Ana Sayfa / Yazarlar / Refik Durbaş’ın Yazdığı Köroğlu Hikãyesinin Eleştirisi ve Yorumu

Refik Durbaş’ın Yazdığı Köroğlu Hikãyesinin Eleştirisi ve Yorumu

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Refik Durbaş’ın yazdığı Köroğlu hikayesinin eleştirisi ve yorumu

Refik Durbaş bir  roman yazmış Köroğlu, köroğlu bir destan, yerine göre bir hikaye, bakışa göre bir roman, bir rivayette halk hikayesi, halk odaklanmış, ucu bucağı yok bir destan, bunu modernize edip gelecek nesillere aktaran bir revizyonist yok. Dokuzyüz yıllık  hikayemizin eski halinde ısrar ediyoruz, eğer biz bu edebiyatı Fransız ve İngiliz ediplerinin kendi edebiyatlarını evrenselletirdiği gibei, modernize etseydik, Namık Kemal Hugo’yu okuyunca  “Hugo olmasaydı ben olmazdım “demiş, Fuzuli, Şeyh Galip Hugo ile kıyaslanmaz, bizim böyle bir adamımız yok, bir Fransız birden hayran olduğu biri yok veya ben bilmiyorum. Türklük ve milliyetçilik bilincimiz bolca ama milletimize verdiğimiz bir şey yok, kendimizi beğenmişiz, kızımız evde vitrine çıkmadı hiç. Yahya Kemal “dokuz yüz yıl süren hikayemiz“ biz ve nesiller o hikayeyi bilmiyoruz ki, nerden modernize edelim. Avrupa Latin ve Yunan, Anglo Sakson yoğurması, biz ise ortada kaldık. “Şarka bakmaz garbı bilmez görgüden yok yavesi”

Refik Durbaş Köroğlu hikayesini bir Erzurum epizodu gibi yazmış, başarmış, olaylar Erzurum coğrafyasında geçiyor. Çünkü yazar Erzurum’lu, istense her şehir bir hikaye roman kaleme alabilirdi, Köroğlundan, rahmetli yazarın bu işini beğendim doğrusu çünkü ben de Erzurumluyum. Durbaş romanına bir halk hikayesi gibi başlar, romanların bölüm başlıklarında verdiği tek cümlelik tanıtımları o cümleler halinde veriyor, değişen fazla bir şey yok. Bir fantastik şiirle başlar Durbaş “Ucu bucağı yok yolun, atımı vurdum yokuşa, Yolum düştü susuz yerde bir karpuz tarlasına”9

Durbaş zaman zaman Erzurum kültüründen bahseder ne de olsa hikaye Erzurum epizodu, “Neler olsa neler olsa fırında kızartılmış yağlı börek olsa, Erzurum yağı şan verir cihana, yumurta ile girse sahana“ Yazar hikayesini başlatır” Neylerse Mevlam eyler, kadirdir; iş bu hikayemiz  Köroğlu’na dairdir.” 

Deli Yusuf  bir rüya görür, Kahramanını tanıtır “Deli Yusuf Pasinler Ovasında at besler, at yetiştirirdi. Akıl dağılırken değirmene karpuz öğütmeye götürmüşlerden değildi.”14Atlandan başka sevdası yoktur. “O gece rüyasında kendisini Aras ısmağı kıyısında gördü. .. Birden hava bozardı. Aras’ın suları azgınlaştı, taştı kıyısında  ne kadar köy, tarla, bahçe, hepsini içine aldı. Tam bu sırada Aras’tan bir beyaz aygır çıktı, ama ne aygır.“ Donunun beyazlığı güneşin ışığını zaptetti. Bir atın yanına gider! İki at birden bedenlerini suya verip Aras içinde kayboldular. Olayı eşine anlatır o da “Behey koca adam bilmez misin dedi?” O Aras ne namlı şanlı bir Aras’tır; ne kutsal bir sudur bilmez misin? Kırk yılda bir kez Aras’tan bir su aygırı çıkar; bu aygırdan dalaba(cinsel istek duymak) gelen kısrağı kulunlayınca dünyaya gelen tay dünyada eşi menendi görülmemiş bir at olur bilmez misin?”17 Rüyası gerçekleşir.” 

