Ana Sayfa / Yazarlar / Porto Riko’lu Sinek

Porto Riko’lu Sinek

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Porto Riko’lu Sinek

Porto Riko’nun sıcak yaz günlerinden bunalan maceracı sinek, hava alanına doğru uçmaya başladı. Uçakların olduğu piste gelince uçağın pervanesiyle serinlemek istedi. Bu maksatla pist alanına dalış yaptı. Uçakların etrafında dolanırken bir tanesinin açılan kapısından içeri girdi.
Henüz yolcular uçağa binmediği için boş koltuklardan birine oturdu. İçerde tek başına beklemeye başladı.
Az sonra yolcular uçağa binince bizim maceracı sinek koltuktan kalkıp camın kenarına kondu.
Yolcular yerleşince uçak hareket etti. Göklerin, bulutların üzerine çıktı. Uçak İstanbul’a doğru gidiyor fakat sinek bundan habersiz, uçağın içinde bir taraftan diğer tarafa dolaşıp duruyordu.
Uçağın penceresinden İstanbul’a hayranlık hisleriyle baktı.
“Ne kadar büyük bir şehir.” dedi.
Uçak piste inince bir yolunu bulup uçaktan çıktı. Bir süre uçtuktan sonra sarı bir taksiye rastladı. Duran taksinin camından kendini içeri attı. O sırada taksiye binen yolcu şoföre gideceği adresi söyledi ve yolu tarif etti. Yolcu bildiği, sinek ise bilmediği bir yere doğru taksi içinde gidiyorlardı.
Sineğin içini bir heyecan kapladı. Etrafı seyrederken şöyle dedi kendi kendine: “Macera dedikleri şey bu olsa gerek. Bilmediğin bir ülkede, bilmediğin bir şehirde, bilmediğin bir adrese doğru gitmek. Gerçekten bu çok farklı bir yolculuk.” dedi.
Taksinin penceresinden İstanbul’u hayranlık içinde seyreden sinek, “Ne kadar güzel bir şehir; mezarlıkları ne kadar sakin, camileri ne kadar huzurlu, sarayları, köşkleri ne kadar ihtişamlı, tarihi eserleri ne kadar etkileyici ve yeşili ne kadar güzel, ağaçları, bitkileri ne kadar canlı ve insanları ne kadar mutlu ve herşey ne kadar güzel.” dedi.
Taksici kendisine gösterilen adrese varınca  aracı durdurdu. Sinek camdan dışarı çıkıp karşı yoldaki evlerden birine doğru uçmaya başladı. Karşısına çıkan beş katlı binanın üçüncü katına doğru uçmaya karar verdi. Üçüncü katın balkonuna konup beklemeye başladı. Balkon demirlerinde dinlenip yol yorgunluğunu atmaya çalıştı.
Bir süre dinlendikten sonra yaşlı bir kadın evin penceresini açtı. Sanki maceracı sineği eve davet ediyordu.
Bizim maceracı sinek bu daveti boş çevirmeyip pencereden içeri süzülerek girdi.
Odaya baktığında her eşyanın gerçekten çok eskimiş ve tozlanmış olduğunu gördü. “Demek burada şu ihtiyar kadın ve şu ihtiyar adam yaşıyor.” dedi.
Yaşlı adam karısına: “Pencereyi kapat! İçeriye sinekler giriyor.” dedi.
