Ana Sayfa / Yazarlar / Otobüste Bir Sohbet

Otobüste Bir Sohbet

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Üniversiteden şehire geliyordum ve bu arada da Münacaat-ül Kur’an okuyordum. Yanımdaki bir bayan öğrenci merak etmiş, “ne okuyorsunuz?” dedi. Ben her zaman otübüste fırsat buldukça okurum, insan sadece otobüslerde okusa bir yılda çok şey elde eder. Şimdi Münacaat’ın ne olduğunu bilmeyen, üstelik Kur’an’a dayanan bir duayı bilmek bugünün insanı için imkansız, ona önce duayı anlatmalıydım.

Bizim romancımız kahramanlarına dua ettirmez, ben Çocuk edebiyatı okuturken Dickens, İngiliz romancısı, onun Oliver Twist isimli romanında Oliver’e ettirdikleri dualardan başladım. Oliver yetimhanede doğmuş öksüz bir çocuk, yetimhaneden kaçar, Londra’ya gelir, görüntüsü çok masum bir tiptir, bir hırsız çetesi olan Yahudi Fagin’in eline düşer. Onlar bunu böyle görüntüsündeki masumiyetten dolayı hırsız yapmak isterler, ona bazı hırsızlık becerileri talim ettirirler, bir gün de hırsızlık yapmak için bir yere gitmek üzeredirler, Oliver “ne olur beni hırsız yapmayın, olmak istemiyorum, böyle kötü bir fiil ile anılmak istemiyorum” der, kızarlar “sus, sen iyi hırsız olursun, insanlar senin görüntünden sana böyle bir fiili ilişkili bulmazlar.” O kendisinin dinlenmediğini görünce içten içe dua eder ve der ki “Allah’ım hırsız olmak istemiyorum, böyle bir fiili bana işlettirmemek için olayları sen merhametinle düzenle, ne olur Alllah’ım” Hırsızlık için bir eve girerler, olaylar öyle gelişir ki hırsızlık yapmadan diğerleri evden kaçarlar. Oliver evde kalır, sonra ev sahibi varlıklı ve merhametli bir insandır, “sen hırsızlık yapamazsın” diye ona söyler ve ona güvenir. Ama çete onu bırakmaz yine kaçırırlar. Oliver Fagin’in paraya nasıl Tanrı gibi taptığını görür, üzülür, çetenin ayrıntılarına şahit olur. Fagin, parayla sirklerde seyrettirilecek bir insandır, o kadar çirkindir.

Dickens muhafazakâr hatta dindar bir romancıdır, bu yüzden bütün dünyada hâlâ çok okunan bir romancıdır, hacda bir Türkmen kitapçının kitapları arasında Dickens’in romanlarının İngilizcesini görmüştüm “Great Expectation, büyük umutlar. Orada da bir çocuk ile genç arası kahraman vardır. Dedim bu kitabı kim okuyor? Dedi: Araplar muhafazakâr olduğu için çocuklarına Dickens’in romanlarının İngilizcesini okutuyorlar. Bir gün sokakta başında takkesi ile giden bir çocuğa baktım, elinde bir Dickens romanı bir de Kur’an vardı. Beğenmiyoruz ama o çucuklar daha küçükten İngilizce öğreniyorlar, konuşuyorlar, bak bizim eğitim sistemimize, daha Türkçeyi bile bilmiyorlar, biçare Türkler ve eğitim; din de edebiyat da sahipsiz.

Olayların sonunda çete yakalanır ve Fagin mahkemededir, Oliver de oradadır. Oliver bu adi adamın yanına gider ve ona “Fagin senin için Allah’a dua edeceğim” der. Ne kadar etkili, ona bile kin duymaz. Birbirini affetmeyen insanlar grubuyuz, nasıl kendimizi basit işlerden dolayı yargılarız. İşte Dickens gibi bir romancımız yok, ben Tarihî roman dersinde İskender Pala’nın Mihmandar romanını  ve Nurdan Damla’nın Hatice romanlarını okumuş ve okutmuştum, vatanseverlik maskesi altında adamlar soldan daha garip din düşmanlığı yapıyorlar.

Kıza bu iki romanı okumasını tavsiye ettim.

Dinimizde de “Duanız olmasa ne öneminiz var” diye bir ayeti anlattım, sonra “isteyiniz vereyim” ayetini hatırlattım.

Münacat-ı Kur’an ne demek. Bediüzzaman duada inkılap yapmış, klasik dua kalıbını kırmış, onu zenginleştirmiş. Münacaat isimli eserinde dünyanın ve varlığın önemli üyelerini fenni ve hayati fonksiyonları ile anlatır; bulutu, yağmuru, güneşi, ayı, daha neleri neleri anlatır, sonra onlarla dua eder, bu gerçekten bir yeniliktir. Fen ile duayı birleştirmek onun harika bir yeniliği.

