Nur Mesleğinde Keyfiyet Esası

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Risale-i Nurda Keyfiyet Esası

 

Lügatte Keyfiyet:

*Bir şey’in esâsı ve iç yüzü. Nasıl olduğu ciheti. Kalite. Madde. Hak. Kemmiyetin zıddı.(Yeni Lügat; Abdullah YEĞİN)

*1. Nitelik 2. Bir şeyin iyi veya kötü olması ciheti … (Osmanlıca Türkçe Ans. Lügat; Ferit DEVELLİOĞLU)

RİSALE-İ NURDA KEYFİYET-KEMİYET:

1- «Kemiyetin, keyfiyete nisbeten ehemmiyeti yok. Hakiki ekse­riyet, keyfiyete bakar…

…İşte, nev-i beşer, bi’set-i enbiya ile, sırr-ı teklif ile, mücahede ile, şeytanlarla muharebe ile kazandıkları yüz binlerle enbiya ve milyonlarla evliya ve milyarlarla asfiya gibi âlem-i insaniyetin güneşleri, ayları ve yıldızları mukabilinde, kemiyetçe kesretli, keyfiyetçe ehemmiyetsiz hayvânât-ı muzırra nev’inden olan küffârı ve münafıkları kaybetti.» (Mektubat sh: 44)

2- Keyfiyetsiz kemmiyet, çoğalma nisbetinde cemaatı kıymetten düşürür:

«Çendan, şeytan yüzünden ekser insanlar dalâlete giderler. Fakat ehemmiyet ve kıymet, ekseriyetle keyfiyete bakar kemiyete az bakar veya bakmaz. Nasıl ki, bin ve on çekirdeği bulunan bir zat, o çekirdekleri toprak altında bir muamele-i kimyeviyeye mazhar etse, ondan on tanesi ağaç olmuş, bini bozulmuş. O on ağaç olmuş çekirdeklerin o adama verdiği menfaat, elbette, bin bozulmuş çekirdeğin verdiği zararı hiçe indirir.

Öyle de, nefis ve şeytanlara karşı mücahede ile, yıldızlar gibi nev-i insanı şereflendiren ve tenvir eden on insan-ı kâmil yüzünden o nev’e gelen menfaat ve şeref ve kıymet, elbette, haşarat nev’inden sayılacak derecede süflî ehl-i dalâletin küfre girmesiyle insan nev’ine vereceği zararı hiçe indirip göze göstermediği için, rahmet ve hikmet ve adalet‑i İlâhiye, şey­tanın vücuduna müsaade edip tasallutlarına meydan vermiş.» (Lem’alar sh: 71)

«Cemaatte vahid-i sahih olmazsa, cem ve zam, kesir darbı gibi küçültür.HAŞİYE » (Mektubat sh: 475)

3- Keyfiyetli cemaatın kıymet ve kuvveti:

«Elbette, dört fertten bin yüz on bir kuvvet-i mâneviyeyi temin eden sırr-ı ihlâsı kazanmakla tesanüd ve ittihad-ı hakikîye muhtacız ve mecburuz.

Evet, üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr‑ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır. Dört kere dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi, hakikî sırr-ı ihlâs ile, on altı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i mâneviyesi dört bin den geçtiğine, pek çok vukuat-ı tarihiye şehadet ediyor.» (Lem’alar sh: 161)

4- Bütün kuvveti ihlâsta ve hakta bilmek, dünyevî cereyanlara ve kuvvetlere meyletmemek; keyfiyetli hizmet tarzını tercih etmek:

Evet, kuvvet haktadır ve ihlâstadır. Haksızlar dahi, haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlâs ve samimiyet yüzünden kuvvet kaza­nıyorlar.

