Ana Sayfa / Yazarlar / Risale-i Nur Hizmetinde Şahıs Liderliği Olur mu? / Ali Kemal PEKKENDİR

Risale-i Nur Hizmetinde Şahıs Liderliği Olur mu? / Ali Kemal PEKKENDİR

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

NUR HİZMETİNDE BİR TEK ŞAHIS LİDERLİĞİ VAR MI?

Pratik hayatta ehli hizmet neyin etrafında birleşir?

Çok dahi, üstün hitabete sahip, Kur’an ve Hadis ve Risale Hafızı, Fıkıh Âlimi hem de Kutub Evliya gibi bir Hoca, Liderlik gayesiyle “Ey Nur Talebeleri! benim etrafımda birleşin. bana biat edin” dese, dünya üstündeki milyonlar Nur Talebesi ona biat eder mi?

Peki, bu iman kurtarma ve hidayetlere vesile olma hizmetinin kurucusu, ilk mümessili olan Bediüzzaman Hz ne diyor?

Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsi ve o şahs-ı mânevîyi temsil eden “has şakirdlerinin şahs-ı mânevîsi “Ferid” makamına mazhar” oldukları için, değil hususî bir memleketin kutbu, belki ekseriyet-i mutlakayla “Hicaz’da bulunan kutb-u âzam”ın tasarrufundan hariç olduğunu ve onun hükmü altına girmeye mecbur değil. Her zamanda bulunan iki imam gibi, onu tanımaya mecbur olmuyor.» (Kastamonu Lâhikası sh: 196)

Yani Kutb-u Azam sizleri kendine biata davet etse, “onun hükmü altına girmeye mecbur değilsiniz” diyor.

Benim vazifem bitmek üzeredir. Risale-i Nur, hususan mecmuaları, herbir nüshası, Said’e karşı hüsn-ü zannınızın fevkinde onun vazifesini görebilir ve görüyor. Ve Nur şakirdlerinin  “haslardan herbir fedakârı, o Said’in vazifesini mükemmel görebilir”.  İnşaallah ileride tam görecekler. Bir Said içinizde noksan olmakla, yüzer “mânevî Said olan mecmualar” ve  “binler maddî Said’ler”, içinizde halis ve mükemmel o vazifeyi görebilirler ve görüyorlar.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 180)

Yani Has Şakirdler ve onların Şahsı Manevisi olan Haslar Dairesi ve “Mecmualar” yani Risale-i Nurdaki Değişmez Düstur ve Esaslar, Üstadın vefatından sonra Üstadın yerine geçer.
O Haslar Dairesinin Erkânları olan Vâris /Vekil Ağabeyler de ömürleri boyunca Külliyatın Üstadlığını, Mürşidliğini, Hocalığını ders verdiler.

“Has şakirdler, hizmetin idaresinde, tedbir ve tedvirinde” söz sahibidir:

Bundan sonra “her meselemizde emir”, “Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsini temsil eden has şakirdler” in ve sizlerindir. Benim de şimdi bir reyim var.
(Emirdağ Lâhikası-1sh: 223)

Asıl fikir sahibi, sizler ve Risale-i Nur’un Has şakirdleri ve müdakkik nâşirleri, “meşveretle”, hususan Ispartadakilerle, maslahat ne ise yaparsınız.
(Emirdağ Lâhikası-l sh: 109)

Şimdi “bütün talebelerin fevkinde diyerek değil”, benim en yakınımda, hizmetimde olup bir  “bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler” ve yakından görenler içinde, dört beş adamı mutlak vekil yapıyorum. Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı   **hizmetimin tarzını bilerek tam** yapabilsinler. 