Sinek adama bakıp: “Rica ederim! Siz pencereyi açıp beni davet ettiniz. Biraz kibar olun. İnsan misafirine böyle mi davranır?” dedi.
Maceracı sinek evdeki bu yaşlı adamı pek sevmedi fakat yapacak bir şey yok. Mecburen onunla da iyi geçinmek zorunda idi. Çünkü aynı evi paylaşıyordu.
Yaşlı çifte dönüp: “Ben çok özel bir misafirim. Ta Porto Riko’dan geliyorum.” dedi.
Kadın kocasına: “Efendi bak evde aylarca yalnız yaşıyoruz. Gelen gidenimiz yok. Biliyorsun torunlar nadiren gelirler. Bırak da bu sinekler yalnızlığımızı gidersin. Baksana başımın etrafında dönüp duruyor. Sanki bana teşekkür eder gibi bir hali var.” dedi.
Sinek o sırada gerçekten vızıldayarak kadına teşekkür ediyordu. Ama ihtiyar adama dargındı. Barışması için kendisine güzel bir hediye almasını bekliyordu.
Maceracı sinek artık evin bir ferdi gibi yaşıyor, odalar arasında geziyor, odalara giriyor, kanepelere, koltuklara, duvarlara konup evde cirit atıyordu. Gerçekten çok mutlu olmuş, başını sokacak bir eve kavuşmuştu.
Keyfine diyecek yoktu. Vızıltı naraları ile yuppi sesleri birbirine karışıyordu. Yaşlıların kulakları az işittiği için onları da rahatsız etmiyordu.
Odaları gezerken mutfağa girdi. Masanın üzerindeki tabakta duran peynirin üzerine kondu. İştahla yemeğe başladı.
Peyniri keyifle yerken masanın üstüne çıkan beyaz tüylü kocaman bir kedi ile karşılaştı. Kedi ile sinek göz göze geldiler. Sinek içinden şöyle dedi: “Şu şişman tüylü mahlukun bakışları hiç hoşuma gitmedi. Kanatlarıma kuvvet buradan uçup kaçmak benim için en iyi yol olsa gerek.”
Hemen uçup kediden kaçmak istedi. Fakat kedi çok çevik hareket etti. Bir hamlede maceracı sineği kaptı. Kapması ile yutması bir oldu.
Kedi kendi kendine mırıldandı. Ve şöyle dedi:
“Herkes kendi rızkını yer. Rızkımız dünyanın öbür ucunda bile olsa bizim ayağımıza kadar gelir.”
Kedi mutfaktan, kutusunun olduğu odaya gitti. Küçük evine girip yattı. Yatması ile birlikte karnında dayanılmaz bir ağrı ile ayağa kalktı. Başı döndü, midesi bulandı ve yediklerini kustu. Midesinden çıkanlar arasında Porto Riko’lu sinek de vardı. Baygın bir vaziyette yatan sinek bir süre sonra kendine geldi. Uçup vestiyerin üzerine kondu. Kedi kusunca rahatlamış vaziyette gözlerini tavana dikti. Bir an sinek ile göz göze geldiler.
Sinek ona: “Seni katil kedi! Benden ne istedin. Az daha hayatımı sonlandırmış olacaktın.” dedi.
Kedi yaptığından utandı ve sinekten özür diledi.
Sonunda kedi ve sinek arkadaş oldular ve ihtiyarların köhne evinde hep beraber mutlu yaşadılar.
Masalcı amca Abdullah