Bir gün sabah namazını kılmıştı, elinde tesbihi, seccadenin üzerinde otururken  birden  sabahın aşafağı Aras üzerine indi. Rüyasında olduğu gibi her yanı su bastı. Sonra sular çekildi ve Aras’tan bembeyaz bir aygır çıktı. At sürüsü içinde bir süre dolaştıktan sonra, kır bir kısrağı dalaba getirdi. Ardından da  geldiği gibi Aras’ın suları içinde  kaybolup gitti. Bir süre sonra  sır kısrak kulun verince Deli Yusuf yaşadıklarının rüya olmadığını anlatı. Kırat artık Deli Yusuf’un gözünün bebeği idi “18 At uçanla kaçanla yarış tuttu. Şanı bütün Anadolu’ya yayıldı, Deli Yusuf’un namı şanı da öyle arttı.

Bolu Beyi “Beyler içinde bir de Bolu Bey’i vardı. Zalim mi zalim, elinden geleni ardına koymayan, keyif için adam öldüren, yoksul halkın toprağını alan, esnafı haraca bağlayan, kendisi gibi düşünmeyenleri zindanda çürüten bir zalim bey.. Çapağını alayım derken adamın gözünü çıkaran, halden bilmez , söz anlamaz bir derebeyi…20

Roman terminolojisinde bed men veya oppozit men denen adamdır. Romanların da halk hikayelerinin de gerilimini ve olayların boyut kazanmasını bu kişiler sağlar. Her ne kadar sevimsiz kişilerse de onlar olmadan da ne roman olur ne hikaye, ne tiyatro. Hayatta şeytana benzer onlar da anlatının türlerinin şeytanıdır. Şeytanın vücudu roman için hayat için de gereklidir. Mefisto da bunlardan biridir.

Anlatının bir gerilim unsuru eser boyunca Köroğlu’nun atıdır.

Nun  atıdır. Eserin sonuna kadar vaka örgüsünden çekilmez, bütün çekişmeler onun etrafında cereyan eder, Köroğlu onunla Köroğlu’dur onsuz perişan ve korumasızdır

Biraz da tanrısal veya apokaliptiktir. Çünkü doğuşu, tam hem kaotik hem

Fantastiktitir. Modern romanda da böyle fantastik olaylar ve şahıslar vardır. Wolf Romanların fantastik unsurları vardır, Wolf’un Orlando romanın ingiliz romanının önemli bir romanıdır, ama yüzyıllarca yaşar, şekil değiştirir, kimse onun relalite boyutunu irdelememiştir, biz de olsa ona halk hikayesi veya masal derlerdi.

Bolu Beyi atın şöhretini duyunca adamlarına”Gidin o tayı bana getirin, dedi. Paraysa para, malsa mal, topraksa toprak. Deli Yusuf ne isterse verin, o tayı bana getirin. Ünüme layık bir ata binmek istiyorum.”21 Romanın vaka örgüsünü hazırlayan bu olaydır, bunlara roman sanatında çekirdek vaka denir, Nucleos Occurance. Nasıl bir çekirdekten koca bir incir ağacı çıkarsa, romanda buradan çıkar. Yusuf Kıssası Yusuf’un kuyuya atılması ile başlar, bütün olaylar ondan çıkar. Zahiri çirkin görünen hadiselerde büyük hikmetler vardır, mukaddes metinler, beşeri metinler farketmez.

Adamlar Deli Yusuf’u Pasinler Ovasında  buldular. Atı gördü hayran kaldılar. Kırat kaçtı Sarıkamış Ormanlarına adamlar takip ettiler, askerler Deli Yusuf’un gözlerine mil çektiler. Haber Bolu Beyine ulaştı.

