Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Risale-i Nur Çerçevesinde Sünnet Karşıtı Bir Kavram Olarak Bid’at

Risale-i Nur Çerçevesinde Sünnet Karşıtı Bir Kavram Olarak Bid’at

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“RİSALE-İ NUR ÇERÇEVESİNDE SÜNNET KARŞITI BİR KAVRAM OLARAK BİD’AT” adlı makalenin bir bölümüdür.

Doç. Dr. Recep ASLAN
Muş Alparslan Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi

(….) 

Giriş

Bütün insanlığa rahmet olarak gönderilmiş olan Hz. Peygamber, Kur’an-ı Kerîm’de aynı zamanda insanlığa örnek ve model olarak takdim edilmiştir.2 O’nun Allah katından getirdiği din, inanç, ibadet, ahlak ve sosyal hayatın her alanını kuşatan bir mahiyet içermektedir. Bu vasfından dolayı “en son ve en kâmil din” olma özelliğini barındırmaktadır. Başka bir deyişle İslâm, her yönüyle mükemmel olup, eksikliği olmayan bir dindir. Bu durum Kur’an-ı Kerîm’de Allah tarafından bize şu şekilde bildirilmektedir: “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.”3

İslâm dininin mükemmel olması, dine yapılan eklemeleri kabul etmeyişi özelliğini gündeme getirmektedir. İslâm dini, ekleme ve noksanlıkları kabul etmeyen özelliğinden dolayı, Hz. Peygamber, dinin özüne ters olan ve dinde yer alması mümkün olmayan söz ve uygulamalara, hayatının her aşamasında mani olmuş ve dinin safiyetinin korunması hususunda ashâbını ikaz etmiştir. “Her bid’at dalalettir…4 hadisinde geçtiği şekliyle insanlara “bid’at” konusunda çok titiz davranmalarını istemiştir. Hz. Peygamber’in ashâbı da onun ikazlarına uymuş, dinde olmayan ekleme ve noksanlıkların dine sokulması konusunda hassas davranmışlar ve sünneti koruma konusunda da aynı titizliği göstermişlerdir. Sahâbe neslinin talebeleri olan “tâbiîn” ve ondan sonra gelen “tebe-i tâbiîn” kuşakları da sünneti koruma ve bid’ate karşı gelmede titiz davranan örnek kuşaklar olmuşlardır. Bu üç kuşak arasında yer alan muhaddis ve fukahâ gibi ulema sınıfları da sünneti koruma ve bid’ate karşı olma mevzusunda ortak mücadele içinde bulunmuşlardır.

Günümüzde İslâm dünyasında, toplumun farklı katmanları arasında Kur’an ve sünnetin ruhuna/ ilkelerine ters düşen yanlış dinî anlayışlar ve bid’atler mevcuttur.

Bu bid’atlerle mücadele konusunda farklı öneriler, tartışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmada, farklı yaklaşım ve tartışmaların detaylarına girmeden kısaca “Sünnet ve Bid’at” kavramlarına değinecek ve Said Nursî’nin sünnet ve bid’at kavramına yaklaşımını ele alacağız.

(…) 

 

Bediüzzaman Said Nursî’nin Sünnet Kavramına Yaklaşımı

 

Bediüzzaman Said Nursî’ye (ö. 1960), göre sünnet, Kur’an-ı Kerîm’in tefsiridir. O, sünneti kısaca şu şekilde tarif etmiştir: “Erkân ve ahkâm-ı zaruriye ki, yüzde doksandır. Bizzat Kur’an’ın tefsiri mahiyetinde olan sünnetin malıdır.”10 Nursî, bu kısa tarifin açılımını Mirkat-üs Sünneti ve Tiryaku Marazı’l-Bid’a adlı risâlesinde detaylı olarak yapmıştır: “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü vesselâm’ın Sünnet-i Seniyesinin menbaı üçtür: Akvali, ef’ali, ahvalidir. Bu üç kısım dahi, üç kısımdır: Feraiz, nevafil, âdât-ı hasenesidir. Farz ve vâcib kısmında ittibaa mecburiyet var; terkinde, azab ve ikab vardır. Herkes ona ittibaa mükelleftir. Nevafil kısmında, emr-i istihbabî ile yine ehl-i iman mükelleftir. Fakat terkinde azab ve ikab yoktur. Fiilinde ve ittibaında azîm sevablar var ve tağyir ve tebdili bid’a ve dalalettir ve büyük hatadır.”11

