Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Risale ve Bediüzzaman Üzerine / Risale-i Nur’da Sadakat, Risale-i Nur’a Sadakat ve İkazlar

Risale-i Nur’da Sadakat, Risale-i Nur’a Sadakat ve İkazlar

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

RİSÂLE-İ NUR MESLEĞİNDE SADAKAT ESASI, DÜSTURU

SADAKAT NEDİR, NASILDIR?

Lügat manası:

  1. (Sıdk.dan) Dostluk, bir kimseye Allah (C.C) için kalpten bağlılık, kalbî ve samimî doğrulukla olan dostluk. Dostlukta sebat, vefadarlık. (Yeni Lügat, Abdullah YEĞİN).
  2. (Ar. ṣadāḳat) Kendisine iyilik edene, lutufta bulunup koruyana minnet ve şükran duyguları ile bağlanma, bu bağlılığa yakışır şekilde davranma, hâinlik ve döneklik etmeme, vefâkarlık gösterme.(Kubbealtı Lügati)
  3. Bir ameli, Allah emrettiği için yapmak, ihlâs; emredildiği gibi yapmak ise sadakattir. Sadakatin bir manevî, diğeri fiilî olarak iki ciheti vardır. Kişinin bağlandığı şeye ciddi ve kalbî samimiyetle bağlılığı, sadakatin manevî cihetidir. Bu manevi bağlılığın fiilî tezahürü ise, bağlandığı şeyin icaplarını harfiyyen ve tasarruf etmeden ifa etmek ve fiilen sadakatini ispat etmektir. Eğer kişi, kudsi ve manevi bir merciden gelen düstur ve hükümlerin fiilî tavsiye veya emredilen şekle, kendi anlayışıyla yeni tarzlar ihdas ederek tasarruf ediyorsa, bu kimse sadakati zedelemiş veya terk etmiş ve kendi arzusuna uymuş olur. (İslam prensipleri Ansiklopedisi)

Risale-i Nur’dan Kısa Kısa:

..cihana değer uhrevî neticelerine mukabil, merdâne ve fedakârâne cesaret ve metanet gösterip sadâkatınızı muhafaza edersiniz.” dedim. Onlar da tam kabul ettiler.(K.L.)

…vazife-i âilevisi olan sadakat (Hanımlar Rehberi)

..merdâne ve fedakârâne cesaret ve metanet gösterip sadâkatınızı  muhafaza…(K.L)

…azamî sada­kat ve azamî fe­da­kârlık manasını ihtiva eden, gösteren ve işaret eden mesleğini… (Hizmet R.)

…sadakatle, tam metanetle ve ciddi ihlâs ve tam itimadla ona yapışmak…(T.H.)

…Risale-i Nur ve şakirdlerini himaye ve muhafaza etmek ve ehl-i siyasetin ve beni zehirleyen düşmanlarımın desiselerinden kurtarmak için gayet derecede bir ihtiyat, tam bir sadakat..(E.L.)

…ve gösterdiği azim ve sa­dakat gibi ahvali olan “sıddıkiyet mesleği­dir” ki Nur Talebeleri için ehemmiyetle bilinmek, anlaşılmak ve ya­şanmak îcab eder.» (Hizmet Rehberi)

Risale-i Nur’u ölünceye kadar mütemadiyen okuyacağız.. ve neşrindesebat ve sadakatla hizmet edeceğiz.. O’nu altun mürekkeblerle yazacağız. İnşâallah…T.H.

…asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit onu terketmek değil, belki daha ziyade uhuvvetini kuvvetleştirip ıslahına çalışmak, ehl-i sadakatın şe’nidir.(Şualar)

Madem sizler lüzum olsa birbirinize hayatınızı, kuvvet-i sadakatınız ve Nurlara şiddetli alâkanızın muktezası olarak feda edersiniz … (Şualar)

…sadakat ve samimiyetini gösteren en gerçek miyar, davasını ilâna başladığı ilk günlerle, muzaffer olduğu son günler arasında ferdî ve içtimaî, uzvî ve ruhî hayatında vücuda gelen değişiklik farklarıdır (T.H.)