Deli Yusuf Kâmil adamdı,

Tevekkülle karşıladı oğluna nasihat etti. “Bak oğul senden hiçbir şey istemem şu fani dünyada. Bu dünya iki kapılı bir han, ben bir kapıdan girdim öeki kapıdan çıkıp gideceğim. Senden bir dileğim var beni bu hale koyan o Bolu Bey’enden öcümü al. O zalim bey gibi yetim öksüz hakkı yeme, güçsüzün ezilmişin yanında ol!Hak halkına yardım edenin yanındadır.”27

Deli Yusuf, Ruşen Ali yani Köroğlu’na savaş oyunlarını öğretir, Köroğlu demir pençeli, koç boynuzu bıyıklı bir delikanlı oldu. “28 Çoban Ali suya koşan sığına taş atar, taş değer değmez hayvan yerde çırpınıp durur, debelenir.“ Ruşen Ali parlayan taşa dikkat eder, çobandan taşı ister o da verir. Ruşen Ali taşı Sıddık Usta’ya verir, bu bir yıldırım parçasıdır, ondan Ruşen Ali’ye bir kılıç yapar, yapan “gören Hazreti Ali’nin Zülfikar’ı sansın” dedi.29

Ruşen Ali yirmisine, kırat beş yaşına erişti 30 Deli Yusuf, rüyasında Hızır’ı görür, şafağın alacasında Aras üzerinde üç sihirli köpük göreceksin. Biri yeşil, biri sarı, biri de boz. Bu üç sihirli köpüğü içersen yeniden gençliğini kazanırsın, sapasağlam olursun; gözlerin de açılır ve zalim Bolu Bey’inden öcünü alırsın. Çok sevdiğin Kırat’ı da dünya gözü ile bir daha görürsün.”31 Aras’a giderler Deli Yusuf Aras’a atlar. “önce yeşil köpüğü gördü; uzandı eline aldı, ardından sarı köpüğü, sonra da boz köpüğü aldı”33 Köpükleri babasının yaşlandığını düşünür, önce yeşil köpüğü içer, sususluğu daha da artar, sonra sarı köpüğü içti, susuzluğu geçmek bilmiyordu, Boz köpüğü de içti. Şimdi dünyaya yeni gelmiş gibiydi.”33 Deli Yusuf oğlunun suları içtiğini anladı. O küpükler  ananın ak südü gibi helal olsun sana oğul, dedi, “ama kadrini kıymetini bil, içtiğin yeşil köpük sana âşıklık yeteneği verecektir; bil ki bumdan sonra sen bir halk aşığısın; bil ki bundan sonra sazının üstüne saz, sözünün üstün söz gelmez artık. Sarı köpük manda gücü verecektir, hiçbir insanoğlu sırtını yere getiremez bundan sonra. Boz köpük seni ölümsüzlüğe ulaştıracaktır, dünyanın sonunu görür gibi kıyamet gününe erişirsin. Oğlum git, Çamlıbel diye bir yer vardır, orayı kendine mekan tut, beni bu hale getiren Bolu Bey’inden öcümü al”34 Deli Yusuf, sazı ile söyledi baba oğluna nasihat eder ,ondan sonra oğul artık benim gözlerim açılmaz. Sen bir körün  oğlusun, adın da bundan sonra Köroğlu olacak, seni herkes Köroğlu diye çağıracaktır, bunu da bilesin“35 Babasını Aras suyu ile yıkar, kır çiçeklerinden kefen yapar, Çobandede dağında iki taş arasına cansız bedenini koyar.“35 Erzurum hikayenin  bütün mekanlarını içine alır.

Pertev Naili Boratav’ın yayınladığı Köroğlu Destanı’nda dört büyük rivayet var, bunlar Paris’te olan Azeri Rivayeti, daha sonra Özbek Rivayeti , Tobol Rivayeti, Refik Durbaş’da bir modern metin inşa etmiş, sanatçı bir anlayışla.Azeri nüshası 150 sahifedir, burada Erzurum oldukça çok bahsi geçen bir şehirdir, Durbaş’ın metni bunu zenginleştirmiş ama Erzurum rivayeti gibi olmuştur. Boratav’ın  kitabında bu rivayet  on sahifede özetlenmiştir. P N Boratav Köroğlu Destanı sh 23-32

Hikayenin gerilimi, şahısları  olay örgüsünün, çekirdek vakasının tamamlanmasından sonra aksiyon başlar “Babasının mezarını Çobandede Dağı’na emanet ettikten sonra Köroığlu, devrisi gün anasının hayır duasını aldıktan sonra Bolu Bey’inin izini sürmek için yola çıktı. Çamlıbel’e gelir Köse Emi diye bir insaflı eşkiya vardır, olay örgüsüne katılır. Onunla uzlaşır, konuşurlar, Köroğlu ona başından geçenleri anlatır.