Evet, kuvvet hakta ve ihlâsta olduğuna bir delil, şu hizmeti­mizdir. Bu hizmetimizde bir parça ihlâs, bu dâvâyı ispat eder ve kendi kendine delil olur. Çünkü yirmi seneden fazla kendi memleketimde ve İstanbul’da ettiğimiz hizmet-i ilmiye ve diniyeye mukabil, burada, yedi sekiz senede yüz derece fazla edildi. Hâlbuki kendi memleketimde ve İstanbul’da, burada benimle çalışan kardeşlerim den yüz, belki bin derece fazla yardımcılarım varken, burada ben yalnız, kimsesiz, garip, yarım ümmî insafsız memurların tarassudat ve tazyikatları altında, yedi sekiz sene sizinle ettiğim hizmet, yüz derece eski hizmetten fazla muvaffakiyeti gösteren mânevî kuvvet, sizler­deki ihlâstan geldiğine kat’iyen şüphem kalmadı.» (Lem’alar sh: 161)

«Bu sırada dâhilde o kadar dâhilî, haricî heyecanlı parti cereyanları varken ve bundan tam istifade etmek, yani mahdut birkaç arkadaşına bedel çok diplomatları kendisine taraftar kazanmak için zemin hazır iken, sırf siyasete karışmamak ve ihlâsına zarar vermemek ve hükûmetin nazarını kendine celb etmemek ve dünya ile meşgul olmamak için, bütün arkadaşla­rına yazıp ki, “Sakın cereyanlara kapılmayınız, siyasete girmeyiniz, âsâyişe dokunmayınız” dediği…» (Şualar sh: 374)

«Bilirsiniz ki, üç elif ayrı ayrı yazılsa kıymeti üçtür. Tesanüd-ü adedîyle içtima etse, yüz on bir kıymetinde olduğu gibi, sizin gibi üç-dört hâdim-i Hak, ayrı ayrı ve taksimü’l-a’mâl olmamak cihetiyle hareket etseler, kuvvetleri üç-dört adam kadardır. Eğer hakikî bir uhuvvetle, birbirinin faziletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefâni sırrıyla hareket etseler, o dört adam, dört yüz adam kuvvetinin kıymetindedirler.» (Barla Lâhikası sh: 124)

«Madem bu zamanda her şeyin fevkinde hizmet-i imaniye en ehemmiyetli bir vazifedir. Hem kemiyet ise, keyfiyete nispeten ehemmiyeti azdır. Hem muvakkat ve mütehavvil siyaset âlemleri ebedî, daimî, sabit hidemat-ı imaniyeye nispeten ehemmiyetsizdir, mikyas olamaz, medar da olamaz. Risale-i Nur’un tali matı dairesinde ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz.» (Kastamonu Lâhikası sh: 89)

«Bu acip asrın bu acip hastalığına ve dehşetli marazına karşı Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın tiryak misâl ilâçlarının nâşiri olan Risale-i Nur dayanabilir ve onun metîn, sarsılmaz, sebatkâr, hâlis, sâdık, fedakâr şakirdleri mukavemet edebilir. Öyleyse, her şeyden evvel onun dairesine girmeli, sadakatle, tam metanet ve ciddî ihlâs ve tam itimadla ona yapışmak lâzım ki, o acip hastalığın tesirinden kurtulsun.» (Kastamonu Lâhikası sh: 105)

5. Vazifemiz hizmettir:

«Biz Risale-i Nur şakirdleri ise, vazifemiz hizmettir vazife-i İlâhiyeye karışmamak ve hizmetimizi onun vazifesine bina etmekle bir nevi tecrübe yapmamak olmakla beraber, kemiyete değil, keyfiyete bakmak, hem çoktan beri sukut-u ahlâka ve hayat-ı dünyeviyeyi her cihetle hayat-ı uhreviyeye tercih ettirmeye sevk eden deh şetli esbap altında Risale-i Nur’un şimdiye kadar fütuhatı ve zındıkların ve dalâletlerin savletlerini kırması ve yüz binler biçarelerin imanlarını kurtarması ve herbiri yüze ve bine mukabil yüzer ve binler hakikî mü’min talebeleri yetiştirmesi, Muhbir-i Sâdıkın ihbarını aynen tasdik etmiş ve vukuatla ispat etmiş ve ediyor, inşaallah daha edecek. Ve öyle kökleşmiş ki, inşaallah hiçbir kuvvet Anadolu’nun sinesinden onu çıkaramaz. Tâ âhir zamanda, hayatın geniş dairesinde, asıl sahipleri, yani Mehdî ve şakirdleri Cenab-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlettirir ve o tohumlar sümbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah’a şükrederiz.» (Kastamonu Lâhikası sh: 107)