…sa­da­kati bırakıp mesleğini de­ğiş­tirdi.(K.L.)

..tam ve hâlis bir sadakat.. (T.H.)

..sarsılmaz bir sadakat..

..fevkalâde sadakat (K.L)

…hârika sadakatını.. (E.L.)

…hakiki sâdık şâkird (T.H)

...Ciddi sadakata.. (Şualar)

…çelik ve demir gibi bir sebat ve sadakat ve metanet.. (K.L.)

böyle ihlaslı sadakat, livechillah uhuvvet ve fîsebîlillâh muavenet ancak âlî himmet sıddîkînlerde bulunur. (K.L.)

…kemal-i sadakatla…(T.H)

…fedakâr evlâdın çok fevkinde sadakatla… (E.L.)

…sadakatla çalışarak.. (Nurun İlk Kapısı)

…azamî sada­kat ve azamî fe­da­kârlık manasını ihtiva eden, gösteren ve işaret eden mesleğini.. (Hizmet Rehberi)

..sadakat eder, kusurlarına bakmaz.. (Şualar)

…şiddetli tazyi­kat ve hücumlar karşı­sında maddî ve manevî engeller içe­ri­sinde takındığı tavır, niyaz ve yaşadığı halet-i ru­hiye ve gösterdiği azim ve sa­dakat gibi ahvali olansıddıkiyet mesleği­dir” ki Nur Talebeleri için ehemmiyetle bi­linmek, anlaşılmak ve ya­şanmak îcab eder.» (Hizmet Rehberi)

El birliğiyle dest-i sadakatı uzatacağız, bîat edeceğiz. Onun hablü’l-metinine sarılacağız.(Muhakemat)

…nurlarla ciddî iştigalinizi ve daima birinciliği Nur dersinde ve sadakatinde muhafaza etmenizi…(B.L.)

Nurlara daha ziyade sarılarak, hararet ve iştiyakınız daha fazla ziyadeleşmiş olarak Nurları sebat ve sadakatla okumak derecesine nail olacağınızdan (T.H.)

…Risale-i Nur’a sadakat ve hizmet ne kadar ehemmiyetli olduğunu kıyas ediniz. (K.L.)

…fedakârlıkta âzamî sadakatın bir zerresini kazanmak fikriyle, biçare Said bütün ömründe tecerrüdü, istiğnayı ihtiyar etmiş.(Hanımlar rehberi)

SADAKAT, NUR TALEBELERİNİN EN MÜHİM VASIFLARINDANDIR.

Aziz ve Sebatkar ve sadakatta namdar ve Benim Tesellilerime Medar Kardeşlerim! (K.L.)

(Hemen bütün mektupların başında “sıddık” sıfatı Nur talebelerinin bir vasfı ve Üstad’ın bu manada onlara duası ve bu vasfın ehemmiyetini ortaya koymak üzere yazılmış olduğunu hatırlatmak maksatlı ve aşağıdaki bahisler kâfidir diye bu bahsi kısa kesiyoruz.)

SADAKATİN MENŞEİ İMANDIR:

…Meselâ, eskiden tanımadığı ve ayrıldıktan sonra da hiç göremeyeceği babasını, kardeşini, karısını, milletini ve vatanını sever, hizmet eder. Ve tam sadakata ve ihlasa pek nâdir muvaffak olabilir; o nisbette kemalâtı ve seciyeleri küçülür. Değil hayvanların en ulvîsi belki baş aşağı, akıl cihetiyle en bîçaresi ve aşağısı olmak vaziyetine düşeceği sıradaâhirete îman imdada yetişir. (….) Ciddi sadakata ve samimi ihlâsa muvaffak olarak, kemâlâtı ve hasletleri o nisbette (derecesine göre) yükselmeğe başlar. İnsaniyeti teâli eder.

