Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Nurdan Hatıralar / O Fakir Nurcuların Kalpleri Öylesine Zenginleşmiş ki…

O Fakir Nurcuların Kalpleri Öylesine Zenginleşmiş ki…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İbrahim Fakazlı anlatıyor

Bayram YÜKSEL, İbrahim FAKAZLI

İbrahim Fakazlı Ağabey İneboluludur. 1943 yılında Denizli Mahkemesi’nin verdiği tahliye kararından sonra yaşanan ve akıllara durgunluk veren bir hadiseyi, Bayram Yüksel Ağabey’in de bulunduğu bir mekânda anlatmaktadır. Ses kaydı arşivi­miz­dedir. Anlatılan olayın kahramanları ise: bir tarafta; ‘Kahramanlar Ocağı Denizli’den Yakalı Hafız Mustafa; diğer tarafta, Denizli mahkûm ve mazlumlarıdır. Aralarında bugünkü neslin anlamakta zorlanacağı bir mücadele geçmektedir…

İbrahim Fakazlı’dan dinleyelim:

“1943’de Denizli’de hapishaneden tahliye olduktan sonra Üstad, ‘hemen gidin’ dedi bize. Denizli’den İnebolu’ya gideceğiz. Bizim bir arkadaşımız vardı. İzzet Turgut diye. Çok faal bir arkadaştı. Yani yazıcıydı, çok güzel yazısı vardı, yirmi dört saat yazardı. Fakat fakirdi biçare. Onun yol parası yoktu. Hesap ettik otuz altı lira tutuyordu. Yani Denizli’den İstanbul’a; İstanbul’dan İnebolu’ya, yeme içme masrafı o kadar tutuyordu. Otuz altı liraya ihtiyaç vardı. Ben ilgileniyordum onunla. Dedim, “arkadaşlardan toplayalım.” Birinden üç lira, diğerinden beş lira dolaşıyordum. Birisi dedi ki; “seni Atıf Efendi istiyor.” (Hasan Atıf Egemen) “Nerede Atıf Efendi?” dedim. Atıf’la da çok iyiydim, Sultanhisarlıdır. Ona para geliyordu dışarıdan. Zekât, fitre gibi… Üstad Hazretleri de; “teberrüken alın” diyordu. Biz de alıyorduk. “Dağıt” diye bana veriyordu. Ben de bizim koğuştaki fakirlere müsavi şekilde dağıtıyordum. Mesela, iki yüz lira geldiyse, kişi başına on lira, yirmi lira düşerdi.

Ahmed Çavuş’un Han’ının orada bir kahvehane vardı. Baktım Atıf Efendi orada, boyalı bir demir masada birisiyle beraber oturuyor. Masanın ortasında bir mendil duruyordu. Denizli’nin do­ku­ma mendilleri vardır, yetmiş santimlik, onlardan. Biz ona gümrükçü mendili derdik. Mendilin ağzı, ucu ucuna bağlı… Selam ver­dim, “otur” dedi. “Yok, oturmayacağım, benim işim çok” dedim. “Bak bu ağabey ne diyor” dedi. Yanındaki tanımadığım zat; “si­zin içinizde fukara var mı?” dedi. “Var, ben ona para toplayıveriyorum” dedim. Hemen mendili açtı, bir de baktım; para dolu içi. Ağzına kadar, bir bohça para… O zaman elli kuruşluk, yirmi ku­ruşluk kâğıt paralar vardı. Birer paket yapmış onlardan. Bir pa­ket verdi bana. Yani yüz lira. Ben paketi aldım. Bir, iki, üç diye saymaya başladım. “Niye sayıyorsun?” dedi. Saydım, otuz altı tane aldım. Gerisini “buyrun” deyip, masanın üstüne bı­rak­tım. Hemen; “ben arkadaşlara Allah’a ısmarladık diyeceğim…” “Ya­hu dur bunu da al” dedi. “Yok! Ben onları almam” de­dim. Alır­sın almazsın derken biz işi mücadeleye döktük. Atıf Efen­di aya­ğa kalktı; “durun yahu ne oluyor?” dedi. “Ben otuz altı lirayı al­dım, bu ağabey illa bunu da al diyor, ben almam” dedim. Bu fedakâr adamcağız “peki” dedi sonunda. Arkamdan, “daha varsa fakir…” diye bağırıyordu.

