Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Peygamber Efendimizin (asm) Çocukluğu

Peygamber Efendimizin (asm) Çocukluğu

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Yazar: Âsım KÖKSAL (rha)

Önceki bölüm için tıklayınız

Peygamberimizin (a.s.) Büyümesindeki Başkalık

Başka çocukların bir aydaki büyümelerini o bir günde büyüyor, başka çocukların bir yıldaki büyümelerini o bir ayda büyüyordu![130]

Peygamberimiz (a.s.); daha iki aylık iken, her tarafa yuvarlanmaya çalışıyordu.

Üç aylık olunca, ayağa kalkıp day duruyordu!

Dört aylık olunca, duvara tutunup yürüyordu!

Beş aylık olunca, bir yere tutunmadan yürüyebiliyordu!

Altı ayı tamamlayınca, yürümeyi hızlandırmıştı.

Yedi aylık iken, konuşuyor, her tarafa gidip geliyordu.

Sekiz aylık iken, konuşuyor, konuşulanı anlıyordu.

Dokuz aylık iken, açık ve düzgün konuşmaya başlamıştı.

On aylık iken, çocuklarla ok atıyordun[131]

Peygamberimiz (a.s.)ın Sütten Kesilişi ve Annesine Götürülüşü

Halime Hatun der ki: “İki yıl geçince, onu sütten kestim.[132]

Kendisi, iki yılı doldurduğu zaman, oldukça iri ve gösterişli bir çocuk olmuştu. Onu annesine götürdük, ama biz, onun yüzünden gördüğümüz hayır ve bereketten dolayı, kendisi­ni yanımızda bir müddet daha tutmaya çok istekli bulunuyorduk.”[133]

Habeş Hıristiyanlarının Peygamberimizi (a.s.) Halime Hatunun Elinden Almaya Kalkışmaları

Sütannesi Halime Hatun, Peygamberimiz (a.s.)ı Medine’ye, annesine götürürken,[134] Siner vadisinde[135] Habeş Hıristiyanlarından bazı kimselere rastlamıştı.[136]

Hıristiyanlar, Halime Hatuna nereye gittiğini sordular.[137] Sonra da, Peygamberimiz (a.s.)a dikkatli dikkatli baktılar.[138] Arkasını döndürüp[139] onun iki kürek kemiği arasındaki peygamberlik hâtemine ve gözlerinin beyazındaki kırmızılığa baktılar.

Kırmızılık hakkında:

“Gözlerinden bir şikâyeti, hastalığı var mı?” diye sordular.

Halime Hatun:

“Hayır! Bu kırmızılık gözlerinden hiç ayrılmaz” dedi.[140]

Hıristiyanlar

“Biz, bunu kralımıza, ülkemize götüreceğiz. Çünkü, bunun bizimle ilgili hali, şanı vardır. Biz, onun işini biliyoruz” dediler.[141]

Hıristiyanlar, Peygamberimiz (a.s.) hakkında o kadar baskı yaptılar ki, Halime Hatun onu zorla elinden alacaklarından korkmaya başladı. Fakat, Yüce Allah onu onlardan korudu.[142]

Halime Hatun, Peygamberimiz (a.s.)ı onların ellerinden güçlükle kurtarıp[143] Hz. Âmine’nin yanına götürebildi.[144]

Hz. Âmine’ye, Peygamberimiz (a.s.) hakkında bilgi verdi. Onun uğurluluğu yüzünden gördükleri hayır ve bereketi anlattı. Habeş Hıristiyanlarının yaptıklarını da haber verdi.[145]

Peygamberimiz (a.s.)ın Benî Sa’d Yurduna Tekrar Götürülüşü

Halime Hatun der ki:

“Âmine’ye:

‘Oğulcuğumu, iyice büyüyünceye kadar benim yanımda bıraksan iyi olur. Çünkü, ben onun Mekke vebasına yakalanmasından korkuyorum!’ dedim.

