Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Peygamber Efendimizin (asm) Kıyafetleri

Peygamber Efendimizin (asm) Kıyafetleri

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Konuyla ilgili ki makale

1. Makale

Peygamber Efendimizin (asm) Giyim Kuşam Biçimi

Peygamber Efendimizin Hz. Ali’ye giydirdigi “es-Sehâb= Bulut” adında bir sarığı vardı. Sarığın altından takke (kalensuve) giyerdi. Takkeyi sarıksız, sarığı da takkesiz giydiği olurdu. Sarık giydiği zaman ucunu iki omuzu arasından sarkıtırdı. Nitekim Müslim “Sahih”inde, Amr b. Hurays’ten şunu nakleder: “Allah Resûlünü minberde, başında siyah bir sarık varken gördüm. Sarığın iki ucunu iki omuzu arasına sarkıtmıştı.” Yine Müslim’in Câbir b. Abdillah’tan bir rivayeti de söyledir: “Allah Resulü Mekke’ye, başında siyah bir sarık varken girdi.”

Câbir hadisinde sarığın sarkan ucunun (zü’abe) zikredilmemesi, Allah ve Resulü’nün onu her zaman omuzları arasında sarkıtmadığını gösterir

“Mekke’ye girdiğinde üzerinde harp levazımatı (ühbetü’l- kitâl) ve başında migferi vardı.” rivayetleri de vardır ki, bu da her yerde, oraya münasip şeyler giydiğini gösterir.

Bir başka bölüm

Donlar (sirval) satın aldı. Ifadenin zâhirine bakılırsa, giymek için satın almıştır. Bir çok hadiste don giydiği nakledilmektedir. Sahabe de O’nun izniyle don giymişlerdi.

Mest giydi. “Tâsûme” adı verilen ayakkabı giydi.

Yüzük taktı Ama yüzük sağ elinde mi idi, yoksa sol elinde mi idi? Bu konudaki hadisler muhteliftir. Ancak hepsinin senedi sahihdir. “Hûze” dedikleri çelik başlık (beyda-esk) ve “zerdiyye” (örme zırh) giydi.

Uhud günü üstüste iki zırh giydi.

Müslim’in “Sahih’indeki bir rivayette: “Ebubekir’in kızı Esmâ, “Şu, Allah Resûlü’nün cübbesidir” dedi ve yumuşak atlas ilaveli, Kisralarınki gibi taylasan cinsinden bir cübbe çıkardı. Yırtmacının iki yanı atlasla şeritlenmişti. “Bu, ölünceye dek Aişe’nin yanında idi” dedi. “O ölünce ben aldım. Allah Resûlü bunu giyerdi. Biz bunu hastalar için yıkıyoruz ve bundan şifa umuyoruz.”

Allah Resulü’nün iki yeşil hırkası vardı. Siyah bir kısâsı (elbise), kırmızı keçe bir kısâsı bir de tiftikten bir kısâsı vardı.

Gömleği pamuktandı; boyu ve yenleri kısa idi. Kabarık bulutlar gibi bu geniş ve uzun yenlere gelince, bunları ne O giydi, ne de kesinlikle sahâbeden birisi giydi. Bunlar O’nun sünnetine muhaliftir ve câiz olmaları tartışma götürür. Çünkü bunlar gösteriş cinsinden şeylerdir.

En çok sevdigi elbise, uzun gömlek (kamîs) ve yol yol işlemeli hırka idi (Hibara). Bu sonuncusu, bir nevi hırka olup, renginde kırmızılık vardır.

En çok sevdigi renk beyazdı “En iyi elbiseniz budur, bunu giyin; ölülerinizi de bununla kefenleyin” buyurdu.

Hz. Aişe’den gelen sahih bir haber şöyledir:

“Aişe, keçe bir kisâ (elbise) ve kaba bir izâr (peştemal) çıkardı ve: “Allah Resulü’nün ruhu, bu iki elbisenin içinde iken kabzedildi” dedi.”