Said Nursî’nin ifadelerine bakıldığında, sünnet tanımının klasik hadis usulü kaynaklarında geçen tariflerle örtüştüğü söylenebilir. Ona göre sünnet; söz, fiil ve takrir olarak da ifade edilebilecek hallerdir. Her ne kadar Nursî, sünnetin tanımını parça parça yapmış olsa da, sonuçta bugünün hadis usulü kitaplarındaki hadis tanımıyla aynıdır.12

Nursî, sünneti üç boyutlu bir tarife tabi tutarken, konu ile ilgili yerlerde tamamlayıcı olabilecek ilavelerde de bulunmaktadır. Bu da ahlak/edep konusudur. Konuyla ilgili şunları ifade etmektedir: “Sünnet-i Seniyye edeptir. Hiçbir meselesi yoktur ki, altında bir nur, bir edep bulunmasın. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: “أدبني ربي فأحسن تأديبي” Yani, “Rabbim bana edebi güzel bir surette ihsan etmiş, edeplendirmiştir.”13 Evet, siyer-i Nebeviyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyyeyi bilen, kat’iyyen anlar ki, edebin envâını, Cenâb-ı Hak, Habibinde cem etmiştir. Onun Sünnet-i Seniyyesini terk eden, edebi terk eder.: “Edepten yoksun olan Rabbin lütfundan mahrum kalır.” kaidesine mâsadak olur, hasâretli bir edepsizliğe düşer.”14

“Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Hakîmde: وَاِنَّكَ لَعَلَى خُلُقٍ عَظِيمٍ “Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin”15 ferman eder. Rivâyât-ı sahiha ile Hazret-i Aişe-i Sıddıka (r.a.) gibi Sahabe-i Güzin, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı tarif ettikleri zaman, “Hulukuhu’l-Kur’ân” diye tarif ediyorlardı.16 Yani, Kur’ân’ın beyan ettiği mehâsin-i ahlâkın misali, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdır. Ve o mehâsini en ziyade imtisal eden ve fıtraten o mehâsin üstünde yaratılan odur.

İşte böyle bir zâtın ef’al, ahval, akval ve harekâtının her birisi nev-i beşere birer model hükmüne geçmeye lâyık iken, ona iman eden ve ümmetinden olan gafillerin sünnetine ehemmiyet vermeyen veyahut tağyir etmek isteyen ne kadar bedbaht olduğunu divaneler de anlar.

Resul-i Ekrem (s.a.s.) hilkaten en mutedil bir vaziyette ve en mükemmel bir surette halk edildiğinden, harekât ve sekenâtı itidal ve istikamet üzerine gitmiştir. Siyer-i Seniyyesi kat’î bir surette gösterir ki, her hareketinde istikamet ve itidal üzere gitmiş, ifrat ve tefritten içtinap etmiştir.”17

Nursî’nin bu değerlendirmelerinden de anlaşıldığı gibi sünnet tarifinin beş boyutu söz konusudur. Bunlar Hz. Peygamber’in söz, fiil, ahval, ahlak/edep ve hilkat/yaratılış cihetidir.

Nursî, Kur’an-ı Kerîm ve sünnet bütünlüğüne de önem vermiştir. Kur’an-ı Kerîm’in tefsirinin Kur’an ve sahih hadisle mümkün olabileceğini şu şekilde ifade etmiştir: “…Hâlbuki Kur’an’ı tefsir edecek yine Kur’an ve hadis-i sahihtir…”18

Nursî, İslâm düşünce yapısının problemlerini çözmede referans olarak Kur’an-ı Kerîm ve sünneti ölçü olarak kabul etmiştir:

“…Demek, bütün ahval ve keşfiyatın ve ezvak ve müşahedatın mizanı, Kitap ve Sünnettir. Ve mihenkleri, Kitap ve Sünnetin desâtir-i kudsiyeleri ve asfiya-i muhakkikinin kavânin-i hadsiyeleridir.”19

“Mesleğimiz ise, ahlâk-ı Ahmediye (aleyhissalâtü vesselâm) ile tahallûk ve sünnet-i Peygamberîyi ihyâ etmektir. Ve rehberimiz şeriat-ı garrâ ve kılıncımız da berahin-i kàtıa ve maksadımız ilâ-yı kelimetullahtır. Cemaatimize her bir mü’min mânen müntesiptir. Sûreten intisap ise, Sünnet-i Nebeviyeyi kendi âleminde ihyaya azm-i kat’î iledir. En evvel mürşid-i umumî ulema ve meşâyih ve talebeyi, şeriat namına ittihada dâvet ederiz.”20

