Ana Sayfa / Yazarlar / Nisâ Sûresi’den 9 Soru, 9 Cevap

Nisâ Sûresi’den 9 Soru, 9 Cevap

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“İşte bütün bu hükümler, Allah’ın çizdiği sınırlardır. Her kim Allah’a ve O’nun Peygamberine itaat ederse, Allah onu içlerinde sonsuza dek oturmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Bu ise büyük kurtuluştur.” “Her kim de Allah’a ve Peygamberine isyan edip O’nun sınırlarını aşarsa Allah onu, içinde sonsuza dek kalmak üzere bir ateşe sokar ve ona alçaltıcı bir azap vardır.” Nisa: 4/13-14.

Soru    : İlk ayette cennet ve cennetliklerden bahsedilirken, hem kendileri hem de cennet çoğul olarak zikredilmiştir. İkinci ayette ise cehennemliklerden bahsedilmişken, hem kendileri hem de ateş tekil olarak gelmiştir.

Cevap: Cennette, değişik buluşma mekanları ile muhtelif bir araya gelme yerleri vardır. Bu nedenle hem cennet hem de içindekiler çoğul olarak gelmiştir. Cehennemden bahsedilince de ateş ve içindekiler tekil olarak gelmiştir. Zira, onlar için değişik nimetler, gezinti ve buluşma yerleri yoktur. Her zaman halleriyle başbaşadırlar. Onlar, sanki, ateşten bir tabutun içindedirler. Kur’an, onların yalnızlığına İşaret için, hem yerlerini hem de kendilerini tekil olarak anmıştır. 

 

“Erkekler, kadınları Allah’ın onlardan bazılarına diğerlerinden daha fazla bağışladığı şeylerden harcayarak koruyup gözetirler. Bunun için iyi kadınlar, itaatkârdırlar.” Nisa,4/34

Soru     Âyet, erkeklerin kadınlardan üstün olduklarını gösteriyor mu?

Cevap: Ayette geçen kavvamün ifadesi, üstünlüğü değil, erkeklerin sorumluluğunu belirtir. Zira, kavvamün kelimesinin semantiğinde işe bakan, idare ve muhafaza etme anlamları vardır.  Âyet, kadınların her türlü ihtiyaçlarının erkekler tarafından karşılanmasını öngörmektedir. Âyetten avantaj elde etme söz konusu ise kadınlar buna daha yakındır. Zira âyet, erkeklere bir yükümlülük getirmiştir. Âyette, erkeklerin kadınlara veya kadınların erkeklere üstünlüğü belirtilmemektedir. Üstünlük meziyetleri erkeklerde olabildiği gibi kadınlarda da olabilir.

 

“Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız. Onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe derileri başka derilere değiştiririz ki acıyı tatsınlar Allah daima Üstün ve hakimdir.”  Nisa:  4/56.

Soru    : Derilerin değişmesinin hikmeti nedir?

Cevap: Ayetin sonunda Allah’ın güç ve hikmet sahibi olduğu ifade ediliyor. Derilerin yenilenmesi, azabın yenilenmesinden dolayıdır. Zira yenilenmezse deri azaba alışabilir. Âyet, bilimsel bir gerçeğe de işaret etmektedir. Şöyle ki: İnsan vücudunda elemi en çok hisseden yer, deri kısmıdır. Diğer kas ve organlar deri kadar etkilenmez. Deriye ulaşmayan yanıklar çok ciddi yanık sayılmamaktadırlar. Hatta uzmanların ifadesine göre, yanık acısı deriyi aşıp kaslara ulaşınca acı hafifler. Eskiden birini ateşle cezalandırmak istedikleri zaman ısıtılmış çiviyi derisinin dibine doğru iterlerdi. Daha sonra bunun yanlış olduğu anlaşıldı. Bu da Allah’ın nefislerimizde gösterdiği bir mucizedir. Allah ölmüş derilerin sinirlerini canlı yeni derilerle değiştirecektir, böylece azapları da yenilenmiş olur.

 

 “Eğer Allah’ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, azınız hariç şeytana uyup gitmiştiniz.”  Nisa: 4/83.

Soru    : Âyette geçen “Lütuf ve rahmet”ten neyin kastedildiği.

Cevap: Onlardan kasıt, risâlet, yani Hz. Peygamber’in gönderilmesidir. O, gönderilmeseydi, Varaka b.  Nevfel,  Kus b. Suadâ ve Ebu Zer el-Gifari’de olduğu gibi, fıtratlarıyla gerçeği bulanların dışında, insanların çoğu şirke gideceklerdi. 

 

“Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir.”  Nisa:  4/93.

Soru    : Tövbe ile tüm günahları affedeceğini bildirdiği halde görünürde, kâtilin ebedi olarak cehennemde kalacağı iması.

Cevap: Müfessirler bu konuda birkaç görüş öne sürmüşlerdir.

1- Âyet, mümini öldürmeyi helal görenler hakkındadır. Bunda problem ve ihtilaf olmaz. Öyleleri öldürmekten değil, haramı helal kılmaktan ebedî olarak cehennemde kalacaktır.

2- Âyet, terhip yani korkutmak içindir.

