Ana Sayfa / Yazarlar / Ölen Ölür Kalan Sağlar Bizimdir Politikası

Ölen Ölür Kalan Sağlar Bizimdir Politikası

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Korona virüs salgını denilerek bütün dünya üzerinde estirilen hastalık paniğini öncelikle “ekonomik” bir kriz olarak değerlendiriyorum. Evet sağlık sorunu vardır lakin o kadar çok konuşulduğu üzere bir virüsten ziyade hijyen ve temizlik kurallarına uyulmamasından kaynaklanan bir sorundur.

Evet, dünya toplumları son altı aydan beri iyi bir testten geçirildi. 21. Yüzyıl insanı olarak verilen talimatlara uyum konusunda nasıl uysal ve tepkisiz olduğumuzu bütün insanlığa göstermiş olduk. Ekonomik olarak “nasıl bir sömürü çarkı kursam da mevcut durumdan daha iyi bir şekilde insanları kanını emebilsem” diye düşünen özellikle büyük sermaye grupları hayali bir salgın üreterek dünyanın altını üstüne getirdiler.

İnsanın en zayıf damarlarından birisi olarak gösterilen ve sağlık çalışanlarını büyük bir baskıcı insan haline getiren doktorlar yüzünden çok kötü bir tuzağa düşürüldük. Ekonominin durma noktasına gelmesi başta olmak üzere birçok konuda büyük zararlara yol açıldı. Yüz binlerce işyeri için işlerin durma noktasına gelmesi bir yıkım olduğu gibi milyonlarca insanın işsiz kalmasına da yol açıldı.

Bu sert ve çarpıcı iddialarımı ispatlamak için öncelikle matematik bilimine müracaat etmemiz gereklidir. Aksi takdirde bu makalede yazılan acı gerçekler kuru bir iddia noktasında kalır.

Evet, matematik kurallarına göre ortada salgın hastalığı yoktur. Nasıl mı?

Yapılan istatistiki çalışmalara göre dünyada 8 milyara yakın insan yaşıyor. Bu insanlardan her yıl 50 milyonu çeşitli nedenlerle ölüyor. Kısaca söylemek gerekirse her hafta 1 milyon insan ölüyor. Örneğin İstanbul Mezarlıklar Müdürlüğünün son rakamlarına göre bu şehirde her gün 300 kişi için mezar kazılıp cenaze merasimi düzenleniyor. Korona salgını dolayısı ile öldüğü iddia edilen insanlar bu rakamı değiştiremediler. Yine dünyada haftada 1 milyon, bir günde 142 bin insan ölüyor.

Korona hastalığı ilk olarak Kasım 2019’da ortaya çıkmıştır. Bu tarihten itibaren açıklanan rakamlara göre 6 ayda Korona salgınından dolayı ölen insan sayısı 350 bin kişi civarındadır. Bu da demektir ki bir haftada ölen insan sayısına dahi ulaşamamışız.

Dünya tarihinde özellikle Avrupa’da “veba” denilen büyük salgın hastalıklar meydana gelmiştir. Kara ölüm de denilen veba salgını süresince toplam Avrupa nüfusunun üçte biri hatta yarıya yakınının öldüğü tarihi kayıtlarda yer almaktadır. Halbuki Avrupa’da günümüzde altı ayda sadece 100 bin civarında insan korona virüsünden dolayı ölmüştür. Bu rakam Avrupa nüfusunun yaklaşık on binde biridir. Nüfusun yarısının ölmesi nere? On binde bir kişinin ölmesi nere?

İşte matematik bilimi rakamlar aracılığı ile bunu söylüyor. Demek ki; ortada salgım malgın yoktur. Peki, sağlık bilimi açısından bu hastalığı nereye koyacağız. Neden Müslümalarda ölüm oranı diğerlerine göre çok az gerçekleşiyor?

Bu konuda özellikle dinimizin emrettiği şekilde yaşamanın önemimi ortaya çıkmaktadır. İslam kurallarına uyulduğu takdirde sadece korona virüsü değil daha bir çok sağlık sorunu kolayca aşılacaktır. Örneklerle izah edelim:

Müslümanlar günde 5 vakit namaz kılarlar. Namaz, Allah’ın emri olup Peygamber Efendimizin (ASM) “dinin direğidir” şeklinde buyurduğu en önemli ibadettir.  Namaz kılmanın şartları vardır. İki tanesi; hadesten ve necasetten taharettir. Gusül abdesti almak hadesten taharettir. Necasetten taharet ise insanların her abdest alışından önce temiz kıyafetlere bürünmesi ve su ile abdest alınmasını gerektirmektedir.

Korona virüsü diye uydurulan hastalığın Müslümanlar arasında nispeten daha az ölümle sonuçlanmasının sebebi; abdest alışkanlığı ve tuvaletlerde suyun kullanılması nedeniyle olsa gerektir. Temizlik imandandır. Ne yazık ki Müslümanların temizliğe verdiği önem diğer insanlarda yoktur.