Bu hususta o kadar ısrar ettim ki, nihayet, Âmine onu yanımızda bırakmaya razı oldu,[146] ve:

Oğlumla birlikte yurduna dön! Ben de onun Mekke vebasına tutulmasından korkuyorum. Vallahi, onun hali, şanı büyük olacak!’ dedi.”[147]

Peygamberimiz (a.s.)ın Atlattığı İkinci Tehlike

Halime Hatun; yurtlarına uğrayan bir Yahudi cemaatına:

“Siz, bu oğlum hakkında bana birşey söylemeyecek misiniz?” deyip, Hz. Âmine’nin kendisine anlat­tığı gibi:

“Ben ona hamile iken şöyle şöyle, onu doğurduğumda şöyle, rüyada da şöyle gördüm” diyerek görülenleri anlatınca, Yahudiler birbirlerine:

“Onu öldürünüz” dediler.

Halime Hatuna da:

“O, yetim midir?” diye sordular.

Halime Hatun:

“Hayır! Şu, onun babasıdır. Ben de annesiyim” dedi.

Yahudiler

“Eğer yetim olsaydı, onu muhakkak öldürürdük” dediler.[148]

Halime Hatun, Peygamberimiz (a.s.)ı hemen oradan götürüp kendi kendine:

“Az kalsın emanetimi harap edecektim!” dedi.[149]

Peygamberimiz (a.s.)ın Göğsünün Melekler Tarafından Yarılışı ve Tartılışı

Sütannesi Halime Hatun yemin ederek der ki:

“…[Muhammed (a.s.)], sütkardeşi [Abdullah] ile birlikte evlerimizin arkasında küçük kuzu­larımızın yanında bulundukları sırada, sütkardeşi telaş ve heyecanla koşarak bize geldi. Bana ve babasına:

‘Üzerlerinde ak elbise bulunan iki adam, o Kureyşî kardeşimi tutup yere yatırdılar, kendisinin kamını yardılar! Şimdi, onun içini karıştırıyorlar’ dedi.

Ben ve babası, hemen ona doğru vardık.

Kendisini, ayakta ve yüzü sararmış bir halde bulduk.

Ben, hemen tutup onu bağrıma bastım. Babası da bağrına bastı.

‘Sana ne oldu yavrucuğum?’ diye sorduk.

‘Üzerlerinde ak elbise bulunan iki adam gelip beni yatırdılar, kamımı yardılar. Karnımda, bilemediğim birşey aradılar dedi.

Birlikte, çadırımıza döndük.

Sütbabası Haris:

‘Ey Halime! Ben, bu çocuğun başına bir felaket gelmesinden korkuyorum!

Sen, başına bir felaket gelmeden önce, onu hemen ailesine götürüp teslim et!’ dedi.”[150]

Bu hadise, bazı kaynaklara göre, Peygamberimiz (a.s.) m dört-beş yaşlarında bulunduğu sırada vuku bulmuştur.[151]

Peygamberimiz (a.s.) da bu hususta şu açıklamada bulunmuşlardır

“Ben, Sa’d b. Bekrler’de emzirilip büyütüldüm. O sıralarda, sütkardeşimle birlikte evlerimizin arkasında kendimize ait küçük kuzuları yayıyor, otlatıyorduk. Üzerlerinde ak elbise bulunan iki adam, içi kar dolu, altından bir leğen ile yanıma geldi.

Beni tutup karnımı yardılar.

Kalbimi çıkardılar. Onu da yardılar.

Kalbimin içinden, kara, pıhtılaşmış bir kan parçası çıkarıp attılar.

Sonra, kalbimi, karnımı, o karla iyice yıkayıp temizlediler.

Sonra da, onlardan birisi, arkadaşına:

‘Onu, ümmetinden on kişi ile tart!’ dedi.

Beni onlarla tarttı.

Ben onlardan ağır geldim.

‘Onu ümmetinden yüz kişi ile tart!’ dedi.

Beni onlarla tarttı.

Ben yine onlardan ağır geldim.

‘Onu ümmetinden bin kişi ile tart!’ dedi.

Beni onlarla tarttı.

Ben onlardan da ağır geldim.

Bunun üzerine:

‘Artık onu tartmayı bırak! Vallahi, onu bütün ümmeti ile tartacak olsan, yine de o ağır gelir’ dedi.”[152]

Halime Hatunun Peygamberimiz (a.s.)ı Mekke’de Kaybedişi

Sütannesi Halime Hatun; Peygamberimizi (a.s.)[153] beş yaşında iken,[154] annesine teslim etmek üzere Mekke’ye getirdiği sırada.[155] Mekke’nin yukarı tarafında[156] kalabalık arasında kaybet­ti.[157]

Halime Hatun, bunu şöyle anlatır:

“Hayvanıma bindim. Sütoğlumu da önüme aldım.