Köroğlu dağa, taşa gördüğü herşeye söyler. Tabiatla sazıyla empati kurar, zaten saz şairinin misyonu saz ile tabiat ve insanlarla konuşmaktır. Halk şairi empatisiyle halkı tabiat ile uzlaşma, anlaşma ve gönül köprüsü kurmaya alıştırmıştır, ama orada kalmıştır. Zenginlik içinde fakirlik.Köroğlu’yum  kayaları yararım

Halkın kılıcı ile Hakkı ararım

Şahtan padişahtan hesap sorarım

Uykudan uyanan katılır bana , etrafınla doksan dokuz yiğit toplanır. Şöhretli delikanlılar her bir yerden ona katılırlar, sazın deli bir dava oluşturur. Köroğlu adil adaletli bir düzen kurar, eşkiyalık yapar ama zenginden alıp fakire verir.

Bolu Beyi kıratın şanını duyunca at merakı deprenir, hem kıratı elde edecek hem de Köroğlu’nu öldürecek, çareler biçare çıkar, hileli bir adamda karar kılınır.Dereye yeni bir şahıs Kel Hamza girer. “Hamza kıratı getirirsen seni hazinelere boğarım,“ Hamza hiçbir şeye kanaat etmez, Bey kızını verirse razı olacak. Kel Hamza  zavallı bir bakıcı rolüyle Köroğlu’na yanaşır, zavallılık talimleri yapar, Köroğlu’na artıklarına razı olduğunu söyler, ağlar sızlar, Köroğlu razı olur.

Kel Hamza bir casustur. “Çamlıbel’de akşam yatıyor, sabah kalkıyor, Kırat’ı Köroğlu’ndan nasıl çalacağını düşünüyordu.”52 Yelat’ı çalıp götürmeyi düşünür, Kırat diye Köroğlu’na verecektir. Yelat’ın  ve Kel Hasan’ın kaybolması  herkese hayret verir. İnsanlar bu  adama güvenmemesi gerektiğini hatırlatır Köroğlu’nu suçlar.

Kel Hasan bir hana sığınır, hancı ile elbise değiştirir, Köroğlu değirmene gelir, Kel Hamza Köroğlu’nu salınca Kel Hasan Kırat’ı alır ve kaçar. Köroğlu Kırat’ı kaybedince Yelat’a biner Bolu’ya doğru gider. Bolu’da düğün hazırlıklarını görür, Kırat da huysuzlamıştır kimseye yanaşmaz.

Düğüne gider aşıkların atışmasına katılır. Onlar söyler bu söyler. Atışma sırasında Bolu Beyi aşığı, çağırır, sonra Kırat’ın yanına giderler. Köroğlu Kırat’a türkü söyler.

Hani güzel atım hani

Dost ile düşmanlı tanı

Kırat ile Ayvaz Han’ı

Bugözlerim görür mola? Kırat sevincinden yerinde duramaz oldu. Bolu Beyi atın keyiflendiğini görünce sevinir. Sonra Kırat’ın yanında ona yavaş sesle seslenir. Canım kırat, gözüm kırat

Kaçıp çekilip gidelim

Her yanında çifte kanat

Uçup çekilip gidelim81 Köroğlu atı dışarı çıkarır, uslansın bahanesiyle, Köroğlu atı eyerler.

Düğün havası içinde Telli Nigar Kel Hamza’yı yanına almak istemez, o sırada Köroğlu görünür, atın üstünde Hamza tanır, fakat Köroğlu bir vuruşta Hamza’nın kellesini  koparır. “Kılıcını öyle bir hızla indirdi ki Kel Hamza’nın boynuna kellesi on metre öteye yuvarlandı. Köroğlu Kırat’a atlar kapıya dayanır, bu sırada Koçaklar’da kale kapısının önündedir. Yiğitler Bolu Bey’inin adamlarını haklar Köroğlu ile “Atlarının yularını Çamlıbel’e çevirdiler.”88

Çobanlık yapan yaşlı bir adam öldü iki oğlu yetim kaldı “Ejderha gibi iki oğuldur.“ Bir derviş

