Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Peygamberler Tarihi – 29: Hz. Zülkarneyn (as)

Peygamberler Tarihi – 29: Hz. Zülkarneyn (as)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Hz. ZÜLKARNEYN Aleyhisselâm 

Adı Kur’an’da geçer. Allah ondan övgü ile bahsetmiştir. Peygamber mi, yoksa veli mi olduğu ihtilaf konusu olmuştur. 

Zülkarneyn kelimesi Arapçadır. Zü ve karneyn kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Zü, sahip ve malik demektir. Karn ise, boynuz, perçem, tepe, zaman, güneş anlamlarına gelir. Karneyn, karn’ın tesniyesi yani iki tanesi demektir. Buna göre Zülkarneyn kelimesi iki boynuz sahibi şeklinde tercüme edilir (el-Firuzabadi, el-Kamusu’l-Muhit, Kahire 1332, IV, 257 vd). 

Zülkarneyn’in kim oluğu ve neden kendisine bu lakabın takıldığı konusu, eskiden beri tartışmalı bir husus olarak devam etmiştir. Kendisine Zülkarneyn denilmesi, alimler tarafından, başının iki yanında iki boynuza benzer çıkıntıların bulunması, dünyanın şark ve garbını dolaşması, başının iki yanının bakırdan olması, örülmüş iki deste saçı olması, Allah’ın kendisine nur ve zulmeti musahhar kılması (emrine vermesi), yürürken nurun önünden, zulmetin ise arkasından gelmesi, şecaatı dolayısıyle bu lakabı almış bulunması, rüyasında gökyüzüne çıktığını ve güneşin iki tarafına asıldığını görmesi anlamlarında yorumlanmıştır. 

Zülkarneyn’in kim olduğu hususu da, çok farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bilindiği gibi Zülkarneyn kelimesi onun esas adı değil, lakabıdır. Onun esas adı hakkında değişik görüşler ileri sürülmüştür. Birçok kişi, onun Büyük İskender (M.Ö 356-323) olduğunu iddia etmiştir. Fakat Kur’an’da söz konusu olan Zülkarneyn ile Büyük İskender’in vasıfları birbirini tutmamaktadır. Zülkarneyn, Allah’a inanan, dürüst bir hayat süren ve peygamber olduğu bile ileri sürülen bir kişidir. Büyük İskender ise, tek tanrı inancından uzak, girdiği şehirleri yerle bir edecek kadar zalimve barbar bir insandı. 

Bilhassa son devrin âlimlerinin ekseriyeti ise, Zülkarneyn’in İran kralı Kisra (Hüsrev) olduğunu kabul etmişlerdir. M.Ö altıncı asırda imparatorluk kuran Kisra’nın vasıflan, Kur’an’da adı geçen Zülkarneyn’in vasıflarına daha uygun düşmektedir. Nitekim Araplar Kisra’ya, Nuşirevân-ı Âdil demektedirler. Yine de Zülkarneyn’in gerçek adını Allah bilir. Onun peygamber olup olmadığını ihtilaflıdır. (er-Razi, Mefatihu’l-Gayb, Mısır 1937, XXI,163, vd.; İbn Kuteybe, el-Maarif, Beyrut 1970, 25). 

Zülkarneyn’in adı Kur’an’da üç ayette geçmektedir: 