Şimdilik “Tâhirî, Sungur, Ceylân, Hüsnü ve bir iki adam” daha “mutlak vekilim”   olarak vasiyet ediyorum.
(Emirdağ-2-232)

O iki kişi de o sırada yanında hizmet eden Zübeyir Abi ve Bayram Abi olduğu, diğer bütün Abilerce bilinen bir hakikat…

“Haslar, hizmetin idaresinde Erkânlarla meşveret eder”. Yani erkânlar hasları istihdam eder:

Şimdi namazda bir hâtıra kalbe geldi ki, kardeşlerin, ziyade hüsn-ü zanlarına binaen, senden maddî ve mânevî ders ve yardım ve himmet bekliyorlar. Sen nasıl dünya işlerinde “hasları tevkil” ettin, “erkânların meşveretleri” ne bıraktın ve isabet ettin.

Aynen öyle de, uhrevî ve Kur’ânî ve imanî ve ilmî işlerinde dahi “Risale-i Nur’u ve şakirdlerinin şahs-ı mânevîlerini tevkil” ile o hâlis, muhlis “hasların şahs-ı mânevîleri” senden çok mükemmel o vazifeni kendi vazifeleriyle beraber yaparlar. Hem daima da şimdiye kadar yapıyorlar.
(Şualar-492)

Yani Bediüzzaman Hz. vefatından sonra İslamiyete hizmetin aynı tarzda devamı için “Risale-i Nuru ve Şakirdlerin Şahs-ı Manevisini” vekil kılmış… malumunuz  Vekil, Asıl’ı temsil eder..

NUR İMAN HİZMETİNDE LİDER BİR ŞAHSI  DEĞİL, KİTABI ESAS ALMAK GEREKİYOR:

Risale-i Nur mesleğinde, şahsi Liderlik ve merciiyet yerine, tahkik mesleğinin lâzımı olarak hakaik-ı Kur’aniyeyi câmi’ olan “Risale-i Nur Külliyatının Esas alınması” ve düsturlarına tabi olmak lazımdır:

Üstad Bediüzzaman’ın âzamî ihlâs, âzamî sadakat ve âzamî fedakârlık mânasını ihtiva eden mesleğini nazara vermek lâzım gelmektedir. Tâ ki, hizmet-i Nûriyede bulunacak Kur’an Şâkirdleri “kıyâmete kadar bu düsturlar muvacehesinde” hareket etsinler. (Hizmet Rehberi sh: 6)

Dersimizi Hakaik-ı Kur’âniye ve envar-ı îmâniye hazinesi olan Risale-i Nur’dan aldığımız gibi, birbirimizle mânevî münasebet, alâka, uhuvvet ve muhabbet düsturlarımızı da hep o Risale-i Nur’dan ders alacağız…
(Hizmet Rehberi, 9)

“Ben size nispeten kardeşim” mürşidlik haddim değil. Üstad da değilim, belki ders arkadaşıyım. Ben sizin, kusuratıma karşı şefkatkârâne dua ve himmetlerinize muhtacım. Benden himmet beklemeniz değil, bana himmet etmenize istihkakım var. Cenab-ı Hakkın ihsan ve keremiyle sizlerle gayet kudsî ve gayet ehemmiyetli ve gayet kıymettar ve her ehl-i imana menfaatli bir hizmette taksimü’l-mesâi kaidesiyle iştirak etmişiz…

“Risale-i Nur’un talimatı dairesinde”  ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve “müfritane âlî makam vermek yerine,” fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlâs lâzımdır.  Onda terakki etmeliyiz.
(Kastamonu Lâhikası sh: 89)

Bu asrın ehemmiyetli ve mânevî ve  “ilmî bir mürşid”i olan Risaletü’n-Nur’un heyet-i mecmuası….
(Kastamonu Lâhikası sh: 10)

Mânevî bir elektrik olan Resâili’n-Nur dahi gayet yüksek ve derin bir ilim olduğu halde, “külfeti tahsile” ve derse çalışmaya ve başka “üstadlardan taallüm edilmeye ve müderrisînin ağzından” iktibas olmaya muhtaç olmadan, herkes derecesine göre o ulûmu âliyeyi, meşakkat ateşine lüzum kalmadan anlayabilir, kendi kendine istifade eder, “muhakkik bir âlim” olabilir.
(Şualar sh: 690)

Hattâ Said de —el’iyâzü billâh—Risale-i Nur’un aleyhine dönse, bizim sadakatimiz ve alâkımızı inşaallah sarsmayacak…
(Emirdağ Lâhikası-l sh: 125)

S – Bir büyük adama ve bir veliye ve bir şeyhe ve bir büyük âlime karşı nasıl hür olacağız? Onlar meziyetleri için bize tahakküm etmek haklarıdır. Biz onların faziletlerinin esiriyiz.