Altın yüzük taktı; sonra bunu attı ve altın yüzük kullanmayı yasakladı. Sonra da gümüş yüzük edindi ve onu yasaklamadı. Fakat Ebu Davud’un rivayet ettiği ve: “Allah Resulü bir takım şeyleri yasakladı” diye başlayıp, bunlar arasında “Sulta sahibi olanlardan başkasının yüzük takması…”ni da ihtiva eden hadisin ne durumunu biliyorum, ne de yönünü, Allahu a’lem.

Yüzüğünün taşını, el ayası tarafında tutardı. Tirmizî, helâya girdiğinde yüzügünü çıkardığını zikreder ve bu haberi sahih sayar. Ebû Davud ise münker görür.

Taylasan’a (sal) (Taylasan: Alemi iki parmak genişliğinde uzun yollar olan bir kışlık elbise. (Ahmed Davudoğlu 9/425) Basa ve boyna sarılan Sal (Develioğlu)) gelince, ne kendisinin, ne de ashabında birinin giydiği hakkında herhangi bir nakil vardır. Aksine Müslim’in “Sahih’inde, en-Nüvvâs b. Semân hadisi mevcuttur ki, söyledir:

“Allah Resulü, Deccâl’ı andı ve buyurdu ki, “Onunla beraber, üzerlerinde taylasanlar olan yetmiş bin Isfahan Yahudisi de çıkacaktır.”

Enes de, üzerlerinde taylasanlar olan bir grup görmüş ve

“Hayber Yahudilerine ne kadar da benziyorlar” demiştir. Bu noktadan hareketle, ayrıca Ebu Davud’da ve Hakim’in “Müstedrek’ inde Ibni Ömer’den rivayet edilen, “Kim hangi kavme benzerse onlardandır.” hadis-i şerifi ile, Tnmizi’deki, “Bizden başka bir kavme benzeyen bizden değildir.” hadis-i şerifini de göz önünde bulundurarak seleften ve haleften bazıları taylasan giymeyi mekruh saymışlardır.

“Hicret” hadisinde ifade edilen, “Öğle sıcağında Allah Resûlü başörtüye bürünmüş olarak Ebubekir’e geldi” meselesi ise, Allah Resûlü bunu ihtiyaca binaen o saatte korunmak gayesiyle yapmıştır, şeklinde anlaşılmalıdır. Yoksa başörtü bağlamak O’nun âdetinden değildi. Ancak Enes de Allah Resulü’nün başörtüyü çokça kullandığını zikreder. Bu da, Allahu a’lem, sıcak ve benzeri şeylerden ötürü ihtiyaca binaen yapılmış olmalıdır. Hem başörtü kullanmak; taylasan giymek demek değildir.

Kendisinin ve ashabının çoğunlukla giydikleri pamuklu dokumalardı. Yünden ve ketenden dokunanları da giydikleri vardır.

Ebû Ishak el-Isfehânî, Câbir b. Eyyûb’den sahih bir isnadla şunları zikreder:

“es-Salt b. Râsit, üzerinde yünden mamul bir cübbe, bir izar ve bir de sarık olduğu halde Muhammed b. Sirîn’in yanına girdi. Muhammed tiksintili bir ürperişle, “Zannediyorum bir takım insanlar Meryem oğlu Isa giydi diye yün giyiyorlar. Benim bizzat gördüğüm kimseler bana, Allah Resûlü’nün keten, pamuk ve yün giydiğini anlattılar. Bizim peygamberimizin sünneti uyulmaya daha lâyıktır” dedi.

İbnü Sirîn’in bundan kastı şu idi: Bazı gruplar yün giymenin daima başka şeyler giymekten efdal olduğu görüşünü taşıyorlar ve onu diğerlerine tercih edip, başka şey giymeyi kendilerine yasaklıyorlardı. Keza, elbise çesidi olarak tek bir tipi yeğliyor, bir takım görünümleri, vaziyetleri ve şekilleri seçerek, onlardan çıkmayı münker sayıyorlardı. Halbuki münker, onlara bağlı kalmak, onları korumak ve onlardan ayrılmayı kabul etmemekti.

