Essselamu aleyküm;
‘..Niyette öyle bir hâsiyet vardır ki; seyyiatı hasenata ve hasenatı seyyiata tahvil eder…’
Niyetle, ‘hasenatın, seyyiata tahvil olması’ açık gibi. Mesela; ihlasla yapılmayan ibadetler, o ibadeti yapan için ‘hasene olmayacak’ seyyie olacak…
Niyetle; ‘seyyiatın hasenata tahviline’ ne gibi misaller verilebilir?
üzerinde düşünmek istersiniz diye gönderiyoruz.
……………………………………………..
Aşağıdaki misaller uygun mudur?
1-İçtihatta, isabet etmeyenin durumu söz konusu mesele için misal olabilir mi? Mesela, Cemel ve sıffin vak’alarındaki içtihat farlılıkları gibi..
2-Bir kıssa dinlemiştim. ‘Bir adam yolda giderken, atından inmek hususunda zahmet çekince, dağdan bir taşı yol kenarına koymuş ki, insanlar, atlarından inerlerken/binerlerken faydalansınlar, diye..
Bir başka şahıs, yolda gördüğü bu taşı kaldırıp uzaklaştırmış ki, yoldan geçenler çarpıp zarar görmesinler, diye..
Sonra bir şekilde mezkur şahısların her ikisinin hareketlerinin ‘salih amel’ sayıldığı hususunda tahliller yapılmış..
Bu misalde, birisinin ‘hatalı davrandığı’ fakat güzel bir niyetle ‘hatasının da’ güzel amel hükmünde olduğu söylenebilir mi?
Yoksa, bu farklı bir makam mı/durum mu?
………………………………………………..
‘Arkadaş! Bu niyet mes’elesi, benim kırk senelik ömrümün bir mahsulüdür. Evet niyet öyle bir hâsiyete mâliktir ki, âdetleri, hareketleri ibadete çeviren pek acib bir iksir ve bir mâyedir.
Ve keza niyet, ölü ve meyyit olan haletleri ihya eden ve canlı, hayatlı ibadetlere çeviren bir ruhtur.
Ve keza niyette öyle bir hâsiyet vardır ki; seyyiatı hasenata ve hasenatı seyyiata tahvil eder. Demek niyet, bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlastır. Öyle ise necat, halas ancak ihlas iledir. İşte bu hâsiyete binaendir ki; az bir zamanda çok ameller husule gelir. Buna binaendir ki; az bir ömürde, Cennet bütün lezaiz ve mehasiniyle kazanılır. Ve niyet ile insan, daimî bir şâkir olur, şükür sevabını kazanır.’ (Mesnevi-i Nuriye’den-Katre/Nükte’den)
Allah’a emanet olunuz.