İki oğula, “Çamlıbel’de Köroğlu derler namlı bir eşkiya. Dağların Beyi derler, onun yanına gidin size at verir silah verir. İki kişi biri Karkatlamaz diğeri Abulabut Köroğlu Ayvaz’a teslim eder onları “Al bunları Reyhan Arap ‘a götür, giydirin kuşandırın, bizim yoldaşlarımız oldular artık”91

Köroğlu bazan da ipe sapa gelmez işler yapar, sazının teli kopar Ayvaz’a söyler ”Yanına  Abulabut ile  Karkatlamaz’ı al Bolu Bey’inin Turnadüzüne gidin, turna kırın. Sazımın teli koptu tel yapacağım. “Ayvaz vearkadaşları ne kadar turna varsa hepsini kırdılar. Bolu Bey’ine haber saldılar çevrede neredeyse turna kalmayacak. Bolu Bey’i Ayvaz’ın üstüne yirmi tabur asker gönderdi. Ayvaz ile arkadaşları tutuklandı. Köroğlu Bolu Bey’ine bir türkü söyler bir adamı ile ona gönderir ve der ki uşaklarımı bırak.Benden selam söyle Bolu Bey’ine

Göndersin Ayvaz’ı göresim geldi

Muhabeti düştü gönül evine

Göndersin Ayvaz’ı göresim geldi

Körüğlu gitti Ayvaz’ı kurtarmaya elbise değiştirdi , elinde sazı Bolu Bey’i kabul etti, Köroğlu baktı Ayvaz ağlıyor ona bir türkü söyledi. Ayvaz’ın kalpağı derinden

Yüreğim yağını eriten

Kör emmi geldi geriden

Ağlama Ayaz ağlama, Köroğlu saldırdı ne kadar kelle varsa kırdı. Adamlarını aldı Çamlıbelin yoluna düştüler.96

Köroğlu Telli Nigar’ın aşkı ile hastadır, kız Osmanlı vezirinin oğluna gelin gidecektir. “Köroğlu, gelin arabasına yanaştı, aldı Telli Nigar’ı atın terkisine pınarın  başında uyudular, gün kavuştu uyandılar“105

Köroğlu şöhret oldu. “Adı Ardahan’dan, Kars’a, Edirne’den Keşan’ı, Bağdat’tan Musul’a, Şamdan Isfahan’a aldı yürüdü“106

Yeni epizod Cafer Paşa’nın kızı Benli Hanım ile Demircioğlu’nun yürk yangınıdır. Atını sürer Erzurum’a gelir Erzincan Kapısından Erzurum’a girer. Bir nineye misafir oldu, ona bir kese altın verdi,git kendine kumaş al dedi.

Köroğlu Demircioğlu’nu arar yine Erzurum’a gider. Romansı eser Erzurum’dan çıkamaz. Hacı Ahmet’in Hasankale’sindeki konağına misafir olur. Döne Hatun’un yavuklusu Hacı Ahmet ölmüştür, “akşam aya çıksa ay ışığı dünyaya küser, çeker gider bu güzellik karşısında”120 Görünce birbirlerini gönülleri birbirine akar. Atlas döşekte muratlarına ererler. Köroğlu’nun aşkı bitmez. Bileğinden bazıbendini çıkarıp  Döne Hatun’un bileğine  taktı”121

Demircioğlu, Erzurum‘da aşıkları dayağa çeker paralarını alır, haber Cafer Paşa’ya gider. Cafer Paşa çağırır konuşur, anlaşırlar, Demircioğlu Benli Hanım’a gider. Demircioğlu vurulur Hanım’a, kız onunla kaçmayı kabul eder. “Bir ay sonra binek taşında olacağım” dedi“ Demircioğlu.

Binek Taşı’na geldi Demircioğlu  Benli Hanım’ı bohçasını hazırlamış bekliyor buldu.”130

Sonra Palandöken dağları önünde Cafer Paşa’nın adamlarına rastladı, saldırdılar  Kara Pehlivan, Yaycı Azgın şöhhetli adamlardır. Çekişmelerden sonra Kementçi Kara Pehlivan kemendiyle Demircioğlu’nu yakaladı. Sonra Erzurum zindanına atıldı.134

