RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDA ZİLHİCCE
Bayramlarda gaflet istilâ edip, gayr-ı meşru daireye sapmamak için, rivayetlerde zikrullaha ve şükre çok azîm tergibat vardır. Tâ ki; bayramlarda o sevinç ve sürur nimetlerini şükre çevirip, o nimeti idame ve ziyadeleştirsin. Çünki şükür, nimeti ziyadeleştirir, gafleti kaçırır. (Lem’alar / Yirmi Sekizinci Lem’a s, 275 )
Aziz, Sıddık, Muktedir, Müteyakkız Kardeşlerim!
Sizin mübarek leyali-i aşerenizi ve Kurban Bayramınızı tebrik ederiz. (Kastamonu Lahikası s, 210 )
Sizin leyali-i aşere olan mübarek o geçmiş gecelerinizi ve kudsî bayramınızı ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Cenab-ı Hak, rahmet ve keremiyle ve hıfz u himayetiyle ve tevfik ve hidayetiyle, Risale-i Nur’un tab’ ve intişarına ve Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın tevafuklu tab’ına sizleri muvaffak eylesin, âmîn! (Emirdağ Lahikası-1 s, 93 )
Bu sene hacc-ı ekber manasını taşıyan leyali-i aşerenizi ruh u canımızla tebrik ederiz. (Emirdağ Lahikası-1 s, 262)
Hem mübarek leyali-i aşerenizi, hem kudsî bayramınızı ruh-u canımla tebrik eder, arz-ı hürmetlerimle Nur neşreden ellerinizden öper, kusuratımın affını istirham ederim. (Emirdağ Lahikası-2 s, 148 )
Aziz, Mübarek Kardeşlerim!
Pek çok selâm… Bizim memlekette eskide Arefe gününde bin İhlâs-ı Şerif okurduk. Ben şimdi bir gün evvel beş yüz ve Arefe’de dahi beş yüz okuyabilirim. Kendine güvenen, birden okuyabilir. Ben gerçi sizleri göremiyorum ve hususî her birinizle görüşmüyorum; fakat ben, ekser vakitler, duâ içinde her birinizle bazen ismiyle sohbet ederim. (Şuâlar, On Üçüncü Şuâ, s. 307)
***
..hem leyali-i aşerelerini, hem bayramlarını ruh u canımızla tebrik ediyoruz. (Tarihçe-i Hayat s, 520 )
Ben kendi nefsimde tecrübe ettiğim bir hâleti çok defa tetkik ettim, gördüm ki o hâlet hakikattir.
O hâlet şudur ki: Sûre-i İhlâs’ı Arefe gününde yüzer defa tekrar edip okuyordum. Gördüm ki bendeki manevî duyguların bir kısmı, birkaç defada gıdasını alır, vazgeçer, durur. Ve kuvve-i müfekkire gibi bir kısım dahi, bir zaman mana tarafına müteveccih olur, hissesini alır, o da durur. Ve kalp gibi bir kısım, manevî bir zevke medar bazı mefhumlar cihetinde hissesini alır, o da sükût eder.
Ve hakeza, git gide, o tekrarda yalnız bir kısım letaif kalır ki pek geç usanıyor; devam eder, daha manaya ve tetkikata hiç ihtiyaç bırakmıyor. Gaflet kuvve-i müfekkireye zarar verdiği gibi ona zarar vermiyor. Lâfız ve lâfz-ı müşebbî olduğu bir meal-i icmâlî ile ve isim ve alem bulundukları mana-i örfî onlara kâfi geliyor. Eğer manayı o vakit düşünse, zararlı bir usanç verir.
Ve o devam eden lâtîfeler, taallüme ve tefehhüme muhtaç değiller; belki tahattura, teveccühe ve teşvike ihtiyaç gösterirler. Ve o cilt hükmündeki lâfızları onlara kâfi geliyor ve mana vazifesini görüyorlar. Ve bilhassa o Arabî lâfızlar ile, kelâmullah ve tekellüm-ü İlâhî olduğunu tahattur etmekle, daimî bir feyze medardır.