“İşte, ey ehl-i iman, Şeytanların bu müthiş tahribatına karşı en mühim silâhınız ve cihazat-ı tamiriyeniz istiğfardır ve “Eûzü billâh”  demekle Cenâb-ı Hakka ilticadır. Ve kal’anız Sünnet-i Seniyyedir.”21

“İşte şeytanın evvelki desiselerine karşı mü’minin tahassüngâhı: Muhakkikîn-i asfiyanın düsturlarıyla hududları taayyün eden hakaik-i imaniye ve muhkemat-ı Kur’aniyedir. Ve âhirdeki desiselerine karşı; istiaze ile ehemmiyet vermemektir. Çünkü ehemmiyet verdikçe, nazar-ı dikkati celbettirip büyür, şişer. Mü’minin böyle manevî yaralarına tiryak ve merhem, Sünnet-i Seniyedir.”22

“İşte ey ehl-i hak ve ehl-i hidayet! Şeytan-ı ins ü cinnînin mezkûr desiselerinden kurtulmak çaresi: Ehl-i Sünnet ve Cemaat olan ehl-i hak mezhebini karargâh yap ve Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın muhkemat kal’asına gir ve Sünnet-i Seniyeyi rehber yap, selâmeti bul.”23

“Arkadaş! Vesvese ve evham zulmetleri içinde yürürken, Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) sünnetleri birer yıldız, birer lâmba vazifesini gördüklerini gördüm. Her bir sünnet veya bir hadd-i şer›î, zulmetli dalâlet yollarında güneş gibi parlıyor. O yollarda, insan zerre miskal o sünnetlerden inhiraf ve udûl ederse, şeytanlara mel’ab, evhama merkeb, ehval ve korkulara ma’rez ve dağlar kadar ağır yüklere matiye olacaktır.

Ve keza, o sünnetleri, sanki semâdan tedellî ve tenezzül eden ipler gibi gördüm ki, onlara temessük eden yükselir, saadetlere nâil olur. Muhalefet edip de akla dayananlar ise, uzun bir minareyle semâya çıkmak hamakatinde bulunan Firavun gibi bir firavun olur.”24

Risâle-i Nur’un farklı yerlerinden yapılan bu alıntılarda da görüldüğü gibi Said Nursî, Kur’an ve sünnet bütünlüğüne önem vermiş; sünneti, sorunları çözmede bir rehber olarak görmüştür. Sünnete sarılmanın kişiyi doğru bir istikamete götüreceğini, manevi hastalıklara karşı bir ilaç olduğunu, şeytan, insan ve cinin desiselerinden kurtulmak için bir çare olduğunu belirtmiştir.

(…) 

 

Said Nursî’nin Bid’at Kavramına Yaklaşımı

 

Said Nursî, Sünnet ve bid’ât konusunda Mirkatü’s-Sünneti ve Tiryaku Marazıl-Bid’a (Sünnetin Dereceleri ve Bid’at Hastalığının İlacı) adlı risâleyi yazmıştır. Nursî risâlenin başlığından da anlaşıldığı gibi, bid’atı sosyal bir hastalık olarak görmüş ve bu hastalığın panzehri/ilacı olarak sünnetin önemine işaret etmiştir. Nursî, bu risâlenin girişinde de bid’atlerden korunmak için sünnete uymanın önemine şu şekilde dikkat çekmiştir: “Evet Sünnet-i Seniyeye ittiba, mutlaka gayet kıymetdardır. Hususan bid’aların istilâsı zamanında sünnet-i seniyeye ittiba etmek daha ziyade kıymetdardır…”57

Nursî, bu risâlede bid’atı dar kapsamlı olarak tarif eden ulemanın görüşünü kabul etmiştir. Bid’atı şöyle tarif etmiştir: “Ahkâm-ı ubudiyette yeni icadlar bid’attır.” Devamında da sözlerini şu şekilde sürdürmüştür: “Bid’atlar ise “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim…”58 âyetin sırrına münafi olduğu için, merduttur. Fakat tarîkatta evrad ve ezkâr ve meşrebler nev’inden olsa ve asılları Kitab ve sünnetten ahzedilmek şartıyla ayrı ayrı tarzda, ayrı ayrı surette olmakla beraber, mükerrer olan usûl ve esasat-ı sünnet-i seniyeye muhalefet ve tağyir etmemek şartıyla, bid’a değillerdir. Lâkin bir kısım ehl-i ilim, bunlardan bir kısmını bid’aya dâhil edip, fakat “bid’a-i hasene” namını vermiştir.”59

Nursî bu risâlede ibadetler kısmında ekleme yapmanın bid’at olduğunu belirtmiştir. Çünkü İslâm dininin kâmil bir din olduğunu, bu ibadetler konusunda yapılan uygulamaların sünnete muhalif olmamak ve sünneti tağyir etmemek koşuluyla bid’at olamayacağını söylemiştir. Devamında da bid’at-ı hasene/bid’at-ı seyyie ayrımına dikkat çekmiştir. Bid’atlerden korunmanın yolu/yöntemi olarak sünnette sarılmayı tavsiye etmiştir.

