Risale-i Nur’un Kur’an’a Mensubiyeti
İslam dünyasının allamelerinden Risale-i Nur’a vâkıf olanlar Risale-i Nur için: “Kur’an lisanıyla ders veren böyle bir zat biz görmedik.” diyorlar.
Bir zat Eski Said’in bir eseri olan münazarattan bir cümle alıp üzerinde mütalaa yürütüyor. Halbuki asrın Kur’an dersiyle vazifedar olan zat, asıl Yeni Said’dir.
İnayet bahsinde ” i’caz-ı Kur’anı beyan et!” fermanını alıyor,” Namzet olduğumu anladım.” buyuruyor.
Kaldı ki Yeni Said Risale-i Nurları kendi şahsına mâletmiyor:” Kur’an’a mensubdur, benim ne haddim var ki sahib olayım. Ezelî-ebedî mucize olan Kur’an’ın mucizelik sırrından gelmiştir, ilham ve istihracdır.” buyuruyor.
Hatta asrının müceddidi olan Hz Mevlana’nın Mesnevi-i şerifi için:” Kur’an güneşinin elvan-ı sebasından bir rengini aksettirmiştir, Risale-i Nur yedi rengi birden aksettirmiştir. Yedi Mesneviler kadar ehl-i hakikata bir rehber olacaktır.” buyuruyor.
Bir de imam-ı Rabbani Hz.’nin (r.a) bir beyanını nakledelim. Merhum Mustafa Sungur Ağabeyzaman zaman naklederdi. -mealen- sahabe-i kiram Şems-i Nübüvvetin vereseleridir. Velayet-i kübraya mazhardırlar. Tabiin ve Tebe-i tabiin’de de bu sır yayılarak bir derece sathileşerek devam etmiştir. Sonra velayet-i suğraya intikal etmiştir. Bu devre bin sene devam edecektir. Sonra ilm-i kelam ulemasından bir zat gelip ” Kur’an ezelî-ebedî mucizedir her zaman mucizeleri gösterebilir.” buyrulan Kur’an’dansahabenin velayeti olan velayet-i kübrayıistihrac ederek yeniden ihya ve tamim edecektir buyurmuşlardır. Hatta: “Keşke ben o adam olsam..belki o adamım.” buyuruyor. Hz. Üstad Ayet-ül Kübra’da :”Zaman isbat etti ki o adam adam değil Risale-i Nurdur.” buyuruyor.
İşte Hz. Bediüzzaman bütün külliyatta Risale-i Nur’u şahsına mâletmeyip Kur’an’a mensubdur, Kur’an’ın malıdır diye ilan etmiştir. “..Sesim yetişse, bütün Küre-i Arz’a bağırarak derim ki: Sözler güzeldirler, hakikattırlar; fakat benim değildirler, Kur’an-ı Kerim’in hakaikinden telemmu’ etmiş şualardır.“ ( Mektubattan)
Risale-i Nur’un kudsî intisabına ait kendi beyanlarından bir misal:
Bu küçük mektubları hususî bir surette, hususî bazı kardeşlerime yazmıştım. Büyük mektublar meydana çıktıktan sonra, küçükler de umumun nazarına gösterilmesi lâzım geldi. Halbuki tanzimsiz, müşevveş bir surette idiler. Onlar ne hal ile yazılmış ise, öyle kalması lâzım geliyordu. Sonradan tashih ve tanzim etmeye me’zun değiliz! İşte bu Onbirinci Mektub, perişan bir surette, birbirinden çok uzak dört mes’eleden ibarettir. Hem müşevveş, hem perişandır. Fakat şâirlerin ve ehl-i aşkın, zülf-ü perişanı sevdikleri ve istihsan ettikleri nev’inden, bu mektub da -zülf-ü perişan tarzında- soğuk tasannu’ karışmadan, hararet ve halâvet-i asliyesini muhafaza etmek niyetiyle kendi halinde bırakılmış. (11. Mektubun fihristinden)
Bu nevi beyanlar çok var.