Mekke’ye giriş kapılarından büyük kapıya kadar vardım.

Orada toplanmış bir cemaat bulunuyordu.

İhtiyacımı gidermek ve üstümü başımı düzeltmek için, sütoğlumu orada bırakıp ayrıldım.

Şiddetli bir gürültü işitip döndüğüm zaman, kendisini orada göremedim.

‘Ey insanlar cemaatı! Çocuk nerede?1 diye sordum.

‘Hangi çocuk?’ dediler.

‘Muhammed b. Abdullah b. Abdulmuttalib!’ dedim.

‘Allah’ın, onu büyütmek sebebiyle yüzümü güldüreceği, ev halkımı zengin kılacağı, açlığımı gidere­ceği ve onu annesine götürüp teslim ederek emanetimden çıkaracağım, sevincime ve umduğuma kavuşacağım sırada, önümden kaptılar kaçtılar!

Lât ve Uzzaya andolsun ki, onu göremeyecek olursam, kendimi şu dağın tepesinden atacağım, parçalanacağım!’ dedim.

‘Biz, birşey görmedik’ dediler.

Beni ye’se düşürdükleri zaman, elimi başıma koyup:

‘Vah Muhammed’ciğim! Vah oğulcuğum!’ diyerek ağlamaya başladım.

Kadınları ve erkekleri, ağıtımla ağlattım.

Orada bulunan halk da, benimle birlikte feryad ederek ağlaştılar, yanıp yakıldılar.[158] Kaybolma haberinin Abdulmuttalib’e benden önce erişmesinden korktum. Hemen gidip Abdulmuttalib’in yanına vardım. Bana bakınca:

‘Başına mutluluk mu, yoksa yaramazlık mı geldi?’ diye sordu.

‘Belki de, yaramazlığın en büyüğü!’ dedim.

Maksadımı hemen anladı.

‘Belki de, oğlum senin yanından kaybolmuştur’ dedi.

‘Evet![159] Bu gece, Muhammed’i getirmiştim. Mekke’nin yukarı tarafında bulunduğum sırada, kay­bettim. Vallahi, şimdi o nerededir, bilmiyorum.[160] Belki de, Kureyşîler hainlik, düşmanlık edip onu öldür­müşlerdir’ dedim.

Abdulmuttalib kızdı ve hemen kılıcını sıyırdı.

Kızdığı zaman, hiç kimse onun kızgınlığını durduramazdı.[161]

Bana:

‘Ey Halime! Sen otur!’ dedikten sonra, Safa tepeciğine çıktı.[162]

‘Yâ Âl-i Galib!’* diyerek seslendi.[163]

Bütün Kureyşliler toplanıp geldiler:

‘Ey Hâris’in babası! Ne haber var?[164] Söyle, sana icabet edelim?’ dediler.[165]

Abdulmuttalib:

‘Oğlum Muhammed kayboldu!’ dedi.

Kureyşliler:

‘Sen hayvanına atla! Biz de seninle birlikte hayvanlarımıza atlayalım.[166]Sen bizi harekete geçir! Sen denize dalarsan, biz de seninle birlikte dalarız’ dediler.[167]

Abdulmuttalib hemen hayvanına bindi.

Öteki Kureyşîler de hayvanlarına bindiler.

Mekke’nin yukarı tarafına vardılar. Oradan da, Mekke’nin aşağısına indiler. Birşey göremeyince, Abdulmuttalib, halkı kendi haline bırakıp Beyt-i Harama geldi. İhrama girip, Kabe’yi yedi kere tavaf etti.[168]

‘Yâ Rab! Kavmimin hepsi toplandı ise de, Muhammed bulunamadı!’ diyerek Allah’tan yardım dile­di.[169]

Havadan, bir seslenicinin:

‘Ey cemaat! Feryad etmeyiniz! Hiç şüphesiz, Muhammed’in Rabbi vardır. Onu yardımsız bırakmaz ve zayi etmez!’ diyerek seslendiğini işittik.

Abdulmuttalib:

‘Ey seslenici! Bize, onun nerede bulunduğunu da haber ver!’ dedi.