Nursî, Mirkatü’s-Sünneti ve Tiryaku Marazı’l-Bid’a adlı risâlesinin altıncı nüktesinde “Her bid’at dalalettir60 başlığı altında da bid’at mefhumunun sadece dinle, ibadetlerle ilgili meselelerde söz konusu olduğunu şu şekilde belirtmiştir: “Kavaid-i Şeriat-ı Garra ve desatir-i Sünnet-i Seniye, tamam ve kemalini bulduktan sonra, yeni icadlarla o düsturları beğenmemek veyahut hâşâ ve kellâ, nâkıs görmek hissini veren bid’aları icad etmek, dalalettir, ateştir.”61

Yine Nursî’ye göre, ibadetlerle ilgili hüküm ve meselelerde yeni icatlar çıkarmak bidattir ve dince reddedilmiştir. Çünkü sünnetlerin bir kısmı ibadetlerle ilgilidir ve fıkıh kitaplarında açıklanmıştır, onları değiştirmek bidattir. Diğer kısmı ‘adab’ olarak bilinir ve bunlar siyer kitaplarında mevcuttur. Onlara aykırı hareket etmeye bid’at denilmez; ancak nebevi edebe uyulmamış, onun nurundan ve hakiki edepten istifade edilmemiş olur. Bu kısım da örf ve adat, fıtri muamelelerde Resul-i Ekrem’in (s.a.v.) tevatürle belirlenen hareketlerine uymaktır. Bunlar ise konuşmak, yemek içmek, yatıp kalkmak gibi görgü kurallarıyla alakalı sünnetlerdir.62

Sünneti kavli, fiili ve hali olarak üçe ayıran Nursî, bu üç kısmı da farz, nafile ve adat-ı hasene (güzel adetler) olarak üç kısma ayırır. Farz ve vacip cinsinden olan sünnetlere uyma zorunluluğu söz konusudur. Nafile olarak tespit edilen ve müstehap olarak belirtilen ibadetlerle ilgili sünnetlere uymakta büyük sevaplar vardır; fakat bunları değiştirmek bid’attir, dalalettir.63

Nursî, Barla Lahikası’nda en büyük yedi günahın arasında “dine zarar verecek bid’atlara taraftar olmayı” da saymıştır: “Hem mektubunuzda yedi kebâiri soruyorsunuz. Kebâir çoktur; fakat ekberü’l-kebâir ve mûbikat-ı seb’a tâbir edilen günahlar yedidir: Katl, zina, şarap, ukuk-u vâlideyn (yani kat’ı sıla-i rahim), kumar, yalancı şehadetlik, dine zarar verecek bid’alara taraftar olmaktır.”64

Nursî’ye talebeleri tarafından kendi döneminde cari olan birtakım dinî uygulamaların dayanağının olup olmadığı sorulmuş, o da bu tür uygulamaları bid’at-ı hasene olarak değerlendirmiştir. Konuyla ilgili Risâlelerde şu örnekler mevcuttur:

  1. Tarikatlarda câri olan zikir ve virdlerle ilgili örnek:

“Tarîkatta evrad ve ezkâr ve meşrebler nev’inden olsa ve asılları Kitab ve sünnetten ahzedilmek şartıyla ayrı ayrı tarzda, ayrı ayrı surette olmakla beraber, mükerrer olan usûl ve esasat-ı sünnet-i seniyeye muhalefet ve tağyir etmemek şartıyla, bid’a değillerdir. Lâkin bir kısım ehl-i ilim, bunlardan bir kısmını bid’aya dâhil edip, fakat “bid’a-i hasene” namını vermiş.”65

Nursî, bu zikir ve virdlerin makbul olması için üç şart ileri sürmüştür:

a. Bu zikir ve virdlerin dayanağı Kur’an ve sünnet olmalı,

b. Bu zikir ve virdler sünnete aykırı olmamalı,

c. Bu zikir ve virdler sünnette tahrifata yol açmamalıdır.