Doğrusu, yolların en efdali, Allah Resulü’nün sünnet kıldığı, emrettiği, teşvik ettiği ve devamlı üzerinde bulunduğu yoldur. O da: Bazen yünden, bazen pamuktan, bazan da ketenden olmak üzere mümkün olanı giymesi şeklindeki uygulamasıdır.

Yemen hırkaları (Bürd-i Yemânî) giydi. Yeşil hırka giydi. Cübbe, kaftan (kaba kapama), gömlek, don (sirval), izâr, ridâ, mest ve ayakkabı giydi. Sarığının ucunu bazan arkadan sarkıttı, bazan sarkıtmadı.

Sarığını çenesi altından doladı.

Yeni bir elbiseye kavuşunca, onu kendi adıyla söyler ve: “Ya Rab! Bu gömleği ya da ridâyı veya sarığı bana Sen giydirdin. Senden bunun ve kendisi için yapıldığı şeyin hayrını istiyorum. Bunun ve kendisi için yapıldığı şeyin şerrinden de Sana sığınıyorum.” derdi.

Gömleğini giydiği zaman sağından başlardı.

Siyah tiftik giydi. Nitekim Müslim “Sahih”inde “Hz. Aişe’den şunu nakleder: “Allah Resûlü, üzerinde siyah tiftikten yollu bir aba (murtun murahhal) varken çıktı.”

“İki Sahih”te de Katâde’den şu rivayet vardır:

Enes’e Allah Resulü’nün en çok sevdigi elbise hangisidir?” dedik. “Hibarâ”dır (Yemen malı bir nevi hırka) cevabını verdi. Çünkü onların elbiselerinin çoğu Yemen dokumalarındandı. Zira Yemen onlara yakındı.

Zaman zaman Şam’dan gelen elbiseler, Mısırdan gelen ketenden mamul ve Kıptîler’in dokuduğu Kubatî gibi elbiseler giydikleri de olmuştur.

Nesaî’nin “Sünen”inde Hz. Aişe’nin Allah Resulü’ne yünden bir hırka yaptığı O da onu giydiği ve terleyince yün kokusu duyduğundan çıkarıp attığı…” rivayeti mevcuttur. O güzel kokuyu severdi.

Yastığı, içi hurma lifi dolu bir deri idi. Binaenaleyh, Allah’ın mubah kıldığı giyecekleri, yiyecekleri ve nikâhları zühd olsun, ibadet olsun diye kendilerine yasak edenler ile, bunların tam karşısında, sadece lüks elbiseler giyen, sadece en nefis yemekler yiyen, katı ve sert yiyecek ve giyecekleri, tekebbür ve gururundan ötürü yemeyen ve giymeyen bir grup… Her iki tâifenin yolu da, Allah Resulü’nün yoluna muhaliftir. Bu yüzdendir ki, seleften bazıları elbisenin şöhrete varacak iki ucunu hoş görmezlerdi: En üstünü ve en alçağını ..

“Sünen”de İbni Ömer’in, Allah Resulü’ne ref ettiği şu rivayet mevcuttur:

“Kim şöhret elbisesi giyerse, Kıyamet Günü Allah ona horluk elbisesi giydirir, sonra da onun içerisinde ateşe atılır.” Bu, o kimsenin bununla kibir ve gurur kastettiğindendir. Allah da bunun zıddıyla onu cezalandıracak ve horlayacaktır. Tıpkı, elbisesini böbürlenmek için uzatanı yere batırıp, orada Kıyamete dek çırpınmakla cezalandıracağı gibi…

“İki Sahih”te İbni Ömerin şöyle dediği nakledilir: “Allah Resûlü buyurdular ki, Kim böbürlenerek elbisesini sürütürse, Kıyamet Günü Allah ona (rahmetle) bakmaz.”