Eğer Âhirete iman o hâneye girse, birden ışıklandıracak, ortalarındaki münasebet ve şefkat ve karâbet ve muhabbet kısacık bir zaman ölçüsüyle değil, belki dâr-ı Âhirette, saadet-i ebediyede dahi o münasebetlerin devamı ölçüsüyle samimi hürmet eder, sever, şefkat eder, sadakat eder, kusurlarına bakmaz gibi ahlâk yükseklenir. Hakiki insaniyet saadeti o hânede başlar inkişafa. (Şualar)

SADAKAT ŞARTTIR:

«Risale-i Nur dairesinde sadakat ve hizmet ve takvâ ve iç­tinab-ı kebâir; derecesiyle o ulvî ve küllî ubu­di­yete sahip olur. Elbette, bu büyük kazancı kaçır­mamak için, takvâda, ihlâsta, sada­katte çalışmak gerek­tir.» (Kastamonu Lâhikası)

Risale-i Nur, kendi sâdık ve sebatkâr şâkirdlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymetdar neticeye mukabil; fiat olarak, o şâkirdlerden tam ve hâlis bir sadakat ve daimî sarsılmaz bir sebat ister..(T.H.)

Aziz Sıddık Kardeşlerim;

Şimdi bundan on dakika evvel cesurca fakat kalemsiz iki adam, Risale-i Nur dairesine biri birisini getirdi. Onlara dedim ki: «Bu dairenin verdiği büyük neticelere mukabil, sarsılmaz bir sadakat ve kırılmaz bir metanet ister.»

Aziz Kardeşlerim!

Bu dakikada Hüsrev, Rüşdü, Re’fet, Isparta’nın Hâfız Ali’si askerlikten ne vakit geleceklerini merak ediyorum. Hususan Hüsrev’in kalemi, ne vakit Risale-i Nur’un fâtihane intişarına kavuşacak diye bilmek istiyorum. Onlara da selâmımı tebliğ ediniz. Şimdi bundan on dakika evvel, cesurca fakat kalemsiz iki adam, Risale-i Nur dairesine biri birisini getirdi. Onlara dedim ki: “Bu dairenin verdiği büyük neticelere mukabil, sarsılmaz bir sadakat ve kırılmaz bir metanet ister. Isparta kahramanlarının gösterdikleri hârikalar ve cihanpesendâne hidemât-ı nuriyenin esası, hârika sadâkatları ve fevkalâde metanetleridir. Bu metanetin birinci sebebi: Kuvvet-i îmaniye ve ihlâs hasletidir. İkinci sebebi: Cesaret-i fıtriyedir.”

Onlara dedim: “Sizler cesaretle ve efelikle tanınmışsınız ve dünyaya ait ehemmiyetsiz şeyler için fedakârlık gösterirsiniz. Elbette Risale-i Nur’un kudsî hizmetinde ve cihana değer uhrevî neticelerine mukabil, merdâne ve fedakârâne cesaret ve metanet gösterip sadâkatınızı muhafaza edersiniz.” dedim. Onlar da tam kabul ettiler.(K.L.)

Ve ben dahi, îman ve sadakat şartlarıyla, Risale-i Nur talebelerini bütün dualarıma ve manevî kazançlarıma, yirmidört saatte, iştirâk-ı â’mâl-i uhreviye düsturuyla, bazan yüz def’adan ziyade Risale-i Nur talebeleri ünvanıyla hissedar ediyorum.(K.L.)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Sair yerlere nisbeten en sıkıntılı ve en soğuk olan bu hapsin zahmet ve meşakkatını çeken, elbette bu hapsin sebebinde derecesine göre bir kaçınmak meyli olacak. Fakat onun zâhirî sebebi olan Risâle-i Nur’un o zahmet çekenlere kazandırdığı îman-ı tahkikî ve îman-ı tahkikî ile hüsn-ü hatime ve şirket-i maneviye ile yüzer adam kadar a’mal-i sâliha o acı zahmeti tatlı bir rahmete çevirdiğinden, bu iki neticenin fiatı, sarsılmaz bir sadakat ve sebatkârlıktır.(Şualar)

Bu derece kıymetdar bir mala bu maddî ve manevî fiat veren ve bu azabı çeken, o maldan vazgeçmek büyük bir hasarettir. Hem her birisi, Risâle-i Nur’un eczalarını ve alâkadarlarını ve bizi muhafaza ve yardım ve hizmeti birden bıraksa; hem ona, hem bizlere lüzumsuz bir zarardır. Onun için; ihtiyatla beraber, sadakatı ve irtibatı ve hizmeti değiştirmemek lâzımdır.(Şualar)

Risale-i Nur’un talimatı dairesinde ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritane âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlas lâzımdır. Onda terakki etmeliyiz. (K.L.)

