Önceki bölüm için tıklayınız
Ezd-i Şenue’li Âif’in Peygamberimiz (a.s.) Hakkındaki Teşhisi
Ezd-i Şenue kabilesine mensup bir âif vardı.[428]
Iyafet; kuşları “Kışt!” diye azarlayarak kişileyip, onların isimlerinden, seslerinden, iniş ve geçişlerinden uğurluluk veya uğursuzluk çıkarmaya çalışmak demektir ki, bu, Arapların çoğu zaman yapageldikleri âdetlerindendi.[429]
Âif de, kıyafet, alâmet ve izlerden anlayan, gelecek hakkında kehânette bulunan, kuşun uçması gibi şeylerden hüküm çıkaran falcı demektir.[430]
Ezd-i Şenue’li Âif Mekke’ye geldiği zaman, Kureyşîler oğullarını ona götürür, fallarına baktırırlardı.
Ebu Talib de, o zaman çocukluk çağında bulunan Peygamberimiz (a.s.)ı, falına baktırmak için, başkalarıyla birlikte, ona götürmüştü. Falcı; Peygamberimiz (a.s.)a şöyle bir baktıktan sonra, birşeyle biraz meşgul olup işini bitirir bitirmez:
“Yanıma getirsenize o çocuğu!” dedi durdu.
Ebu Talib, onun böyle Peygamberimiz (a.s.)ın üzerine düştüğünü görünce, onu göstermedi.
Âifin “Yazıklar olsun size! Demin görmüş olduğum çocuğu yanıma getirsenize! Vallahi, ileride onun şanı büyük olacaktır!” deyip durduğu sırada, Ebu Talib, Peygamberimiz (a.s.)la birlikte, oradan yavaşça, sezdirmeden ayrılıp evine gitti.[431]
Peygamberimiz (a.s.)ın Kalbine Re’fet ve Rahmet Dolduruluşu
Peygamberimiz (a.s.), on yaşını birkaç ay geçmiş olduğu sırada kında, üzerinden bir sesin geldiğini işitti.
Başını kaldırıp baktığı zaman, bir adamın diğer bir adama:
“Bu o mudur?” diye sorduğunu gördü.
Sorulan adam:
“Evet!” dedi.
Ne yüzleri, ne de giyinişleri hiçbir kimseninkine benzemeyen bu adamlar, Peygamberimiz (a.s.)ı karşılayıp kollarından tuttular.
Peygamberimiz (a.s.), onların tutuşlarını hiç hissetmedi.
Onlardan birisi, arkadaşına:
“Yatır onu!” dedi.
Peygamberimiz (a.s.)ı, hiç çabalatmadan, eğip bükmeden yere yatırdılar.
Onlardan biri, öbür arkadaşına:
“Yar onun göğsünü!” dedi.
O da, Peygamberimiz (a.s.)ın göğsünü yardı.
Göğsü ne kanadı, ne de ağrıdı.
Yine, biri öbürüne:
“Kin ve kıskançlığı çıkar içinden!” dedi.
O da, pıhtılaşmış kan gibi birşey çıkarıp attı.
Yine, biri öbürüne:
“Rahmet ve re’fet doldur!” dedi.
Bundan sonra, Peygamberimiz (a.s.); küçüklere karşı son derecede şefkatli, büyüklere karşı son derece merhametli oldu.[432]
Peygamberimiz (a.s.)ın Amcasıyla Birlikte Busra’ya Gidişi
Peygamberimiz (a.s.) on iki yaşında bulunduğu sırada idi.[433] Kureyşîler, Şam’a götürüp satmak üzere pek çok ticaret mallan hazırlamışlar, Ebu Talib de bu ticaret kervanına katılıp gitmeyehazırlanmıştı.
Peygamberimiz (a.s.), kendisini de yanında götürecek mi diye bekleyip duruyordu.
Yola çıkılacağı sırada, bütün erkek ve kız kardeşleri, Ebu Talib’i uğurlamaya gelmişlerdi.
Ebu Talib’in, Peygamberimiz (a.s.)a çok sevgisi ve şefkati vardı. Ona:
“Sen de benimle birlikte gidermişin?” diye sordu.
Peygamberimiz (a.s.)ın amcaları ve âmeleri (halaları), Ebu Talib’e:
“Bu yaştaki bir çocuk, hastalıklara uğratılmak için, yemesi içmesi bol bir yere götürülmez!” dediler.[434]
Bunun üzerine, Ebu Talib Peygamberimiz (a.s.)ı hastalıktan korumak üzere[435] geride bırakmaya karar verince, Peygamberimiz (a.s.) ağladı.[436]
Ebu Talib:
“Ey kardeşimin oğlu! Sana ne oldu? Herhalde, seni geride bıraktığım için ağlıyorsun?” dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
“Evet!” dedi[437] ve Ebu Talib’in devesinin yularından tutup:
“Benim ne babam var, ne annem!” dedi.[438]
Ebu Talib rikkate geldi:
“Vallahi, seni yanımda götüreceğim! Hiçbir zaman, ne o benden ayrılacak, ne de ben ondan ayrılacağım!” dedi ve Peygamberimiz (a.s.)ı yanında götürdü.