«Mesleğimizde, ihlâs-ı tâmmeden sonra en büyük esas, sebat ve metanettir. Ve o metanet cihetiyle şimdiye kadar çok vukuat var ki, öyleler, her biri yüze mukabil bu hizmet-i Nuriyede muvaffak olmuş âdi bir adam ve yirmi otuz yaşında iken, altmış yetmiş yaşındaki velîlere tefevvuk etmişler var.» (Kastamonu Lâhikası sh: 248)

6 «Kemiyete ehemmiyet verilmez, geniş dairelerin câzibesi aldatır.

Sen o ha vali deki bir tek Âtıf’ı bulsan, yüzü bulmuş gibidir. Merak etme.» (Kastamonu Lâhikası sh: 259)

 

«Aziz, sıddık kardeşlerim,

[Hem mânevî, hem maddî bir kaç cihette sorulan bir suale mecburiyet tahtında bir cevaptır.]

Sual: Neden, ne dahilde, ne hariçte bulunan cereyanlara ve bilhassa siyasetli cemaatlere hiçbir alâka peydâ etmiyorsun? Ve Risale-i Nur ve şakirdlerini mümkün olduğu kadar o cereyanlara temastan men ediyorsun? Hâlbuki eğer temas etsen ve alâkadar olsan, birden binler adam Risale-i Nur dairesine girip, parlak hakikatlerini neredeceklerdi hem bu kadar sebepsiz sıkıntılara hedef olmayacaktın.

Elcevap: Bu alâkasızlık ve içtinabın en ehemmiyetli sebebi: Mesleğimizin esası olan ihlâs bizi men ediyor. Çünkü bu gaflet zamanında, hususan tarafgirâne mefkûreler sahibi, her şeyi kendi mesleğine âlet ederek, hattâ dinini ve uhrevî harekâtınıda o dünyevî mesleğe bir nevi âlet hükmüne getiriyor. Halbuki, hakaik-i imaniye ve hizmet-i nuriye-i kudsiye, kâinatta hiçbir şeye âlet olamaz. Rıza-ı İlâhîden başka bir gayesi olamaz. Hâlbuki şimdiki cereyanların tarafgirâne çarpışmaları hengâmında bu sırr-ı ihlâsı muhafaza etmek, dinini dünyaya âlet etmemek müşkülleşmiş. En iyi çare, cereyanların kuvveti yerine, inayet ve tevfik-i İlâhiyeye dayanmak tır.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 38)

«Aziz, sıddık, sebatkâr, muhlis kardeşlerim,

Hem maddî, hem mânevî, hem nefsim, hem benimle, temas edenler gayet ehemmiyetli benden suâl ediyorlar ki: “Neden her kese muhalif olarak, hiç kimsenin yapmadığı gibi, sana yardım edecek çok ehemmiyetli kuvvetlere bakmıyorsun, is­tiğna gösteriyorsun? Ve her kes müştak ve talip olduğu ve Risale-i Nur’un intişarına, fütuhatına çok hizmet edeceğine o Risale-i Nur şakirdlerinin hasları müttefik oldukları ve senden kabul ettikleri büyük makamları kabul etmiyorsun, şiddetle çekiniyorsun?”

Elcevap: Bu zamanda ehl-i iman öyle bir hakikate muhtaçtırlar ki, kâinatta hiçbirşeye âlet ve tâbi ve basamak olamaz ve hiçbir garaz ve maksat onu kirletemez ve hiçbir şüphe ve felsefe onu mağlûp edemez bir tarzda iman hakikatlerini ders versin. Umum ehl-i imanın bin seneden beri teraküm etmiş dalâletlerin hücumuna karşı imanları muhafaza edilsin.