Hem yirmi seneden beri tahribkârane eşedd-i zulüm altında o derece ahlâk bozulmuş ve metanet ve sadakat kaybolmuş ki; ondan, belki yirmiden birisine itimad edilmez. Bu acib hâlâta karşı, fevkalâde sebat ve metanet ve sadakat ve hamiyet-i İslâmiye lâzımdır; yoksa akîm kalır, zarar verir. Demek en hâlis ve selâmetli ve en mühim ve en muvaffakiyetli hizmet, Risale-i Nur şâkirdlerinin daireleri içindeki kudsî hizmettir.(T.H)

Risaleleri okuyup müstefid olanlardan, Üstadı görmeye gelenler pek çoktu. Fakat ziyarete gelenlerden az bir kısmı görüşebilmeye muvaffak olurdu. Daha ziyade Risale-i Nur’a kemal-i sadakatla ve ihlasla hizmet etmeye kabiliyetli olanlar ve sırf lillâh için muhabbet ve uhuvvet taşıyanlar görüşebilir, Üstadın dersini, sohbetini dinleyebilirdi. (T.H.)

Bize eza ve cefa edenlere karşı, hiç bir talebemin kalbinde zerre kadar intikam emeli beslememesini ve onlara mukabil Risale-i Nur’a sadakat ve sebatla çalışmalarını tavsiye ederim.(E.L.)

Onların adedince Said’ler, seninle komşu olurlar. Hem fedakâr evlâdın çok fevkinde sadakatla şimdiye kadar hizmetleriyleherbiri birer genç Said olarak beş-on Abdurrahmanlarım hükmünde Sungur, Ceylân, Tillo’lu Said, Sâlih, Abdullah, Ahmed, Ziya gibi genç ve çalışkan Said’leri senin yanına hem benim vekilim, hem senin talebelerin olarak benim bedelime o küçücük Medrese-i Nuriyeye nezaret ve bir nevi dershane olarak re’yinize bırakıyorum.(E.L.)

«Üstad Bediüzzaman’ın azamî ihlas, azamî sada­kat ve azamî fedakârlık manasını ihtiva eden, gösteren ve işaret eden mesleğini nazara ver­mek lâzım gelmektedir. Ta ki, hizmet-i Nuriyede buluna­cak Kur’an Şakirdleri kıyamete kadar bu düstur­lar müvacehesinde hareket etsin­ler. Muvaffakiyetin ve rıza-yı İlahîye nailiyetin, ancak bu suretle mümkün olacağına kat’i kanaat getirsinler.» (Hizmet Rehberi)

«Risale-i Nur hizmetinde tecelli eden rıza-yı İlahî ve tevfik nurları­nın tevali ve devam etmesi için herhalde Hazret-i Üstad Bediüzzaman’ın takib ettiği meslek ve meşrebi, yarım asra yak­laşan uzun bir hizmet dev­re­sinde muhtelif hâdiseler, şiddetli tazyi­kat ve hücumlar karşı­sında maddî ve manevî engeller içeri­sinde takındığı tavır, niyaz ve yaşadığı halet-i ru­hiye ve gösterdiği azim ve sa­dakat gibi ahvali olansıddıkiyet mesleği­dir” ki Nur Talebeleri için ehemmiyetle bi­linmek, anlaşılmak ve ya­şanmak îcab eder.» (Hizmet Rehberi)

KİME VE NEYE SADAKAT?