İşte kendim tecrübe ettiğim şu hâlet gösteriyor ki ezan gibi ve namazın tesbihatı gibi ve her vakit tekrar edilen Fatiha ve Sûre-i İhlâs gibi hakaikleri, başka lisan ile ifade etmek çok zararlıdır. Çünkü menba-ı daimî olan elfaz-ı İlâhiye ve Nebeviye kaybolduktan sonra, o daimî letaifin daimî hisseleri de kaybolur. Hem her harfin lâakal on sevabı zayi olması ve huzur-u daimî bütün namazda herkes için devam etmediğinden, gaflet içinde, tercüme vasıtasıyla insanların tabiratı ruha zulmet vermesi gibi zararlar olur. (Yirmi Altıncı Mektub, 4. Mebhas, Sekizinci Mesele, s. 340)
Üstad Bediüzzaman Said Nursi hz. de Hacc’a niyetle gençliğinde yola çıkar
Nurşinli Hazret, Ziyauddin (K.S.) ile Hacc’da buluşmak üzere mektuplaşmaları olduğu için, başlattığı bu seyahatini çok çabuk bitirerek Kurban bayramından evvel Hacc mevsimine ulaşmak üzere gitmekteydi. 1910 yılının Hacc mevsimi, yani Kurban Bayramı ise, Aralık(233/1) ayı başındadır.
Eğer Bediüzzaman Van’dan çıkarak başlattığı seyahati Ekim başında olmuşsa ve onun beyanı ile bu seyahat acele olarak kırk elli gün içinde gerçekleşmiş ise, o zaman herhalde Kurban Bayramı’nda Hacc’a ulaşamayacağını anladığı için, Şam’a Kurban Bayramı’ndan sonra gitmiştir.
Kuvvetli bir rivayet ve tahmine göre -ki Nurşinli Hazret, Ziyauddin’i Hacc dönüşünde şam’da karşılamış- Kurban Bayramı’ndan bir ay sonra şam’a varmış olması lâzımdır. O ise, Aralık ayı sonundadır. Lâkin Hazret, Ziyauddin’in Hacc dönüşü ne zaman olduğu, yani kurban bayramından ne kadar zaman sonra Şam’a gelmiş olduğu malum değildir. Amma o zamanın şartlarına göre, herhalde yolculuk dâhil Şam’a muvasalâtı, hac mevsiminden bir ay kadar sonra tahakkuk etmiş olması gerektir. (Mufassal Tarihçe 1 s, 338)
Barla’daki Meşhur kayık hadisedi de Kurban Bayramında tahakkuk etmiştir. (bkz. Mufassal Tarihçe 2 s, 278)
“Üstad’ın karşı komşusu Bolvadinli Cafer Ağa kurban kesmiş, Zübeyir Ağabeylere de bir parça et vermiş, o da kabul etmemişti. Kızan Cafer Ağa Üstada şikâyete gitmişti. ‘Hiç kurban eti alınmaz mı?’ diye şikâyet etmiş ve Üstad, ‘Söyle onlara, alsınlar’ demişti. Tabiî, Cafar Ağa sevinç içindeydi. Üstad ve Nur talebeleri zekât, iftar daveti gibi şeylere asla kabul etmezlerdi. (Tanıyanların Dilinden s, 215 / MM. Zeki Çalışkan)
Selam ve dua ile
Muhammed Numan ÖZEL
- Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri - 14 Eylül 2024
- Hedefimiz ve Amelimizin Kıblesi - 31 Ağustos 2024
- Yangın Nasıl Söner? - 25 Ağustos 2024
- Amellerimizde Neyi Esas Almalıyız? - 16 Ağustos 2024
- Kur’ân’ın İlk Emri de “Oku”dur - 8 Ağustos 2024
- Doğru Bilgi Çerçevesinde Bediüzzaman - 24 Temmuz 2024
- Anksiyete ve Risale-i Nur - 23 Temmuz 2024
- İman, Marifet ve Muhabbet - 29 Haziran 2024
- İnkişaf Etmek için Ne Lazım - 17 Haziran 2024
- Zamanın Âhirinde Saadet-i Ebediye Sesi - 13 Haziran 2024