  1. Lihye-i Şerifle ilgili örnek:

“Bugün Rafet Beyin bir mektubunu aldım. Lihye-i Şerife hakkındaki suali münasebetiyle diyorum ki: Hadisçe sabittir ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın lihye-i saadetinden düşen saçların taneleri mahduttur. Otuz kırk tane veya elli altmış tane gibi az bir miktarda iken, binler yerde Lihye-i Saadetin saçları bulunması, beni bir zaman çok düşündürdü. O vakit hatırıma gelmiş ki, Lihye-i Saadet, yalnız Lihye-i Şerifin saçlarından ibaret değil. Belki re’s-i mübarekinin tıraş oldukça hiçbir şeyini kaybetmeyen Sahabîler, o nurlu ve mübarek ve daimî yaşayacak saçları muhafaza etmişler. Onlar, binlerdir; şimdiki mevcuda müsâvi gelebilirler.

Yine o vakit hatırıma geldi ki: Acaba her camide bulunan, sened-i sahih ile bu saç Hazret-i Risaletin saçı olduğu sabit midir ki, ona karşı ziyaret makbul olabilsin?

Birden hatıra geldi ki, o saçların ziyareti vesiledir. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma karşı salâvat getirmeye sebep ve bir hürmet ve muhabbete medardır. Vesilelik ciheti o şeyin zâtına bakmaz, vesilelik cihetine bakar. Onun için, eğer bir saç hakikî olarak Lihye-i Saadetten olmazsa, madem zâhir hale göre öyle telâkki edilmiş ve o vesilelik vazifesini yapıyor ve hürmete ve teveccühe ve salâvata vesile oluyor; kat’î senetle o saçın zâtını teşhis ve tayin lâzım değildir. Yalnız, aksine kat’î delil olmasın, yeter. Çünkü telâkkiyât-ı âmme ve kabul-ü ümmet, bir nevi hüccet hükmüne geçer. Bazı ehl-i takvâ, böyle işlerde, ya takvâ veya ihtiyat veya azîmet noktasında ilişseler de, hususî ilişirler. Bid’a da deseler, bid’a-i hasene nev’inde dâhildir. Çünkü vesile-i salâvattır.”66

Nursî, bu örnekte “Lihye-i Şerif” ziyaretinin Hz. Peygamber’e salavat getirmeye vesile olduğunu ve Hz. Peygamber’e olan bağlılığı ve muhabbeti artırdığını belirtmiştir. Bu uygulama kimi çevreler tarafından bid’at kabul edilse de onu bid’at-ı hasene olarak kabul etmek gerektiğini ifade etmiştir.

  1. Mevlid-i Nebevî ile Miraciyenin okunması ile İlgili örnek:

“Mevlid-i Nebevî ile Miraciyenin okunması, gayet nâfi ve güzel âdettir ve müstahsen bir âdet-i İslâmiyedir. Belki hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyenin gayet lâtîf ve parlak ve tatlı bir medar-ı sohbetidir. Belki, hakaik-i imaniyenin ihtarı için en hoş ve şirin bir derstir. Belki, imanın envârını ve muhabbetullah ve aşk-ı Nebevîyi göstermeye ve tahrike en müheyyiç ve müessir bir vasıtadır. Cenâb-ı Hak bu âdeti ebede kadar devam ettirsin. Ve Süleyman Efendi gibi Mevlid yazanlara Cenâb-ı Hak rahmet etsin, yerlerini Cennetü’l-Firdevs yapsın.”67

Mevlid-i nebevî’yi bid’at kabul eden çevrelere karşı, Said Nursî mevlit merasimlerini bid’at olarak görmemiş; aksine bu törenleri İslâmî bir âdet olarak görmüştür. Mevlitlerin, Allah ve Peygamber sevgisini işleyen bir vasıta olduğunu belirtmiş ve bu âdetin sürdürülmesi gerektiğine dikkat çekmiştir.

(…)

Dipnotlar

(Endnotes)

1 Doç. Dr., Muş Alparslan Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü, Hadis Anabilim Dalı. (e-posta: recep_aslan72@hotmail.com)

2 Ahzab, 33/21;Mümtehine, 60/6.

3 Mâide, 5/3.

4 Ebû Dâvûd, Süleymân b. Eş’as es-Sicistânî, es-Sünen, Beytu Efkâri’d-Devliyye, Riyâd, 1999, Sünnet, 6 (s. 832);

Nesâî, Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb, es-Sünen, (Thk. Hasan Abdu’l-Menâim Şelbî), Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 2001,İdeyn, 781 (II, 308); İbn Mâce, Ebû Abdullah Muhammed b. Yezîd, es-Sünen, (Thk. Muhammed Fuâd Abdülbâkî), Dâru’l-Fikr, Beyrut, ts., Mukaddime, 6 (I, 16).

