Ana Sayfa / Yazarlar / Risale-i Nur Kur’ânî ve Hikemîdir – 3

Risale-i Nur Kur’ânî ve Hikemîdir – 3

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

RİSALE-İ NUR, KUR’ÂNÎ VE HİKEMÎDİR – 3

 

Risale-i Nur eserlerinde geçen cümlelerin âyet-i kerîmelerin tefsîri, hadîs-i şerîflerin şerh ve izahı olduğunu anladıkça insanların zâhire bakarak yaptıkları tenkidlerin insaflı olmadığının da farkına varırız. “Fikrî Mülahazalar – 12” isimli yazıda da ifade ettiğimiz gibi; “Bir deniz düşünün. Elinizde bir tane tas var. O tas ile denizden alıp, i̇çinde inci arıyorsunuz. Risale-i Nur ise bizi denizin içine daldırıp, bizzât yerinde inciyi gösteriyor. Böyle bir ilim hazinesinden mahrum kalmak hatadır. O Nurlar’ın, tefsir-i Kur’ân-ı Hakîm ve şerh-i Ehadîs-i Nebevî olduğunu bilmeli ve ders çıkararak okumalıyız, tedkik etmeliyiz.”

En azından şu anda okumuş olduğunuz “Risale-i Nur, Kur’ânî ve Hikemîdir” yazı serisi ile Risale-i Nur eserlerinin me’haz noktasında Kur’ân, Sünnet ve Kütüb-ü İslâmiyeye dayandığını misaller ile görüp aslında Üstâd Bediüzzaman’ın gaye ve amacının insanların nazarlarını Kur’ân ve Sünnet’e çevirdiğini anlamaya vesile olacaktır inşâallah. “Risale-i Nur’da Geçen Âyet ve Hadîs Me’hazleri – Meâlleri” şeklinde çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Biz bu çalışmada inşâallah âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerden metin olarak geçmeyip mânâ olarak geçen yerleri göstermek, bu hususta insanlara yardımcı olacaktır.

Yine Sözler eseri’nden devam edelim; “Evet o Mün’im-i Hakikî, bizden o kıymetdar nimetlere, mallara bedel istediği fiat ise; üç şeydir. Biri: Zikir. Biri: Şükür. Biri: Fikir’dir.” (Sözler, s. 7)

Zikir, şükür ve fikir mânâsı âyet-i kerîmede bir arada geçmektedir;
فَاذْكُرُون۪ٓي اَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا ل۪ي وَلَا تَكْفُرُونِ۟
«Öyle ise beni (ibâdetle) zikredin ki, (ben de) sizi (rahmetimle) yâd edeyim; ve bana şükredin fakat bana nankörlük etmeyin!» (Bakara Sûresi, 152. Âyet-i Kerîme ve Meâli)

Buradan da gayet net anlıyoruz ki “zikir” ile فَاذْكُرُون۪ٓي, “şükür” ile وَاشْكُرُوا ل۪ي ve “fikir” ile de âyetin tamamının mânâsı birbirine bakmaktadır.

Aynı zamanda şu âyet-i kerîmede geçen ifadeler de üstteki mânâ ile aynı minvaldedir;
وَلَا يَذْكُرُونَ اللّٰهَ اِلَّا قَل۪يلًاۘ
“[Münâfıklar] Allah’ı ancak pek az anarlar.”
(Nisâ Sûresi, 142. Âyet-i Kerîme ve Meâli’nden)

Nitekim “Birinci Söz” ve içinde geçen misâl olmak üzere Nurlar’da “hakikî mü’min ve müslüman” olmamıza vesile olmak için yolları göstermektedir. Allah’ı zikretmeyi anmayı pek az yapanların münâfıklar olduğunu âyetten anlamaktayız. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm biz mü’minler için zikri çokça yapmayı tavsiye etmiştir. Şu âyet-i kerîme de bahsettiğimiz hususa işaret eder;
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْرًا كَث۪يرًاۙ
“Ey îmân edenler! Allah’ı çokça zikredin!” (Ahzâb Sûresi, 41. Âyet-i Kerîme ve Meâli)

Yine çoğumuzun bildiği âyet-i kerîmelerden biri de zikir hususunda şöyledir;
اَلَّذ۪ينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلًاۚ سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
“Onlar ki, ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine (yatar) iken Allah’ı zikrederler ve gökler ile yerin yaratılışı hakkında (derin derin) düşünürler. (Ve şöyle duâ ederler:) ‘Rabbimiz! (Sen) bunları boş yere yaratmadın; sen (bundan) münezzehsin, artık bizi ateşin azâbından muhâfaza eyle!’ ” (Âl-i İmrân Sûresi, 191. Âyet-i Kerîme ve Meâli)

Yine zikretme hususunda şu âyet-i kerîmeler başta olmak üzere diğer âyetleri de “zikir, şükür, fikir” mânâsı ve Birinci Söz içindeki hakikatler tefsîr etmiştir;
وَاذْكُرْ رَبَّكَ ف۪ي نَفْسِكَ تَضَرُّعًا وَخ۪يفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِل۪ينَ
“Hem Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam zikret; ve sakın gafillerden olma!” (A’raf Sûresi, 205. Âyet-i Kerîme ve Meâli)

اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللّٰهِۜ اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُۜ
“Onlar, îmân edenler ve kalbleri Allah’ın zikri ile mutmain olan kimselerdir. Bilesiniz ki, kalbler ancak Allah’ın zikri ile mutmain olur.” (Ra’d Sûresi, 28. Âyet-i Kerîme ve Meâli)

وَهُوَ الَّذ۪ي مَدَّ الْاَرْضَ وَجَعَلَ ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْهَارًاۜ وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ ف۪يهَا زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ يُغْشِي الَّيْلَ النَّهَارَۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
“Yeryüzünü yayan, orada sâbit dağlar ve nehirler yapan ve orada her çeşit meyvelerden ikişer eş kılan da O’dur. Geceyi gündüze (O) örtüyor. Şübhesiz ki bunda, düşünecek bir topluluk için apaçık deliller vardır.” (Ra’d Sûresi, 3. Âyet-i Kerîme ve Meâli)

Birinci Söz’ü şu cümleler ile bitiriyoruz; “Ey nefis! böyle ebleh olmamak istersen; Allah namına ver, Allah namına al, Allah namına başla, Allah namına işle.” (Sözler, s. 7)

Bu ifadeler de şu hadîs-i şerîfin șerh ve izahı mahiyetindedir; “Kim Allah için verirse, Allah için vermezse, Allah için severse, Allah için düşmanlık beslerse ve Allah için evlenirse imanını kemâle erdirmiș olur.” (Beyhâkî, Șuâbu’l-İman, 1:47, 15)

(Devam Edecek)

Abdülkadir ÇELEBİOĞLU 

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Yorumlar

  1. avatar

    “Onlar ki, ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine (yatar) iken Allah’ı zikrederler ve gökler ile yerin yaratılışı hakkında (derin derin) / YETEFEKKERUN düşünürler.”
    Diğer ayetlerde de görüldüğü üzere; zikirden maksat tefekkür ve hakikatı hatırlama anmadır.
    Tefekkür, tezekkürün maksadı ve kalbi tatminin de vesilesidir.
    Yani tefekkürsüz/ zihni işletmeyen ve tatminsiz/ kalbi işletip doyurmayan zikir amacına ulaşmaz diyebiliriz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Mushaf-ı Şerif (Şerefli Mushaf)

Mushaf-ı Şerif (Şerefli Mushaf)   Türkiye’de kafirlik önce mushafa saygısızlık ile başladı. Raflarda tozlanma hilesiyle …

Kapat