Ana Sayfa / Yazarlar / Peygamberimizin (SAV) Övdüğü Kastamonulular

Peygamberimizin (SAV) Övdüğü Kastamonulular

Peygamberimizin (SAV) Övdüğü Kastamonulular

Başlık size tuhaf, uçuk ve şaşırtıcı gelmiş olabilir.
Başlıktaki ifadeyi biraz daha ileri götürüp Kuran’da övülen, Rabbimiz tarafından övülen Kastamonulular demek daha doğrudur aslında.
Rabbimiz Kuran’da Yunus Suresi 62. ayette Allah dostları dediğimiz veli kullarını övüyor, onlar için korku, hüzün ve endişe olmayacağını ilan ediyor.
Başka ayetlerde şehidleri, ilim ve hikmet ehlini övüyor, Allah’tan korkan kullarını, güzel amel sahibi kullarını övüyor.
Adil idarecileri, cömert tüccarları ve pek çok kişiyi ve zümreyi övüyor..

Kur’an’ın ve Peygamberimizin sav övdikleri ashap veya sahabe dediğimiz insanlardan, Kur’an’ın tırnak içine alarak dikkat çektiği, meveddet ve hürmet tavsiye ettigi Ehl-i Beyt’ten Seyyid ve şerif dediğimiz nesilden binlerce insan Kastamonu topraklarında yaşamışlar ve yaşıyorlar.
Bu açıdan evliya yurdu, şehidler, seyhidler yurdu olarak bilinen Kastamonu’da on binlerce, yüzbinlerce övülmüş kul toprağın altında veya üstünde yaşadılar, yaşıyorlar..

Bunlardan farklı olarak İstanbul’un fethinin 569. yılı münasebetiyle Peygamberimizin sav övdüğü Kastamonululardan özellikle bahsetmek gerektiğine inanıyorum.

Bilindiği üzere Kastamonu ve civarı Malazgirt Meydan Muharebesi’nden yaklaşık on yıl sonra (1081-1084) fethedilir.

Osmanoğullarından henüz hiç bir eser yokken Sinop’tan Sakarya’ya, İzmit’e, Eskişehir’e, Bursa’ya kadar uzanan topraklar yani bu günkü Batı Karadeniz Bölgesi Kayı Boyu beylerinden Hüsameddin Çoban Bey ve oğulları tarafından fethedilip yönetiliyordu.

1200’lü yılların başından 1309 yılına kadar yüz yıl Anadolu Selçuklu Devleti adına Kastamonu ve Batı Karadeniz Bölgesine hükmeden Çobanoğulları Beyliği, Anadolu’nun kuzey ve Batı bölgelerinde Bizansa karşı yürütülen fetih hareketlerinin komuta merkezi olması yanında, Karadeniz üzerinden deniz aşırı fetihler yapmak, Kırım ve ötesinde Moğollar’a ve Ruslar’a karşı gaza ve fetih faaliyetlerini de sevk ve idare eden, komuta eden ana karagah merkezi olmuş ve bu durum, bu gelenek yüzyıllar boyu devam edegelmiştir.

Bu gün artık biliniyor ki Bizans’a karşı gaza, fetih faaliyetlerinde adı öne çıkmış Ertuğrul Gazi ve emsali pek çok bey, Kastamonu’da hüküm süren Çobanoğulları Beyliğine bağlıdırlar ve fetih hareketlerini oradan aldıkları yetki ve emirler çerçevesinde yürütmektedirler.
Bölgeye Çobanoğulları geldikten sonra sekiz yüz yıldır işgal görmemiş bölge insanlarında ve idarecilerinde gaza şuuru, fetih arzusunun sönmemiş olması gerçekten ilginçtir, üzerinde araştırmalar yapılmalıdır.

Bunun nedenleri nelerdir?
– Dinimizde var olan cihad ve gaza emri.
– Atalardan miras kalan genetigimize yerleştirilmiş savaşma güdüsü.
– Büyük Selcuklu’dan, Anadolu Selçukluları’ndan, Çobanoğulları Beyliği eliyle Candaroğulları ve Osmanoğulları’na miras kalan gaza ve fetih ülküsünün kültürel bir genetik miras ve görev bilinciyle yüzyıllar boyu doğrudan veya dolaylı nesilden nesile aktarılmış olması.