5 Bkz. İbn Manzûr, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed b. Mükerrem, Lisânu’l -Arab, Dâru Sadr, Beyrut, ts, XIII, 225; Coşkun, Selçuk, Kavramsal ve Olgusal Açıdan Sünnet-Gelenek İlişkisi, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 2014, s. 24-26.

6 Coşkun, Selçuk, Kavramsal ve Olgusal Açıdan Sünnet-Gelenek İlişkisi, s. 24.

7 Tartı, Nevzat, Muhtasar Hadis İlimleri ve Usûlü, Otto, Ankara, 2016, s. 28.

8 Yücel, Ahmet, Hadis Usûlü, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 26. Baskı, İstanbul, 2016, s. 40; Tartı, Nevzat, Muhtasar Hadis İlimleri ve Usûlü, s.28. Bu tanımların tartışması için ayrıca bkz. Kırbaşoğlu, Mehmet Hayri, İslam Düşüncesinde Sünnet, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2016, s. 58 vd.

9 Kırbaşoğlu, Mehmet Hayri, İslam Düşüncesinde Sünnet, s. 83.

10 Bediüzzaman Said Nursî, İctimai Reçeteler I, Tenvir Neşriyat, İstanbul, 1990, s. 157.

11 Nursî, Lem’alar, Tenvir Neşriyat, İstanbul, ts, s. 63; a.mlf., Sünnet-i Seniyye Risalesi, Sözler Neşriyat, İstanbul, 2013, s. 88-89.

12 Bkz. Öztoprak, Mustafa, Bediüzzaman Said Nursî’nin Hadis Anlayışı, Gece Kitaplığı, Ankara, 2016, s. 105.

13 Sehâvî (ö. 902/1496) bu rivâyetin senedinin zayıf olduğunu belirtmiştir. Bkz. Sehâvî, Muhammed b. Abdirrahman, el-Mekâsıdu’l-Hasene fî Beyâni Kesîrin mine’l-Ehâdîsi’l-Müştehire, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1979, s. 29.

14 Nursî, Lem’alar, s. 58; a.mlf.,Sünnet-i Seniyye Risalesi, s. 78.

15 Kalem, 68/4.

16 Ahmed b. Hanbel, Müsned, (Thk. Şuayb el-Arnavût v.dğr.), Müessesetü’r-Risâle, 2001, XLI, 148-149, XLII, 183, XLIII, 15.

17 Nursî, Lem’alar, s. 63-64;a.mlf.,Sünnet-i Seniyye Risalesi, s. 90-91.

18 Nursî, Muhâkemat, RNK Neşriyat, İstanbul, 2013, s. 18.

19 Nursî, Mektubat, Envâr Neşriyat, İstanbul, 2007, s. 83.

20 Nursî, İctimai Reçeteler I, 76.

21 Nursî, Lem’alar, s. 76.

22 Nursî, Lem’alar, s. 78.

23 Nursî, Lem’alar, s. 78.

24 Nursî, Mesnevi-i Nuriye, (Trc. Abdülmecid Nursî), Envâr Neşriyat, İstanbul, 2007, s. 77.

25 Geniş bilgi için bkz. İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, VIII, 6-8; Râgıb el-İsfehânî, el-Müfredât fî Ğarîbi’l-Kur’ân, (Thk. Muhammed SeyyidGeylanî), Daru’l-Marife, Beyrut, ts., s. 38-39;İbnFâris, Ahmed b. Zekeriyya, Mu‘cemuMekâyîsu’l-Luga, (Thk. Abdüsselâm Muhammed Harun), Dâru’l-Fikr, Kahire, 1979, I, 209-210; Zebidî, Muhammed Murtaza el-Hüseynî, Tâcu’l-Arûsmin Cevâhiri’l-Kâmûs, (Thk. Abdulkerîm İzbâvî), et-Türasu’l-Arabî, Kuveyt, 1983, XX, 307-308.

26 Bkz. Ahkâf, 46/9; Hadîd, 57/27.

27 Râgıb el-İsfehânî, el-Müfredât, s. 38-39; İbnManzûr, Lisânu’l -Arab, VIII, 6-8; Zebidî, Tâcu’l-Arûs, XX, 307-308.

28 Buhârî, EbûAbdillah Muhammed b. İsmâil, el-Câmiu’s-Sahîh,el-Matbaatu’s-Selefiyye, Kahire, 1400, İ’tisâm, 2 (IV, 359); Müslim, Ebu’l-Hüseyin b. el-Haccâc el-Kuşeyrî, Sahîhu Müslim, Dâru Tayyibe, Riyâd, 2006, Cum’a, 43 (I, 385); İbn Mâce, Mukaddime, 7 (I, 17); Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahman, es-Sünen, (Thk. HüseyinSelîm Esed), Dâru’l-Muğnî, Riyâd, 2000, Mukaddime, 23 (I, 289).

