Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Kelimeler & Kavramlar / Risale-i Nur’da Mantık Hangi Anlamda Kullanılıyor?

Risale-i Nur’da Mantık Hangi Anlamda Kullanılıyor?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Bediüzzaman Hazretleri “mantık” kelimesini hangi anlamda kullanıyor? Acaba İbni Sina’nın ve bundan dolayı Aristo’nun mantık ilmi anlamında mı kullanıyor? Veya belirli bir mantık ekolünü kastetmeden, sadece “doğru bir sonuç çıkarma” anlamında mı kullanıyor?

Mantık; fizik, kimya ve matematik gibi bir alet ilmidir. Her fikir ve ideoloji mantık ilmini, kendi değerlerini ispat etmekte bir araç olarak kullanabilir.

Mantık ilminde herkesin üstünde ittifak ettiği kati ve kesin önermeler olduğu gibi, şahsi ve indi önermeler de bulanabilir. Risale-i Nurlar genelde herkesçe kabul görüp, üzerinde ittifak edilmiş kati ve kesin olan önermeleri ele almıştır.

Risale-i Nurlar belli bir fikir ya da filozofun şahsi ve indi mantığı ile ilgilenmiyor diyebiliriz. Hatta kendine özgü yeni mantıki esaslar bile düzenlemiştir. “Kıyas-ı temsilî”nin yeni bir türevi gibi.

“Bir sual: Diyorsunuz ki: “Sen Sözlerde kıyas-ı temsilî çok istimal ediyorsun. Halbuki, fenn-i mantıkça, kıyas-ı temsilî yakîni ifade etmiyor. Mesâil-i yakîniyede burhan-ı mantıkî lâzımdır. Kıyası temsilî, usul-ü fıkıh ulemasınca zann-ı galip kâfi olan metâlipte istimal edilir. Hem de, sen temsilâtı bazı hikâyeler suretinde zikrediyorsun. Hikâye hayalî olur, hakikî olmaz, vâkıa muhalif olur.

“Elcevap: İlm-i mantıkça, çendan, “Kıyas-ı temsilî, yakîn-i kat’î ifade etmiyor.” denilmiş. Fakat kıyas-ı temsilînin bir nev’i var ki, mantığın yakînî burhanından çok kuvvetlidir ve mantığın birinci şeklinin birinci darbından daha yakînîdir. O kısım da şudur ki:”

“Bir temsil-i cüz’î vasıtasıyla bir hakikat-i küllînin ucunu gösterip, hükmü o hakikate bina ediyor; o hakikatin kanununu, bir hususî maddede gösteriyor-tâ o hakikat-i uzmâ bilinsin ve cüz’î maddeler ona ircâ edilsin. Meselâ, “Güneş, nuraniyet vasıtasıyla, birtek zat iken her parlak şeyin yanında bulunuyor.” temsiliyle bir kanun-u hakikat gösteriliyor ki, nur ve nuranî için kayıt olamaz, uzak ve yakın bir olur, az ve çok müsavi olur, mekân onu zaptedemez.”

“Hem meselâ, “ağacın meyveleri, yaprakları bir anda, bir tarzda, kolaylıkla ve mükemmel olarak birtek merkezde, bir kanun-u emrî ile teşkili ve tasviri” bir temsildir ki, muazzam bir hakikatin ve küllî bir kanunun ucunu gösterir. O hakikat ve o hakikatin kanununu gayet kat’î bir surette ispat eder ki, o koca kâinat dahi şu ağaç gibi o kanun-u hakikatin ve o sırr-ı ehadiyetin bir mazharıdır, bir meydan-ı cevelânıdır.”

“İşte, bütün Sözlerdeki kıyâsât-ı temsiliyeler bu çeşittirler ki, burhan-ı kat’î-yi mantıkîden daha kuvvetli, daha yakînîdirler.1

Kıyas-ı temsilî yöntemi; kâinatta söz konusu olan genel bir kaideyi belli bir nesnede (cüz’î) belirleyip, o kaidenin aynı kategoriye giren tüm cüzlerinde de geçerli olduğu neticesine ulaşmayı hedefler. Güneşin nurlu bir varlık olmasından dolayı her parlak şeyde yansıması cüz’î bir kaidedir. Bu kaideden hareketle “Her nuranî varlık parlak şeylerde yansıyabilir.” küllî sonucuna ulaşılabilir. Bu yaklaşımı mantığın genel ilkelerine göre, kıyasın ya tüme varım (istikrâ), ya da temsilin alt bölümlerinden birine dahil edebiliriz.

Kıyası temsilinin en parlak yüzü, külliyi cüzide bulmak ve daha sonra külliyete intikal etmektir. Çok insan bir anda külliye intikal edemez, ama cüziden külliye intikal edebilir. Zira küllînin can damarının birisi cüzide de atıyor. İşte kıyas-ı temsilî cüzîde atan bu damarı tutturmak ile bütün vücudun damarlarına intikal ettirip, diğer alanları da fark ettiriyor.

