Ana Sayfa / Yazarlar / Osmanlı Akıncısı Bahadıroğlu

Osmanlı Akıncısı Bahadıroğlu

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Dün Yavuz Bahadıroğlu’nun amma programını dinledim,keşke insanları ölmeden önce ölümün öznesi olan kişileri yine onların hayranları ile ansaydık, ne kadar harika olurdu, taş binadan düştükten sonra yeri belli olur misali onları bu görünen alemden gidince farkediyoruz.Programdan şunu anladım, bizi medresenin dört duvarına hapseden dava anlayışına isyan ettim, yıllarımız orada yeyip içip arada sırada da yaralı cengaver gibi yürümekle geçti. Bahadıroğlu bir gün “ Böyle bu evlerde yaşamakla olmaz, dışa çıkalım, koşalım koşturalım “ demiş ne kadar harika anlamış. Bir gün rüyasında Bediüzzaman bir ata binmiş onu arkasına almış, öylece gitmişler işte Anadolu toprağında Asya bozkırlarında at koşturan adam, kah Buhara’ya gidip bir milli felaketi seyrederken bize böyle kara günleri de var bu milletin demiş, kah Yavuz Sultan selimin yavuz kişiliği ile dünyayı bir adama çok iki adama az gören o bahadır insanla birlikte büyük bir coğrafyada kalemini at gibi kullanıp koşmuş. Dördüncü sözü okumak başka at sırtında dördüncü sözü at ile sirlikte okumak  başka,medrese dört duvar adı dershane hep birbirimizi yedik içtik, işte ığdır’da hiçbir cengaverliği olmayan cühela taşıma servisi gibi insanları bir yere dolduran insanlar , ne saygı ne dava anlayışı , ne diğer gamlık, bir zamamn fetönü adına bindi bizimkiler, ne zaman uçak saraya saldırdı o zaman hissetti bizim adamlarımız tehlikeyi şimdi de başka bir fesad fikrin atına bindi bizimkilerin bazıları, Bahadıroğlu  bir can kurtaran gibi gençlerimize yaşanan dini , dinlenilen dini değil anlatılan sokak ortalarında üniversite koridorlarında insan kurtarmak için koşuşturan bir acil servi aracı gibi dini anlayan Bahadıroğlu , ya biz konuşmak, düşünmek , üretmek , mana vermek kelimeye bakmak yasak ya nasıl ata binip ülkenin insanlarına koşacağız. Bediüzzaman” Risale-i Nur’u anlamıyorlar veya anlamak istemiyorlar”derken bunları diyor.

Devlet Bahçeli Buhara Yanıyor dizisini okuyunca bu adam gibi roman yazın demiş,nasıl ikimiz aynıyız demek istemiş, onlar dini bizim gibi anlamadılar ama sokaktalar kantindeler koşuyorlar iyi kötü çocuklara ideal olmasa da bir ruh veriyorlar, biz ise suskun konuşmaz konuşmaktan kaçan insanlar yetiştirdik. Ben ısparta’da heryerde konuştum başka bizimkiler “öyle her yerde konuşulmaz “ dediler, acil servisi mekan ettim kaç defa gittim geldim, Koşan elbet varır düşen kalkar, kara taştan su damla damla akar birikir sonra bir büyük göl olur, arayan hakkı en sonunda bulur demiş, Garip Fikret, suyu aramış denizin kıyısında ölmüş. 

Bahadoğlunun bir hayranı ve yazar Mithat Efendi’ye benzetti, yazarı ne güzel bir tesbit Mithat Efendi’de hep yazmış her şeyi yazmış Bediüzaman ‘dan önce evlere kitap sokmuş okuma saatleri koydurmuş, ne güzel.Birisi daha çocuk Sungurğlu hayranı o kitabı ondan fazla okumuş, ruhunun sünepeliği o koşturan adam ile harekete geçmiş.Ah bizi hareketsiz heykel gibi yapanlar, yazık değil mi bize . Tayyip Erdoğan bir gün resmi tarihçilere kahramansız vakanüvislere sizde bu adam gibi Bahadır oğlu gibi yazın demiş. Yavuz Bahadır, başkana birgün belediye başkanı iken sen başbakan olmalısın, sonra da cumhurbaşkanı demiş, nasıl iki ortak ruh birbirini hissetmiş.

Cenazesinde  bu kelimeden hoşlanmıyorum, Allah’ın veli kulları gök kubbeye sığmaz o yatan cenaze değil seyredenler belki olabilir,Bahadoroğlu fiziksel olarak da bir Osmanlı akıncısına benziyordu, bıyıklar tam küheylan gibi adamı gösteriyor, o hep Osmanlı gibi düşünmüş yürürken bile ideal koşucudur. Bediüzzaman’ın fikirleri ruh ama biz onlara elbise giydirmeyi beceremedik, o fikirleri koşturamadık, anlamadık okuduk, o ruhlar hep elbise bekleyenler gibi. lTarikat değil ama dört duvarda cenneti bekleyenler gibi  yaşamak değil dava, biz lisede okurken Erzurum sokaklarında akıncı gibi dolaşırdık çocuklarla gençlerle tanışırdık.

Erkan Kavaklı Akıncı Şiirini okudu, hoşuma gitti şu ığdırda okutamadığım adamın ruhu ile Bahadıroglu’nun ruhunu özdeş hale getirdi.

AKINCILAR

Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik;
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!

Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle!
Bir yaz günü geçtik Tuna\’dan kaafilelerle…

Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan.
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan.