Serseri Sincap

Serseri Sincap ormanda hayvanların baş belası oldu. Herkes ondan şikayetçi.
Kurtları, çakalları kızdırıyor, alay ediyor, Sonra ağaca çıkıp:
“Haydi gelin, beni yakalayın.” diyerek onları aciz bıraktığını düşünüyor. Kendisinden başka hiçbir hayvanın ağaca çıkamayacağından emin bir şekilde çok rahat davranıyordu.
Minik cüssesine rağmen ormanda hiç bir hayvan onunla başa çıkamıyor, O da hiçbir hayvandan korkmuyordu.
Kurtlar, köpekler zaten ağaca çıkamıyordu fakat Arslan ve Leopar onu cezalandırmak amacıyla ağaca çıkıp yakalamak isteseler de bunu başaramıyorlardı. Çünkü kurnaz sincap ağacın en ince dallarına çıkıp dalın en uç kısmına kadar gidiyordu. Arslan ve Leopar ince dallara kadar gidemiyor ve aşağı düşmekten korkuyorlardı.
Bu durum sincabı daha da şımarık yapıyor ve küstahlaştırıyordu.
Ormanda hayvanlar sincabın yaptıklarından   bıkmışlar ve bir kurtarıcı arıyorlardı.
Arslan, kaplan, ayı, kurt hiçbiri sincabı yakalıyamıyordu.
Bir gün yine ağacın ince dallarına oturmuş, ormanda hangi hayvanı görürse onu kızdırıyor, alay ediyor, gel beni yakala diyordu.
Serseri Sincap böyle pervasızca konuşurken üstteki dallara sarılmış bir büyük yılan sincabın tepesine indi.
Sincap neye uğradığını şaşırdı.
“Aman yılan kardeş beni bırak benim sana bir sözüm yok. Ne olursun bırak gideyim.” dese de yılan onu sarmış ve var gücüyle sıkmış, içindekileri dışarıya çıkarmıştı.
Sincap nefes alamıyor ve can acısı içinde, şimdiye kadar yaptıklarından nedamet ediyordu.
Yılan ona acımadı. Sıkmaya devam etti.
Fakat ormandaki merhametli hayvanlar yılana rica ettiler.
“Bu ders ona yeter yılan kardeş, baksana gözlerine, neredeyse dışarıya fırlayacak. Dili de ağzından dışarı çıkmış. Bu korku ona yeter.” dediler.
Yılan diğer hayvanların ricasını duyunca sincabı bıraktı.
Serseri Sincap rahat bir nefes aldı. Önce yılana teşekkür etti.
Sonra ormandaki diğer hayvanlardan özür diledi.
Ve şöyle dedi:
“Bu ormandaki bütün hayvan kardeşlerim, bundan sonra sizi asla kızdırmayacağım.”
Sonra konuşmasına devam etti:
“Artık her ağaca çıkışımda size o ağacın yemişlerinden atacağım. Yaptıklarımdan dolayı beni affedin.”
Bütün hayvanlar sincabı affettiler ve pişmanlığından dolayı onu tebrik ettiler.
“İyi olman için biraz canının yanması gerekiyormuş sincap kardeş.” dediler.
Cezalar bu yüzden gerekli olsa gerek.
Masalcı amca Abdullah

