Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Öğrencilerin Dünyasında Kitap

Öğrencilerin Dünyasında Kitap

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

ÖĞRENCİLERİN DÜNYASINDA KİTAP*

Bilmem farkında mısınız? Özellikle son yıllarda “kitaba ve okuma”ya dair sözler yeri göğü inleten tartışmaların parçası oluyor. Kitabın önemine dair yüksek perdeden atılan nutuklardan gına geldi. Yediden yetmişe herkesin dilinde “okuma alışkanlığı”, “kitabın hayatımızdaki yeri” gibi klişelerle vurgulanan ve bitecek gibi de görünmeyen bir fenomenle karşı karşıyayız. 

İlkokuldaki öğretmenden üniversitedeki akademisyene, anne-babalardan sınav uzmanlarına(!) kadar toplumun önemli bir yekûnundan, bilhassa öğrencilerin kitap okumadığına dair yakınmalar işitiyoruz.

 

Önce çocukların/gençlerin bilgisayar ve cep telefonları vasıtasıyla internet ama özellikle sosyal medya kullanımını abarttıkları söyleniyor. Sonra da -sanal ya da değil- “dünyanın cazibesine” kapılarak kitap okumak gibi son derece anlamlı(!) bir işle iştigal etmekten uzak durdukları şeklinde mühim bir tespitle durum özetleniyor. 

Peki, öğrencilerin kitapla ilişkisine dair bu ve benzeri analizler gerçeklik payına sahip midir? 

Bizce soruyu şu şekilde sormak daha anlamlı olabilir: Yetişkinler öğrencilerin nitelikli birer kitap okuru olmalarını gerçekten istemekte midir? Tabii bu soru başka soruları da tetikleyebilir: Ebeveynler çocuklarının kitapla ilişkisini estetik ve felsefi bir düzlemde kurmaları yönünde ciddi bir bilince ve niyete sahip midir? Çoğu okurun kitapla kurduğu ilişkinin öğrencilere iyi örnek olacak kadar etkileyici bir tarafı olduğu söylenebilir mi? Eğitim sistemindeki bir takım yanlışların kitapla kurulması arzu edilen ilişkiyi kariyer planlamasının bir parçası hâline getirmediğini söyleyebilir miyiz? 

Kitabın Faydaları ve İşlevleri

Yukarıdaki soruların işaret ettiği eleştirilerin odağında, kitabın, eğitimin formel yapısı içinde bir unsur -maalesef sadece bir unsur- olarak ele alınması yatmaktadır. Kitap, çoğu anne-baba ve öğretmen tarafından çocukların/öğrencilerin zihnen ve mo-ral bakımdan geliştirilmesinde ve iyileştirilmesinde (ehlileştirilmesinde!) kullanılan bir nesne muamelesi görmektedir.

Çocuğun düzgün ve etkili bir Türkçeyle konuşmasına yardım eden, evde ve okulda öğretilenleri daha iyi anlamasını sağlayan, testlerdeki soruları daha hızlı çözmesine katkı sağlayan, sosyalleşmesini kolaylaştıran… Kitaptan beklenen somut “faydalar ve işlevler” listesi böyle uzayıp gidiyor. Peki, “kitap olarak kitabın kendisi”ne ne zaman sıra gelecek? Kitap okumak insanı özgürleştiriyorsa neden eğitim sistemindeki bireylerin kitap seçimlerini özgürce yapabilmesi desteklenmemektedir?

Kitap, öğrenci için birtakım beklentilerine somut anlamda fayda sağlıyorsa anlamlı bir ihtiyaçtır. Soru çözümünde, dersten geçer not almasında, iletişim becerilerini geliştirmesinde yarar sağladığı ölçüde öğrenci ona değer verecek aksi takdirde dönüp kapağına bile bakmayacaktır. 

Bu patolojik yaklaşımın bir algıya dönüşmesini bazı yetişkinlerin kitaba yüklediği çarpık anlam besliyor. “Kariyer hedefine ulaşmak adına kitabın, edebiyatın ve estetiğin nesne olarak kullanılmasında bir beis yoktur!” yaklaşımının öğrencilerin zihninde yer etmesine sebep olan eğitim sistemindeki sorunlar da bu çarpıklığı derinleştiriyor. 

İlkokullarda ve ortaokullarda Türkçe; ortaöğretim kademesinde ise Türk Edebiyatı derslerinin anlamlı biçimde yapılandırılamaması öğrencilerle kitaplar arasında bir mesafe oluşmasına zemin hazırlıyor. Kitabın didaktik bir obje olarak algılanması sorunu burada kendini gösteriyor. Söz konusu derslerin sınavlarında, “okunması zorunlu” tutulan kitaplardan sorular sorulması, kitabın öğrencilerin gözünde mecburen okunması ve hatta kimi detayları ezberlenmesi gereken didaktik bir enformasyon yığınına bürünmesine sebep oluyor. 