Bir gün dolu dizgin boşanan atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla…

Cennette bugün gülleri açmış görürüz de
Hâlâ o kızıl hatıra titrer gözümüzde!

Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik;
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!.

  

Bu akıncılar şiiri tam Bahadıroğlu idi, Kavaklı da  onu anlattı, koştu koşturdu ruhları gemlerinden kurtardı, namazı at sırtında miracı koşarken anlattı. Helal olsun  seni anlamamaşız Bahadıroğlu , ne söyleyeyim, neyi anladık ki.

Fikir ile hareket arasında bağlantı kuramadık, sadece  fikri bilmek yetmedi, bunu anlayan Bahadıroğlu.

 Bediüzzaman’ı dar kalıplara soktuk biçare oralardan çıkamaz nerden çıksın, ama Bahadıroğlu koşmayı bize öğretmeye çalışmış, her fikre kanat vermiş, kimi zaman kuş yapmış kimi zaman sandal kimi zaman  gemi yapmış, hareketsiz fikir kıyıda bekleyenler gibi .

İsmini bile bir tarihi zaruret olarak bulmuş en çok koşan ömrü at sırtında geçmiş Yavuz ismini almış, sonra da yine dünya coğrafyasına islamın gül bahçesine çevirmiş bir bahadır gibi düşünmüş ve öyle de ölmüş. Ömrüm roman üzerine geçti, neden Bahadıroğlu üzerine çalışmadım diye şimdi hayıflanıyorum, geçti himmet uç geçti.

Vehbi abi ben maraştan bir gariban istanbula geldim, o Rize’nin yokuşlarından yazarlık nere biz neredeyiz, ama Bediüzzaman’ın satırları bizim ruhumuzu ateşledi ve sonunda kurtlar sofrası istanbul’da Babıalinin kenarından Babı Osmani ve Babı nebeviye geçtik, hep onun satırları ile hep onun telkinleri ile  .

Oğlu babasının vesika müptelası arşiv hastası olduğunu söylüyor, oralarda kitaplar arasında elbiseler buluyor fiktif kurmaca dünyasına taşıyor, o arkadaki kişiliğini öğrenmek isterdim,  nasıl fikirlere ceset giydirdin, ruhları ateşledin diye , romancılarla konuşmak onların nasıl  büyük ruhlu insanları ortaya çıkardığını konuşmak isterdim, kurmaca dünyasının tezgahını görmek isterdim, geçti gitti. Bizim bize ettiğimizi başkaları bize edemez, bir adamı üniversiteye getir kadrosunu değiştir, doktora hakkını elinden al, çoluğu çocuğu musallat et, sonra ekabir pozlarla gez, neye pkk diyoruz, içmizde ne adamlar var. Bir zaman fetönün atına bindik ülkeyi ihtilal tezgahına çevirdik, onlara birşey söyleyemedik, hele bir söyle , şimdi de daha kirli bir ata bindi birtakımları hele bir şey söyle sakaktaki adamı getirir sana hakaret ettirir, sonra da ceza verir, makyavel bile bunlardan daha iyi insanmış.Ey Bediüzzaman kalk da bir halimize bak, biri Bahadoğlu biri bilmem ne . vicdan iman, saygı herşey havada.

Bediüzzaman’ı bir zaman siyasete alet ettik, bir bölük öyle gitti, sonra fetöye alet ettik , birkaç bölük de öyle gitti, kimse Bahadıroğlu gibi anlamadı, anlamak istemedi, şimdi de bir başka kirli iğrenç ata bindirdik, bakalım nereye kadar. Bir zamanlar herkes fetönün bedava dellaı idi, ekabirler bile ondan başka anlatacak birşeyleri yoktu, ama adam bakmış ki yalın fikir bir şey yapamaz fikirlere kanat giydirdi, ata bindirdi, fakat devletin kapısına dayandı, işte o zaman dananın kuyruğu koptu. Şimdi çok yakında Bediüzzaman bir başka birinin atında bir yere dayanır, bakalım ne olacak, tepedekiler sarayın kapısına dayanınca kötülüğü hissediyor, ama hazırlanma döneminde değil, Diyarbakır da dörtyüz elli kişi  onları attılar, atmadan bu insanları tutmak yakalamak mümkün değil mi , şimdi başkaları ahır doldurur gibi adam getirip semirtiyor, kafalar hasta. Yine bizimkiler görmüyor ne yapalım.

 

Tarih şuuruna ne kadar hayrandır Bediüzzaman “ Hakiki vukuatı kaydeden tarih hakikate en güzel şahittir” demiş, işte Bahadıroğlu böyle bir adamdı. Tarih okumayı bile zevaidden gören adamlar, kelimeye bile bakmayan adamlar nerden anlasın fikir ile hareket arasındaki ilişkiyi. Bediüzzaman Bahadıroğlu’na dua etmiş, işte bunun için . Bahadıroğlu Bediüzzaman’ın yol haritası na göre koşmuş, ama bütün çektiklerimiz onu satırlara hapsetmekten. 

Bahadıroğlunu anarken yanlış anlamamızın bize nelere olduğunu anladım, inşallah iyi anlarız.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
“2021 Yılı İstiklal Marşı Yılı” Dolayısıyla

12 Mart 1921 tarihinde TBMM’de, Mehmet Âkif Ersoy’un yazdığı şiirin “Millî Marş” olarak kabulü dolayısıyla …

Kapat