Şu derlemeden maksat, bütün mü’minlerin, samimî dindarların, ehl-i hizmetin ve elbette bu cümleden olarak Risâle-i Nur talebelerinin şahsî, içtimâî hayat ve hizmetlerinde Sâdıku’l-va’di’l- emîn olan Rabbimizin emir ve nehiylerine itaatin; i’lâ-i Kelimetullah yolunda ve iman-ı kâmil ve hüsn-i hâtimeye mazhar olmakta hakiki mürşid olan Kur’an yoluna ve sünnet-i Resulullaha ittibaın ehemmiyetine temas etmektir. Ve bu yolda (emrolunduğu gibi) tam doğruluğu, bağlılığı (sadakati) elde etmenin umumî manada ehemmiyetine ve bu zamanda bunun bir anahtarını gösteren Risâle-i Nur mesleğinin bir esasına dikkat çekmektir.

Zaten Nur talebeliği, (aleyhinde olmamak kaydıyla) hiçbir mü’mini dışarıda bırakmamaktadır. Nur mesleğindeki sadakatin manası da yukarıdaki neticeyi elde etmektir ki bu, her mü’minin gayesi olmalıdır. Mesele açık olmakla birlikte, yine de Risale-i Nur’daki bahislerin ve bu tarzdaki hizmetin asıl manasına kısaca işaret olmak üzere esas maksadı ifade eden Kur’an ve sünnete ittiba (“mana-yı ismi”siyle bir şahsa veya gruba bağlılığı değil) manasını da belirterek başlamak isteriz.

…Şu kısa tarîkın evradı: İttiba-ı sünnettir, feraizi işlemek, kebairi terk etmektir. Ve bilhassa namazı ta’dil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır. (Sözler) (“kısa tarik”ten maksat, sünnete ittibaı esas alan Risale-i Nur mesleğidir. Nâşir)

İttiba’-ı sünnet et, zira bu zamanda arkasında gidilecek ve harekâtı taklide değer saf, hâlis ve muhlis bir hâdî ki, (o da seni yine bu yola götürecektir.) Maalesef bulamayacaksın, belki bu yola çıkaracaklar vardır. Fakat kömür ile elması kim fark edecek? Öyle ise sen çalış ondan daha iyi kılavuz bulamazsın..(B.L)

Remz

Arkadaş! Vesvese ve evham zulmetleri içinde yürürken, Resul-i Ekrem’in (A.S.M.) sünnetleri birer yıldız, birer lâmba vazifesini gördüklerini gördüm. Her bir sünnet veya bir hadd-i şer’î, zulmetli dalalet yollarında güneş gibi parlıyor. O yollarda insan, zerre-miskal o sünnetlerden inhiraf ve udûl ederse; şeytanlara mel’ab, evhama merkeb, ehval ve korkulara ma’rez ve dağlar kadar ağır yüklere matiyye olacaktır.

Ve keza o sünnetleri, sanki semadan tedelli ve tenezzül eden ipler gibi gördüm ki, onlara temessük eden yükselir, saadetlere nâil olur. Muhalefet edip de akla dayananlar ise, uzun bir minare ile semaya çıkmak hamakatında bulunan Firavun gibi bir firavun olur…(M.Nuriye)

Velayet yolları içinde en güzeli, en müstakimi, en parlağı, en zengini; Sünnet-i Seniyeye ittiba‘dır. Yani: A’mal ve harekâtında Sünnet-i Seniyeyi düşünüp ona tabi olmak ve taklid etmek ve muamelât ve ef’alinde ahkâm-ı şer’iyeyi düşünüp rehber ittihaz etmektir.(Mektubat)

…Bizi kurtaracak yine onun merhametidir.