İşte bu nokta içindir ki, dahilî ve haricî yardımcılara ve ehemmiyetli kuvvetlerine, Risale-i Nur ehemmiyet vermiyor, onları arayıp tâbi olmuyor—tâ avâm-ı ehl-i imanın nazarında, hayat-ı dünyeviyenin bazı gayelerine basamak olmasın ve doğ­rudan doğruya hayat-ı bâkiye den başka hiçbir şeye âlet ol­madığından, fevkalâde kuvveti ve hakikatı, hücum eden şüpheleri ve tereddütleri izale eylesin.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 74)

«Elhasıl: Hakikat-i ihlâs, benim için şan ve şerefe ve maddî ve mânevî rütbelere vesile olabilen şeylerden beni men ediyor. Hizmet-i Nuriye’ye, gerçi büyük zarar olur fakat, kemiyet keyfiyete nisbeten ehemmiyetsiz olduğundan, hâlis bir hâdim olarak, hakikat-i ihlâs ile, herşeyin fevkinde hakaik-i imaniyeyi on adama ders vermek, büyük bir kutbiyetle binler adamı irşad etmekten daha ehemmiyetli görüyorum.

Çünkü o on adam, tam o hakikati herşeyin fev kinde gördüklerinden, sebat edip, o çekirdekler hükmünde olan kalbleri, birer ağaç ola bilirler. Fakat o binler adam, dünyadan ve felsefeden gelen şüpheler ve vesveselerle, o kutbun derslerini, “Hususî makamından ve hususî hissiyatından geliyor” nazarıyla bakıp, mağlûp olarak dağıtılabilirler. Bu mânâ için hizmetkârlığı, makamatlara tercih ediyorum.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 75)

7. Risale-i Nur’un (zâhiren) dar dâire hizmeti asıldır:

Evet, «Nurun zahiren, kemiyeten dar cihetine bakmayarak, hakikat cihetinde keyfiyeten geniş ve fevkalâde menfaatini hissetmesi suretiyle, hem de siyaset nazarıyla bütün memleket-i Osmaniye’de olacak gibi ifade etmiş. O büyük veli, onun dar daireyi geniş tasavvurundan ona itiraz etmiş. Hem o zat haklı, hem Eski Said bir derece haklıdır. Çünkü Risale-i Nur imanı kurtarması cihetiyle o dar dairesi madem hayat-ı bâkıye ve ebediyeyi imanla kurtarıyor. Bir milyon talebesi bir milyar hükmündedir. Yani bir milyon değil, belki bin insanın hayat-ı ebe di yesini temine çalışmak, bir milyar in sanın hayat-ı fâniye-i dünyeviye ve medeniyetine çalışmaktan daha kıymettar ve mânen daha geniş olması, Eski Said’in o rüya-yı sâdıka gibi olan hiss-i kablelvuku ile o dar daireyi bütün Osmanlı memleketini ihata edeceğini görmüş. Belki, inşaallah, o görüş, yüz sene sonra nurların ektiği tohumların sümbüllenmesiyle aynen o geniş daire Nur dairesi olacak, onun yanlış tâbirini sahih gösterecek.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 112)

«Nurcular, müşterileri ve kendilerine taraftarları aramaya kendilerini mecbur bilmiyorlar. “Vazifemiz hizmettir, müşterileri aramayız. Onlar gelsinler bizi arasınlar, bulsunlar” diyorlar. Kemiyete ehemmiyet vermiyorlar. Hakikî ihlâsı taşıyan bir adamı, yüz adama tercih ediyorlar.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 170)

Kur’an (2:26) âyetinde geçen iki (kesiren) kelimesi:

«Evvelki كَثِيرًا den kemiyet ve adetçe çokluk irade edilmiştir.