O sırada oradan arzuhalci Ziya Bey geçiyordu, istasyona doğru. Yani hapishanenin özel idare müdürüydü. Ona dedim ki: “Bak şu geçen var ya, ona ver. Yalnız sen söyle ben söyleyemem” dedim. Çünkü memur adamın gururuna dokunurdu. Ama biliyorum ki parası yok. Ben öylece oradan ayrıldım.

Akşam treniydi, akşama yakın biz terene bindik. Hava kararmak üzereydi. O adamcağız hala elinde içi para dolu o bohça mendille, istasyonda; bir o tarafa, bir bu tarafa geziniyordu. Belki de parayı veremedim diye üzüntü ile ağlıyordu…

Hâfız Mustafa Kocakaya

Yani bunu nakil olarak anlatmıyorum ben. Canlı olarak gördüm. Adam veriyor, bir deste para. Sen istersen “arkadaşım var” deyip, iki üç deste alabilirsin. Şimdi bu parayı kim almaz? Hapisten çıkılmış, ihtiyaç var. Paranın o kadar lüzumlu olduğu bir anda, o parayı neden kimse almadı? Demek ki, o fakir nurcuların kalpleri öylesine zenginleşmiş ki, paraya tenezzül etmiyorlardı. Bu işin içinde para olmasa ben bunu konuşmazdım. Bunlar yaşandı.

Ben o mendille para dağıtmak için uğraşan zatı sordum sonradan. Meğer Denizli tüccarlarından Hafız Mustafa imiş… Allah razı olsun kendisinden.

Bayram Yüksel: “Evet, evet… Hafız Mustafa Efendi… Allah razı olsun… Hâkimlerle temas kuran da odur.”

Ömer ÖZCAN, Ağabeyler Anlatıyor – 2

Yazar : Ömer ÖZCAN

1950 yılında Milas’ta doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini İzmir’de tamamladı. 1968 senesinde lise ikinci sınıfta iken Risale-i Nur’u tanıdı. 1969’da ‘Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’na (Bugünkü adıyla: Teknik Eğitim Fakültesi) kaydoldu… Ankara’da beş seneye yakın Bayram Yüksel Ağabeyin nezaretinde muhtelif Dersane-i Nûriyelerde kaldı. 1973 senesinde öğretmen olarak mezun oldu. 1973’den 1984’e kadar 11 sene Zonguldak’ta lise öğretmenliği yaptı. Sonra İzmir’e, mezun olduğu liseye öğretmen olarak atandı. 2000 senesinde aynı okuldan emekli oldu. Ömer Özcan evli ve iki kız babasıdır. Şimdi İzmir’de ikamet ediyor. Bütün mesaisini iman ve Kur’an hizmetlerine ayırmaya çalışmaktadır.
Ömer Özcan’ın Bediüzzaman Said Nursi ve talebeleri hakkında hatırı sayılır bir arşivi vardır. Kendisinde, Hz. Üstad’la görüşen veya görüşmeyen kadim ağabeylerden fotoğraf, ses, video veya yazılı olarak yaptığı kayıtlar mevcudtur. Ayrıca Risale-i Nur’un teksir veya matbaa olarak ilk baskılarının tamamına yakını Ömer Özcan’ın arşivinde bulunmaktadır. El yazılı orijinaller de vardır.
Ömer Özcan, Üstad Said Nursi Hazretleriyle hatıraları olan Ağabeylerle yaptığı röportajların bir kısmını kitaplaştırmıştır. “Risale-i Nur Hizmetkârları AĞABEYLER ANLATIYOR” adıyla seri olarak yayınlanmış sekiz kitabı bulunmaktadır. Yeni kitap hazırlıkları ve araştırma çalışmaları devam etmektedir.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Hafid Efendi’den Sular Üzerine

MEHMED HAFÎD EFENDİ VE SULAR (Mehah-ı Miyah/ Mehâhü'l-Miyâh) Sular hakkında müstakil bir eser kaleme alan …

Kapat