29 Ebû Dâvûd, Sünnet, 6 (s. 832); Tirmizî, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ, es-Sünen, (Thk. Ahmed Muhammed Şakir), Dâruİhyâi’t-Turasi’l-Arabîyye, Beyrut, ts., İlim, 16 (V, 44);İbn Mâce, Mukaddime, 6 (I, 16); Dârimî,Mukaddime, 16 (I, 229).

30 Ebû Dâvûd, Sünnet, 6 (s. 832);Nesâî, İdeyn, 781 (II, 308); İbn Mâce, Mukaddime, 6 (I, 16).

31 Çelik, Ali, Kavram ve Mahiyet Olarak Sünnet ve Bid’at, Beyan Yayınları, İstanbul, 1997, s. 105.

32 Geniş kapsamlı tarifi benimseyen âlimlerin tanımları için bkz.Çelik, Ali, Kavram ve Mahiyet Olarak Sünnet ve Bid’at, s. 106-115; Gürler, Kadir, “Bid’at Kavramı Üzerine”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, [www.dinbilimleri.com], 2003, Cilt: III, sayı: 1, s. 66; Yazıcı, Muhammed, “İslâm Düşünce Geleneğinde “Her Yenilik Bid’attır” Hadisine Yaklaşımlar”, Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 19, Erzurum, 2003, s. 150-156; Şahin, Sümeyye, Bid’at ile İlgili Hadislerin Tahkik, Tahriç ve Değerlendirmesi, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2012, s. 9-11; Yaran, Rahmi, “Bid’at”, DİA, İstanbul, 1992, VI, s. 129.

33 Müslim, Zekât, 69 (I, 451-452), İlim, 15 (II, 1234); Nesâî, Zekât, 66 (III, 60); İbn Mâce, Mukaddime, 14 (I, 74).

34 Müslim, Cum’a, 43 (I, 385);Nesâî, İdeyn, 781 (II, 308); İbn Mâce, Mukaddime, 7 (I, 17).

35 Yaran, “Bid’at”, DİA, VI, s. 129; Şahin, Bid’at ile İlgili Hadislerin Tahkik, Tahriç ve Değerlendirmesi, s. 9; Sancaklı, Saffet, “Hadisler Bağlamında Bid’at Olgusu ve Bid’atle Mücadelenin Gerekliliği”, İslami İlimler Dergisi, Cilt: XI, Sayı: 1, Ankara, 2016, s. 31.

36 İbn Hacer, Ebu’l-Fadl Ahmed b. Alî el-‘Askalânî, Fethu’l-Bârî bi Şerhi Sahîhi’l-Buhârî, Dâru’l-Marife, Beyrut, 1959, XIII, 254; Şâtıbî, Ebû İshak İbrahim b. Musa, el-İ’tisâm, (Thk. Seyyid İbrahim), Dâru’l-Hadîs, Kahire, 2011, 145.

37 Yaran, “Bid’at”, DİA, VI, s. 129-130;Şâtıbî, el-İ’tisâm, 25; Şahin, Bid’at ile İlgili Hadislerin Tahkik, Tahriç ve Değerlendirmesi, s.11.

38 Buhârî, Sulh, 5 (II, 266); Müslim, Akdiye, 17 (II, 821-822); Ebû Dâvûd, Sünnet, 6 (s. 832);İbn Mâce, Mukaddime, 2 (I, 7).

39 İbn Receb el-Hanbelî, Abdurrahman b. Şihabuddîn, Câmiu’l-Ulûm ve’l-Hikem, (Thk. Mahir Yasin Fahl), Dâru İbn Kesîr, Beyrut, 2008, s. 156.

40 Şahin, Bid’at ile İlgili Hadislerin Tahkik, Tahriç ve Değerlendirmesi, s.11; Sancaklı, “Hadisler Bağlamında Bid’at Olgusu ve Bid’atle Mücadelenin Gerekliliği”, s. 33.

41 Yaran, “Bid’at”, DİA, VI, s. 129-130.

42 Yazıcı, “İslâm Düşünce Geleneğinde “Her Yenilik Bid’attır” Hadisine Yaklaşımlar”, s. 157.

43 Şâtıbî, el-İ’tisâm, 25-26; Yaran, “Bid’at”, DİA, VI, s. 130; Sancaklı, “Hadisler Bağlamında Bid’at Olgusu ve Bid’atle Mücadelenin Gerekliliği”, s. 33-34.