es-Sünen’de yine ondan şu rivayet mevcuttur: “Kim izârını, gömleğinin ve sarığının bir bölümünü, kibirlenerek sarkıtırsa, Kıyamet Günü Allah ona (rahmetle) bakmaz…”

es-Sünen’de yine İbni Ömer’in şöyle dediği nakledilir: “Allah Resûlü’nün izâr için söyledigi, uzun gömlekte de aynen geçerlidir.” Adî elbiseler de bir yerde övülür, bir yerde yerilir. Şöhret ve kibir için olduğu yerde yerilir. Tevazu ve alçak gönüllülük için giyildiğinde de övülür. Nitekim yüksek elbiseler de kibirlenme, övünme ve ululanma için giyildiğinde yerilir. Güzelleşme (tecemmül) ve Allah’ın nimetine izhar için giyildiğinde de övülür. Müslim’in “Sahih”inde Ibnü Mes’ud’un şöyle dediği nakledilir: “Allah Resulü buyurdular ki, “Kalbinde hardal tanesi ağırlığınca kibir bulunan, Cennet’e giremeyecektir. Kalbinde hardal tanesi ağırlığınca iman bulunan da, Cehennem’e girmeyecektir.” Bir adam, “Ey Allah’ın Resulü! Ben elbisemin güzel olmasını, ayakkabımın güzel olmasını isterim. Bu da kibirden midir?” dedi. “Hayır, Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir, ancak büyüklenerek hakkı kabul etmemek ve insanları küçük görmektir.” buyurdular.

İslâm, belli bir giyimi ve kıyafeti emretmez. Mensuplarını belli bir şeklin içine girmeye zorlamaz. Zira, giyim mevsime göre değiştiği gibi, muhite göre de değişebilir. Giyimde, yaşanan iklimin icabı esastır. Ancak burada İslâm’ın emrettiği bir husus hatırdan çıkarılmamalıdır. Hangi renk ve biçimde giyilirse giyilsin, elbise erkekte ve kadında avret yerini mutlaka örtmeli, bakanları tahrik edecek şekilde dar ve kısa olmamalıdır.

Hz. Peygamber (sav)’in hayatına baktığımızda, giyim konusunda şu üç ölçüyü öne çıkardığı görülür:

1. İsraftan sakınmak;
2. Giyinmeyi, kibir, gurur, azamet ve gösteriş vesilesi yapmamak;
3. İçinde bulunduğu sosyal sınıfın imkan ve şartlarına uygun biçimde giyinmek.

Kaynakların bize ulaştırdığı vesikalardan anlaşıldığına göre, Hz. Peygamber (sav)’in giydiği kıyafetlerden -tek istisna ile- hiçbirisi, İslam’la birlikte ihdas (icat) edilmiş olmayıp, onların hepsi de, o günün toplumunda öteden beri giyile gelen giyim-kuşam çeşitleri idi. Nitekim kamîs, izâr, ridâ, cübbe, kulle, nâleyn gibi isimlerle anılan bu kıyafet çeşitleri; İslam öncesinde hanifler, putperestler ve gayr-ı müslimlerce giyilebildiği gibi, İslam’dan sonra da Müslümanlarca giyilmeye devam edilmiş eşyalardır.

Ancak, Rasûlullah’ın kıyafette getirdiği tek istisnai yenilik, baş kıyafetinde kendini göstermektedir. Bu da “sarık”tır. Zira mübarek başlarına; burnus veya kalensüve adı verilen bir külah üzerine sarılmış sarık (‘imame) giyerlerdi.

Üstlerine giyindikleri elbiseleri de ridâ, izâr ve kamîs şeklinde olurdu. Giyindikleri kıyafet -umumiyetle- iki parça olup; üst parçasına ridâ, alt parçasına da izâr denirdi. Kamîs ismi verilen önü kapalı entari gibi uzun gömlek giyinmeyi ise daha fazla tercih ederlerdi. Gerektiği zaman bunların üzerine; cübbe, aba, bürde gibi adlar verilen hırka nevinden bir kıyafet giydikleri de olurdu.

Ayaklarına giydikleri ayakkabı çeşidi ise; nâleyn adı verilen sandal tipi pabuçla, huffeyn denen potin veya mest tipi ayakkabılardır.

Kaynakların verdiği bilgilere göre; Hz. Peygamber (sav)’in bütün giyim eşyaları bu parçalardan meydana geliyordu. Kendilerinin çorap giymedikleri hususunda vesika değerini taşıyan bir kayda rastlayamadığımızı da belirtmeliyiz.

