Ana Sayfa / Yazarlar / Okuma Derinliği (İkinci Söz’e Devam)

Okuma Derinliği (İkinci Söz’e Devam)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Hikaye ve romanda, genel olarak anlatma sanatında önemli olan bir teknik konu kişilerini tanıtmaktır. Bediüzzaman muasır anlatım tekniklerini iyi araştırmıştır. İkinci Söz’de kahramanlarını tanıtır, sonra da tıpkı romancılar gibi onları olaylarla gösterir, dramatize eder. Bediüzzaman okuduklarını anlatmaz ki tasalluf ve şöhretperestlikten hoşlanmaz, bir de sayısız filozof, ilim adamı, ateist ve nihilistleri eleştirmiştir, çünkü onun yaşadığı asırlar muzır fikirlerin okyanusudur, kimseye sataşmadan doğruyu anlatır bu onun tamir ve eleştiri tarzının en belirgin tarafıdır.

İkinci Sözde iki kişi, bir de anlatıcı olarak yorumlayıcı olarak Bediüzzaman vardır. Çünkü iki kişinin davranış ve fiillerinin değerlendirilmesidir asıl hikayenin mesajı.

“Bir vakit iki adam hem keyif, hem ticaret için seyahata giderler. Biri hodbin, talisiz bir tarafa, diğeri hudabin, bahtiyar, diğer tarafa süluk ederler.” Yazar iki gaye gösterir kişilerine  hem keyif hem ticaret. O iki kişi biz olduğumuza göre hayatın gayesinin içinde keyif de vardır.

Ne demek keyif 

  • Canlılık, tasasızlık, iç rahatlığı
    Rahat, huzur, afiyet.
  • İstek, heves, zevk
  • Yolsuz ve kural dışı istek
  • Bireyin, şartlar elverişsiz de olsa kendini sağlık, güç ve rahatlık açılarından doyurucu ve kıvançlı bir durumda sayması.

Seyahatın başlangıcı doğum, sonu da ölüm olduğuna göre ikisi arasındaki hayatın içinde insanın iki meşguliyeti var biri, ticaret diğeri de keyif. Demek insan zararlı ve günah olmaması şartı ile keyfinin istediklerini yapabilir. Bediüzzaman “Helal dairesi geniştir keyfe kafi gelir” diyor.

“Hattâ çok menfaatli olan bir kısım harika vesaitsa’y ve amel ve hakikî maslahat-ı ihtiyac-ı beşeriyeye istimali lâzım gelirken, ben kendim gördüm, ondan bir ikisi zarurî ihtiyâcâtsarf edilmeye mukabil, ondan sekizi keyif, hevesattenezzüh, tembelliğe mecbur ediyor. Bu iki cüz’î misale binler misaller var.

ElhasılMedeniyet-i garbiye-i hâzırasemavî dinleri tam dinlemediği için, beşeri hem fakir edip ihtiyacatı ziyadeleştirmiş. İktisat ve kanaat esasını bozup israf ve hırs ve tamahı ziyadeleştirmeye, zulüm ve harama yol açmış.

Hem beşervesait-i sefahete teşvik etmekle, o biçare muhtaç beşeri tam tembelliğe atmış, sa’y ve amelin şevkini kırıyor. Hevesata, sefahete sevk edip ömrünü fâidesiz zayi ediyor”

Bediüzzaman keyif anlayışını eleştirir. Çalışma, amel etme, birşeyler üretme, insanların ihtiyaçlarına yönelik çalışma yerine umumiyetle insanların zevk ve heveslerine, eğlencelerine ömürlerini sarfettiğini söyler. Ömrün onsa sekizi keyfe diğer ikisi de ticaret veya uhrevi ibadete sarfediliyor. Eğer ömür faydalı işlere sarfedilse medeniyet ve gelişme çok daha büyük dolur.

Şimdi birinci adamı hayat içinde anlatır.

“Hodbin adam, hem hodgam, hem hodendiş, hem bedbin olduğundan bedbinlik cezası olarak nazarında pek fena bir memlekete düşer.” Hod kendi demek, bin gören son ek, yani kendini gören, sadece kendini düşünen,hodgam, sadece kendi dertlerini söz konusu eden, kimsenin derdi ile ilgilenmeyen , tam bugünün insanı  diğergamlık yok,empati yok inannanlar da bile yok. Sadece sana iş yaptırır sana yaptırmaz. Hodendiş kendini endişe eden başkasını düşünmeyen, bedbin de kötümser, her olayın olumsuz yanlarını gören. Bunların karşılığı  Türkçede tek kelime değil cümle ile karşılanıyor, bu kelimeler asırlarca kullanılmış şimdi yoklar. Kovulmuş kelimeler, biz onları kovduk onlar da bizi fakirleştirdi. Dört kelime tam bir psikolojiyi anlatıyor. Bir insan tipi çizmiş Bediüzzaman. Bir söz var” Ben bana kurban ben bana hayran”

Burada ince bir nüans var insan Allah tarafından kişiliğine mizacına uygun yere gönderiliyor. Buna Bediüzzaman “bedbinlik cezası olarak  nazarında pek fena bir memlekete düşer” Düşmek başka gitmek başka, düşmek biraz ihtiyarsız olmuyor mu? Kelime ne kadar yerinde kullanılmış.

Şimdi adamın bakışına göre hayatını anlatır yazar. ”Bakar ki her yerde âciz biçareler, zorba müdhiş adamların ellerinden  ve tahribatlarından vaveyla ediyorlar. Bütün gezdiği yerlerde  böyle hazin, elim bir hali görür. Bütün memleket bir matemhane-i umumi şeklini almış. Kendisi şu elim ve muzlim haleti hissetmemek için sarhoşluktan  başka çare bulamaz. Çünkü herkes ona düşman ve ecnebi görünüyor. Ve Ortalıkta dahi müthiş cenazeleri  ve meyusane ağlayan yetimleri  görür. Vicdanı azab içinde kalır.”    