Köroğlu aradı Demircioğlu’nu bulamadı. Köroğlu’nun işleri iyi gitmeyince yüzüğünün taşı zift kesilirdi. Buradan arkadaşının başının dertte olduğunu düşünür. Demircioğlu asılacaktır. Seyrine gelmeyen ceza verecektir. Sanamerli Bekir Ağa seyrine gitmez tarlasına gider. Köroğlu’nun yiğitleri Bekir Ağa’ya misafir oldular, ikram gördüler. Köroğlu bir çoban oldu Cafer Paşa’nın huzurunla çıktı. Köroğlu asılacak adamanın düşmanı olduğunlu onu kendinin asmasını teklif etti. Demircioğlu meydana getirildi. Köroğlu kıratına bindi kendini hazırladı.  Arkadaşını terkisine aldı yel  olup uçtu gitti. Cafer Paşa kızını Demircioğluna verdi. Kırk katar çeyiz yüklediler. Çamlıbel’e vardılar düğün yaptılar, muratlarına erdiler.142 Düğünün ayrıntısını verir yazar.

Hikayeye yeni bölümler ilave edilir, hikaye halk hikayesinden masala doğru gider, masalın reel olmayan havasına zaman zaman bürünür, bir mübalağa görülür. “Vakti zamanında Ahmet adında yoksul bir çoban var idi. Günün birinde dağdan çoban Mehmet adında biri indi. Bunlar çok iyi arkadaş oldular. Bir süre sonra da kardeş olmaya karar verdiler. Dağda koyun otlattıkları bir gün  çoban Mehmet Çoban Ahmet’in ayağına bastı ve yum gözünü dedi. Çoban Ahmet gözlerini açtığı zaman bir de baktı çoban Mehmet ile İstanbul’da Osmanlı sarayı önündeler. Çoban Mehmet sarayın önündeki  dünürcü taşına oturdu ve padişahın kızını Çoban Ahmet’e istedi. Padişah kızını verici değil çoban Mehmet’ten olmayacak bir istekte bulundu. “Denizin üstünde bir  kaya vardır, onu kırıp denizi düzeltirsen kızım Çoban Ahmet’in hanımı olur. Çoban Mehmet baş üstüne hünkarım diyerek  huzurdan ayrıldı. Padişah sabah kalkınca  sarayına hiç doğmayan sabah güneşinin doğduğunu gördü. Denizin üstündeki kaya eritilmiş sarayına güneş vurmuşdu. Biraz sonra  başveziri haber verdi.  Kapının önünde iki deve var, üzerlerinde iki çuval altın… Pencereden baktı şehrin dört bir yanına çam, servi, çımar, kestane, ardıç kayın ne türlü ağaç varsa hepsinden dikilmiş. Başvezir ve öteki vezirler” Padişahım bu adam şehrimizde şimdiye kadar yapılmayan işleri yaptı, kızınızı bu adama verin“ dedi. Çoban Mehmet damat Ahmet’e güvey girdiğin gece namaz kıl dua et, diye nasihatte bulunduktan sonra evlilere mutluluk dileyerek memleketine döndü. Gel zaman git zaman dokuz ay on gün tamam olunca padişahın kızı nur topu gibi bir oğlan doğurdu. Ama Çoban ahmet Çoban Mehmet’in nasihatini dinlemediği için kendisini memleketinde yeni eskiden olduğu gibi yoksul bir halde buldu. Doğan çocuk da hiç durmadan ağlıyor, susturmanın mümkünü yok.“143-44

Hasan Bey bir kervanın bezirganına selam verdi, kervan Van’dan İstanbul’a gidiyor, Hasan Bey onlara katıldı yola çıktılar. Köroğlu vadisinde yabancıların oturup eğleştiklerini görünce onları kovmak istedi başaramadı, sonunda Hasan Bey’in  oğlu olduğunu anladı. Döne Hatun’dan olan oğluydu, sarmaş dolaş oldular.

Kervan bir süre daha kaldı Çamlıbel’de.

Hasan Bey babasının verdiği odalardan kırkıncı odayı zorla açtı orda bir genç kız sureti gördü, vuruldu, babasına sordu o Bayburtlu Telli Hanım’dır dedi, baba onu yedi defa gitmiş alamamıştır.