“(Ey Muhammed), sana Zülkarneyn’den soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım. Biz yer yüzünde onun için sağlam bir mekan ve orada istediği gibi hareket edeceği yönetim hürriyeti hazırladık ve kendisine (muhtaç olduğu) her şeyden bir sebep verdik (ulaşmak istediği herşeye ulaşmanın yolunu, aracını verdik). O da (kendisini batı ülkelerine ulaştıracak) bir yol tuttu. Nihayet güneşin battığı yere ulaşınca, onu, kara balçıklı bir gözede batar buldu. Onun yanında bir kavim buldu. Dedik ki: Ey Zülkarneyn, (onlara) ya azab edersin veya kendilerine güzel davranırsın (onları güzellikle yola getirirsin. Nasıl istersen öyle yaparsın). Dedi: Kim haksızlık ederse, ona azap edeceğiz) sonra o, Rabb’ine döndürülecektir. O da ona görülmemiş bir azab edecektir. Fakat inanıp iyi iş yapan kimseye de en güzel mükafat vardır. Ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleriz (kolay işler yapmasını emrederiz, zor işlere koşmayız onu). Sonra yine bir yol tuttu. Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu, öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlara güneşin önünden (korunacak) bir siper yapmamıştık. İşte (Zülkarneyn) böyle (yüksek bir mevkie ve hükümranlığa sahip) idi. Onun yanında (daha) nice (hükümranlık) bilgisi (tecrübesi ve vasıtası) bulunduğu biz biliyorduk. Sonra yine bir yol tuttu. Nihayet iki sed arasına ulaşınca, onların önünde hemen hiç söz anlamayan bir kavim buldu. Dediler ki: Ey Zülkarneyn, Ye’cuc ve Me’cuc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onların arasında bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi? Dedi ki: Rabb’imin beni içinde bulundurduğu (mal ve mülk, sizin vereceğinizden) daha hayırlıdır. Siz bana insan gücüyle yardım edin de, sizinle onlar arasına sağlam bir engel yapayım. Bana demir kütleleri getirin. (Zülkarneyn) iki dağın arasını (demir kütleleriyle doldurup dağlarla) aynı seviyeye getirince, üfleyin dedi. Nihayet o demir kütlelerini bir ateş haline koyduğu zaman; getirin bana, üzerine erimiş bakır dökeyim, dedi. Artık (Ye’cuc ve Me’cuc) onu ne aşabildiler ne de delebildiler. (Zülkarneyn) dedi: Bu, Rabb’imden (kullarına) bir rahmettir. Rabb’imin va’di ge(lip Ye’cuc ve Me’cuc’un çıkması, yahut kıyametin kopması gerek)diği zaman, onu yerle bir eder. Şüphesiz, Rabb’imin va’di gerçektir” (el-Kehf, 18/83-98). 

Bazı âlimlerin rivayetine göre, Yahudilerden birkaç kişi, Hz. Muhammed (s.a.s)’e gelerek Zülkarneyn’in kim olduğunu sormuşlar. Bunun üzerine bu ayetler nazil olmuştur (en-Nisaburi, Esbabu’n-Nuzul, Mısır 1968, 75). 

Diğer bir rivayette ise, Mekkeliler kitap ehli olan Yahudilere adam gönderip Hz. Muhammed (s.a.s)’i çetin bir sınavdan geçirmek için, birkaç soru hazırlayıp göndermelerini istemişlerdi. Onlarda şu üç şeyden sormalarını tavsiye etmişler: Ruh, Ashab-ı Kehf ve Zülkarneyn Bunun üzerine ilgili ayetler inmiştir (et-Taberi, Camiu’l-Beyan, Mısır 1373, XVI, 7). 

Yukarıda meali sunulan ayetlere göre, Zülkarneyn’in bazı özelliklerini şöyle sıralamak mümkündür. Zülkarneyn, üstün yeteneklere, geniş kudret ve imkanlara sahipti. Bilgili, kültürlü, dünya coğrafyasının önemli bir kısmını bilen ve ilahi yardıma mazhar olan bir kişiydi. Zalimlere hadlerini bildiren, onları cezalandıran, ahiret gününe kesin bir şekilde iman eden, ona göre hareket eden ve iyi ahlaklı dindar toplumları himaye eden bir zattı. 

Zülkarneyn, Hakk’a karşı teslimiyet gösterir, her şeyi ilahi emrin istikametine çevirmeye çalışırdı. 

Hz. Ali’ye göre Zülkarneyn ne bir nebi, ne de bir kraldı. Fakat Allah’ın salih bir kulu idi. Allah onu sevmiş ve o da Allah’ı sevmişti (İbn İshak, Kitabu’l-Mübteda ve’l-Meb’as ve’l-Meğazi, thk. Muhammed Hamidullah, Mağrib 1976, 185). 

Nureddin TURGAY

***

Âhir zaman ile ilgili olarak Zülkarneyn ve Çin Seddi hakkında

Kehf sûresinde bahsedilen ve kıyamet günü yıkılarak Ye’cüc ve Me’cüc’ün dünyaya yayılacağı sed nerededir?

