Ana Sayfa / Yazarlar / Rahime Özdemir’in kahramanca hizmetleri / Ömer ÖZCAN

Rahime Özdemir’in kahramanca hizmetleri / Ömer ÖZCAN

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Ömer ÖZCAN

 Rahime Özdemir’in kahramanca hizmetleri

Said Özdemir’in merhume eşi Rahime anne Bediüzzaman’ı ziyaret etmişti, çok kahramanca hizmetleri var. Şöyle ki:

Dün, 16 Şubat 2016 Salı günü vefat eden Said Özdemir ağabeyimizin merhume eşi Rahime Hanım, Münire Özdemir’in gelinidir. Münire Özdemir ise, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Risale-i Nur naşiri olarak vazifelendirdiği en yakın talebelerinden Mehmed Said Özdemir’in ikinci annesidir. Said Özdemir’in kendi öz annesi merhume Hediye Özdemir 25 yaşında iken Tillo’da tifo hastalığı sebebiyle vefat etmiştir. Küçük Said, o zaman beş yaşındadır. Said Ağabey ikinci annem dediği Münire anneyi de öz annesi gibi benimsemiş ve sevmiştir. Hatta onu ve merhume eşi Rahime Özdemir’i Hz. Üstad’a götürmüş ve duasını almalarını sağlamıştır.

Dokuz kere hapse giren, sayısız baskın, arama ve takibata maruz kalan bir nur şakirdinin evindeki durum, ev ahalisinin halet-i ruhiyeleri, keyfi olarak çektirilen sıkıntılar karşısında gösterdikleri tevekkül, tahammül ve metanetin sırrı elbette merak konusudur. Münire Anne ve gelini Rahime o evin içinden birileri… Bundan daha ötesi, onlar birer anne ve birer kadın… Bu sebeple Münire Özdemir’in, gelini Rahime ile beraber yaşadıkları hüzün verici hatıralar inanıyorum ki zihnimize çok farklı anlamlar yükleyecektir…

Münire Özdemir’den kayıtlı bu hatıraları yazdıktan sonra, Said Özdemir ağabeyle kendi evinde bir araya geldik ve taslak metni beraberce tashih ettik. Said ağabey, metni dikkatle okuyarak düzeltmeler, eklemeler ve açıklamalar yaptı. Hatıralar epeyce uzun ve bir döneme ışık tutuyor… Merhume Rahime hanımla ilgili kısımları neşrediyoruz…

Risale-i Nur’un hanım kahramanlarından Rahime Özdemir’i Allah’tan rahmetler niyaz ediyoruz…

Ömer Özcan

GELİNİM RAHİME İLE ÜSTAD’IN KOLUNU ÖPTÜK, “DUA ET” DEDİM

O sıralarda hapishanelere giren nur talebeleri vardı. Bizim hapisler daha başlamadı. Hapisler, işkenceler, sıkıntılar bizden daha önce başlamış. Hapishaneden on kardeş çıktı. Onlar hapishaneden çıkınca tabi Üstad’ı ziyarete gidecekler. Said de (Özdemir) onlarla beraber gidecek. Beyim de (Osman) bana: “Fırsat bu fırsat, sen de git” dedi. Biz de o nur talebeleriyle beraber gittik. Sene 1956.

Said’le beraber, bir de yanımızda Ûlviye (Sümer) anne vardı. Risalelerde onun ismi geçer. Biz gittik Emirdağ’ına. Orada Çalışkan’lar ailesi vardı, hepsi de nur talebesidir. Onlara misafir olduk, bizi çok güzel ağırladılar.

Çalışkanlara, Üstadı ziyaret etmek istiyoruz dediğimizde, “Üstad Eskişehir’e gitmek üzere yola çıktı” dediler. Tabi o zaman biz, buraya kadar geldik Üstadı göremeyeceğiz diye çok üzüldük. Ûlviye anne dedi ki: “Hiç üzülmeyin, O, bilir. O bizi burada bırakmaz, gelir. Tespihleri alalım ‘Hasbünallah’ çekelim” dedi. Biz de hepimiz birer tespih aldık, beş yüz ‘Hasbünallah-ü Ni’mel Vekil’ çektik. Sonra Zübeyir Ağabey geldi, “Üstad Hazretleri yoldan döndü, gitmedi” dedi.