İnsan ile insanlık kavramlarından insan cüzi, insanlık ise küllidir. İnsanlıktaki acıkma duygusunu göstermek için, bir ferdin acıkma duygusunu göstermek kafidir. Bütün insanları tek tek dolaşmaya lüzum yoktur, zaten imkan da müsait değildir. Öyle ise insanlığın bir ferdini temsil getirip, bütün insanlığa intikal etmek en sağlam ve katî bir yoldur denilebilir.

Risale-i Nurlardaki bütün temsiller, kainatta mevcut olan külli kanun ve kaidelerin uçları ve cüzileri mesabesinde olduğu için, önemi ve değeri olmayan hikaye ve temsiller ile karıştırılmamalıdır. Mesela Birinci Söz’deki bedevinin bir reisin ismi ile gezmesindeki hakikat, kainattaki bütün şeylerin Allah ismi ile hareket etmesinin bir ucu, bir somut timsali olmasından tam manası ile bir hakikattir. Bedevî temsili, kainattaki külli bir hakikatin hem dürbünü hem de somut bir ucu gibidir.

Burhan-ı kat’î-yi mantıkî: Mantıkta katiyet ifade eden önermelerdir. “Güneş varsa gündüzdür. Şu anda gündüz var, öyle ise şu anda güneş var.” önermesi, önermeler içinde en kesin ve kati olan önermedir. Üstad Hazretleri Risale-i Nurlardaki kıyas-ı temsil bu önermeden bile daha kuvvetlidir diyor. Risale-i Nurlardaki  iman hakikatlerinde akıl ve kalbin tam teslim olması, bu kıyası temsilin katiyetinden ileri geliyor.  

Mantığın birinci ve en güçlü kaidesi olan kıyas-ı iktiranîdir. Kıyas-ı iktiranî önermelerden oluşur. Birinci önermeye küçük önerme, ikinci önermeye büyük önerme adı verilir. Önermelerde tekrar eden kavrama ise orta terim (hadd-i evsat) denir.  Bu iktirani kaidesinin kuvvet ve katiyet noktasından aşamaları ve dereceleri  vardır.

 Bunlar kuvvet sırası ile şu şekildedir:

1. Kıyas-ı iktiranînin birinci şeklinde; orta terim (hadd-i evsat), birinci öncülde yüklem (suğrâda mahmül), ikinci öncülde özne (kübrâda mevzu)’dir. Bunun birinci şıkkında ise; birinci ve ikinci öncül olumlu ve küllîdir, dolayısıyla sonuç olumlu ve küllî olur. “Tüm cisimler sonradan yaratılmıştır, sonradan yaratılan her şey değişkendir, o zaman tüm cisimler değişkendir.” önermesi, kıyasın birinci kısmının birinci şıkkına girer.

Bunun yanında diğer şekiller de vardır. Ancak bunlar, birinci şık önerme kadar güçlü değillerdir.

2. Kıyasın ikinci şekli; birinci ve ikinci öncül küllî, fakat birinci öncül olumlu ikinci öncül olumsuz olur, sonuç ise olumsuz küllî olarak gerçekleşir. “Tüm cisimler mürekkeptir, mürekkep olan hiç bir şey kadim değildir, o zaman cisimlerden hiç bir şey kadim değildir.” önermesi gibi.

3. Üçüncü şekli; birinci ve ikinci öncül olumlu, fakat birinci öncül cüz’î (tikel) olursa, sonuç olumlu cüz’î olarak gerçekleşir. “Bazı cisimler mürekkeptir, tüm mürekkep olanlar sonradan yaratılmıştır, o zaman bazı cisimler sonradan yaratılmıştır.” önermesi gibi.

4. Dördüncü şekli ise; birinci öncül olumlu cüz’î, ikinci öncül olumsuz küllî ve sonuç da olumsuz cüz’î olur. “Bazı cisimler mürekkeptir, mürekkep hiç bir şey kadim değildir, öyleyse bazı cisimler kadim değildir.” dördüncü şıkka örnektir.

Neticenin kesinlik derecesi bakımından en güçlü önerme, birinci şeklin birinci şıkkıdır. Bu önermede sonuç hem olumlu hem de küllîdir. İkinci şık ise olumsuz küllîyi sonuç verdiğinden, birincisinden güçsüz fakat olumlu cüz’î sonuç veren üçüncü şıktan daha güçlüdür. Üçüncü şık ise, ikincisinden güçsüz fakat olumsuz cüz’îyi sonuç veren dördüncü şıktan daha güçlüdür. Dolayısıyla en güçsüz önerme dördüncü şıkkın ifade ettiği önermedir, çünkü bu önermenin sonucu hem olumlu hem de küllîlikten yoksundur. (Molla Fenari, Îsâgûcî Şerhi, 1985: 51 vd.)

1. bk. Sözler, Otuz İkinci Söz, İkinci Mevkıf.

Sorularla Risale

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hisbe, İhtisab – Hisbe Teşkilâtı ve Muhtesib

Hisbe ( الحسبة ) Arapça’da “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarındaki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Rabbimizi tanımak…

Prof. Dr. Mustafa NUTKU "Sözler” adlı eserinde Bediüzzaman, Rabbimizi bize tanıtan üç büyük, umumî tanıtıcının …

Kapat