İnsan, Mamur Ettiği Yeri Sever

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Birbirini tamamlayan iki yazı:

Ahireti neden arzulamıyoruz?

Yazar : Ahmet ŞAHİN

(…..) Böyle kudsî günlerde âhiret istikbalini düşünen insanlar, oraya gitmeden tedbir alır, hazırlık yaparlar… Ta ki, varınca orasını harap görmesin, mamur bir yer olarak bulsunlar…

Nitekim ashaptan biri Resûl-i Ekrem Efendimiz’e (sav) gelip sorar:

Yâ Rasûlullah, nedense ölümü hiç sevemiyorum. Ondan hep ürküyorum, ahirete ciddî bir meyil duyamıyorum! Şöyle buyurur Allah Resûlü:

Malın var mı?

Evet, var.

Öyle ise ondan âhiret için harca. Göreceksin ki, oraya ilgi duyacak, meyil hissedeceksin.

Bundan sonra da şöyle buyurur:

Çünkü insan, malının bulunduğu yerden ayrılmak istemez. Senin malın ise hep buradadır. Oraya hiç göndermemişsin! Gönder de bak, gönlün de oraya nasıl meylediyor.

Bundan dolayıdır ki, Süleyman bin Abdülmelik:

Ahirete hiç meyil duymuyorum, acep nedendir? Diye soran birine şöyle cevap vermiştir:

Hep dünyamızı imar ediyoruz, âhiretimizi ise harap bırakıyoruz da ondan. İnsan mamur ettiği yerde kalmayı ister, harap bıraktığı yere gitmeyi arzulamaz!

Şu halde, kendimizi kontrol etmek kendi elimizdedir. Şayet âhiret için içimizde bir meyil duyamıyorsak, bunun mânâsı açıktır. Malımızı hep buraya yığıyor, oraya bir şey gönderemiyoruz. Burası mamur, orası harap… İnsan ise harap ettiği yere gitmeyi arzulamaz. İmar ettiği yerde kalmayı ister…

Öyle ise malımızı önceden oraya öylesine göndermeliyiz ki, içimizdeki meyil oraya kaymalı, oradaki malımızın yanına gitme hissini duymalıyız…

İslâm âlimi Sehl bin Abdullah’a birileri itiraz mahiyetinde sual sorar ve derler ki: Sen elinde avucunda ne varsa hep İslâm’a hizmet için harcıyor, geride bir şey bırakmıyorsun. Hâlbuki sen yaşlı bir adamsın. Bunlara ihtiyacın var!

Şöyle cevap verir Sehl:

İyi ya, ben de yaşlılığımın gereğini yapıyorum. Ben artık yola çıkmış kimseyim. Akıllı yolcular mallarını bulundukları yere bırakmazlar, belki gidecekleri yere götürürler. Ben de öyle yapıyorum. Buraya değil, oraya gönderiyorum. Bunun yanlış görülecek nesi var? Akıllılık gereğidir bu.

Büyüklerin hayat anlayışlarını okumak, üzerinde düşünmek ne güzel…

İnsan kendi dünyasına işaretler bulur, kendi hayatına örnekler alır… Kendi çapında varacağı yer için bir imar ve inşa hareketine girer. Tabii, fırsatlar kaçmadan, imkânlar uçmadan. Zamanı da geçmeden!


İnsan, Mamur Ettiği Yeri Sever
/

Osman ÜNLÜ

Allahü teâlâ, bu âlemi yoktan var etmiş ve kıyamete kadar insanlarla mamur olmasını dilemiştir. Âdem aleyhisselâmı topraktan yaratarak, onun çocukları ile bu âlemi süslemiştir. İnsanların dünyada ve ahirette rahat yaşamaları, saadete kavuşmaları için lazım olan bilgileri Peygamberleri vasıtası ile göndermiş ve dünyanın geçici, ahiretin ise devamlı olduğunu bildirmiştir.

Dünyalık olan şeylerin, Allahü teâlâ indinde hiç kıymeti yoktur. Hadis-i şerifte;

“Dünyalık olan şeylerin Allah indinde sivrisinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, kâfire bir yudum su vermezdi” buyruldu.

Ölümden önce olan her şeye dünya denir. Bunlardan, ölümden sonra faydası olanlar, dünyadan sayılmaz, ahiretten sayılırlar. Çünkü dünya, ahiret için tarladır. Hadis-i şerifte;

“Dünya, ahiretin tarlasıdır” buyruldu.