C – Velâyetin, şeyhliğin, “büyüklüğün şe’ni” tevazu ve mahviyettir, tekebbür ve tahakküm değildir. Demek, tekebbür eden sabiyy-i müteşeyyihtir. Siz de büyük tanımayınız.
(Münazarat sh: 23)

Hem ehl-i dalalet ve haksızlık -tesanüd sebebiyle- cemaat suretindeki kuvvetli bir şahs-ı manevînin dehasıyla hücumu zamanında; o şahs-ı manevîye karşı, “en kuvvetli ferdî olan” mukavemetin mağlub düştüğünü anlayıp ehl-i hak tarafındaki ittifak ile bir “şahs-ı manevî çıkarıp” o müdhiş “şahs-ı manevî-i dalalete” karşı, hakkaniyeti muhafaza ettirmek.
(Lemalar – 151)

Üstadım kendi şahsiyetini merciiyetten azlediyor. “Yalnız Risale-i Nur’u merci’ gösteriyor.” (Barla – 165)

Şu zaman, cemaat zamanıdır; şahıs zamanı değil!
Şahıs ne kadar dâhî ve hattâ yüz dâhî derecesinde olsa, bir cemaatın mümessili olmazsa, bir cemaatın şahs-ı manevîsini temsil etmezse; muhalif bir cemaatın şahs-ı manevîsine karşı mağlubdur. Şu zamanda -kuvvet-i velayeti ne kadar yüksek olursa olsun- böyle bir cemaat-i beşeriyenin ifsadat-ı azîmesi içinde nasıl ıslah eder?
(Mektubat – 439)

Şahsi Liderlik kazanma sâikasıyla hizmette rekabet yapmak, sırr-ı uhuvvetin yokluğuna alâmettir:

Ey kardeşlerim! Kur’ân-ı Hakîmin hizmetindeki “mesleğimiz hakikat ve uhuvvet” olduğu ve uhuvvetin sırrı, şahsiyetini kardeşler içinde fâni edip onların nefislerini kendi nefsine tercih etmek olduğundan, mâbeynimizde bu nevi “hubb-u cahtan gelen rekabet” tesir etmemek gerektir. Çünkü mesleğimize bütün bütün münâfidir.»
(Lem’alar sh: 165)

Cemaat içinde temayüz edip kendini beğendirme ve teveccühü Eserler yerine şahsına toplama tavır ve davranışları, hubb-u cah, Liderlik tutkusu ve hırs-ı şöhret hastalığının fiilî tezahür ve emareleridir.

Hırs-ı şöhret, “hubb-u cah, makam sahibi olmak”, emsaline tefevvuk etmek (üstünlük taslamak) gibi hisler ve insanlara iyi görünmek, tasannukârâne (haddinden fazla kendine ehemmiyet verdirmek) ve tekellüfkârâne (lâyık olmadığı yüksek makamlarda görünmek) tarzını takınmakla riya eder.