Çobanoğulları Beyliği, Candaroğulları ve Osmanoğulları adında iki beylik, iki devlet doğurmuş ve büyütmüştür.
Çobanoğulları ile Osmanoğulları arasında başlayan, ilerleyen gaza-fetih işbirliği, idari, siyasi bağlılık, psikolojik de olsa hiyerarşi Çobanoğulları yerine geçen Candaroğulları Beyliği ve Osmanoğulları arasında da uzun yıllar, uzun asırlar boyu devam ettirilmiştir denilebilir.
Baba hükmündeki Çobanoğulları tahtına oturan Candaroğulları, atabeylik kimliğini, eyalet merkezi kimligini korumuş, korumak istemiş, küçük kardeş olarak gördüğü Osmanlıya karşı Anadolu’da Türk Birliği adına rekabet etse de, küffara karşı her zaman himaye ve ittifak politikası gütmüştür.

1309’dan (dağa erken de olabilir) 1461 yılına kadar 150 yıl hüküm süren Candaroğullarının komşu topraklarda yaşayan, pek çok kez başı dara düşen, yıkılmanın eşiğine gelen Osmanlı’ya karşı bir defa olsun fiili, askeri saldırı girişiminde bulunmamış olması tarihe düşülmesi gereken çok önemli bir nottur.

Milletler, devletler, toplumlar içersinde gelenekler, teamüller, örf ve adetler birden bire ve kolaylıkla oluşmadıkları gibi kolay kolay değişmez, kaybolmaz, unutulmazlar.
Buna göre Çobanoğulları ile Osmanoğulları arasında oluşan idari, siyasi, askeri teamüllerin Çobanoğulları tahtına oturan Candaroğulları ile Osmanoğulları arasında da uzun yıllar devam edegelmiştir diye düşünüyoruz.

Eldeki veriler ışığında kesin olarak söylenemese de şu hükme varmak mümkündür;
Osmanoğulları, girişecekleri gazalar için Candaroğulları ile istişare ediyor, belki müsade alıyor, ardından askeri destek alıyor, fetihten sonra da Candaroğulları beylerine pay veriyor, dirlik veriyordu. Yani seferler birlikte planlanıyor, birlikte savaşılıp zaferler birlikte birlikte kazanılıyordu.

Anadolu’nun ve Balkanların yani Avrupa’nın önemli bir kısmını fetheden Osmanlı Devleti için şehir devleti halini almış, ancak çıban gibi, bataklık gibi etrafa tehlike saçan Bizans’ı yani İstanbul’u fethetmesi zaruret halini almıştı.
Askeri, siyasi gerekçelerin yanısıra Peygamber Efendimizin müjdesine nail olmak arzusu ta sahabe döneminden beri bütün müslüman devletlerin, sultanların hayallerini süslemekteydi.

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u almaya karar verdiğinde fetih hazırlıkları kapsamında ilk iş olarak Candaroğulları Beyliği ile ittifak ve işbirliğini çalışmalarına başlamış olmalı dersek kesinlikle abartmış ve yanılmış olmayız.
Neden?
İlk nedeni, Ertuğrul Gazi ile başlayan ve ikiyüz elli yıldır bir şekilde devam eden Kastamonu bağı, kiyüz elli yıldır devam eden devlet geleneği, teamül, devlet aklı bunu gerektirirdi.
İkinci olarak; Bizans’ın kendini korumak için bütün Haçlıları ve hatta Anadolu’da, doğuda Osmanlıya düşman ve rakip olan beyliklerle ve devletlerle işbirliği yapacağı ve dolayısıyla Fatih’in sadece Bizans’la değil pek çok düşmanla savaşmak zorunda kalacağı aşikardı.
Dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin de ittifaklara, güçlü ityifaklara ihtiyacı vardı.

Anadolu’daki müslüman Türk beylikleri arasındaki en güçlü beyliklerden biri Candaroğulları Beyliği idi ve onların destegini alabilmesi çok onemliydi.
Arkadan vurulma tehdidinden emin olmanın yanısıra bu beyliğin sahip olduğu donanma gücünden, askeri imkanlardan vb faydalanabilmek çok önemliydi.

Candaroğulları Beyliğinin başında âlim, münevver, geniş ufuklu bir sultan olan dayısı Kemaleddin İsmail Bey’in varlığı ve desteği çok önemli bir güçtür ve savaş esnasında bu etki çok net bir şekilde görülmüştür.

Candaroğulları Beyligi’nin hükümdarı İsmail Bey’in de hem tarihi teamül gereği, hem akrabalık bağları etkisi, hem Peygamberimizin müjdesine mazhar olmak arzusu hem de iki beylik arasında yapılan pazarlıklar neticesi bu sefere sıradan bir ittifak desteğinin çok çok ötesinde bir özveriyle destek olduğu, bu savaşı bizzat kendi savaşı gibi algıladığı, öyle savaştığı görülüyor..