Üstad hanımlarla görüşmezdi. Artık Said “Annemi de getireyim” diye rica etmiş. Üstad da kabul etmiş. Şehir dışında hâli bir tarla; on kişi olarak bizi oraya aldılar. Ûlviye anne, ben, oğlum Said, gelinim -Said’in eşi- Rahime ve küçük kızımız Nuriye yanımızda. Beklerken baktık kahverengi bir araba geldi, Üstad içinde. Araba durdu, kapısını açtılar… Bana “Hadi önce sen ziyaret et” dediler. Ben daha Üstad’ın makamını tanımamıştım. Risale-i Nur okuyoruz ama daha tam anlayamamıştık. Çok büyük bir evliyayı ziyaret edeceğim diye, aklımda konuşmak istediğim çok şeyler vardı, dua da isteyecektim.

Ben gittim, arabaya yaklaştım, baktım ihtiyar bir zat oturuyor içeride. Hicab ettim onunla konuşmaya. Elimi uzattım, elini öpeceğim; kolunu şöyle kaldırdı Üstad, kolunu öptüm. Bizim oralarda adettir zaten, kol öperler. Üstad da zaten kadına el öptürmez. Kolunu öptüm “Dua et” dedim. “Beni ziyaret etmek isteyen kitapları okusun, beni ziyaret etmiş gibi olur” dedi. Sonra, “Buraya kadar zahmet edip gelmeyin” dedi. Üstad yavaş konuşuyordu, fazla duyulmuyordu. Ûlviye anne de yanımdaydı, “Üstad ne diyor?” dedim. “Kitapları okuyun, buraya zahmet edip gelmeyin” diyor dedi. Benim küçük kızım Nuriye de vardı, o da yanımdaydı. “Ona da dua et” dedim. Küçüktü, Üstad elini başına geçirdi… O kadar oldu işte. Kolunu öptük, duasını aldık.

Üstad’la görüşmek için bir kaç kişi daha vardı, ben çekildim artık. Onlar da sırayla ziyaret ettiler. O zaman benim gelin Rahime cezbelendi, cezbeye geldi, sonra sakinleşti.

Üstad bir de bize, hepimize yol parası verdi. Büyüklere birer lira, küçüklere ellişer kuruş verdi. “Bunlar yol paranız” dedi. Ûlviye anne, “Bunlar bereket parasıdır” dedi bize. Üstad dua ediyordu, elleri açık olarak dua ederken araba aldı götürdü… Üstad’ı ziyaretimiz bu şekilde olmuştu.

GELİNİM RAHİME SAİD’İ PARMAKLIKLAR ARKASINDA GÖRÜNCE ÇOK AĞLAMIŞ…

Münire Özdemir hatıralarını anlatmaya devam ediyor:

Said (Özdemir) hapishanede iken ziyaretine gelinim Rahime ile beraber gidiyorduk. Demir parmaklıklar arkasında cam vardı, oradan konuşurduk. Biz üzüntüyle giderdik, o gülerek anlatır, bizi rahatlatacak şekilde konuşurdu. Biz de ferahlanırdık orada. O, halinden çok memnunmuş, çok rahatmış gibi döner gelirdik. Gelinim Rahime, kızım Hayriye ile beraber devamlı yemek götürürlerdi hapishaneye. Bir seferinde kızım Hayriye anlatmıştı; gelinim orada Said’i parmaklıklar arkasında görünce çok ağlamış… “Niye ağlıyorsun? Burası ne güzel bir yer, niye ağlıyorsun? Cenab-ı Hak bize lütfetmiş gelmişiz” deyip rahatlatmış onu.