Bu arada, Rasûlullah Efendimiz (sav); giydikleri elbisede herhangi bir renk üzerinde ısrar etmemişlerdir. Öyle ki; beyaz, siyah, sarı, yeşil ve kırmızı renklerden yapılmış elbiseleri çeşitli zamanlarda giymişlerdir. Ancak kendileri iklim icabı, beyaz rengi tercih ettikleri gibi Müslümanların da beyaz giymesini tavsiye etmişlerdir. Bunun dışında, renk tercihini zevklere bırakmışlardır.

Öte yandan, pamuktan yapılmış giyecekler yanında, yünden dokunmuş elbise giydikleri de olmuştur.

Hz. Peygamber (sav), gerek cuma ve bayramlarda, gerek yerli ve yabancı heyetleri kabul ettikleri zamanlarda, resmî kıyafet diyebileceğimiz özel bir kıyafet de kullanmışlardır.

Ebû Said el-Hudrî (ra) anlatıyor:

“Hz. Peygamber, her ne zaman yeni bir elbise giyseler, -ister sarık, ister gömlek, isterse hırka olsun- onun bizzat adını söyleyerek, şöyle dua ve niyazda bulunurlardı:

“Allah’ım, bana bunu giydirdiğin için, sana sonsuz hamdüsenalar olsun. Onun ve onu giyen azanın hayırlı olmasını niyaz ederim. Aynı şekilde, onun ve onu giyen azanın şerrinden de sana sığınırım Allah’ım!” (bk. Yardım, Ali, Peygamberimizin Şemaili; Bayraktar, İbrahim, Hz. Peygamberin Şemaili). (Sorularla İslamiyet) 

***

2. Makale

Peygamber Efendimizin (sav) Kıyafetleri

Kıyafet lügatte: “İz sürmek,” “birinin peşinden gitmek,” “çocuğun fiziki özelliklerine bakarak nesebini tespit etmek,” gibi manalara gelmektedir. Kelimenin lügavî anlamından hareketle insanların kişiliğini yansıtması ve takip ettiği geleneği göstermesi açısından “giyim ve kuşam’a” da kıyafet denilmiştir.[1]

Fahr-i Kâinat Efendimizin Giydiği Kıyafetler

Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) mübârek başına kalensüve (takke) üzerine sarılmış sarık (imâme) takardı. Beden-i şerîfine ise iki parçadan oluşan, üst parçasına rida, alt parçasına izar adı verilen elbise giyerdi. Genellikle kamis adında entari (etekleri uzun gömlek) giymeyi pek severdi. Zaman zaman gerektiği durumlarda ise cübbe, aba, bürde, hırka giydiği de olurdu. Bunun yanında Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) özellikle beyaz renk elbise giymiş ve tavsiye etmiştir. Fakat farklı renklerde siyah, yeşil çizgili, siyah üzerinde kırmızı desenleri olan kıyafetleri giydiği de olmuştur. Bununla beraber pamuktan imal edilmiş ve yünden örülmüş elbiseleri de kullanmıştır. İpek kumaştan men etmiş ve kullanmamış; sadece zaruret halinde giyilmesine izin vermiştir.

Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) Cabiye’de verdiği bir hutbede şöyle demiştir: “Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ipeği erkeklere haram kılmıştır. Ancak bir elbise içerisinde iki üç dört parmak kalınlığı kadar olursa buna izin verilmiştir.”[7]

Hazreti Enes (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre Abdurrahman ibni Avf, Zübeyr ibni Avvam ile birlikte bulundukları bir savaşta vücutlarındaki bitlerden dolayı Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e şikâyette bulundular. Bunun üzerine onların ipek gömlek giymelerine izin verdi. Hazreti Enes (Radıyallâhu Anh)“İpek gömleği ikisinin sırtında da gördüm” dedi.[8]

Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Özel Günlerde ve Resmî Karşılamalardaki Kıyafetleri