İlgili âyetlerin meali şöyledir: 

90. Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlar için güneşe karşı bir örtü yapmamıştık.
91. İşte böylece onunla ilgili her şeyden haberdardık.
92. Sonra yine bir yol tuttu.
93. Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiçbir sözü anlamayan bir kavim buldu.
94. Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Bu memlekette Ye’cûc ve Me’cûc bozgunculuk yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi?
95. Dedi ki: “Rabbimin beni içinde bulundurduğu nimet ve kudret daha hayırlıdır. Siz bana kuvvetinizle destek olun da, sizinle onlar arasına aşılmaz bir engel yapayım.”
96. “Bana, demir kütleleri getirin.” Nihayet dağın iki yanı arasını aynı seviyeye getirince (vadiyi doldurunca): “Üfleyin (körükleyin)!” dedi. Artık onu kor haline sokunca: “Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim” dedi.
97. Bu sebeple onu ne aşmaya muktedir oldular ne de onu delebildiler.
98. Zülkarneyn: Bu, Rabbimden bir rahmettir. Fakat Rabbimin vâdi gelince, O, bunu yerle bir eder. Rabbimin vâdi haktır, dedi.
(Kehf, 18/90-98)

Bu konu eskiden beri âlimler arasında tartışmalı olan Kur’an’ın “mübhematı” denilen belirsiz yerlerden biridir. Bizim anlattıklarımız, âlimlerin görüşlerini yansıtmaktan ibarettir.

Kur’an’da coğrafik konumuyla birlikte tasvir edilen Zülkarneyn seddi genellikle tefsirciler tarafından –bu tasvire uygun olarak- Uzak Doğu bölgelerinde olduğuna hükmedilmiştir.

Kadı Beyzavî’nin içinde bulunduğu bazı âlimler bunun Azerbeycan ile Ermenistan tarafında, Türkistan topraklarının bittiği yerde olduğunu söylemişlerdir.

Zemahşerî ve Ebu’s-Suud’un da içinde bulunduğu diğer bir kısım âlimlere göre, Kur’an’da ifade edilen iki dağdan maksat Türk toprağının bittiği yerdir. Eğer bundan maksat maveraunnehir denilen küçük Türkistan ise, bu görüş Çin seddi yerine işaret etmektedir.(bk. Elmalılı, İlgili âyetin tefsiri).

Bediüzzaman said Nursi’ de bu görüşü benimsemiştir.

Bugün bu meşhur Çin Seddi bu vasıfları taşımaktadır. Görenlerin anlattıkları da bu merkezdedir.
 
İlgili âyetlerde -mealen- yer alan “Nihâyet güneşin doğduğu yere varınca,..”ifadesinden, güneşin orada bulunmadığını değil, bulunduğunu anlamak gerekir. “Onlar için güneşe karşı bir örtü yapmamıştık” ifadesinden ise, Zülkarneyn’in en son fethettiği yerin, medenî yaşayıştan uzak, ilkel (çıplak, evsiz, barksız) yaşayan bir Uzak Doğu topluluğunu anlamak gerekir.

Bununla beraber, yukarıdaki açıklamayı iki yorum halinde verebiliriz:

Birincisi: Zülkarneyn, Japonya, Kore, Çin bölgesine varmıştır. Orası, dağ veya ağaç gibi -güneşten biraz olsun koruyan- bir örtünün olmadığı bir yer idi.

İkincisi: Orası, çıplak, evsiz, barksız olarak yaşayan ilkel bir topluluk vardı. (bk. Şevkânî, İbn Aşur, İlgili âyetin tefsiri).

Ayrıca, Zülkarneyn’in yaptığı sed –Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi- Çin seddidir. Buna göre, “Onlar için güneşe karşı bir örtü yapmamıştık” ifadesinden, onların güneşin üzerine ilk doğduğu bir bölgenin insanları olduğunu anlamak da mümkündür. Bu ifadeyle, en uzak Doğu sayılan Çin bölgesine işaret etmekle, yapılan seddin de Çin Seddi olduğuna bir ima yapılmıştır.