Koca Boğa ve Beyaz Koç

Boğa çiftlikte başkan seçildi.
Çiftlik evinin balkonuna çıkıp kendisini seçen ve orada hazır bulunan hayvanlara uzun bir konuşma yaptı.
Bütün hayvanlar onu dikkatle ve büyük bir merakla dinlediler.
Çiftlik hayvanlarına hitaben şunları söyledi:
“Sizler çok özelsiniz. Burada biz, hepimiz insanlar için çalışıyoruz. Görevimiz insanoğluna en iyi hizmeti sunabilmek olmalıdır. Bu bizi diğer hayvanlardan ayıran en önemli özelliğimizdir.”
Koca Boğa bir bardak su içip konuşmasına devam etti:
“Yönetim bende ve ben önemli biriyim. Ormanda arslan ne ise bu çiftlikte ben oyum. Emirlerime herkes harfiyen uymak zorundadır. Uymayan hayvanlar cezalandırılacaktır.”
Sonra Koca Boğa kendine yardımcı olarak seçtiği hayvanı ahaliye ilan etti.
“Burada kendime yardımcı olarak Beyaz Koçu seçtim. Yönetim işini koç kardeşimle birlikte yürüteceğiz. Onun emirlerini benim emrim gibi telakki edin.”
Koca Boğa ile Beyaz Koç çiftlik evinin kapısına “İdari Büro” yazılı bir tabela astılar.
Her gün sabah gelip akşama kadar burada çiftliğin ve hayvanların sorunları ile ilgilenip özverili bir şekilde çalıştılar.
Bir süre sonra Beyaz Koç yan çizmeye başladı. Bütün vaktini çiftlikteki koyunlarla geçiriyor İdari Büroya uzun zaman gelmiyordu. Yönetim ile ilgili görevlerini aksatıyordu.
Koca Boğa’yı bu durum derinden yaraladı ve çareler aramaya başladı.
Beyaz Koç ise buna aldırmıyor, ihmalkarlığına rağmen her yerde kendini baş yardımcı olarak tanıtıyordu.
Verilen görevi rütbe zannetmekle çok büyük bir hatanın içine girdiğinin farkında bile değildi.
Koca Boğa’nın uyarılarına da kulak asmıyor, bildiğini yapmaya devam ediyordu.
Koca Boğanın sabrı tükendi.
Başını sallayarak mırıldandı:
“Görevi rütbe zannedenler yakınlarını daima hayal kırıklığına uğratırlar.”
Son çareye başvurmak zorunda kaldı.
Sarı Deve ile görüşüp onu kendine yardımcı atadı.
Beyaz Koç bundan habersiz çiftlik hayvanlarına emirler yağdırmaya devam ederken Sarı Deve karşısına çıktı.
Ve şöyle dedi:
“Evet Beyaz Koç senin görevin buraya kadar. Sen liyakatini kaybettin. Reisimiz Koca Boğa beni yardımcısı olarak tayin etti. Seni bu görevden azletti.”
Beyaz Koç üzüntü ve kıskançlık içinde Koca Boğa’nın yanına gitti. Onu vefasız olmakla itham etti.
Koca Boğa sinirlenerek: “Seni tembel hayvan. Hem görevini yapmıyorsun hem de haklı gibi konuşuyorsun. Yazıklar olsun senin gibi görev bilinci olmayan sahte hayvanlara.” dedi.
Koç boğayı dinlerken içinden şöyle geçiriyordu: “İkinci adam olmak kadar berbat bir şey olamaz. Hep gölgede kalıyorsun. Kimsenin beni takdir ettiğini görmedim. Kendimi kıymetsiz hissetmem için ellerinden geleni yapıyorlar.”
Sonra Beyaz Koç, Koca Boğa’nın başvurusuyla çiftlikten ihraç edildi.
Kasabanın kasabına gönderildi.
Beyaz Koç karşısına çıkan fırsatı çok kötü harcadı. Ve layık olduğu sonu kendi elleriyle hazırladı.
Beyaz Koç Kasabanın kasabına gideceğini duyunca hiç bir şeyden habersiz sevinerek dedi:
“Kasabanın kasabı kaba saba değildir herhalde. Koca boğa kadar da olamaz. Onunla iyi anlaşacağımıza inanıyorum. Bu vefasız boğadan ve çiftlikteki ahmak hayvanlardan kurtuluyorum. Hem kasaba çiftlikten daha güzel.” dedi.
Başına geleceklerden habersiz kasabanın yolunu tuttu.
Yolda dilinden şu sözler dökülüyordu:
“Alternatifleri mutlaka değerlendirmek lazım. Yoksa hangi fırsatları kaçırdığını asla bilemezsin.”
Masalcı amca Abdullah

Yazar : Abdullah ÖZTÜRK

1963 miladi ve 1383 hicri senesinde, Ankara’da dünyaya geldi.
Gazi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünden mezun oldu.
Memleketi Şeyh Ali Semerkandi Hazretlerinin yaşadığı ve medfun olduğu Şeyhler beldesidir.
Huccet, Hulasa, Fıkhul Kebir, Fıkhul Evsat, Fıkhul Asgar, Hıristiyanlara Mektuplar, Yol, Bir Şahıs Bir Olay, Cevher İnci Altın, Suristan, Kalbimin Aydınlığı 40 Hadis, isimli eserlerin yazarı, halen ilmi araştırmalarını devam ettirmektedir.

Web Sitesi
Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Namaz Hakkında Âyet-i Kerîme ve Hadîs-i Şerîfler

Namazla İlgili Ayetler ve Hadisler NAMAZLA İLGİLİ AYETLER Bakara Sûresi  "Onlar gaybe  inanırlar, namazı dosdoğru …

Kapat