Said hapishanelere girince geçim konusunda sıkıntı çekmiyorduk. Biz iktisatla yaşıyorduk zaten. Bir şey de aramıyorduk, istemiyorduk. Allah için, Kur’an için girdiği için ferahlık da vardı bizde. Katiyen korku ve telaş yoktu. Bizi de götürseler korkmuyorduk. Bizim için normal bir hayat olmuştu bunlar. Dünyevî bir gayemiz de yoktu zaten…

SAİD ELLERİ KELEPÇELİ OLARAK SÖZLER KİTABINDAN JANDARMAYA DERS OKUDU. GELİNİM RAHİME DE YANIMIZDAYDI

Said (Özdemir) bir hapisten çıkıyor, birkaç ay sonra tekrar giriyordu. 1965 senesinde Sivrihisar hapishanesine nakledildi. “Ben de gelebilir miyim?” dedim jandarmaya. “Gel” dedi. Gelinim Rahime de vardı. Biz jipe bindik… Said’in elinde kelepçeler ve “Büyük Sözler” kitabı vardı. Hâlbuki bu kitap o zaman yasak, zaten ondan girmiş içeriye. Jandarmaya dedi ki: “Sen bana aç, ben sana okuyayım” dedi. Jandarma kitabı açtı, Said namaz bahsini okudu. Sivrihisar’a varınca savcılığa götürdüler. Savcı: “Yahu çıkartın bu kelepçeleri, nedir bu böyle takmışsınız ellerine?” dedi ve kelepçeleri açtırdı. Jandarmalar Said’i hapishaneye teslim ettiler, gittiler. Allah razı olsun hapishane savcısı Mahmut Ramazanoğlu bizi evine götürdü, yemek yedirdi. “Siz hiç merak etmeyin, Said Özdemir burada rahat yatar, inşallah” dedi. O hapishane savcısı dindar bir kişiymiş yani. Biz teslim ettik, Ankara’ya geri döndük. Sonra öğrendim Said’ten, o savcı Maraş’ın saff-ı evvel nurcularından Mustafa Ramazanoğlu’nun kardeşi Mahmut Ramazanoğlu imiş. Daha sonra avukatlık da yapmış, Risale-i Nur davalarına da girmiş.

Hakkında defalarca dava açılan ve defalarca hapis yatan Said Özdemir Sivrihisar Ceza ve Tevkif Evinde. Sene 1965

 RİSALELERİ SAKLAMAK İÇİN EVİN İÇİNE KUYU AÇTIK

Mesela polisler geliyorlar, evden seccadeleri topluyorlardı. Oğlum Said Özdemir: “Niye topluyorsunuz bu seccadeleri? Namaz kılıyoruz bunların üstünde!” diye çıkışıyordu. Gelinim Rahime de: “Sinirlenme, Hacıbayram’da çok seccade var. Gider alırız, namazlarımızı onların üstünde kılarız, ne var bunda!” diye sakinleştiriyordu. Bizdeki cüppe, sarık, tespih, bunlar hep mahkemeye gitti. Böyle çok anormal şeyler yaşadık. Üstad Hazretleri ve talebeleri ise, hiçbir zaman bu zulümlere karşı hadise çıkartmamışlardır.

Kitapları devamlı saklıyorduk. En küçük bir kitabı cebimize, çantamıza koyamıyorduk. Ulus Bentderesi’nde, Altındağ’ın eteğindeydi evimiz. Evimizde, bir odanın içinde kuyu gibi açılmış bir yer yaptık. Kitapları orada saklıyor, üstünü de tahtalarla kapatıyorduk. Bu ev eski gecekondu evlerindendi tabi. Eskiden tabanlar tahta çakılıydı ya; işte o kuyunun üstü de tahta çakılıydı.

Bir gün polisler geldiler. Gelinim Rahime, odanın içindeki o kuyunun üstüne hemen bir yatak yapıverdi, torunu içine yatırdı, hasta… Polisler “tak, tak, tak” diye duvarlara vurup boşluk var mı diye arama yapıyorlardı. Baktım sıra oraya gelecek. Said, gelinime: “Bir battaniye ser, çocuğu oraya yatır” dedi. Kitapların bulunduğu kuyunun üstüne… Bizim küçük kız Nurefşan, sekiz yaşındaydı. Sıra oraya gelince, “Çocuğu kaldırın, orayı da arayacağım” dedi polis. Gelinim Rahime sertçe: “Yahu çocuk hasta, her tarafı aradınız, yetmez mi!” dedi. “Tamam, tamam” dedi polis. Böylece kuyudaki kitapları kurtardık. Yani evin içinde böyle garip olaylar…

Şimdi Bediüzzaman Külliyesi olan Said Özdemir’in Ankara Bentderesi evinin bir odasının tam ortasında Risale-i Nur kitaplarını saklamak için açılan kuyu. Külliye Camisi İmamı İmran hoca kuyu hakkında Ömer Özcan’a bilgi veriyor.