Veli mi, peygamber mi olduğu hususunda kesin bir şey söylenemeyen Hz. Zülkarneyn hakkında Bediüzzaman Hazretleri “Yemen Padişahlarından birisidir ki, Hazret-i İbrahim’in zamanında bulunmuş ve Hazret-i Hızır’dan ders almış” derken onun velî olduğuna işaret etmekte, bir başka ifadesinde de “Zülkarneyn olan İskender-i Kebirin (Büyük İskender’in) nübüvvetkarâne (peygambere yaraşır bir şekilde) irşadatıyla”(Lem’alar, s. 100-101) derken peygamberliğine işaret ettiği anlaşılmaktadır. Pek çok tefsirlerde de peygamber olduğu görüşü ağırlıktadır.

Çin Şeddini de Hz. Zülkarneyn yapmıştır. Kur’ân’ın ifadesiyle Ye’cüc ve Me’cüc olarak isimlendirilen Mançur, Moğol ve Kırgız kabileleri, Hindistan ve Çin bölgesinde yaşayan mazlum ve masum insanlara pek çok defalar saldırıp vahşî bir şekilde öldürüyorlardı. Bu bozguncu ve çapulcu millet, Himalaya dağlarının arka taraflarında yaşamaktaydı. Girdikleri yerde âdeta taş üzerinde taş, omuz üzerinde baş bırakmıyorlardı.

İşte bu zâlim ve gaddar milletlerin zulüm ve tecavüzlerinden, çevrede yaşayan kavimleri kurtarmak için Hz. Zülkarneyn Çin Şeddini yapmıştır. Böylece zâlimlerin önüne duvardan bir perde ve zulümlerine karşı da taştan bir bina dikilmiş oldu. Ansiklopedilerde geçen bilgilere göre, daha sonraları Çin hükümdarları bu şeddi genişletip, uzatmışlar, zamanla da bakımını yaparak bu güne kadar gelmesine vesile olmuşlardır.

“Acâib-i seb’a-i âlemden”, yani dünyanın yedi harikasından sayılan Hz. Zülkarneyn’in yapmış olduğu sedlerden birisi olan “Çin Şeddi” binlerce sene yaşadığı halde meydanda duruyor.” İnsanın eliyle zemin (yeryüzü) sahifesine yayılan, mücessem, mütehaccir (taşlaşmış), manidar; tarih-i kadimden (geçmiş tarihten) uzun bir satır olarak okunuyor.” (Şualar, s. 58-61)

Bu seddin harap olmasıyla kıyametin de kopmasını Kur’ân’ın nasıl işaret ettiğini iki nükte şeklinde izah eden Bediüzzaman şöyle demektedir:

“Bu sed nasıl harap olacak, öyle de, bu sed dahi dağ gibi metindir. Ancak dünyanın harap olmasıyla hâk ile yeksan (yerle bir) olabilir. İnkılâbat-ı zaman tahribat yapsa da çoğu sağlam kalır.”(Lem’alar, On Altıncı Lem’a.)

Meşhur olan Çin Şeddinden başka daha birçok sedler de yapılmıştır. Bunlardan İskender-i Rûmî gibi cihangir ve kuvvetli hükümdarlar maddî olarak, bazı peygamber ve veliler de manevî bakımdan “o Zülkarneyn arkasından gidip, iktida edip, mazlumları zâlimlerden kurtaracak çarelerin mühimlerinden olan dağlar ortalarındaki sedleri, sonra dağlar başlarında kaleleri kurmuşlar. Ya bizzat maddî kuvvetleriyle veyahut irşad ve tedbirleriyle tesis etmişler. 

Yine Roma krallarından birisi İngiltere’de, İran Nüşirevanlarmdan diğer birisi de Kafkas dağlarında Derbent taraflarında, çapulcu ve bozguncu Tatar milletinin hücumunu durdurmak için Hz. Zülkarneyn gibi sedler inşa etmişler.

Sorularla İslamiyet 

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
OSMANLI DÖNEMİNDE KASTAMONU’DA FİYAT HAREKETLİLİĞİ

Makaleyi indirip okumak için tıklayınız

Kapat