Bu durumda hangi öğrenci;

“Küçük Prens”in (Antoine de Saint-Exupéry) fantastik dünyasına merhaba diyebilir, hangi genç “Osmancık”ın (Tarık Buğra) hayallerine erişmek isteyebilir ve hangisi “Huzur”un (Ahmet Hamdi Tanpınar) İstanbul’unda gezintiye çıkmayı arzu edebilir? 

Kitabın nesneleştirilmesinin en hazin örneği, merkezî sınavlarda başarı elde etme amacına kurban edilmesidir. Kıran kırana bir yarışın daha ilkokul sıralarında testler marifetiyle çocuğun dünyasına girmesine neden güçlü bir itiraz yükselmez? 

Test, zamanla yarışan öğrencilerin daha hızlı ve daha fazla net yapması esasına dayanan bir yöntemdir. Yarışta geride kalmamak, hep önde olmak, hızlı soru çözme becerisi göstermek ancak “okumakla” mümkün olduğu için yarışın dayatmasına boyun eğmekten başka çare yoktur. 

Bu çaresizlik öğrencilerin, beğenileri gözetilmeden “işaret edilen” kitapları “hız”ı artırma amacına yönelik Kürek cezasına mahkûm olmakla günde şu kadar saat filanca kitapları okumaya mecbur olmak arasında bir ilişki olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. okuma seanslarına maruz bırakılmasını meşrulaştırır. Kürek cezasına mahkûm olmakla günde şu kadar saat filanca kitapları okumaya mecbur olmak arasında bir ilişki olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. 

Eğitim sistemimizin -öğrencileri- kitapla imtihanı, maalesef son derece trajik hâller üzerinden ilerliyor. Bu trajediye ebeveynlerin kendi öyküleri de eşlik ediyor: Zamanında şu kadar kitap okuyanların sınavlarda başarı elde ettiklerine dair romantik tecrübeler paylaşılıyor. Kariyer basamaklarında parlak yerlere 

yükselmenin pratik yollarını anlatmaktan zevk alan kimi yetişkinler, çocukların kulağına kitapla ilişki kurmanın çarpık püf noktalarını fısıldamış oluyor. Kitaba dair yaklaşımın psikolojik temelleri, yetişkinlerin buna benzer tavırları üzerinden çocuğun zihninde inşa ediliyor. 

Lise kademesinde durum çok daha vahim bir şekilde tezahür ediyor. Üniversiteye giriş sınavlarında başarılı olabilmek amacına matuf olmak üzere enformasyon bombardımanına tâbi tutulan genç; hafızayı geliştirmeye, anlatılanları kısa sürede ezberlemesine ve hepsinden de önemlisi sınavda karşısına çıktığında doğru seçeneği işaretlemesine yardımcı olacak pedagojik iksirle tanışıyor: Belli kitapları okuyacaksın! Sınavlardan önce medyada arzı endam eden uzmanlar kitap okuyanların okumayanlara nispeten daha avantajlı ve yarışta bir adım önde olduğunu vurgulayarak rakipleri arkada bırakma yollarından birini daha açıklamış oluyorlar. Bu yaklaşım ise kitap okumanın araçsallaştırılmasına ve dolayısıyla kitabın nesneleştirilmesine yönelik toplumsal yanılgının bu kez bilirkişiler(!) eliyle bir kez daha beslenmesinden ibarettir.

Kitabı Hayatın Merkezine Almak

Yetişkinlerin/eğitimcilerin kişisel tarihlerinde ve gündelik rutinlerinde kitaba dair etkileyici ve anlamlı öyküleri olmalıdır ki çocukları/öğrencileri de kendi öykülerini oluşturabilsinler. Sayısız öğretmenimizin kitaplarla ve öğrencileriyle birlikte masalsı dünyalar kurmanın yollarını aramaktan geri durmadığını biliyoruz. Bu özverili eğitimciler, her gün sınıflarında kayıp kıta Atlantis’i keşfetmek için uğraş veriyor. Öğrencilerine Kafdağı’nın arkasını merak ettiren, Simurg’u bulmak için kitaplarla dolu maceralı yolculuklarında onlara eşlik eden bütün öğretmenlerimiz takdiri ve desteği hak ediyor.

Öte yandan kitaba ve dolayısıyla okumaya yönelik didaktik algı, masalsı ve fantastik dünyaların kapısını aralamamızı güçleştirmekte, edebî ve estetik dünyamızı her geçen gün çölleştirmektedir. Çocuklardan önce biz yetişkinler kendimize bir fırsat vermeli, edebî olanı hayatımıza tekrar çağırmanın yollarını aramalıyız. Kitaba dair algılarımızı yeniden gözden geçirerek önce biz hayal kurmalı; edebî eserin bir meta olarak algılanmasına, düşünceye prim vererek ve kitabı hayatımızın merkezine alarak cevap vermeliyiz. 