Ahirete yaramayan dünyalıklar, zararlıdır. Haramlar, günahlar ve mubahların fazlası böyledir. Dünyada olanlar İslamiyet’e uygun kullanılırsa, ahirete faydalı olurlar. Hem dünya lezzetine, hem de ahiret nimetlerine kavuşulur.

Kötülenen dünya, Allahü teâlânın razı olmadığı, ahireti yıkıcı yerlerde kullanılan şeyler demektir. İnsan, ne için yaratılmış olduğunu unutup, dünya ziynetlerine aldanır, ahiret hazırlığı yapmazsa, ebedi felakete sürüklenir. Dünya sevgisi ahirete hazırlanmaya mani olur. Çünkü kalb, onu düşünmekle, Allahü teâlâyı unutur. Beden, onu elde etmeye uğraşarak ibadet yapamaz olur. Dünya ile ahiret, doğu ile batı gibidir ki, birine yaklaşan, ötekinden uzak olur. Hadis-i şerifte;

Dünya sevgisi arttıkça, ahirete olan zararı da artar. Ahiret sevgisi arttıkça, dünyanın ona zararı azalır” buyruldu.

Hazret-i Ali de; “Dünya ile ahiret, doğu ile batı gibidir. Birine yaklaşan, diğerinden uzaklaşır” buyurmuştur.

Bir kimse, ibadetini yapmaz ve geçiminde, kazancında Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını gözetmezse, dünyaya düşkün olmuş olur. Hazret-i Ömer buyuruyor ki:

“Bir kimse dünya sevgisini terk etse, ona ahiret sevgisi verilir. Bir kimse, başkalarının ayıbı ile meşgul olmayı terk etse, ona nefsinin ayıplarını ıslah etmek nasip olur.”

Kalb, muhabbet, sevgi yeridir. Sevgi bulunmayan kalb, ölmüş demektir. Kalbde, ya dünya sevgisi yahut Allah sevgisi bulunur. İbadet yaparak, kalbden dünya sevgisi çıkarılınca, kalb temiz olur. Bu temiz kalbe, Allah sevgisi, kendiliğinden dolar. Günah işleyince, kalb kararır, hasta olur.

Dünya işleri ile uğraşanların ve geçici olan dünya nimetlerine ve lezzetlerine kavuşmayı düşünenlerin kalblerinde Allah sevgisi kalmaz. İnsanı bu felaketten kurtaran en kuvvetli ilaç, kelime-i tevhid okumaktır. Bunun için, Allahü teâlâ, sonsuz merhametinden dolayı, her gün bir vakit değil, beş vakit namaz kılmayı emir buyurmuştur. Allahü teâlânın bu emri, insanlara sıkıntı vermek değil, onları kalb hastalığından kurtarmak içindir.

Kalbin hastalığı, Hak teâlâdan başkasına tutulması, bağlanmasıdır. Belki, kendisine bağlanmasıdır. Çünkü herkes, her şeyi kendisi için ister. Çocuğunu sevmesi, malı, mevkii, rütbeyi hep kendisi için ister. Onun mabudu, tapındığı şey, kendi nefsidir. Nefsinin istekleri arkasında koşmaktadır.

Akıllı kimse, kendisini her türlü kötülükten koruyan ve ahiretini mamur edendir. Emevi halifelerinden Süleyman bin Abdülmelik, Tabi’inden olan Ebu Hazim hazretlerine;

– Ölmek istemiyoruz. Bunun sebebi nedir? diye sual edince Ebu Hazim hazretleri;
– Ya halife, sizler ahiretinizi harap, dünyanızı ise mamur eylediniz. İnsan, mamur bir yerden, harap yere gitmeyi elbet istemez buyurmuştur.

Netice olarak insan, mamur ettiği yeri sever ve hep orada kalmak ister. Bu eşyanın tabiatına uygundur. İnkâr edenlerin dünyayı, iman edenlerin de ahireti sevmesi gayet normaldir. İnsanların ölümü ve ölmeyi sevmemelerinin sebebi de, dünyalarını mamur, ahiretlerini ise harap ettikleri içindir. İnsan, mamur ettiği yerden, harap olan bir yere gitmek ister mi?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Ramazan’dan Sonra

Ramazan’dan Sonra Fatma Bayram Bazı anları sonsuza kadar durdurmak istesek de zaman -iyi ki- bizi …

Önceki yazıyı okuyun:
Risale-i Nur’da Miraç Mucizesi – Otuz Birinci Söz

Otuzbirinci Söz Mi'rac-ı Nebeviyyeye dairdir (A.S.M.) İHTAR: Mi’rac mes’elesi, erkân-ı îmâniyenin usûlünden sonra terettüb eden …

Kapat