Fahr-i Kâinat Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) özel günlerde; gerek Cuma, gerek bayramlarda ve gerek yerli ziyaretçileri ve yabancı heyet ve elçilerini kabul ettiği zamanlarda devlet erkânına mahsus resmî kıyafetler kullanmıştır. Nitekim ibni Sa‘d, Tabakâtü’l-Kübrâ adlı eserinde konumuzu aydınlatan rivâyetler nakletmektedir:

Cabir ibni Abdillâh (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: “Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Cuma ve bayram günlerinde siyah üzerinde kırmızı desenleri olan cübbesini giyerdi.”[9]

İbni Sa’d’ın naklettiği bir başka rivâyet ise şöyledir: “Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Cuma ve bayram günlerinde kırmızı desenli hırkasını giyer ve kırmızı çizgili sarığını sarardı.”[10]

Zübeyr ibni Avvam’ın oğlu Urve (Radıyallâhu Anh) şöyle rivâyet etmiştir: “Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gelen heyetleri kabul ettiğinde, giydiği elbise ve ridası hadrami mamulü idi. Uzunluğu dört arşın olup enine de iki arşın, bir karış idi. Bu elbise halifeler tarafından da kullanıldığı için epeyce yıpranmış idi. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu elbiseye bir astar ilave etmiş, kurban ve ramazan bayramlarında giyinmiştir.”[11]

Konumuzla alakalı rivâyet edilen hadisi şeriflerde ‘kırmızı’ anlamına gelen “HAMRA” kelimesini bazı hadîs şârihleri saf kırmızı olarak yorumlamışlar ve kırmızı elbise giymenin câiz olduğunu beyan etmişlerdir. Bazı hadîs şârihleri ise “HAMRA” kelimesinin siyah üzerine kırmızı desenleri olan elbise türüne söylendiğini belirterek saf kırmızı elbise giymenin mekruh olduğunu ifade etmişlerdir.[12] Nitekim Hanefî mezhebine göre erkeklerin saf kırmızı ve sarı elbise giymeleri tenzihen mekruhdur.[13]

İmâm Tirmizî (Rahimehullâh) Şemâil-i Muhammediyye adlı eserinde bu konuyla ilgili on altı hadis nakletmektedir:

Ümmü Seleme (Radıyallâhu Anh) validemiz anlatıyor: “Rasûlullâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e en sevimli gelen elbise kamis (eteği uzun gömlek) idi.”[14]
Esma binti Yezid (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: “Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in gömleğinin yenleri (kol uçları) bileklerine kadar idi.”[15]

Kurra ibni İyas ibni Hilal anlatıyor: “Ben, biat etmek üzere Müzeyne kabilesinden bir grup insanla beraber, Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in huzuruna çıktım. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in gömleklerinin yakası düğmesiz (râvî derki: gömleğinin yakası iliklenmemiş) olduğu için yakasından içeri elimi uzattım, nübüvvet mührüne dokundum.”[16]

Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: “Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), (hasta olup yatağa düştüğünde) Üsame ibni Zeyd (Radıyallâhu Anh)dan destek alarak hâne-i saâdetlerinden dışarı çıkmıştı. O esnada beden-i şerîfinde sevb-i kıtri adında hoş görünüşlü bir elbise vardı ki, onu hacıların ihrâmı gibi giyinmişti. O hâlde iken namaz kıldırdı.”[17]

Ebu Said el-Hudrî (Radıyallâhu Anh) naklediyor: “Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), yeni bir elbise giydiği zaman onun ismini söyler ve şöyle dua ederdi: ‘Allâh’ım bunu bana giydirdiğin için sana hamd-u senâlar olsun! Onun ve onu giyen azanın hayırlı olmasını senden isterim ve yine onun ve onu giyen azanın şerrinden sana sığınırım.”[18]

Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: “Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) giyindiği elbiseleri arasında, hibre-i yemaniyye’yi çok severdi.”[19]

Ebu Cuhayfe (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: “Ben Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i, üzerinde hülle-i hamra (kırmız desenli) elbise olduğu halde gördüm ki, şu anda hayali gözümün önüne geliyor.” Hadîsi rivâyet eden Süfyan es-Sevri derki: “Metinde zikredilen “HULLE-İ HAMRA”’dan kastedilen mânânın “Hibere” adında kırmız ve yeşil desenli elbise olduğunu zannediyorum.”[20]