Said Özdemir’in Ankara Kalesinin karşısında, Bentderesi’nde bulunan evi Ankara’nın ilk hizmet merkezidir. Tarihi hizmetlere şahitlik etmiş olan bu ev yeşil kubbeli camisiyle ve müzesiyle beraber Bediüzzaman Külliyesi haline getirilmektedir.

POLİSLER GELİNİM RAHİME’Yİ ARAMAK İSTEYİNCE

Gülendam Hanım vardı, bir gün yine benim gelin Rahime ile beraber derse gitmişler. Dersten gelince bakmışlar kapıda polisler bekliyor. Arkalarından girip eve hücum etmiş polisler. “Önce sizi arayacağız” demişler. Gelin demiş: “Ne arayacaksınız? Erkek kadını arayamaz, kadın gelsin arasın” demiş. Gülendam çarşaflıydı. Gelinin elinde kitap varmış, hemen Gülendam’a vermiş. O da çarşafın içine, koynuna koymuş. Bunu da arayalım demişler. O da: “Siz beni arayamazsınız, kadın gelsin arasın” demiş. Artık aramıyorlar. Ertesi gün ifade vermeye gidiyorlar. Gülendam başına bir atkı alıyor öyle gidiyor. Gülendam hastaydı, tedaviye geliyordu, Malatyalıydı, bizde kalırdı.

Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor-7 

(Kitap yayına hazırlanıyor)

Yazar : Ömer ÖZCAN

1950 yılında Milas’ta doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini İzmir’de tamamladı. 1968 senesinde lise ikinci sınıfta iken Risale-i Nur’u tanıdı. 1969’da ‘Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’na (Bugünkü adıyla: Teknik Eğitim Fakültesi) kaydoldu… Ankara’da beş seneye yakın Bayram Yüksel Ağabeyin nezaretinde muhtelif Dersane-i Nûriyelerde kaldı. 1973 senesinde öğretmen olarak mezun oldu. 1973’den 1984’e kadar 11 sene Zonguldak’ta lise öğretmenliği yaptı. Sonra İzmir’e, mezun olduğu liseye öğretmen olarak atandı. 2000 senesinde aynı okuldan emekli oldu. Ömer Özcan evli ve iki kız babasıdır. Şimdi İzmir’de ikamet ediyor. Bütün mesaisini iman ve Kur’an hizmetlerine ayırmaya çalışmaktadır.
Ömer Özcan’ın Bediüzzaman Said Nursi ve talebeleri hakkında hatırı sayılır bir arşivi vardır. Kendisinde, Hz. Üstad’la görüşen veya görüşmeyen kadim ağabeylerden fotoğraf, ses, video veya yazılı olarak yaptığı kayıtlar mevcudtur. Ayrıca Risale-i Nur’un teksir veya matbaa olarak ilk baskılarının tamamına yakını Ömer Özcan’ın arşivinde bulunmaktadır. El yazılı orijinaller de vardır.
Ömer Özcan, Üstad Said Nursi Hazretleriyle hatıraları olan Ağabeylerle yaptığı röportajların bir kısmını kitaplaştırmıştır. “Risale-i Nur Hizmetkârları AĞABEYLER ANLATIYOR” adıyla seri olarak yayınlanmış sekiz kitabı bulunmaktadır. Yeni kitap hazırlıkları ve araştırma çalışmaları devam etmektedir.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Kalbin İbadeti Muhabbetullah / Hatice BAŞKAN

Kalbin İbadeti Muhabbetullah Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan Rasûlullah (s.a.v)şöyle buyurdu: “Allah bir kulu sevdiğinde Cebrail’i …

Kapat