Ana Sayfa / KASTAMONU / Kastamonu Yazıları / Reşidenin irşadı…

Reşidenin irşadı…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Adı Reşide. Kızlık soyadı Nazlı. Doğup büyüdüğü Cide Memiş köyünde yedi yaşında başladığı namazına titizliğini köyün imamı olan babası Hasan Efendi‘nin anlattığı menkıbelerden etkilenerek diğer kardeşleri gibi hassasiyet göstermiş. Aynı zamanda küçük yaşına rağmen yaşlı büyüklerine yardım edecek kendinden başka biri olmadığından evin, köyün işlerine koşmaya da o yaşlarda başlamış. Evdeki akşam  sohbetlerinde büyüklerin anlattıklarında kulağında kalanlara göre ataları Kırım‘dan gelerek buraya vakti zamanında oradaki zulümdan  kaçarak yerleşmişler. Burada denize sıfır sahil köylerinde kimi zaman dev balıkçı tekneleriyle güneş doğmadan evvel balığa çıkan yakınlarıyla istavrit, barbunya ve hamsinin bolca yakalandığı sabahlarda kahvaltılarını balıkla yaparlarmış.

KÖYLERDE FİTNES… 

O zamanlar tarlalara tarıma henüz makinanın girmediği dönemlerde bostanlarda bağlarda yapılan tüm işler belle, tırpanla,orakla yapıldığından şimdiki kilo ve obezden şikayetçi şehir kadınlarının idealize ettiği fitnesli fit bayanların formunu her zaman koruma zindeliğinde olmuşlardı.Rutin köy hayatlarının tadını akşamları birbirlerini davet ettikleri bereketli sofralarda buluşarak sürdürürlerdi.. Gel zaman git zaman kimi köy kızları yakın köylerden ve çevrelerden kısmet bulurken Reşide hanımın kısmeti de haftada bir İstanbul‘dan Cide sahiline yanaşan Denizyollarının yolcu gemisindeki bir memurunda imiş. Karadenize sefer yapan geminin her geldiğinden bir günlüğüne demir atarak mola verdiği bu güzel sakin sahil kasabasının kızını gelin etmek varmış kaderde.Yıl 1951 baharıdır. Cide Liman İşletmesi çalışanlarının da tavassutuyla Cide Memiş köyü imamı Hasan Nazlı kızı Reşide İstanbul‘a karayoluyla ulaşımın iki gün sürdüğü o dönemlerde sefere deniz yoluyla çıkarak biricik dostu Kokurdanlı Hatice namlı anası ile üç günde vararak yine bir sahil ilçesi olan Üsküdar’a vâsıl olurlar.

ALİ HAYDAR EFENDİ..

Damat bey ve Reşide‘nin abisi Osman Nuri Efendi onları İstanbul limanında karşılarlar. (Bu arada ismi geçen abisi Osman Nuri Efendi ise askerlik için geldiği Cide‘den bu şehirde bilvesile tanıştığı Fatih dersiamı Ali Haydar Efendi‘nin hizmetine girdikten sonra da damat olma şerefine ererek İsmet Efendi Tekkesinin hizmetine kendini vakfetmiştir.) Üsküdar‘a gelin gelen Reşide hanımın çile hayatı ise evlilikle birlikte eşdeğerdedir. Çünkü evlendiği eşi Lütfullah beye eş olmakla birlikte onun yakında vefat eden hanımından kalan dört minik yetim çocuğunun da analığı olma durumundadır da aynı zamanda. Bütün bunlara rağmen kuvvei maneviyesi yüksek yeni geline bir moral destek ise hemen yanıbaşındaki 400 yıllık komşusundan gelmektedir.

HÜDAÎ’YE KOMŞU GELİN..

Çünkü oturdukları ev İstanbul‘un manevi büyüklerinden Hüdai Hazretlerinin hemen üst binasındadır. Günde beş vakit yanıbaşında ezanla başlayan hayatı altı nüfuslu evinde böylece köy geleneğini de sürdürerek yalnızlık da hissetmemiş olmaktadır. Ne var ki eve hemen on dakikalık mesafede olan eşinin Üsküdar İskelesindeki memuriyeti günboyu sekiz saatlik ayrılık İstanbul acemisi olan Reşide‘nin ilk günlerinde biraz çevreye uyumsuzluğuna neden olsa da zekası ve hemen kavrama meziyeti sayesinde onu da çabuk atlatır.Gel zaman git zaman eşinin de bu becerikliliğini fark ederek  ona ‘Çarıklı‘ diye hitap etmeye başlar. Eskiden orduda okul mektep medrese eğitimi almadığı halde özbecerikliliğinden ötürü marifetli işler çıkaranlara ‘çarıklı erkan‘tabiri yapılırmış. Kocasının babası rahmetli Ahmet Muhtar Efendi osmanlı ordusunda zabit yani subay olduğundan öyle bir bilgi mirası bırakmış oğluna.