Manevi dinamikleri çok güçlü olan bu ittifakın devlet aklı tarafı da olmalıdır.
Bu destek ve ittifak neticesinde fetihten sonra Candaroğulları’na ne gibi vaadlerde bulunulduğu meselesi araştırmaya muhtaçtır, araştırmacılara ödevdir.

Candaroğulları beyi İsmail bey, İstanbul’un fethine komutanlarıyla, binlerce askeriyle, donanmasıyla birlikte bizzat katılıyor.

Fetih öncesi hazırlıklar kapsamında askeri malzeme, top, tüfenk, kılıç, kalkan imalatı için Candaroğulları topraklarından çıkartılan bakır ve demir madenleri;
donanmanın güçlendirilmesi adına yeniden inşa edilecek, tamir edilecek gemi ve kadırgalar için Adapazarı’na kadar uzayan Candaroğulları topraklarındaki ormanlar, ahşap ve gemi ustaları, gemilerin vazgeçilmezi yelkenler, yelkenleri ve gemileri tutmak, bağlamak, çekmek için urganlar, keten bezleri yani kendir sektörü;
Döneminin en büyük ilim merkezlerinden biri olan Kastamonu’daki ilim-bilim adamları, teknik insanlar, ustalar, işciler hasılı Candaroğulları Beyliği ya da devleti herşeyleriyle fethe seferber oldukları görülüyor.
Candaroğulları Beyi İsmail bey, başından sonuna kadar savaşın içersinde, ordusunun başında bulunuyor, bizzat savaşıyor.
Bizans imparatoru ile barış veya teslim görüşmeleri için ikiden az olmamak üzere elçi olarak gönderiliyor, görüşmeleri yürütüyor.

Savaşın kazanılmasında karadan yürütülen gemilerin ve o gemileri yürüten askerlerin ne kadarı Kastamonulu idi bilmiyoruz.
Şâhi toplarının hammaddesi Kastamonu’dan, Candaroğulları’ndan gelmişti, bu kesin.
Lakin bu topları icad eden bilim ekibinde, topların, güllelerin dökülmesindeki teknik ekipte Candaroğulları’ndan kaç tane mühendis, teknik eleman, kaç tane usta, işçi çalıştı, bilmiyoruz.

Peygamber Efendimizin yüzyıllar öncesinden İstanbul’un fethetmesinin pek çok hikmetleri vardır elbette.
Bu kutlu fetih için Türklerin, Osmanlı ve Candarlı neslinin, Fatih Sultan Mehmet Han’ın seçilmesinin de pek çok hikmeti olmalıdır.
Sultan ll. Mehmed’i İstanbul’un ve Bizansın fatihi yapan kan ve genin yarısı babası ll. Murat ile Osmanlı’dan, diğer yarısı annesi Hatice Hüma Hatun vesilesiyle Candaroğulları’ndan gelmekteydi..

Bu müjdelenmiş fethin övülmüş mimarlarının, komutanlarının ve neferlerinin neredeyse tamamı Osmanlı nesli kadar Candarlı nesli olması kalın harflerle, altın harflerle yazılmaya değer tarihi bir gerçektir.

Bu fetih için ter dökmüş, kan dökmüş, kanı dökülmüş ustaların, işçilerin ve onları yetiştiren insanların neredeyse tamamı Osmanoğulları ve Candarogulları topraklarında yetişmiş alimler, beyler, paşalar, komutanlar, askerler, ustalar, işçiler, alpler ve erenlerdir.
Surlara bayrağı dikip şehid olan Ulubatlı Hasan ve emsali binlerce askere evde anaları, kışlalarda komutanları, İstanbul’dan 250-300 yıl önce fethedilen Kastamonu kalesine bayrağı diktikten sonra şehid olan Yunus Mürebbi’nin sehadetini ve yigitligini anlatarak egitmiş olmaları kuvvetle muhtemeldir.
Osmanoğulları ve Candaroğulları’nın Çobanoğulları’ndan, Selçuklulardan miras alıp yaşattıkları devlet ve toplum nizamı mutlaka zikredilmeli, tetkik edilmeli, tatbik edilmelidir.
O övülmüş insanları yetiştiren medeniyeti bilmek, bulmak, yaşamak, yaşatmak, aktarmak da Peygamber Efendimizin sav ovgüsünden pay almaya vesiledir diye inanmak mümkündür.
Millet ve medeniyetimizin ayakta kalması da buna bağlıdır.