İkinci كَثِيرًا den keyfiyet ve kıymetçe çokluk kastedilmiştir. Ve aynı zamanda, Kur’ân’ın nev-i beşere rahmet olduğunun sırrına işarettir.

Evet, insanların az bir kısmının fazilet ve hidayetlerini çok görmek ve göstermek, Kur’ân’ın beşere karşı merhametli ve lütuf kâr olduğunu gösterir.

Ve keza, bir fazilet sahibi, bin faziletsize mukabildir. Bu itibarla, fazileti taşıyan, az olsa da çok görünür.» (İşarat-ül İ’caz sh: 172)

8. Kemiyete bakıp ümidi kırmamak, geniş dairede fütuhat arzusunun mahzurları:

«Sen orada, ‘Bu insanlar ne zaman Risale-i Nur’u dinle­yecekler?’ diye ümitsizliğe düşme, merak etme. Kat’iyen bil ki, mele-i âlânın hadsiz sakinleri, bu gün Risale-i Nur’u alkışlıyorlar. Onun için, hiç ehemmiyeti yok. Kıymet, kemiyette değil, keyfi­yettedir. Bazan bir halis ve fedakâr talebe, bine mukabildir” diyerek ye’sini giderir.» (Tarihçe-i Hayat sh: 463)

«Haklı şûrâ ihlâs ve tesanüdü netice verdiğinden, üç elif,yüz on bir olduğu gibi, ihlâs ve tesanüd-ü hakiki ile, üç adam, yüz adam kadar millete fayda verebilir. Ve on adamın hakikî ihlâs ve tesanüd ve meşveretin sırrıyla, bin adam kadar iş gördüklerini, çok vukuat-ı tarihiye bize haber veriyor.» (Hutbe-i Şamiye sh: 63)

«Nurların fütuhatını kalben temaşa ederken, bazı has kardeşlerimin Nur’un tercümanına verdikleri makam noktasında baktım.

O makama nisbeten fütuhat az olmasından, o makamın şerefi için bir hırs ile vazife-i İlâhiyeye karışmak gibi şekva geldi. Binler derece şükür ve sırf rıza-yı İlâhî noktasında bazı biçarelerin Nurla imanlarını kurtarmak cihetiyle binler hamd, sena ve şükür lâzımken bir teşekki ve sıkıntı geldi.

Sonra mahviyet ve terk-i enaniyet ve ihlas-ı tam ile aynı vaziyete baktım, gördüm ki: O fütuhatta binler hamd ve sena ve teşekkür ve manevî sürur ve sevinç ruhuma geldi.

Ben o halde iken anladım ki, makamat-ı manevîye dahi mesleğimizde mevzubahis olmamalı. Eğer bazı has kardeşlerimin hakkımdan yüz derece ziyade bana verdikleri hisse ve makam hakikat olsa ve hakkım da olsa, mezkûr hakikat için bırakmağa, meslek-i Nuriyedeki ihlas-ı tamme bırakmağa mecbur eder.» (Osmanlıca teksir baskı Tılsımlar Mecmuası’nın zeyli, Maidet-ül Kur’an başındaki mektuptan)


HAŞİYE Hesapta malûmdur ki, darb ve cem ziyadeleşti rir. Dört kere dört, on altı olur. Fakat kesirlerde, darb ve cem, bilâkis küçültür. Sülüsü sülüsle darb etmek, tüsu’ olur, yani dokuzda bir olur. Aynen onun gibi, insanlarda sıhhat ve istikamet ile vahdet olmazsa, ziyadeleşmek le küçülür, bozuk olur, kıymetsiz olur. (Bediüzzaman)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Manevî Hayata Hizmetleri

Üstad Said Nursi’nin Manevi Hayata hizmetleri   Bedîüzzaman Hazretleri hayatını ‘eski Said’ ve ‘yeni Said’ …

Önceki yazıyı okuyun:
Fethullah Şirvani

Fethullah Şirvanî Kastamonu, Anadolu’nun evliya denizi olduğu gibi geçmişte önemli ilim merkezlerinden biri olarak da karşımıza …

Kapat