ÇAMLICA’NIN ÇAKALDAĞI..

Evdeki nüfusun giderek arttığı ve aylık sabit gelirli maaşa dayalı geçimin zorlandığını fark eden evin çarıklı hanımı bütçeye katkı olması için bu kez de komşusundan görüp fikir aldığı şekilde eve dikiş nakış işleri almaya başlar. Böylece en az bir yarım maaş kadar da eve katkı gelmeye başlar. Ancak giderek büyümekte ve eve sığmamakta olan çocukların gürültüleri nedeniyle komşularla başlayan nizalar yüzünden taşınma ihtiyacı doğar ama nereye? istikamet Çamlıca‘nın o zamanki ismi ile Çakaldağ yani Ferah  mahallesine. Sadece dört tane evin bulunduğu kuş uçmaz kervan geçmez ve komşu evlerinin de en yakının bir kilometre mesafede olduğu bu, köyden ıssız yerde, elde avuçta borçta harçta ne varsa toplanarak hemen bir gecekondu yapılarak yerleşim sağlanır. Kışların o zamanlar sert geçen dizboyu karlarla ulaşımın tıkandığı en yakın araç mesafesinin yolyürümeyle yarım saat olduğu 1955 yılların Ferah mahallesi elektriğin yerine gaz lambası ile aydınlanıp, doğalgaz yerine kütük odunlarıyla ısınmanın, şehir suyu yerine 15 metre derinden çıkrık makarasıyla içme ve kullanma suyunun sağlandığı şartlarda süren bir İstanbul(!) hayatı…

İSTANBULDA ORGANİK YAŞAM..

Bu arada köyden gelen tarımsal hayatın  birikimiyle maişetlerine katkı olması için evin bahçesinde hemen çapalama ve ıslah yoluyla domates, biber, patlıcan, maydanoz ekim ve dikim işleri de devreye girer. En yakın manav ve bakkalın yarım saat mesafede olduğu bu yerde artık ekmek hariç yiyecek ve içecek temini daha sonra eve ek olarak inşa edilen derme çatma bir ahırla önce bir olan inek sayısı üçe çıkarılarak sütünden, yoğurdundan, kaymağından istifade ile hatta fazlası komşulara satılarak ek gelir sağlanması çarıklı erkan olan anaya daha da puan kazandırır. Okul çağları gelen çocukların en yakın okullarının olduğu Kısıklı‘ya o zamanlar okul servisi hayali bile olmadığından kış yaz demeden kardeşlerle gidilir gelinirdi. Çamurlu yollara bata çıka, kışta ayazda dona dona.. Bu arada giderek artan komşu sayısı ile mahallenin imamı Süleymanlı Rahmi hoca da mahallenin çocuklarına Kur‘an dersi vermeye başlaması Reşide anayı mutlu eden bir başka hadise olur İstanbul garip gurbetinde.

İLK MÜRŞİDİM REŞİDE’M..

Ama benim hiç unutamadığım olay ise okuldan eve geldiğim zamanlar henüz ilkokul çağında olmama rağmen Reşide anamın bana ısrarla Tebareke suresini ezberletmesi olmuştu. Oyun oynamak için izin almamın tek şartı odaya kapanıp yarım saat ezberimi çalışmak olurdu. Çünkü Reşide‘ye babası, ‘Tebâreke’yi akşamları yatarken okuyarak uyuyan kişinin cehennem azabı görmez nasihatı’ onun hayatının vazgeçilmezlerindendi. Nitekim Reşide anamım duaları tutmuş olacaktı ki kader beni İstanbul İmam Hatip okuluna yatılı olarak 1966 yılında gitmeyi nasip kılacak ve böylece hem ailemin hem de çevremin istikameti  değişmiş olacaktı. Şimdi bu kahraman anamın anneler gününde elini öpmeyeyim de ona koşmayayım da kime koşayım. O hala odasında hergün tek başına önünde en yakın arkadaşı mushafı şerif. Günlük cüzünü tamamlamaya devam ediyor. Canım Reşide anam.. Rabbim seni cennetinde Habîbine komşu eylesin..

 

Kaynak: Millî Gazete

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Seyyid Kurtşeyh Dede ve Devrekâni

SEYYİD KURTŞEYH DEDE VE DEVREKÂNİ Ülkemizin her köşesi tarih, kültür ve medeniyet barındırmakta. Tarihte önemli …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İnançsız Muallim ve Bediüzzaman

Avukat Gültekin Sarıgül Anlatıyor:  Üstadın günlük konuşmaları ile vazife anındaki konuşmasının farkı Üstadla Isparta'da görüştükten …

Kapat