“Ey Fâtır-ı Kadir. Ey Müdebbir-i Hakim, Ey Mürebbi-i Rahim! Resulü Ekrem aleyhisselatü vesselamın talimiyle ve Kur’an-ı Hakîm’in dersiyle anladım ve iman ettim ki nasıl nebatat ve eşcar (ağaçlar) Seni tanıyorlar, Senin sıfat-ı kudsiyeni ve Esma-i Hüsnanı bildiriyorlar, öyle de zîhayatların ruhlu kısmı olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki cisminde gayet muntazam saatler gibi işleyen ve işlettirilen dâhilî ve hâricî azalarıyla ve bedeninde gayet ince bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile yerleştirilen alat ve duygularıyla ve cesedinde gayet sanatlı bir yapılış ve gayet hikmetli bir tefriş (vücuda yerleştirme yerli yerine koyma) ve gayet dikkatli bir muvazene içinde  konulan cihazat-ı bedeniyesiyle Senin Vücub-ı Vücuduna ve sıfatlarının tahakkukuna şehadet etmesin. Çünkü bu kadar basîrâne nazik sanat ve şuurkârane ince hikmet ve müdebbirane tam muvazeneye elbette kör kuvvet ve şuursuz tabiat ve serseri tesadüf karışamazlar ve onların işi olamaz ve mümkün değildir. Ve kendi kendine teşekkül edip  öyle olması ile yüz derece muhal içinde muhal dir. Çünkü o halde herbir zerresi herbir şeyini ve cesedinin teşekkülünü, bekli dünyada alâkadar olduğu her şeyini bilecek örecek yapabilecek adeta ilah gibi ihatalı bir ilmi ve kudreti bulunacak, sonra teşkil-i ceset ona havale edilir ve kendi kendine oluyor denilebilir.

Ve heyet-i mecmuasındaki vahdet-i tedbir ve vahdet-i idare ve vahdet-i neviye ve vahdet-i cinsiye ve ümumun yüzlerinde göz, kulak, ağız gibi noktalarda ittifak cihetinde müşahade edilen sikke-i fıtratta birlik ve herbir nevin efradı simalarında görülen sikke-i hikmette ittihad ve iâşede ve icadda beraberlik  ve birbirinin içinde bulunmak gibi keyfiyetlerinden hiç birisi yoktur ki senin vahdetine kat’î şahadette bulunmasın ve herbir ferdinde kainata bakan bütün isimlerin cilveleri bulunmakla vahidiyet içinde senin ehadiyetine işaret olmasın”

Şu küçük kısımda ne kadar hayvan fizyolojisini, ve yaratılış esaslarını, topyekün idareye yönetime baktığını anlatan bir başka insan yok. Şu manacaat bir tevhid mektebi… Bu devlet iflah olmaz, başına belalar yağıyor, neden mi? Hizmeti-i imaniyeye büyük darbe vuruldu, adeta devlet ateist ve natüralist dinsizlerin elinde kaldı, hayatımın hiçbir döneminde bu kadar dinsizlerin ve ateistlerin hücumuna uğaramadım, ne ise… Bediüzzaman iman hizmetine vurulan darbelerin Allah’ın gazabını harekete geçirdiğini söylüyor ve buna örnekler veriyor, siyaset başka ilâhî bakışla bakmak başka, maneviyat yok, basiret yok.

Sonra Münacat-ül Kuran’ı anlattım, bu Cevşen’deki bahiste Kur’an’da peygamberlerin olayları, hikmetli vakaları vardır; kitabı, duayı tanzim eden, o olayları duaya çeviriyor, adeta Kur’an’a Kur’an dili ile dualar ediyor, çok rağbet edilmiş bir dua.

Eser tanıtılır. “Çok parlak ve çok kıymettar ve sevabı çok yüksek ve Kur’an’ın harika belâgatındaki i’cazın lemalarını  taşıyan emsalsiz bir münacaattır. Bu Ramazan-ı Şerif’in bize bir hediyesidir. Kur’an okurken şehid edilen Osman-ı Zinnüreyn’in (ra) pek şirin ve harika ve cevherlerin zengin bir hazinesi ve ümmete bir yadigarı ve eseridir ki İmam-ı Ali (ra) onun kıymetini ve mucizelerin ışıklarını gösterdiği tam tasdik ve takdir ederek ona bir ravi olmuş ve fevkaladeliğini ilan etmiş” Bediüzzaman Cevşen ve Celcelutiye gibi gayet kutsidir ve ayetlerin sarih lafızlarını alması cihetiyle onlardan daha yüksektir, diyor. 

Yani Cevşenden daha ileri bir duadır bu Münacaat ül Kur’an. Yani bu dua Kur’an’ın olayları ve lafızları ile yapılmış bir duadır, harika bir duadır. Öğrenciye bunları anlattım. İbretle dinledi, ne kadak az şey bildiğini itiraf etti. Ülke hem dinî hem millî hem de evrensel kültür bunalımında, bunları aşacak büyük kültür adamları lazım, nerde? Ara bulursun.

Biz çeşitli vesilelerle insanlarla sohbet etsek, onlara gücümüz oranında anlatsak ne kadar harika olur, dava ve düşünce adamı olmak budur işte.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri Günümüzün hayat hızı ve anlayış tarzının getirdiği şeyler İslam’ın evrensel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Şems Sûresi Meal Tefsiri

91 / ŞEMS SÛRESİ Şems sûresi Mekkidir, onbeş âyettir. Adını ilk âyetinden almıştır. Surede bütün …

Kapat