Önceki bölüm için tıklayınız
Peygamberimiz (a.s.)ın Hılfu’l-fudûl’e Girişi ve Hılfu’l-fudûl’ün İcraatından Bazı Örnekler
Peygamberimiz (a.s.)in yirmi yaşlarında iken[525] amcalarıyla birlikte katıldığı[526] son Ficar kavgasından dönüldükten sonra,[527] Haram aylardan Zilkade ayında idi ki,[528] Yemenli Zübeyd kabilesinden bir adamın satmak üzere Mekke’ye getirdiği bir yük metaını Kureyş eşrafından Âs b. Vâil satın almış, parasını ödemeye yanaşmamıştı.[529]
Âs b. Vâil adamın metaını kendisine geri vermesi isteğine de yanaşmayınca,[530] adamcağız:
Abduddar, Manzum, Cuman, Sehm ve Adiyy b. Ka’b oğulları gibi, Mekke’nin nüfuzlu ailelerinin ileri gelenlerine başvurup Âs b. Vâil ‘deki alacağını ödettirmeleri için kendisine yardım etmelerini istemişti. Fakat, bunlar adamcağıza yardımcı olacakları yerde, Âs b. Vâil’i kayırmışlar, adamcağızı da azarlamışlardı.
İşin kötüye gittiğini gören[531] ve çaresizlik içinde kalan adam[532] güneşin doğmak üzere olduğu ve Kureyş ileri gelenlerinin de Kabe’nin çevresinde küme küme oturdukları bir sırada, Ebu Kubeys dağına çıkarak “Ey Fihr hanedanı!” diye bağıra bağıra okuduğu şiirinde, uğradığı zulmü ve haksızlığı açıklayıp yardım dileğinde bulununca;[533] orada hemen kalkıp temaslara başlamak suretiyle ilk harekete geçen ve bu yolda daha başkalarını da harekete geçiren zât, Peygamberimiz (a.s.)ın amcası Zübeyr b. Abdulmuttalib oldu.[534]
Kureyş kabilelerinden:
Hâşim b. Abdi Menaf,
Muttalib b. Abdi Menaf,
Zühre b. Kilab,
Teym b. Mürre,
Haris b. Fihr oğulları, Darü’n-Nedve’de toplandılar.
Durumu aralarında konuştular, ne şekilde hareket edileceğini sözbirliğiyle belirlediler.[535]
Bu hususta andlaşmaya, birbirlerini davet ettiler.
Yaşlılığı dolayısıyla[536] Abdullah b. Cüd’an’ın evinde toplandılar.[537]
Abdullah b. Cüd’an, yemek yaptırıp onlara yedirdi.[538]
“Mekkelilerden ve Mekkeliler dışında, Mekke’ye girecek olan sair insanlardan, Mekke’de zulme ve haksızlığa uğramış bir kimse bırakmamak;[539] mazlumun hakkı geri alınıncaya kadar zalime karşı mazlumla birlikte hareket etmek” üzere ahidleştiler ve akidleştiler.[540]
Denizlerin bir kıl parçasını ıslatacak kadar suyu bulundukça, Hira ve Sebîr dağı yerlerinde durduğu ve üzerlerinde dağ tekeleri yayıldığı müddetçe, ahid ve akidlerine bağlı kalacaklarına and içtiler.[541]
Geçmiş zamanlarda, Cürhüm kabilesinden:
Fadl b. Fadâle, Fadl b.Vedâa,[542] Fadl b. Haris,[543] veya Fudayl b. Hâris[544] isimlerinde, eşraftan üç kişinin biraraya gelip:
Zalime karşı mazluma yardım etmek;[545] zayıfın hakkını güçlüden, yabancının hakkını yerliden almak; adaleti aralarında hâkim kılmak üzere, andlaşmışlardı.[546]
Kureyşliler, şekil ve mahiyeti itibarıyla eskisine pek benzeyen bu yeni teşebbüse de; “Fadl adlı kişilerin andı” anlamına gelen “Hılfü’l-fudûl” adını verdiler.[547]
Hılfü’l-fudûl’ün ilk işi; Âs b. Vâil’e giderek Zübeydî’nin malını Âs b. Vâil’den çekip almak ve Zübeydîye teslim etmek oldu.
O sırada; Has’am kabilesinden bir adam, umre veya hac yapmak maksadıyla, kızını yanına alarak Mekke’ye gelmişti.
Has’amî’nin Katul diye anılan kızı, herkesin kadınından güzeldi.
Mekke eşrafından Nübeyh b. Haccac; onu, görür görmez, babasının elinden zorla alıp kaçırdı.
Has’amî:
“Bu adamı bulup benim yanıma getirecek bir kimse yok mu?” diyerek feryad etti durdu.
Kendisine:
“Git de, derdini Hılfü’l-fudûl’e anlat!” denildi.
Bunun üzerine, Has’amî, hemen Kabe’nin yanına dikilip:
“Yâ Hılfe’l-fudûl! Yetiş imdadıma!” diyerek bağırmaya başlayınca, kılıçlarını sıyırıp her taraftan boyunlarını uzatarak Has’a-mî’nin yanına yetişenler:
“İşte, sana yardıma geldik. Ne oldu sana?” diye sormaya başladılar.
