O “Millet” Bu “Millet” mi? (Mülâkat)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İsmail KARA ile:

O “MİLLET” BU MİLLET Mİ?

Mülâkat: Suavi Kemal Yazgıç

Kuva-yı Milliye ile irtibatlı olarak “millet” kelimesinin yakın dönem düşünce tarihimizdeki seyri üzerinde sizinle konuşmak istiyoruz. Kuva-yı Milliye’yi ulusal kuvvetler olarak mı anlayacağız?

İsmail KARA

Köyde, mahalle camisinde 4-5 yaşlarında iken hocanın sorulu-cevaplı olarak bize öğrettiği ilk bilgiler kümesinden biri de şu idi: ” Kimin zürriyetindensin ? Hz. Adem’in zürriyetinden. Kimin milletindensin? Hz. İbrahim’in milletinden. Kimin ümmetindensin? Ahir zaman peygamberi Hz. Muhammed’in ümmetinden”. Bu çerçeve ile sonraları yazılı kaynaklarda hususen Mızraklı İlmihal’de de karşılaşacaktım. Burada milletin ümmetten daha geniş bir dinî çerçeveyi ifade ettiğine dikkat çekmek isterim. Arapçada ve Kur’an’da, hadislerde kullanılışına baktığımızda da millet, dinin çerçevesini tayin ettiği bir insan kümesinin ve topluluğun, cemaatın adıdır.

Peki millet nasıl ulus oldu?

Bunun hikâyesi biraz uzun. Nerede ise Küçük Kaynarca Muahedesi’ne kadar çıkmak lazım! Kısaca özetlemeye çalışayım.

I. Cihan Savaşı’nın arifesine kadar millet-milliyet din eksenli bir kelime ve kavram olma özelliğini kesin olarak sürdürüyor. Osmanlılardaki millet sistemi de kan bağı ve ırka göre değil dine göre teşekkül etmiş bir sistemdir. Aynı dine veya Hıristiyanlar için aynı mezhebe, aynı kiliseye mensup olanlar bir milleti meydana getiriyorlar. XIX. yüxyıl sonları, XX. yüzyıl başları itibariyle aynı anlam dairesinde iki kelime-kavram daha var: Kavim-kavmiyet ve cins-cinsiyet. Millet din ekseninde, kavim kan bağı, kabile kültürü ekseninde, cins ise ırk ekseninde teşekkül etmiş, tanımlanmış toplumların adı. Onun için Avrupa menşeli nasyonalizm karşılığında Türkçede milliyetçilik değil de kavmiyetçilik kullanıyor ki doğru bir tercüme ve tercihtir. Akif’in 1910 tarihinde vuku bulan Arnavut İsyanı sonrasında yazdığı, “Hani milliyetin İslâm idi… kavmiyet ne!” mısraı da tam buna tekabül ediyor. Irkçılık ise herhangi bir şekilde sözkonusu ve meşru değil.

Fakat Türk kavmini ve Türk kültürünü öne çıkararak bir milliyetçilik ve Türkçülük çerçevesi çizmeye başlayan akım, meşruiyet problemini çözmek için kavim ve kavmiyeti değil de millet ve milliyeti ısrarla kullanmaya çalışıyor. Babanzâde Ahmet Naim Bey’in İslâm’da Dava-yı Kavmiyet başlıklı tenkitlerine Ağaoğlu Ahmet’in verdiği cevap İslâm’da Dava-yı Milliyet başlığını taşıyor. Batı dillerinden yapılan uyarlama ve tercümelerde ‘nation’ kelimesi millet veya ümmetle, ‘nationalisme’ de milliyetle karşılanıyor. Batılı ilk Kur’an mütercimlerinin Kur’an’da geçen millet ve ümmet kelimelerini “nation”la karşılamalarını da zikretmek lazım. Bu sürecin bir kavram deormasyonu doğurduğu kesin. Millet kelimesi giderek kavim kelimesine doğru kayacak, kendi yerini ise daha ziyade ümmet kelimesine bırakacaktır.

Kuva-yı Milliye’ye geldiğimiz zaman millet-milliyet kelimesi artık dinî bir muhtevaya sahip değildi mi diyorsunuz?

Hayır, yeni bir sürecin ortaya çıkışından ve bunun da bir şekilde irtibatını sürdürdüğünden bahsediyorum. Tarihî kökleri olmakla beraber Türk kelimesinin Müslüman mânasında kullanılması da bu dönemde kuvvet kazandı. Milli Mücadele’yi mümkün kılan böyle bir “millîlik”tir. İkinci TBMM’ne kadar bugün ulusal egemenlik denilen hâkimiyet-i milliyeyi ifade etmek üzere hâkimiyet-i ümmet terkibi rahatlıkla kullanılmıştır. Lozan’ın öngördüğü mübadele ile ırken Türklükle alakası olmayan, bir kısmı Türkçe bile bilmeyen birçok müslüman, Balkanlar’dan, Adalar’dan Türk diye Anadolu’ya gelirken Türkçe konuşan birçok Hıristiyan Türk de müslüman olmadığı için Türk muamelesi görmeyecek ve Yunanistan’a göç ettirilecek.

Bugüne gelirsek…

Bugün Türkiye’de kaybolan, açık veya örtük bir sahihlik ve sarahat arayışıdır. Bundan millet de milliyet de Kuva-yı Milliye de payına düşeni alıyor. Biz de alıyoruz. Yoksa Türkiye’de millet bugün de İslâm olmadan tarif edilemez. Edilirse eski tabirle ‘efrâdını câmi ağyârını mâni” olamaz. Yani maşeri vicdanın anlayıp benimseyebileceği bir tarif olamaz.

Gerçek Hayat, sayı: 72, 8 Mart 2002 (Hazırlayan: Suavi Kemal Yazgıç).

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Ali Erkan KAVAKLI: “Cehaletle varılacak bir yer yoktur” (Mülâkat)

ALİ ERKAN KAVAKLI: BİLGİ İNSANA YOL GÖSTERİR!  Herkesin hayalidir; hem eğitim hayatında, hem iş hayatında …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Şu dünya ve dünya içindeki ruh-u insanî ve insanda dinin mahiyet ve kıymetleri ve..; 8. Söz / Sözler

Sekizinci Söz بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْحَىُّ الْقَيُّومُ ۞ اِنَّ …

Kapat