“Kim inkâr ederse Allah alemlerden müstağnidir.”  âyetinde olduğu gibi, inkâr, nankörlük anlamında kullanılmıştır. İnkâra gideceklerin korkutulmaları söz konusudur.

3- Âyet mensuhtur.

4- Âyette geçen “haliden”, çok uzun süre kalmak anlamındadır. Bu görüşün daha isabetli olduğu kanaatindeyiz. Zira, “huld” kelimesi, çok uzun zamanı ifade eder.  Yani, mümini kasten katleden biri çok uzun süre cehennemde kalacaktır. Bazı âyetlerde “halidin” kelimesi ile beraber gebede kelimesinin zikredilip,  burada zikredilmemesi, cezanın ebedî olmadığını gösterir. Allah’ın kelamı fazlalıklardan ve anlamsız kelimelerden münezzehtir.

Hulâsa, mümini kasten öldüren biri, Allah’ın dilediği çok uzun bir süre cehennemde kalacaktır. 

 

“İşlerinde doğru olarak kendini Allah ‘a veren ve İbrahim ‘in Allah’ı bir tanıyan dinine tabi olan kimseden dince daha güzel kim vardır ve Allah İbrahim’i dost edinmiştir.” Nisa:  4/125.

Soru    : Neden Hz Muhammed’e değil de, Hz. İbrahim’e, tabi olmamız emredilmiştir?

Cevap: İslâm, risâletlerine iman konusunda peygamberler arasında herhangi bir ayırım yapmaz.  Bununla beraber, tüm semavi dinler, İbrahim (a.s.)’ın fazilet ve risâletinde müttefiktirler. Kur’an’ın bu emri, Müslümanların, Yahûdî ve Hıristiyanlardan daha çok, İbrahim (a.s.)’e yakın olduğunu belirtmektedir. Hz. İbrahim’e, uymak ile Hz. Muhammed’e uymak arasında bir farkın bulunmadığına dikkat çekmiştir. Zira tüm peygamberler insanları İslâm’a davet etmiş ve şirkle mücadele etmişlerdir.

 

“Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine ve peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman ediniz.”  Nisa: 4/136.

Soru    : İman edenlere, İman etmelerinin emredilmesi.

Cevap: Fatiha Sûresi müşkilâtında geçtiği gibi, müminler doğru yol üzerinde bulundukları hâlde, doğru yolda sebat göstermelerini Allah’tan talep ederler. Bu âyette de imanda sebat ve ihlas istenmiştir. Ta ki iman, dilde dolanan anlamsız bir terennümden ibaret kalmasın, imanın gereği yerine getirilsin. Ayet. şu çağrıyı yapmaktadır: Ey müminler! İmanınızı, burhan ve yakın ile ikame edip, taklitten tahkike geçin. 

 

“Ve hiçbir zaman kafirler için müminler aleyhine bir yol ve imkan verecek değildir.” Nisa: 4/141.

Soru    : Âyette, kâfirler için müminlerin aleyhine bir yol ve imkan verilmeyeceği belirtildiği hâlde, birçok yer ve zamanda kafirlerin Müslümanlara üstünlük ve galebe çalmaları.

Cevap: Allah Teâla hiçbir zaman Müslümanların aleyhine kafirler için herhangi bir imkan tanımaz. Müslümanların mağlubiyeti, onların yaptıklarından dolayıdır. Müslümanlar, hâl ve tavırlarıyla kafirlere imkan tanımışlar ve Allah’ın hoşlanmadığı amellerde bulunmuşlardır. Âyette kastedilen müminler, hiçbir zaman kafirlere mağlup olmamışlardır. Müslümanlar, Allah’ın kastettiği müminlerin özelliklerini taşımış olsalardı, hiçbir şekilde küffâra mağlup ve zelil olmazlardı.

 

“Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar.” Nisa:  4/145.

Soru    : Kâfirlerin inkâr ve isyanı daha çok ve açık olduğu halde, münafıklara onlardan daha çok azabın vaat edilmesi.

Cevap: Münafıklar, inkârda kâfirlere eşit oldukları hâlde, iki yüzlülük, samimiyetsizlik ve komplo düzenleme konularında onları geçer.  Münafıklar, pirincin içindeki beyaz taşları andırırlar. Her zaman için gizli düşmanın zararı, açık düşmandan çok olmuştur. Tarih boyunca İslâm toplumu münafıklardan çektiğini, inkârcılardan çekmemiştir.

Yazar : Zafer KARLI

Zafer Karlı Özgeçmiş

1965 Trabzon OF doğumludur. İlk ve ortaokulu OF’ta okumuş olup imam hatip mezunudur. Risale-i Nurlar ile iştigal ediyor ve şerh mahiyetinde yazılar yazmaktadır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri Günümüzün hayat hızı ve anlayış tarzının getirdiği şeyler İslam’ın evrensel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Rabbimiz’in Mutlak İradesi ve Determinizm; başka bir Özgür İrade’yle Neden Çelişmez?

Bu yazı, Felsefe ve Kelâm tarihini meşgul etmiş ve halâ da etmeye devam eden “özgür …

Kapat