Şu hususu büyük bir dikkatle ele almamız gerektiği kanısındayım: Harflere ve kelimelere yemin edilen bir Kitab’ın dinine mensup olanların, tek bir kitabı daha iyi anlamak için okunan bütün kitapların çağrıştırdığı anlama sahip çıkması elzemdir. Kelimelere hayatımızda yer vererek onlarla kanatlanmalı; kelimelerle örülü “büyüsü bozulmamış” bir dünyayı tekrar inşa etmeliyiz. Harflerle, kelimelerle ve cümlelerle örülü bir zihniyete yeniden hayat vererek yitik malımız olan “hikmet”i bulma yolunda hem derinlikli hem de estetik tutumlar ve tavırlar geliştirmeliyiz.

Öğrencileri Kitapla Buluşturmak İçin Neler Yapılabilir? 

Metropollerin yanı sıra nüfusu az yerleşim birimlerinde de öğrencilere yönelik yazarlık atölyeleri kurulmalıdır. Zihni ve hayal dünyası bakir çocukların erken dönemde bu tür bir faaliyetin parçası olarak yazma becerilerini geliştirmeleri, nitelikli bir okur olmalarını da destekleyecektir.

Öğrencilerin kendilerini ifade etmelerine yardımcı olacak ve entelektüel becerilerinin gelişmesine katkı sağlayacak olan “internet blogları” hayata geçirilmelidir. Konularının seçilmesinden yazıların değerlendirilmesine, tasarımdan tanıtıma bütün editöryal süreçler öğrencilerin inisiyatifinde olmalıdır. 

Gençlik ve Spor Bakanlığı yürütücülüğünde, Millî Eğitim Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı işbirliğinde “yazarlık kampları” veya “yazarlık köyleri” faaliyete geçirilmelidir. Bu çalışmaya ilkokul, ortaokul ve lise düzeyinde öğrenciler dâhil edilmelidir. 

Kaliteli okuma süreçleriyle şekillenecek programlara, profesyonel yazarlığa ilk adımların atılmasını sağlayıcı düzenlemeler eşlik etmelidir. Bu kamplar uzun süreli olmalı ve ortaya çıkan ürünler yayımlanmalıdır.

Okul dergilerine destek verilmeli ve profesyonel dergicilik yapan kadroların okul dergisi çıkartan öğrenci ekipleriyle atölyeler düzenleyerek işin mutfağına dair bilgi paylaşımında bulunmasına imkân sağlanmalıdır. Okul dergileri içerik, tasarım ve süreklilik bakımından çeşitli yarışmalarla teşvik edilmelidir. 

Halk kütüphanelerinin çocuklara yönelik koleksiyonları etkili bir şekilde tanıtılmalıdır. Kütüphane raflarındaki ve depolarındaki on binlerce kitap maalesef atıl vaziyette okurunu beklemektedir. Özellikle vasıflı çocuk edebiyatı ürünlerinin kitaplara ulaşmakta dezavantajlı konumdaki okulların öğrencilerine ulaştırılmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır.

Bir okul öncesi kurumuna ya da ilkokula kaydolan her öğrenci en yakın halk kütüphanesine doğrudan üye yapılarak basılan kütüphane kartı adresine postalanmalıdır. 

Kamu tarafından (Kültür ve Turizm, Aile ve Sosyal Politikalar ile Millî Eğitim Bakanlıkları işbirliğinde) yılın çocuk edebiyatı kitapları ödülü verilmelidir. 

Ülkemizde çocuk kitapları yayıncılığı, işini hakkıyla yapan iki elin parmağını geçmeyecek sayıdaki kuruluşa rağmen kaliteli ürün üretme anlayışından hâlâ uzaktır. Çocuk kitapları sahasında başarılı örneklerin ödüllendirilmesi, kaliteli üretimi teşvik edecektir. Bu ödüller; kapaktan iç çizimlere, içerikten çeviri yetkinliğine, sayfa tasarımından editöryal katkıya uzanan bir çeşitliliğe sahip olmalıdır.

Sivil toplum kuruluşlarının ve özel sektörün çocuk kütüphaneleri açması teşvik edilmelidir. Estetik açıdan çocuğun zihin dünyasını kışkırtacak, cezbedici mimari tasarımlara, sıra dışı ve fantastik ögelere yer veren mekânlar kurgulanmalıdır.Okul kütüphaneleri işlevsel hâle getirilmelidir. Okulun en büyük mekânı kütüphane olarak tasarlanmalıdır. 

Millî Eğitim Bakanlığı 2011 yılından beri bu konuda önemli çalışmalar yapmaktadır. Zenginleştirilmiş Kütüphaneler projesi kapsamında bu satırların yazarı tarafından kurgulanan ve tasarlatılan estetik ve fantastik kurguya dayalı özel malzemelerle desteklenen kütüphanelerin yaygınlaştırılmasının, okuma kültürünün geliştirilmesine önemli katkılar sunması beklenmektedir.

*Turgut BAĞRIAÇIK

Millî Eğitim Bakanlığı

Programlar ve Öğretim Materyalleri Daire Başkanı


 Din ve Hayat Dergisi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Önceki yazıyı okuyun:
Hasan Fasîhî Efendi

Hasan Fasîhî Efendi* (d.?/?-ö.1156 başı/1743) Osmanlı âlimi, divan şairi Asıl adı Hasan olan şair Kastamonu’nun Tosya …

Kapat