RİSALE-İ NUR ASRIN ‘DÜŞÜNCE DÜNYASI’NDA DA,
‘TECDİD’ VAZİFESİNİ GÖRÜYOR!..
Risale-i Nur’un en az tefsir kadar önem taşıyan bir diğer cephesi, kelâm ilmiyle ilgilidir!..
Kelâm tarihi ve klâsik kelâm eserleri ile mukayese edildiğinde,
Risale-i Nur’un bu sahada yep yeni bir tarz geliştirdiğini,
hattâ bir çığır açmış olduğunu görmek hiç de zor olmayacaktır.
Bir yandan yurt içinde ve dışında çeşitli halk kesimleri tarafından okunmakta
ve diğer yandan hakkında uluslararası sempozyumlar düzenlenmekte
ve birçok akademik makale ve tezlere konu olmaktadır
Mesela, bunlar arasında çağdaş düşünürlerden Faslı Prof. Dr. Taha Abdurrahman,
Risale-i Nur’un düşünce dünyasında yaptığı büyük devrimden söz ederken,
onun diğer yönlerinin yanında bu yönünün de kayda değer olduğuna dikkat çekmektedir:
“Bazı Batılı filozoflar,
her şeyin merkezine aklı aldılar ve sadece aklın ürünü olan hususlara itibar ettiler.
Hattâ bu hususta öyle ileri gittiler ki,
İncil ve Kur’ân gibi semâvî kitapları ve temsil ettikleri dinleri de
aklın etrafında dönen diğer eşya arasına katarak,
aklî sistem içinde onlara bir tanım getirdiler.
Yani, tıpkı eski insanların dünyayı sabit sanıp
güneşin de onun etrafında döndüğünü tevehhüm ettikleri gibi!..
Eski insanların dünyayı sabit sanıp
güneşin de onun etrafında döndüğünü tevehhüm etmişlerdi,
Bazı Batılı filozoflar, her şeyin merkezine ‘AKLI’ aldılar
ve sadece aklın ürünü olan hususlara itibar ettiler.
Aklı sabit kabul ederek semavî kitap ve dinleri onun etrafında gezdirdiler.
Kopernik de
‘Dünyanın sabit, güneşin onun etrafında döndüğü şeklindeki eski görüşü ortadan kaldırıp;
onun yerine,
dünyanın hem kendi etrafında,
hem güneşin etrafında döndüğünü’ ispat etti!..
-Bediüzzaman da Risale-i Nur’la düşünce dünyasında buna benzer bir inkılâp gerçekleştirdi:
‘İnsanın düşünce dünyası sabit olamaz…
Düşünce dünyası hem kendi ekseni etrafında döner,
hem de vahiy güneşinin etrafında döner’
diyerek insan düşüncesinin olması gereken asıl yerini tespit etmiş,
AKLI yalnızlık ve karanlıktan kurtararak aydınlatmış ve rahatlatmıştır!…”
– Faslı Prof. Dr. Taha Abdurrahman- (Derleme-Nur penceresi’nden)
‘İnsanın düşünce dünyası sabit olamaz…
Düşünce dünyası hem kendi ekseni etrafında döner,
hem de vahiy güneşinin etrafında döner’
ifadesi bize Üstadımızın,
“seyr-i enfüsî” ve “seyr-i âfâkî” tabirlerini hatırlatır…
İmam-ı Rabbani Hz. (r.a) dediği gibi;
Nasıl ki gözümüz varlığı, zâhirî âlemimizi aydınlatan güneşin yardıyle görür, tanır, istifade eder,
Aynen öyle de, kalp gözümüz de, Batınî Alemimizi, ‘Nübüvvet’ nuruyle görür, bilir, idrak eder,
îlme’l, âyne’l, hakke’l-yakîn iman eder!..
“Enfüsî meşrebi, nefisten başlar,
hariçten gözünü çeker,
kalbe bakar,
enâniyeti deler geçer,
kalbinden yol açar, hakikati bulur.
Sonra âfâka girer.
O vakit âfâkı nuranî görür.
Çabuk o seyri bitirir.
Enfüsî dairesinde gördüğü hakikati, büyük bir mikyasta onda da görür.
Turuk-u hafiyenin çoğu bu yolla gidiyor.
Bunun da en mühim esası enâniyeti kırmak, hevâyı terk etmek, nefsi öldürmektir.”
(29. Mektup)
“İkinci meşrep âfâktan başlar,
o daire-i kübrânın mezâhirinde cilve-i esmâ ve sıfâtı seyredip sonra daire-i enfüsiyeye girer.
Küçük bir mikyasta, daire-i kalbinde o envârı müşahede edip,
onda en yakın yolu açar.
Kalb âyine-i Samed olduğunu görür, aradığı maksada vâsıl olur.”
(29. Mektup)
EZCÜMLE;
Risale-i Nur hakkında bu ifadelere eklenecek düşünce dünyasın da,
daha büyük bir TECDİD vazifesi var ki;
Üstadımız bunu SAHABE MESLEĞİ olarak tabir etmiş olup,
‘HER İKİ NAZARI BİRLEŞTİRMİŞ’tir!..
Bunun adı ‘MANA-İ HARFİ’yle nazar etmektir!..
Zira Risale-i Nur, ‘EVVEL, AHİR, ZAHİR, ve BATÎN’ sıfatlarının tecellilerinde
Varlığın mahiyetini müşahede eder!..
Bir sahabe bir iman hakikatine mazhar olduğu zaman,
nasıl zahiri ve batıni hasselerinde aynı anda marifet kesbedebiliyorsa,
bir nur talebesi de, bir iman hakikatinin,
“enfüsî” ve ” âfâkî” seyrini MANA-İ HARFİ’ bir nazar da birleştirerek,
İmanın ‘îlme’l, âyne’l, hakke’l-yakîn’ mertebelerinde anlayabilir, tanıyabilir, idrak ederek,
Bir hakikat ehli olarak, ‘MARİFETULLAH’ basamaklarına yükselebilir!..
- Hayranlıkla Dinlediler ve İtaat Ettiler!.. - 18 Eylül 2024
- ‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ - 14 Eylül 2024
- Eğer Allah Dileseydi Ne (biz) Şirk Koşardık, Ne de Atalarımız!..” - 11 Eylül 2024
- “Canımı Müslüman Olarak Al ve Beni Sâlih Kimseler Arasına Kat !” - 10 Eylül 2024
- Şehadette Niçin Hem Abduhu Hem Rasûluhü Diyoruz? - 2 Eylül 2024
- İttihad-ı İslâm’ı Israrla Önemsememek… - 30 Ağustos 2024
- Allah’ın Lûtfu ve Rahmetiyle, Ferahlasınlar… - 27 Ağustos 2024
- Sırf Allah ve Resûlü, Fazlından Kendilerini Zengin Etti Diye İntikam Almaya Kalktılar - 18 Ağustos 2024
- “Kader Bizi Böyle Bağlamış…” - 9 Ağustos 2024
- “Bir de Takvâ Elbisesi ki…” - 3 Ağustos 2024