44 Koçyiğit, Talat, Hadis Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 7. Baskı, Ankara, 2010, s. 171 (dipnot:700).

45 Bardakoğlu, Ali, “Haramlar ve Helaller”, İlmihal, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2005, II, 144.

46 Gürler, “Bid’at Kavramı Üzerine”, s. 74.

47 Tehânevî, Muhammed b. A’lâ b. Ali, Mevsuâtu Keşşâf Istılâhâti’l-Funûn ve’l-Ulûm, Mektebetu Lubnan, Beyrut, 1996, I, 313; Gürler, “Bid’at Kavramı Üzerine”, s. 74.

48 Abdurrezzâk b. Hemmâm, Ebû Bekir es-San’ânî, el-Musannef, (Thk. Habîburrahmân el-A’zamî), el-Mektebu’l-İslâmî, Beyrut, 1983, IV, 258- 259; Mâlik b. Enes, el-Muvatta‘,(Thk. Muhammed Fuâd Abdülbâkî), Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut, 1985, Ramazan, 2 (I, 114-115); Buhârî, Terâvîh, 1, (II, 60).

49 Bkz. Şâtıbî, el-İ’tisâm, 27.

50 Tehânevî, Mevsuâtu Keşşâf, I, 313; Gürler, “Bid’at Kavramı Üzerine”, s. 76.

51 Nevevî, Ebû Zekeriyya Muhyiddin b. Şeref, Tehzîbu’l-Esmâ ve’l-Lüga, (Thk. Ali Muhammed Muavvez, Adil Ahmed Abdülmevcud), Dâru’n-Nefâis, Beyrut, 2009, I, 29; Cürcanî, Ali b. Muhammed b. Ali, et-Ta’rifat (Arapça-Türkçe Terimler Sözlüğü), Çev. Arif Erkan, Bahar Yayınları, İstanbul, 1997, s. 51.

52 Çelik, Kavram ve Mahiyet Olarak Sünnet ve Bid’at, s. 117; Şahin, Bid’at ile İlgili Hadislerin Tahkik, Tahriç ve Değerlendirmesi, s.16.

53 Çelik, Kavram ve Mahiyet Olarak Sünnet ve Bid’at, s. 143; Şahin, Bid’at ile İlgili Hadislerin Tahkik, Tahriç ve Değerlendirmesi, s.16.

54 Gürler, “Bid’at Kavramı Üzerine”, s. 77.

55 Çelik, Kavram ve Mahiyet Olarak Sünnet ve Bid’at, s. 143.

56 Bardakoğlu, İlmihal, II, 145.

57 Nursî, Lem’alar, s. 54;a.mlf.,Sünnet-i Seniyye Risalesi, s. 69.

58 Mâide, 5/3.

59 Nursî, Lem’alar, s. 60-61;a.mlf., Sünnet-i Seniyye Risalesi, s. 82-83.

60 Ebû Dâvûd, Sünnet, 6 (s. 832); Nesâî, İdeyn, 781 (II, 308); İbn Mâce, Mukaddime, 6 (I, 16).

61 Nursî, Lem’alar, s. 58;a.mlf., Sünnet-i Seniyye Risalesi, s. 76.

62 Nursî, Lem’alar, s. 58;a.mlf., Sünnet-i Seniyye Risalesi, s. 77.

63 Nursî, Lem’alar, s. 63;a.mlf., Sünnet-i Seniyye Risalesi, s. 89.

64 Nursî, Barla Lahikası, Envâr Neşriyat, İstanbul, 2007, s. 335.

65 Nursî, Lem’alar, s. 60;a.mlf., Sünnet-i Seniyye Risalesi, s. 82-83.

66 Nursî, Lem’alar, s. 106-107.

67 Nursî, Mektubat, s. 307.

68 Nursî, Lem’alar, s. 57;a.mlf., Sünnet-i Seniyye Risalesi, s. 76.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Dâru’s-Siyâdeler (Seyyidlik Evleri)

Dâru’s-Siyâdeler (Seyyidlik Evleri) Doç. Dr. Murat Sarıcık   “Dâru’s-Siyade”, “Nakîbu’l-Eşrâflar”(1) ve Seyyidler için, ilk kez …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kudsî Bir Marifet Dersi: Cevşenü’l-Kebir

KUDSİ BİR MARİFET DERSİ: CEVŞEN’ÜL KEBİR Yüce Peygamberimiz (asm); Akşam ve sabah Allah’ı zikretmek (tefekkür …

Kapat