Elbette taharet yani temizlikten başka hususlarda da İslam’ın emrettiği diğer hususlar da vardır. Örneğin Müslümanlar secde ettikleri yere ayakkabı ile basmazlar. Evlerini her türlü mikrobu barındıran ayakkabı ile girip kirletmezler. Uzakdoğu insanı gibi kapı dışında ayakkabısını çıkarıp evde giydiği terlik türü eşyalar ile dolaşırlar. Bu durum hijyen olarak Müslümanların evlerinin diğer insanlara göre çok daha temiz olduğunun bir göstergesidir.

Bunların dışında helal gıda adı verilen yiyeceklerin yenilmesi ve alkollü içki gibi yasak içeceklerin içilmemesi de sağlık açısından Müslümanları koruyan önemli hususlardır. Yemekten önce ve sonra ellerin ve ağzın yıkanması önemli sünnetlerden birer örnektir.

Bunların dışında sadece Müslümanların değil bütün dünya insanının maruz kaldığı bir sorun vardır. Yiyeceklere uzun raf ömrü olması için konulan sağlığa zararlı katkı maddelerinin kullanılmasıdır. Ayrıca genetiği değiştirilmiş tohumlardan elde edilen ürünler çeşitli hastalıklara yol açmaktadır.

Bir de ağır elektro manyetik radyasyon yani kablosuz yayınlar insan sağlığını derinden etkilemektedir. Korona virüsünden daha çok bu sorunlara çare aranmalıdır.

Peki, buraya kadar anladık diyelim. Yani her zaman yaşadığımız ve benim de yılda iki defa geçirdiğim üst solunum yolu enfeksiyonuna panik havası vermek için “Korana salgını” adı verilmiş. İyi de milyarlarca insanı etkileyen bu uydurma salgın hastalığın ekonomik gerekçeleri yok mudur?

Elbette vardır. Öncelikle Avrupa başta olmak üzere gelişmiş sanayi ülkelerinde başlayan “yaşlı nüfus patlaması” bu uydurma hastalığı çıkaranların en ciddi kaygılarıdır. Çünkü sosyal güvenlik kurumları yaşlanan nüfus karşısında emekli maaşlarını ödemekte zorlanmaktadır. Yatırım harcamaları yapmak ki örneğin başta köprüler olmak üzere alt yapı inşaatlarına ayrılacak para bulunamamaktadır. Batı dünyası yaşlanmış ve köhneleşmiştir.

Bir gün kendisinin de yaşlanıp öleceğini düşünemeyen sadece günü kurtarmayı amaçlayan bu kapitalist zihniyet; şöyle bir senaryo uydurmuş olabilir. Köroğlu’nun dediği gibi “ölen ölür kalan sağlar bizimdir”. Bu sayede özellikle yaşlı bakım evleri kasıtlı olarak ihmal edilerek yaşlı nüfusun bir an önce ölmesi düşünülmüş olabilir. Çünkü “yaşlandığında aile büyüklerinize öff bile demeyin, anlayışı bunlarda yoktur.

Yaşlıların ölümünü istemek gibi insanlık dışı düşünceyi kanıtlayacak çok sayıda delil bulunmaktadır. Örneğin ABD’de uçuşlar durdurulmamış salgın hastalık denilen virüsün bulaşmasının önüne geçilmesi için ciddi bir önlem alınmamıştır.

İngiltere ise başlangıçta hiçbir tedbir almamış kamuoyundan gelen baskılar ve Başbakan’ın virüse yakalanması nedeniyle mecburen bazı tedbirleri yürürlüğe sokmuştur. Bununla beraber bazı Avrupa ülkelerinde örneğin Belarus devletinden hiçbir sağlık önlemi alınmamış insanlar normal hayatlarına devam etmişlerdir.

Köroğlu’nun yöntemini uygulayan Avrupalılar bundan başka üretim gücünü kaptırdıkları Çin’in başına çorap örmek için bu salgın hastalık senaryosunu uydurmuş olabilirler. Öyle ki satın alma gücüne göre dünya gayri safi milli hasılasının önemli bir bölümünü ele geçiren Çin’e bir ders vermek zamanının gelmiş olduğunu düşünüyorlar olsa gerektir.

Şimdilerde “Korona salgınını bize zamanında bildirmedin!” diyerek Çin devletine büyük miktarlarda tazminat davası açılması beklenmektedir. Nitekim bu konuda bir çok dava açılmıştır.

Elbette Çin bu duruma karşı bir hazırlık yapıyordur. Koca Çin’in eli armut toplamıyor ya! Muhakkak bu tazminat davalarına karşı A, B ve C planlarını devreye sokacaktır. Pek yakında Korona virüsü değil de büyük devletler arasındaki ekonomik savaşı izlemeye başlayacağız. Bunun sonucunda başta ABD olmak üzere gelişmiş Batı ülkelerin ekonomik savaşı kaybedeceklerini düşünüyorum. Belki Çin, dünyanın devi olamayacak lakin Batı devletleri de eski günlerini mumla arayacaklar, vesselam…

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Ömer Özcan’a Teşekkür

İdeal Okuma Bu İşte!  Nurları orta okulda tanıdım, lügate bakmadan sadece okuyordum, ama ne dedğini …

Kapat