Bera ibni Azib (Radıyallâhu Anh) rivâyet ediyor: “Kırmızı desenli elbisenin, Peygamber Efendimize (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e yakıştığı kadar bir başkasına yakıştığını görmedim. Bu kıyafeti ile beraber Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in mübârek saçları omuz başlarına kadar uzamış idi.”[21]

Ebû Rimse (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: “Ben Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)i iki parçadan oluşan ve yeşil çizgili bürde-i yemaniyye giyinmiş olarak gördüm.”[22]

Kayle binti Mahreme naklediyor: “Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i gördüğümde, üzerinde zaferan ile boyanmış ve rengi solmak üzere eskimiş iki parçalı elbise var idi.”[23]

İbni Abbas (Radıyallâhu Anh) rivâyet ediyor: “Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): ‘Sizlere beyaz elbise tavsiye ediyorum. Dirileriniz beyaz elbise giysin, ölülerinizi de beyaz ile kefenleyiniz. Zira o, sizin giysilerinizin en hayırlısıdır’ buyurmuşlardır.”[24]

Semure ibni Cündeb (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: “Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:” “Beyaz elbise giyiniz. Zira o, son derece nezih ve hoştur. Ölülerinizi de beyaz ile kefenleyiniz.”[25]

Hazreti Âişe (Radıyallâhu Anhâ) annemiz anlatıyor: “Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bir sabah vakti, üzerinde siyah yünden örülmüş bir izar giymiş olduğu halde evinden dışarı çıkmış idi.”[26]

Muğire ibni Şu’be (Radıyallâhu Anh) şöyle rivâyet ediyor: “Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yenleri (kol uçları) dar, cübbe-i rumiyye giymiş idi.”[27]

Dipnotlar


[1] Taşköprizade 1/353. D.İ.A kıyafet maddesi.
[2] A’râf Sûresi:26
[3] İbnü Mâce, Sünen, 7/3605
[4] Buhârî, Târihü’l-Kebîr, No:1222
[5] Ebû Dâvûd, Libas, No:4029
[6] Ebû Dâvûd, Libas, No:4060-4063
[7] Tirmizî, Libas, No:1721
[8] Tirmizî, Libas, No:1722
[9] İbni Sa‘d, Tabakâtü’l-Kübrâ, 1/451
[10] A.y.
[11] İbni Sa‘d, 1/458
[12] Avnü’l-Ma‘bûd, 11/118-123
[13] İbni Âbidîn Tercümesi, 15/368
[14] Tirmizî, Şemâil, Bab:8, No:53
[15] Tirmizî, Şemâil, Bab:8, No:56
[16] Tirmizî, Şemâil, Bab:8, No:57
[17] Tirmizî, Şemâil, Bab:8, No:58
[18] Tirmizî, Şemâil, Bab:8, No:59
[19] Tirmizî, Şemâil, Bab:8, No:60
[20] Tirmizî, Şemâil, Bab:8, No:61
[21] Tirmizî, Şemâil, Bab:8, No:62
[22] Tirmizî, Şemâil, Bab:8, No:63
[23] Tirmizî, Şemâil, Bab:8, No:64
[24] Tirmizî, Şemâil, Bab:8, No:65
[25] Tirmizî, Şemâil, Bab:8, No:66
[26] Tirmizî, Şemâil, Bab:8, No:67
[27] Tirmizî, Şemâil, Bab:8, No:68

ismailaga.org.tr

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Risâle-i Nur’da Ramazan Bayramı Bahisleri

RİSALE-İ NUR’DA RAMAZAN BAYRAMI BAHİSLERİ 28. Lema 10. Nükte Nev-i beşerin ağlanacak gülmelerine, endişe-i istikbal …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Ücret tayin ederek Kur’an ziyafeti düzenlemek

Ücret tayin ederek Kur'an ziyafeti düzenlemek Ubade bin Samit dedi ki: Suffe'de eğitim gören bazı …

Kapat