Kureyş ticaret kervanı, Şam topraklarından Busra’da konakladı.[439]
Busra’da Rahip Bahîra ile Buluşulması
Busra’da, Rahip Bahîra diye anılan bir rahip, bir de, onun içinde barındığı manastırı vardı. Bahîra, Hıristiyanların en âlimi idi. Hıristiyanların ilmi, onda ve buradaki manastırda idi.
Busra’da Rahip Bahîra ile Buluşulması
Busra’da, Rahip Bahîra diye anılan bir rahip, bir de, onun içinde barındığı manastırı vardı. Bahîra, Hıristiyanların en âlimi idi. Hıristiyanların ilmi, onda ve buradaki manastırda idi.
Çünkü, burada; büyükten büyüğe geçerek gelen bir kitap vardı ki, bu manastırda o güne kadar gelip geçmiş rahiplerden, bu kitabdan yararlanmayan, bilgi almayan yoktu.[440] Bahîra’nınasıladı Circis veya Sercis idi.[441]
Kendisi Teyma Yahudilerinden ve Yahudi âlimlerinden olup,[442] İsa(a.s.)ın dininde idi.[443] Kureyş ticaret kervanı bu sefer onun manastırının yakınında konaklamış bulunuyordu.[444]
Rahip Bahîra’nın Kervan Halkına Ziyafet Çekişi
Kureyş ticaret kervanları daha önceki yıllarda defalarca gelip uğradıkları halde Rahip Bahîra onlarla hiç konuşmaz, ilgilenmezken, bu yıl, manastırının yakınında konakladıkları zaman, onlar için birçok yemekler yaptırmıştı.
Bu da, kendisinin manastırında oturduğu yerden, Peygamberimiz (a.s.)a ait bazı şeyler görmüş olmasından ileri gelmişti.
Rivayete göre; Bahîra manastırda bulunduğu sırada, kafile ilerlerken bir bulutun kervandakiler arasında Peygamberimiz (a.s.)ı gölgelediğini, sonra gelip manastırının yakınında bir ağacın gölgesine indikleri zaman bulutun ağacı gölgelediğini, ağacın dallarının da Peygamberimiz (a.s.)ın üzerine doğru eğildiğini ve onu gölgesinin altına aldığını görmüştü.
Bahîra bütün bunları görünce manastırından indi, ve:
“Ey Kureyş cemaatı! Ben sizin için, yemek yaptım.
Sizin küçük büyük, köle hür, olanlarınızın yemekte hazır bulunmanızı arzu ediyorum!” diye haber gönderdi.
Yemek için geldikleri zaman, Kureyşîlerden birisi:
“Vallahi, ey Bahîra! Senin bugün şaşılacak bir halin var! Biz sana çok kere uğrardık da, bize böyle birşey yapmazdın. Bugün, sendeki bu hal nedir?” dedi.
Rahip Bahîra:
“Doğru söyledin! Siz konuksunuz, ağırlanmaya layıksınız. Ben de sizi ağırlamayı arzu ettim ve hepiniz yiyesiniz diye yemek yaptım!” dedi.
Hepsi gelip sofra başında toplanmış, yalnızca Peygamberimiz (a.s.), çocuk ve yaşça onların hepsinden küçük olduğu için, ağacın altındaki yüklerin yanında bekçi olarak geride kalmıştı.
Bahîra, gelenlere birer birer bakıp bildiği ve kitabda bulduğu sıfatlan hiçbirinde göremediği için:
“Ey Kureyş cemaatı! Sizden, bu yemekte hazır bulunmayan, geride kalan bir kimse var mı?” diye sordu.
Kureyşîler:
“Ey Bahîra! Senin yemeğine gelmesi gerekenlerden, bir çocuktan başka, kimse geride kalmadı! O çocuk da aramızda yaşça cemaatın en küçüğü olup, ağırlıkların yanında geride kaldı” dediler.
Bahîra:
“Yapmayınız! Onu da çağırınız! Bu yemekte, sizinle birlikte, o da bulunsun!” dedi.
Ticaret kafilesinde Kureyşîlerden bir zât:
“Lât ve Uzzâ’ya andolsun ki; aramızdan, Abdullah b. Abdulmuttalib’in oğlunun bu yemekten geridekalışı,bizim için, kınanacak bir tutumdur!” dedikten sonra, kalktı. Ona doğru vardı. Kolundan tutup getirdi ve sofradakilerin yanına oturttu.[445]
Devamı var.
Önceki bölüm:
- Mehmet Nuri BİNGÖL”ün Edebî Yolculuğu - 30 Ağustos 2024
- Risale-i Nur’da ve Hatıralarda Kurban Bayramı - 15 Haziran 2024
- Ramazan’dan Sonra - 24 Nisan 2024
- Ramazan Bayramı ve Peygamber Efendimizin Bayramı - 9 Nisan 2024
- Kadir Gecesi ile İlgili Yazılar - 5 Nisan 2024
- Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI - 30 Mart 2024
- Peygamberimizin (asm) İtikâfı - 29 Mart 2024
- Aydınların Dilinden Bediüzzaman Said Nursî / Vefatının 64. Sene-i Devriyesi Hatırasına (video).. - 25 Mart 2024
- Sükûtun Zarâfeti / İmam Süyutî - 23 Mart 2024
- “Oruç, Bıçağa Gerek Duyulmayan Bir Ameliyattır.” - 20 Mart 2024