Hasan Bey Teli Hanım’ın odasında üç gün kalır, Hasan Bey onu götürmek ister o da İspir’de Mehmet Ağa vardır. Onun da ak yeleli bir atı vardır. Ever o at olursa seninle gelirim, yoksa mümkün değil. Hasan Bey at baytarı amcasının evine gelir. Amcasına Telli Hanım’ın gönlünü ettim, Çamlıbel’a götüreceğim Mehmet Ağja’nın ak yeleli bir atı varmış o atı istiyor. Amca küs olduğu adama gider, Hasan Bey atı görür fantastik bir attır. “O at gelirken  üç başlı görünüyor. Biri amcanlın başı, biri atın başı, biri mde atın kuyruğudur baş gibi görünen.. o kadar cesaretli bir attır.

A geldikten sonra Telli Hanım “Yatsı okunduktan sonra ben hazır olur, bahçede beklerim. Hasan Bey gelsin alsın götürsün beni“166 Hasan Bey ve Telli Hanım atlara bindiler yola revan oldular.168

Hasan Bey ile Telli Hanım gittilerm gittiler, Hasan Bey, Telli Hanım’a “Sana gelirken burada vaad etmiştim“ dedi. Seni alırsam bu pınarda dizinin üstüne başımı koyup biraz uyuyacağım” Hasan Bey başını Telli Hanım’ın dizi üstüne  koyup yattı. Karşıda bir kara bulut gördü gökyüzündeki yıldızdan çok asker, ağlamaya başladı. Kıymadı Hasan Bey’i uyandırmaya… Telli Hanım’ın gözünden düşen bir damla ysaş  Hasan Bey’in yanağına değince hemen uyandı.”170 Telli konuştu, “önde gelen kapımızdaki kölemiz Arap’tır. Beni ona verecek oldulardı. İlk önce onun boynunu vur. Arkadan gelen yedi kişi kardaşlarımdır. Allah’ın emrini onlara anlat onlara bildiler bildiler bilmedilerse onların da boynunu vur, ondan sonra askerlerle birlikte hucum ederiz.“170 Hasan Bey söylenenleri yaptı. “Telli Hanım ak yeleli ata bindi, Hasan Bey atına, Hasan Bey bir baştan girdi askere, Telli Hanım öteki baştan. Öyle bir savaş oldu ki bir asker bile kalmadı geride”171

Bir Telli Hanım kaldı bir de Hasan Bey. Hasan Bey dağa doğru gidiyor. Telli Hanım

Gitme Hasan Bey yanına geleyim

Akan kanını dilim ile yalayım

Yaralarına derman olayım

Gitme Hasan Bey yanına geleyim

Aldı Hasan Bey hemen Mevla ile sana dayandım

Arkam sensin kalam sensin dağlar hey

Yoktur senden gayri kolum kanadım

Arkam sensin kalam sensin dağlar hey

Hasan iyice yaralıdır, Telli Hanım ağladı bir derviş çıktı “ kızım hiç ağlama  buradaki sarı çiçekleri topla, bir taşın üzerinde onları döv, Hasan Bey’in yaralarına bağla, göreceksin yiğidin eskisinden muhkem olacak. Hasan Bey’in durumunu Köroğlu hisseder hemen yola çıkar. Telli Hanım ile karşılaşır saz ile söyleşirler. Telli “Ben Hasan Bey’in yarıyam

Safa gelden beyefendi”174

Körüğlu gelir oğlunu görür, onlara “Ben gideyim Çamlıbel’e siz burada altı ay kalın. Hasan Bey’in yaraları iyileşsin sonra birlikte gelirsiniz“175 Bir ay sonra çadırlarını söküp Çamlıbel’e geldiler. Telli Hanım “Yaradan seni bana kısmet etti; şimdi toy düğün zamanıdır”175

Kiziroğlu köyü Kars’ın gölesindendir. Birbirinden uzak duran yirmi yirmibeş haneli, bir yanı dağlara, bir yanını ormana yaslamış bir köydür. Kizir o yörede muhtar anlamına gelir.  Bir gün muhtarın bir oğlu oldu adını Mustafa Koydular. Oğlan büyüdü nam saldı, adaleti savundu, yiğidin hakkını yiğide, kötünün hakkından gelir oldu.  Yörede Kizir oğlu diye nam saldı. Bölgede kervanlara yapılan yağmalara el koydu Köroğlu. Kışı Iğdır yaylasında geçirdi, köyüne gelince  Köroğlu’nun kalesini gördü,  sinirlendi. “Günlerce at üstünde kavga ettiler, kılıç vurdular, gürz attılar, çayırda çimende güreş tuttular. Üstünlük sağlayamadılar. Kiziroğlu, Köroğlu ölüm ile karşı karşıya geldi. Körüğlu bir türkü tutturdu, türküyü dinleyen  Kiziroğlu çok duygulandı. “Sen benden daha yiğitsin Köroğlu dedi. Köroğlu Çamlıbel’e döndü.180