Has’amî:
“Nübeyh, kızım hakkında bana zulmetti: kızımı elimden zorla çekip aldı!” dedi.
Hılfü’l-fudûl ashabı, hemen Has’amî’yiyanlarına alarak Nübeyh’in evine gittiler, kapısının önüne dikildiler.
Nübeyh yanlarına çıkınca, kendisine:
“Yazıklar olsun sana! Sen de biliyorsun ki, biz, bu hususta akid yapmışızdır! Haydi, tez getir kadını!” dediler.
Nübeyh:
“Emrinizi yerine getireyim! Fakat, bir gece olsun, ondan yararlanmama müsaade ediniz!” dedi.
HıIfü’l-fudûl ashabı:
“Hayır! Vallahi, sana süt sağım zamanı kadar bile müsaade edilemez!” dediler. Bunun üzerine, Nübeyh, kadını çıkarıp babasına teslim etmek zorunda kaldı.[548]
Peygamberimiz (a.s.), amcalarıyla birlikte bulunup[549] Abdullah b. Cüd’an’ın evinde yapıldığını bildirdiği Hılfü’l-fudûl hakkında,[550] “Ona İslâmiyet devrinde bile davet edilsem, icabet ederim” buyurmuştur.[551]
Peygamberimiz (a.s.)ın İzinin Makam’dakine En Çok Benzediği
Güvenilir ravilerin Abdullah b. Abbastan rivayetlerine göre,[552] Peygamberimiz (a.s.)in yirmi yaşlarında bulunduğu sırada idi ki, Kureyşliler kıyafet ve izlerden anlayan kâhin bir kadının yanına varıp:
“Şu Makam sahibine[553] iz bakımından[554] hangimizin daha çok benzediğini bize haber ver?” dediler.[555]
İbrahim (a.s.); İsmail (a.s.)la birlikte Kabe’nin duvarlarını yükseltirlerken,[556] İbrahim (a.s.)ın uzanıp yerden taş alması ve duvara kaldırması zorlaşınca,[557] İsmail (a.s.), bir taş getirip İbrahim (a.s.)ın ayağının altına koymuş, o da onun üzerinde dikilerek duvar örme işine devam etmişti.[558]
Kabe’nin yapısı sona erinceye kadar bu iskele taş, köşelerde dolaştırılmış durmuştu.
İşte, İbrahim (a.s.)ın üzerinde durduğu bu Taş’a “Makam-ı İbrahim” adı verilmiştir.[559]
Kur’ân-ı Kerîm’de de:
“Şüphesiz ki, âlimler için feyizli ve aynı hidayet olmak üzere konulan İlk Beyt (Mâbed), elbette ki Mekke’de olandır. Orada, apaçık alâmetler, Makam-ı İbrahim vardır…”[560] buyurularak, bu mübarek taşınılmıştır.
İbrahim (a.s.)ın gerek iskele gibi kullandığı ve gerek üzerine dikilip insanları hacca davet ettiği bu mübarek taşın[561] üzerinde İbrahim (a.s.)ın iki ayağının izi de bulunmaktadır.[562]
Kâhin kadın, Kureyşîlerin isteklerine karşı:
“Eğer, siz şu ince milli yerin üzerine bir yaygı serer, sonra da onun üzerinde yürür geçerseniz, ben size istediğinizi haber veririm” dedi. Kureyşîler; ince, yumuşak milli yerin üzerine hemen bir yaygı serdiler, sonra da üzerinden yürüyüp geçtiler.
Kâhin kadın; Peygamberimiz (a.s.)ın izini görünce:
“Bu iz; Makam’dakine, benzerlikte en yakınınızdır!” dedi.
Bundan, yirmi yıl[563] veya yirmi yıla yakın[564], ya da Allah’ın dilediği kadar[565] bir müddet geçtikten sonra, Yüce Allah, Muhammed (a.s.)ı, peygamber olarak gönderdi.[566]
Âsım KÖKSAL, İslâm Tarihi
Devamı var.
Önceki bölüm:
Peygamber Efendimizin Her Türlü Kötülüklerden Korunarak Büyütülüşü
- Mehmet Nuri BİNGÖL”ün Edebî Yolculuğu - 30 Ağustos 2024
- Risale-i Nur’da ve Hatıralarda Kurban Bayramı - 15 Haziran 2024
- Ramazan’dan Sonra - 24 Nisan 2024
- Ramazan Bayramı ve Peygamber Efendimizin Bayramı - 9 Nisan 2024
- Kadir Gecesi ile İlgili Yazılar - 5 Nisan 2024
- Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI - 30 Mart 2024
- Peygamberimizin (asm) İtikâfı - 29 Mart 2024
- Aydınların Dilinden Bediüzzaman Said Nursî / Vefatının 64. Sene-i Devriyesi Hatırasına (video).. - 25 Mart 2024
- Sükûtun Zarâfeti / İmam Süyutî - 23 Mart 2024
- “Oruç, Bıçağa Gerek Duyulmayan Bir Ameliyattır.” - 20 Mart 2024