Onları Sahâbe Yapan Sır Neydi?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Çünkü Onlar, Allah tarafından nefisleri arındırılmış, mâneviyatları olgunlaştırılmış ve bütün mânevî cihazları ile Rablerine yönelen ve kulluğun her çeşidine ve şükrün her şubesine mazhar sanki bir ibâdet, sanki bir şükür fabrikası gibi çalışan kâmil Müslümanlardı.

Onlar, Peygamberimizin (asm) sohbetinin feyziyle nurlanan, o sohbetin mânevî boyasıyla boyandıktan sonra bütün cihana üstad ve medenî milletlere muallim olanlardı.

Onlar, yalanın tüm çirkinliğiyle gözüktüğü ve doğrunun bütün güzelliği ile göründüğü bir asrın çocuklarıydılar.

Onlar, yalanla doğru arasındaki mesâfenin, yerle gök kadar açıldığı bir zamanın insanlarıydılar.

Onlar, yalanı tercih etmenin kolay, doğruyu tercih etmenin çilelerle dolu olduğu bir dönemin kahramanlarıydılar.

Onlar, Ebû Cehil gibi, Ebû Leheb gibi, Müseylime-i Kezzab gibilere uyulsa dünyevî zarar görülmeyecek, Muhammedü’l-Emin (asm)’a tâbi olunsa tatlı canın bile kaybedileceği bir devrin bahadırlarıydılar.

Hâl böyle dehşetliyken, durum bu denli zor ve şiddetliyken, vaziyet hayat-memat derecesinde tehlikeliyken nasıl bir sır ile onlar; bâtılı değil de hakkı, yalanı değil de doğruyu, küfrü değil de îmanı, dalâleti değil de hidâyeti, dünyayı değil de âhireti, hususan Muhammedü’l-Emîn’i (asm) tercih ettiler?

Onlarda Mekke müşriklerinde ve Medine münâfıklarında olmayan ne vardı da; Onlar Efendimizi (asm) mallarından, canlarından, dünyalarından aziz bildiler?

Nasıl bir îmanları vardı ki; herbiri,“Anam, babam, tatlı canım sana feda olsun yâ Resûlallah” diyerek O’nun (asm)  getirdiği her şeyi, ne pahasına olursa olsun baş tacı edebildiler?

EVET; Onlar hakkı, doğruyu, îmanı, hidâyeti, âhireti, hususan Muhammedü’l-Emîn’i (asm) tercih ettiler? Îman, Kur’ân ve İslâmiyet yolunda neleri varsa feda ettiler.

Çünkü Onlar, hakka âşık, doğruluğa müştak, adâlet ve hakkaniyete gönülden bağlı insanlardı.

Çünkü Onlar, yalan söylemektense bir bardak zehiri içip ölmeyi tercih edecek kadar hakikate sâdıklardı.

Çünkü Onlar, sâdece ama sâdece hakkın müşterisi olup, ulvî hislerle dopdolu, güzel ahlâka vurgun, tüm insanlığa, insanlığı öğretecek derecede mükemmel kılavuzlardı.

Çünkü Onlar, Allah tarafından nefisleri arındırılmış, mâneviyatları olgunlaştırılmış ve bütün mânevî cihazları ile Rablerine yönelen ve kulluğun her çeşidine ve şükrün her şubesine mazhar sanki bir ibâdet, sanki bir şükür fabrikası gibi çalışan kâmil Müslümanlardı.

Çünkü Onlar, akıllarını, kalblerini, ruhlarını, nefislerini vahyin nuruyla terbiye etmiş bütün çağlara yol gösterebilecek muhteşem yıldızlardı.

Çünkü Onlar, küfürden nefret ettikleri kadar küfrün arkadaşı olan yalandanda nefret eden adam gibi adamlardı.

Çünkü Onlar, aleyhlerine bile olsa doğruyu söyleyen, yalana, iftiraya, gıybete hiçbir şekilde tenezzzül etmeyen, düşmanlık yaparken bile düşmanının hakkına riâyet edip onun seviyesine düşmekten çekinen mümtaz vicdanlardı.

Çünkü Onlar, Allah’ın Kelâm’ından Rablerinin rızasını arayan, O’nu râzı etmeyi ve onun muhâbbetine mazhar olmayı en mühim maksad bilen seçkin kahramanlardı.

Çünkü Onlar, bütün dünya Peygamberimize (asm) ve getirdiklerine muhalif ve muarız iken her şeyleriyle Resûl-ü Ekrem’in (asm)  davasına ve mirasına sâhip çıkan ve bütün dünyaya meydan okuyan korkusuz arslanlardı.

Çünkü Onlar,  o derece ki, Fahr-i Âlem’in (asm) mübârek ağızlarından dökülen tükürüğü dahi zâyi etmeyip onunla teberrüke can attıkları gibi aynı mübârek ağızdan dökülen iki dünya saadetini temin eden hakikatler için her şeylerini fedadan çekinmeyen ashâb-ı kiramdı.

Çünkü Onlar, herkesten ziyâde dünyanın fâni ve fena yüzünü görüp, âhiret yurdunu düşünen ve ona göre hareket eden hakikî ehl-i îmanlardı.

Çünkü Onlar, aynı Rehberleri (asm) gibi kalblerini bir kumandan yapıp, en geniş bir dâirede bütün duygularıyla ibâdete koşanlardı.

Çünkü Onlar, dünyaya pek çok girdikleri halde, onu kesben değil kalben terk edip dünyaya aldanmayan müteyakkız kullardı.

Çünkü Onlar, Peygamberimizin (asm) sohbetinin feyziyle nurlanan, o sohbetin mânevî boyasıyla boyandıktan sonra bütün cihana üstad ve medenî milletlere muallim olanlardı.

Çünkü Onlar, Efendimizin (asm) rahle-yi tedrisinden geçen, her yönden onun sünnetlerini kendilerine rehber ve örnek alan saff-ı evvel sahâbe-i kirâmdı.

Çünkü Onlar, sıdk ve sadakatiyle âlâ-yı illiyyîne, yücelerin en yücesine çıkan, Muhammedü’l-Emin Aleyhissalâtü Vesselâm’ın talebeleriydiler.

Ve Çünkü Onlar, Hakku’l-Mübîn olan Rabbimizin Habîbi, iki cihanın serveri, doğruluğun timsâli olan Muhammed Mustafa’nın (asm) sahâbeleriydiler.

Evet, Rabbimizden niyazımız odur ki; bizleri dünyada onların sırlarına mazhar ve davalarına vâris kılsın. Âhirette de o kahramanların şefaatlarına bizleri nâil edip  cennette onlara komşu eylesin. Âmin.

Yazar: Dr. Mirza INAK

İrfan Mektebi Dergisi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI

SAATLER VE MANZARALAR Yahya Kemal BEYATLI   Sütunların Dibinde Duâ Edenler Ayasofya’da, ikindiden sonra, yerle …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Şaban Ayı ve Berat Gecesi

ŞABAN AYI Mübarek Receb Ayını uğurlarken Şaban-ı mübareke kavuşmanın, Ramazan-ı Şerif’e yaklaşmanın heyecanını yaşıyoruz. İlâhî …

Kapat