“Bir mık bir nalı, bir nal bir ayağı, bir ayak bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu, bir ordu bir devleti kurtarır” sözü ibretlik sözler arasında sık sık zikredilir.

Peki İstanbul’un fethine iştirak eden, destek veren, cihad eden binlerce, on binlerce Candarlı nesli bu fethe bir mık kadar, bir nal kadar, bir ayak, bir at kadar hizmet etmemiş, katkı sağlamamış mı ki hiç bir akademisyen, hiç bir tarihçi, hiç bir devlet adamı;
tarihine, atasına ve hatırasına sahip çıkma iddiasında olan hiç bir torun, Candaroğullarının fethe katkısından bahsetmez?

Peygamber Efendimizin İstanbul’un fethedileceğini müjdeledigi hadislerinde büyük bir incelik var;
Peygamber efendimiz bütün namı, şan ve şerefi bir kişiye vermiyor, sadece komutanı alkışlamıyor, onun başını okşamıyor, sadece onu bağrına basmıyor; “O asker ne güzel askerdir” diyerek fethe iştirak eden on binlerce askeri de alkışlıyor, iltifat ediyor, onore ediyor, bağrına basıyor.

Bu hadis bağlamında Candaroğulları Beyi Kemaleddin İsmail Bey hem komutan olarak hem de emrindeki binlerce askeriyle birlikte asker olarak Peygamberimizin iltifatını kazanan tarihin gördüğü en güzel sultanlardan, komutanlardan, en güzel askerlerden biridir..
Ve Kastamonu evladı o gün bu gündür Peygamberimizin iltifatına mazhar olmuş o güzel askerlerin torunlarıdırlar.

O yüzden bu topraklarda gaza ruhu, fetih arzusu, hamiyet-i diniye, hamiyet-i milliye, hamiyet-i vataniye şuuru ülküsü hep canlıdır, hep diridir..
Cihan Harbi ve Kurtuluş Savaşı yıllarındaki fedakarlık ve kahramanlıkları buna şahittir.
Hatta, din ve devlet, vatan, millet, istiklal uğruna, işgale karşı dünyada yapılmış ilk kadın mitinginin Kastamonu’da yapılmış olması da bu topraklarda gaza ve fetih ruhunun, istiklalin, iman ve İslam davası şuurunun ne kadar canlı ve diri olduğunun en güzel delillerinden biridir..

İstanbul’un fethinin 569. yılında bu fethin bilinmeyen yönleri üzerinde, bize bakan yönleri üzerinde düşünmek zorundayız.
Bu fethin yarısı biz Kastamonulara aittir.
Fetih kutlamaları yapmak en çok bize yaraşır.
Bu fethin asıl mimarı olan imanı, irfanı, maneviyat, medeniyet gücünü ve ruhunu yaşamak ve yaşatmak en çok bizim üzerimize borçtur..
Yolumuz, ufkumuz ve bahtımız açık olsun
Rabbim yar ve yardımcımız olsun.

Peygamberimizin övgüsüne mazhar olmuş ecdadımızın ruhları şad, kabirleri nur, mekanları Cennet, makamları âli, komşuları ve sefaatcileri Peygamber efendimiz, yolları yolumuz olsun inşaallah..

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

3 Yorumlar

  1. avatar
    Ayşegül Cortoğlu

    Başlık ” Peygamberimizin Övgüsünü Mazhar Olma Gayretinde Bulunan Kastamonulular” denilmiş olsa anlamlı olurdu. Ancak bu şekliyle hele de ayet-i kerimeyi de aynı başlık ile yazmayı düşünmek çok yanlış anlaşılmaya sebep olacak bir başliktir vesselam… “Dinine Bağlı Kastamonulular’ın Devlet Bilinci ve Desteği” konusunu bu yazinizla aktarmış oldunuz. İyi çalışmalar dilerim.

  2. avatar

    Güzel olmuş

  3. avatar
    babı şefkat ur

    sadece “Candaroğulları Beyliği ya da devleti herşeyleriyle fethe seferber oldukları görülüyor.
    Candaroğulları Beyi İsmail bey, başından sonuna kadar savaşın içersinde, ordusunun başında bulunuyor, bizzat savaşıyor.” ifadeleri bile, başlığın içeriğini tek başına dolduruyor…Allah razı olsun, böyle gerçekler muhakkak bilinmeli…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Fikrî Mülâhazalar – 14

FİKRÎ MÜLAHAZALAR - 14 ▪️Kur'ân-ı Kerîm bize şöyle der; فَارْجِعِ الْبَصَرَۙ هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ …

Kapat