‘O, Tihame vadisinde, sağdaki ağacın yanındadır’ diye haber verdi.

Abdulmuttalib, hemen o tarafa doğru gitti.”[170]

Yolun bir kısmında Varaka b. Nevfel’e rastladı. Birlikte yollarına devam ettiler.[171]

O sırada, Peygamberimiz (a.s.) bir ağacın altında ayakta duruyor, ağacın dallarını çekip yaprağı ile oynuyordu.[172]

Abdulmuttalib, ona:

‘Ey çocuk! Sen kimsin?’ diye sordu.

‘Ben, Muhammed b. Abdullah b. Abdulmuttalib’im’ cevabını alınca, Abdulmuttalib:

‘Canım sana feda olsun! Ben, senin deden Abdulmuttalib’im’ dedi. Onu öptü, kucakladı, bağrına bastı.

Hemen, hayvanının önüne bindirip Mekke’ye getirdi.[173]

Boynuna bindirip Kabe’yi yedi kere tavaf ve onu her türlü tehlike ve kötülükten koruması için Allah’a dua etti.[174] Sonra da, Peygamberimiz (a.s.)ı, Hz. Âmine’ye gönderdi.[175]

Duhâ sûresinin:

“Seni (çocukluğunda) kaybolmuş bulup da yolunu doğrultmadı mı?” mealli 7. âyetinin bu hadiseye işaret ettiği rivayet edilir.[176]

Bir Kâhinin Peygamberimiz Üzerindeki Teşhisi ve Korkunç Teklifi

Peygamberimiz (a.s.), beş yaşında bulunduğu ve dedesi Abdulmuttalib’e teslim edildiği sırada, Mekke’ye bir kâhin gelmişti. Kâhin Abdulmuttalib’in yanında Peygamberimiz (a.s.)ı görünce, ona dikkatli dikkatli bakıp:

“Ey Kureyş cemaatı! Şu çocuğu öldürünüz! Çünkü, o sizi bölecek, öldürecek!” dedi.

Abdulmuttalib, Peygamberimiz (a.s.)ı hemen oradan kaçırdı.[177]

Peygamberimiz (a.s.)ın Annesine Teslim Edilişi

Halime Hatun der ki:

“Sütoğlumu annesine götürdüğümüz zaman:

‘Onu ne diye getirdin ey sütannesi? Halbuki, yanında kalması için ne kadar ısrar etmiş durmuştun?’ dedi.

‘Allah oğlumu büyüttü. Ben artık üzerime düşen vazifeyi yerine getirmiş bulunuyorum. Doğrusu, kendisinin başına birşeyler gelmesinden de korktum. Şimdi, onu, istediğin gibi, sana teslim ediyorum’ dedim.

‘Sen bu halde değildin. Bana doğrusunu haber ver?’ dedi.

Kendisine herşeyi haber vermedikçe beni bırakmadı, ve:

‘Yoksa, sen ona şeytanın musallat olduğundan mı korktun?’ dedi.

‘Evet’ dedim.

‘Hayır! Vallahi, şeytan için, ona musallat olmaya, sataşmaya asla yol yoktur. Hiç şüphesiz, benim oğlum için büyük bir hal ve şan vardır. Ben sana onun haberini bildireyim mi?’ dedi.

‘Evet! Bildir’ dedim.

‘Ben ona hamile olduğum zaman, Şam topraklarından Busra’nın köşklerini[178] bana aydınlatıp gösteren bir nurun benden çıktığını gördüm.

Ona hamileliğimde de, vallahi, bana hamilelikten daha hafif, daha kolay gelen birşey görmedim.

Doğurduğum zaman, o, başka çocukların yere düştükleri gibi düşmeyip, ellerini yere dayamış, başını semaya kaldırmış olarak doğmuştur.

Şimdi, sen onu bana bırakıp doğruca yurduna gidebilirsin artık’ dedi.”[179]

Devamı var

Önceki bölüm

Peygamber Efendimizin Doğumu ve Çocukluğu

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Değerli, nadir hediyeler ülkesi imiş Zanzibar

Bir dönem bütün Doğu Afrika’ya hükmeden Zengibar Sultanlığı’nda hutbeler Osmanlı sultanı adına okunuyormuş. Osmanlı Devleti’nin …

Kapat