Köroğlu’nun zamanla üç yüz altmış beyi yedi yüz de deli atlısı oldu. Ama fani dünya kuş dilini bilen Sultan Süleyman’a kalmamış, hangi faniye kalacak?”181 Kırklara karışacağını anlamıştı.Beyleri topladı, üç telli sazını aldı. Söyledi

Gider oldum  babam Halep’e Hoy’a

Mevlam yetiştirsin düğünle toya

Bozdurun altını beyaz akçaya

Sarf edin beylere ben gelince

Köroğlu der devran döndü ahire

Altın madenler döndü bakıra

Satın Çamlıbel’i verin çakıra

İçirin beylere ben gelince182

Yine devam etti Köroğlu

Benden selam olsun Bolu Bey’ine

Çıkıp şu dağlara yaslanmak gerek

Ok gıcırtısından düşman kanından

Dağlara uzaktan seslenmek gerek

Nihayet Köroğlu üç telli sazını  dizine vurdu, üç parçaya böldü kırdı

Kimseye ses etmeden konağından çıktı gitti.Kırk gün hiç haber alınmadı ondan, Bıyıklı Yusuf onu aradı. Yusuf  yemek yiyen üç kişi gördü, biraz yukarıda beş kişiyi gördü, onlara gitti onlar bizden yukarda yedi kişi yemek yiyor, onlara gitti, onlar bizden yukarda kırk kişi var yemek yiyor, onların suyu da çok ekmeği de dediler. Bıyıklı Yusuf kırk kişinin yanına varınca meydanda kır bir sofranın kurulu olduğunu gördü. Kırk birinci sofranın başında oturanın kalpağı ve cepkeninden Köroğlu olduğunu anladı. Kendisine bir bardak su verildi, bir yudum içiti gerisini tasa bıraktı. “Niye hepsini içmedin diye? tasta kalan suyu Bıyıklı Yusuf’un başından aşağı döktüler. Bıyıklı Yusuf gözlerini açtı, ne Köroğlu var, ne kırk kişi, Çamlıbel’e geldi başından geçenleri anlattı.185

Bıyıklı Yusuf Çobandede’den döndükten sonra Çamlıbel’e iki yüz yıl daha yaşadı.Belden yukarısı yirmi beş yaşında delikanlı iken belden aşağısı çölde susuz kalmış hurmağa ağacı misali kurudu kaldı.“186

Bıyıklı Yusuf eğer kendisine sunulan suyun tümünü içseydi, kırklara karışacak, ölünceye kadar genç kalacaktı. Mukadderatı böyle imiş. Körüğlu’nun kırklara karışmasının birinci nedeni ise  Aras ırmağının suyundaki üç köpüğü içmesidir. İkincisi Köroğlu fakir fukaraya dokunmazdı. Zenginlere haber gönderir, parasının zekatını isterdi.

Gelelim bu destanın kıssasına . Atalar sözü söylemiştir, “Baş gidince ayak payidar olmaz” Köroğlu büsbütün gözden kaybolup yitip gidince adamları da birbirini çekemeyip dağılmaya başladı.

Hikayenin closing kısmı ibret. “Neylerse Mevlam eyledi, kadirdi. Köroğlu’na dair hikayemiz de böylece hitama erdi.”

Hikayeyi bir Erzurum hikayesi olarak yazmış, Refik Durbaş, başarılı bir hikaye ve yerinle göre masalsı unsurlar taşıyan ama yüzyılların hikayesini yeni bir gözle kaleme almış. Teşekkür ediyoruz.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Şüphelerim Var..

Şüphelerim Var.. Ebu Sufyan Mekke Fethinden önceki bir gece yakalanıp Peygamberimizin huzuruna getirilmişti. O gece …

Kapat