Hazret-i Üstad mahz-ı hakikat dersinden istifade etmenin bazı şartlarından bahseder:
Hülâsa: Allah’ın sun’una, ef’aline, kelâmına, temsilâtına, üslûblarına; inayet ve rububiyetini mülahaza etmekle beraber Allah’ın canibinden bakmak lâzımdır. Bu bakış da ancak nur-u imanla olur. Bu itibarla vehimler olsa bile, ancak örümcek ağının kıymet ve kuvvetinde olur. Eğer mümkinat cihetinden cüz’î fikriyle, müşteri nazarıyla bakarsa, zaîf bir vehim bile onun nazarında bir dağ gibi olur. Cudi Dağı’nı gözün rü’yetinden men’eden sineğin kanadı gibi; zaîf, küçük bir vehim de, hakikatı onun gözünün görmesinden setreder. ( İşarat-ül İ’caz)
Telkin ve tenkid kabiliyeti tevessü’ ettikçe, o taun( dinsizlik) da tevessü’ eder. ( Hutbe-i Şamiye)
Şeytanla münazara bahsinde de var. Envar yy-309 Sözler yy-295.
Hatta Kur’ana ve hakaik-ı kudsiyesine bitarafane bakmak muvakkat bir dinsizliktir. O nurlar gizlenir diyor. ( Maalesef okullarda o telkin kasden yapılıyor. İlahiyatta bile var.. felsefî bakış. Ladini eğitim.) O fikri o bahis bürhanla çürütüyor. İnsan akıldan ibaret değil; ruh, kalb ve letaifin de hisseleri var ve algılama tarzları var.” Fıtratın şehadeti sadıkadır.”(Lemaat’tan)
Hakaikın tahsilinde ilmelyakinle beraber aynelyakin, hakkalyakinin sonsuz mertebeleri de var.
Onlar ruh, kalb ve letaifin fıtri istifade ve inbisatlarıyla hasıl oluyor.
Şimdi iki rivayetten bahs edeceğiz:
“Bir zerre ihlas ile yapılan amel batmanlarla halis olmayana müreccahtır.”
Diğeri:”Yakin ile bir zerre amel, yakinsiz batmanla a’mâle müreccahtır.”
Demek yakin nisbetinde ihlas hasıl oluyor.
Onun için tevhid hakaikından ibaret olan sureye “İhlas Suresi” deniliyor.
Yakin ilminin Kur’anın i’cazî dersi olarak şaheseri Risale-i Nur’dur.
Vesselam.
- Gecikmiş Bir Anma - 7 Nisan 2023
- “Şahsa bağlı hizmet” tabirini doğru anlamak… - 19 Aralık 2019
- Nur’un Serâpâ Kur’anî Meslek ve Meşrebi - 7 Şubat 2019
- Risale-i Nur’un Serâpâ Kur’anî Meslek ve Meşrebi Üzerine - 28 Kasım 2018
- Mukaddes Mefhumları Araçsallaştırmak - 18 Kasım 2018
- Arap-Türk-Kürt ve Sâir Kardeşlerin Omzundaki Vazife: İ’lâ-yı Kelimetullah’tır / Eyüp EKMEKÇİ - 25 Ocak 2018
- Nur-u Kur’an Cereyanı ve Ahrar’ın Vazifeleri / Eyüp EKMEKÇİ - 2 Ağustos 2017
- Tarihî Bir İhanetin Son Planı ve Öznesi: Fetö / Eyüp EKMEKÇİ - 22 Temmuz 2017
- Ulemâissu’ / Eyüp EKMEKÇİ - 24 Mayıs 2017
- Üstad Bediüzzaman’ın Münâfıklar Hakkındaki Âyetleri Tefsiri / Eyüp EKMEKÇİ - 21 Mayıs 2017