 Herşeyi şahıslara fon şahıslara dağıtmış, fon şahıslar hikaye ve romanda anlık fonksiyonları olan kişiler, ilk iki birinci şahıs gibi değil, burada bir şehir hayatını anlatır. Her yerde aciz biçareler, zorba müdhiş adamlar, vaveyla edenler, hazin ve elim hal, metamhane-i umumi bütün memleket, sarhoşluk, düşman ve ecnebi , ortalıkta müthiş cenazeler, meyusane ağlayan yetimler. Bir çok insan tipi resmedilmiş. Tam birtrajik ve melodramatik tablo ve tiyatro ve roman.Müthiş bir sanatçı, anlamıyorlar ve anlamak istemiyorlar diyor ya işte öyle. Şahıslara dağıtıyor rolleri soyut anlatmıyor, birşahısta bir davranış şeklinde gösteriyor.

 Bu cümleden bir roman çıkar, çünkü hepsi fiili durumlar. On dakikada oku geç, halbuki her kelime üzerinde durulması gerekir, derinliğine teemmül tefekkür edilmesi gerekir, bunu yani kelimeler üzerinde durmayı ne edebiyat fakülteleri yapabildi, ne de dindarlar ve din tedrisatı. 

Fakültede rahmetli hocam Prof Dr Kaya Bilgegil, Namık Kemal’in Vatan Makalesini bize anlatmıştı. Belki bir ay veya daha fazla onu tahtaya yazdı kelime kelime çözdü, kelimelerin dünyasına bir mana dalgıcı gibi daldı, biz Erzurum’da babalarımız köylü birden böyle bir izah karşısında başka bir dünyaya  giderdik. Hissetmek ve hissettirmek için yaratılmıştı. Tıpkı Kırkıncı Hoca gibi. Zerafet ve bir asalet yavaşlığı içinde yürüyerek derse gelirdi Kaya Bey. Kapıda bir an durur sigarası varsa söndürür, sınıf mukaddes bir yerdir çocuklar oraya sigarayla girilmez der, ve derse başlardı. Konuşması her kelimelere vurgu getiren bir piyano gibiydi. Nerden almıştı bu söz ve davranışla edebiyat dehası tavrını. Öğrenci ile mesafeli durur, belli bin zaman dilimine değil dersin akışına göre zamanı kullanırdı. Bir Osmanlı devlet adamı haşmeti ve asaletiyle gelir giderdi. Giyinişi son derece itinalı idi, fakültenin kapısından girdi mi herkes koridorda kapıya çıkar hazırolda durur ve o yürüdükçe “Hocam sabah kahvesini bizde  içmez misiniz? diye ricakar bir istekte bulunurlar idi.” bir odaya girer, hocalar odaya toplanır, hocamız büyük bir hazla konuşur ve kahvesini içer odasına giderdi. 

Risale-i Nur bir okul teşkilatlanmasıyla anlatılır, kelime kelime cümle cümle, daha kelimeye inmeyi kabahat telakki eden bir anlayış nerden bunu düşünsün, bunlar böyle anlatılsaydı herkes birokyanus olurdu. Kelimeye inemeyen topluma nasıl yansıtsın ve yansısın.

Hodbin adamın dünyasına dikkatle bakılırsa toplumun çoğu bu bakış açısıyla yaşıyor. Psikolojik hastalıklar bunlardan doğuyor. Bediüzzaman bir psikanalitik tahlil yapıyor, demek bütün olağan dışı psikolojik durumların özünde iman kelimesinin yaşanır bir kelime olmayışından dolayıdır.imanın çok boyutlu olarak anlatımını Bediüzzaman yapıyor. Altı rüknün özellikle Allah ve peygambere imanın bütün şubeleri onun anlatımlarında var. Hastalığı hissetmiş, ve ısrarla  tedavi etmeye çabalamış.

“Bu milletin hastalığı zaf-ı diyanettir” demesi  bu yüzdendir. İmanın okyanus genişliği hiçbir kurumda anlatılmıyor desem yerindedir. Bütün hayatı ve tabiatı ve insan psikolojini içinde alan bir genişlikte anlatılmış iman bahsi eserlerde.Risale-i Nur’un çekirdeğidir İkinci Söz.  Bu sözün açılımı bütün bir Risale-i Nur’dur. 

Bunlar Küçük Sözler değil, icmal edilmiş Bediüzzaman’ın eserlerinin çekirdekleri .Çekirdek vakalar romanların kendinden çıktığı eserlerdir. Hz Yusuf’un daha çocukken gördüğü rüya bütün hayatının çekirdeğidir, ondan Yusuf Kıssası çıkan Hz babası Hz Yakıp rüyayı izah ederken, romanı ifşa eder, Dickens’in Büyük Umutlar romanında bir çocuk bir mezarlıkta bir kürek mahkumu ile karşılaşır bütün roman o sahneden çıkar. Hz Amine peygamberimizi doğduğunda o Sabi birden secdeye kapanır, o sahne de bir çekirdek vakadır, bütün din o sahneden çıkmıştır.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Cennet ile Rü’yet Arasında, Sıdk ile Muhabbet, Îsâr ile Zühd Köprüsü Vardır!..

CENNET  İLE  RÜYET   ARASINDA,  SIDK İLE MUHABBET,  İSAR  İLE  ZÜHD  KÖPRÜSÜ  VARDIR!.. “İnkılâplar neticesinde, …

Kapat