Risale-i Nur şakirdleri, ene’yi, nahnü’ye” tebdil ettikleri, yani enaniyeti bırakıp, Risale-i Nur dairesinin “şahs-ı mânevisinin hesabına” çalışması, ben yerine biz demeleri ve ehl-i tarikatın fenâ fi’ş-şeyh, fenâ fi’r-resul ve nefs-i emmareyi öldürmek gibi riyadan kurtaran vasıtaların bu zamanda birisi de “fenâ fi’l-ihvan”, yani “şahsiyetini kardeşlerinin şahs-ı maneviyesi içinde eritip” öyle davrandığı için, inşaallah, ehl-i hakikatin riyadan kurtulmaları gibi, bu sırla onlar da kurtulurlar.
(Kastamonu Lâhikası sh: 184)

En zayıf bir damar-ı insânî olan “şan ve şeref ve rütbe” noktasında bana çok elîm bir tarzda o zayıf damarımı tutmak için emredilmiş. İhanetler, tahkirlerle, damara dokunduracak işkencelerle dahi hiçbir şeye muvaffak olamadılar. Ve kat’iyen anladılar ki, onların perestiş ettiği “dünya şan ve şerefini” bir riyakârlık ve zararlı bir hodfuruşluk biliyoruz, onların fevkalâde ehemmiyet verdikleri “hubb-u cah ve şan ve şeref-i dünyeviye” ye beş para ehemmiyet vermiyoruz, belki onları bu cihette divane biliyoruz.
(Emirdağ Lâhikası-l sh: 244)

Kısmen nakledilen mezkûr sarih beyanların kat’i bir neticesi olarak “hubb-u cah’ı ve onun tezahürü” olan Şahsi Liderlik tavır ve hareketlerini terk etmek bir Esas ve Şarttır. Aksi halde hizmete büyük zararlar gelmesine vesile olunur.

Daha bunun gibi tesbiti mümkün beyanlardan açıkça görülür ki:

Risale-i Nur mesleğinde “taklit değil tahkik esastır” ve akılları ta’lim, kalbleri irşad ve tenvir eden hakaik-i Kur’aniye Asıl Mürşid ve Mercidir.

Şahıslar “Merci ve Lider” vaziyetine girmek yerine Haslar Dairesi dahilinde “Esas Düsturlara” riayet ederek ve “istişareye istinad ederek” hizmeti tedvir ederler.

Ali Kemal Pekkendir kimdir ?

1961 Ankara doğumlu olan Pekkendir, 1978’de Lise son sınıfta Emek semtinde Risale-i Nur ile tanıştı. 1982’de ODTÜ Makina’dan mezun olduktan sonra, ORS Rulman Fabrikasının ve Eskişehir Tusaş Motor F16 Jet Motor fabrikasının kurucu ekiplerinde görev aldı.

1986’da Amerika Cincinnati’de General Electric jet motor fabrikasında 1 yıl eğitim gördü. 1989-95 arasında Isviçre Hüni Deri Makinaları ve Hüni Parke şirketlerinin kurucu Genel Müdürü olarak çalıştı.

1996-2011 arasında 16 sene İngiltere Manchester’de kendi mühendislik, danışmanlık, ihracat firmasında 20’den fazla ülkeye ihracat yaptı.

2012-2020 arasında ise S.Arabistan ve Doha-Katar’da yaşayarak, Havalimanı Terminali, Metro, Hastane, Rezidans, Depo / Antrepo Binaları inşaat projelerinde Genel Müdür/Proje Direktörü olarak vazife aldı. Halen mühendislik ve ihracat alanında çalışmaktadır.

İttihad Yayıncılık ortağı olarak 1990’dan itibaren Rahmetli Abdülkadir Badıllı, Rüştü Tafral ve Mesut Zeybek Abilerle birlikte 50’den fazla Risale-i Nur’da ihtisas çalışmalarını neşreden Pekkendir’in iş hayatına dair bazı kitap ve makaleleri vardır. İngiltere Birmingham Üniversite’sinde Uluslararası İlişkiler Mastırı ve California Üniversitesi’nde online İş İdaresi Doktorası yapmıştır.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Addas Olmak

Parçalanmış hayatlar. Hakikati göstermeyen aynalar. Birbirimize nispet ettiğimiz mutluluklar. Yarım saate bir kala dediğimiz telaşlar. …

Kapat