesi bulunmaktadır. Bu eserde yaşamları anlatılan Kastamonulu şeyhlerin en meşhuru Şeyh Şa’bân-ı Velî’dir. Zeyl-i Şakâik’ta Halvetiyye tarikatı silsilesi verilirken sık sık adının zikredilmesi ve Kalburcı Şeyhi Efendi, Şeyh Vişne Efendi, Hünkar Şeyhi Şücaeddin Efendi, Kastamonulu diğer Şeyh Şa’ban Efendi gibi şahısların mürşidinin Şeyh Şa’ban- Veli olduğunun belirtilmesi bunu göstermektedir. Söz konusu eserde biyografisi olan Kastamonulu kadı ve müderrislerden ise en önemlisi Şücâ’ Efendi’dir. Edirne Darülhadis’i ile Sahn-ı Seman Medresesi’nde müderrislik ile Selanik ve Kudüs’te kadılık yapması, onun Osmanlı ilmiye sınıfının üst mertebelerine çıktığına işaret etmektedir. Kastamonu’da yer alan Atabeg Gazi ve İsmâil Beg medreseleri 16 ve 17. yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nin faal, mühim eğitim kurumları arasında yer almaktaydı. Tüm bu verilerden hareketle 16 ve 17. yüzyıllarda Kastamonu’nun Osmanlı m ve kültür hayatında önemli bir yere sahip olduğunu, Kastamonulu kadı ve müderrislerin yönetim ve eğitim kademelerinde önemli mertebelere geldiğini, şeyhlerin halk nezdinde ciddi kabuller gördüğünü, manevî değerleri topluma aşılamada önemli görevler üstlendiğini belirtmek mümkündür.

Kaynak: Suat Donuk, “Nev’î-Zâde Atâyî’nin Zeyl-i Şakâik’ında Kastamonulu Âlimler ve Kastamonu” makalesi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Seyyid Hasan Efendi

Müftü es-Seyyid Hasan Efendi 1083/1673 yılında Kastamonu Müftüsü olarak görev yapan es-Seyyid Hasan Efendi, aynı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
FETÖ Örgütünü 12 Eylül Darbesi Palazlandırdı

12 Eylül 1980 darbecileri, Türkiye’deki bir çok terör örgütünün gelişip büyümesinde, palazlandırılmasında mühim rol almışlardır. …

Kapat