Öyle ise, ey ihvan-ı müslimîn!.. Geliniz, ona tarziye vereceğiz. El birliğiyle dest-i sadakatı uzatacağız, bîat edeceğiz. Onun hablü’l-metinine sarılacağız(Muhakemat)

… Bin üç yüz yıldan beri bütün ümmetin, her asırda üçyüz elli milyon müslümanların, O aziz Peygamberin (A.S.M.) imanından feyz almaları ve O âli peygamber-i zişan Habib-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselamın emsalsiz bir şeriat ve misilsiz bir İslâmiyet ve harika bir ubudiyet ve fevkalâde bir dua ve cihanpesendâne bir davet ve mu’cizâne bir iman sahibi bulunması gibi; Risale-i Nurun da, bu mu’ciznüma Peygamber’in (A.S.M.) bu zamanda bir mu’cizesi, bir tasarrufu, bir nuru olması ve veraset-i nübüvvetin bir in’ikası, Risale-i Nurda tam tecelli etmesi hasebiyle; aynen bütün talebeleri şahs-ı mânevinin imanından feyz alıyorlar. Duada, takvada, imanda, ubudiyette, davette, Kur’an ve imân hizmetinde, cesarette, şecaatte, fevkalade bir itmi’nan-ı kalbde ve kat’iyyen sarsılmamakda, âzâmi ihlâs ve âzâmi sadakatte ve metanette, âzâmi iktisadda ve kanaatte onu Üstad biliyorlar. (Tiryak)

«Biz, Risale-i Nurun şâkirdleriyiz. Said de, bizim gibi bir şâkirddir. Risale-i Nurun menbaı mâdeni, esası da Kur’andır. Yirmi senedir emsalsiz tetkikat ve takibatla beraber, kıymetini ve galebesini en muannid düşmana da isbat etmiştir. Onun tercümanı ve bir hizmetkârı olan Said ne halde olursa olsun, hattâ Said de El’iyazübillâh Risale-i Nurun aleyhine dönse, bizim sadakatimizi ve alâkamızı İnşâallah sarsmıyacak» deyip, o kapıyı kaparsınız. Fakat, mümkün olduğu kadar Risale-i Nurla meşgul olmak; elinden gelirse yazmak; ve mübalâğalı propagandalara hiç ehemmiyet vermemek; ve eskisi gibi tam ihtiyat etmek gerektir.

Taife-i mücahidîn olan Nur Talebeleriazamî sadakat ve ittihaddan neş’et eden azîm, manevî, makbul bir sır ile rahmet-i İlahiyenin celbine ve teveccühüne vesile olmuştur. Bu ihlaslı taife-i mücahidîn küçük bir çekirdek gibi dar bir dairede iken, o çekirdekte âlemi istila edecek bir Şecere-i Tuba’nın mahiyeti bulunduğu misillü; ondördüncü asr-ı Muhammedî’de (Aleyhissalâtü Vesselâm) Kur’an’dan çıkan Risale-i Nur‘un Anadolu’da tulû’ ve intişar etmesiyle, neticede neşv ü nema ederek âlem-i İslâm ve insaniyete kadar genişlemiş ve daha da genişleyecektir!

İşte Risale-i Nur, hem fevkalâde ihlası ve hem yalnız tevhid ve iman akidelerinin hizmetini esas meslek ittihaz ederek bir kudsiyet kazanması ve mahiyetinde bütün hakaik-i Kur’aniye ve İslâmiye mevcud bulunarak her tarafı kaplayacak bir nur-u hakikat olması dolayısıyla, rahmet-i İlahiye cânibinde bu millet-i İslâmiyeyi, maddî-manevî felâket ve helâket tehlikelerinden, bir sedd-i Kur’anî ve nur-u imanî olarak muhafazaya vesile olmuştur.(T.H)

Acaba, Risale-i Nur Şakirdlerindeki bu cehd ve kuvvetin, bu feragat ve fedakârlığın ve bu derece sebat ve sadakatın sebebi nedir? diye bir sual sorulursa, bu sualin cevabı muhakkak ki şu olacaktır: Risale-i Nur’daki cerhedilmez yüksek hakikatlar, iman hizmetinin yalnız ve yalnız Rızâ-yı İlâhî için yapılması ve Bediüzzaman Hazretlerinin azamî ihlasıdır.(T.H.)

Madem bu zamanda her şeyin fevkinde hizmet-i imaniye bir kudsî vazifedir; hem kemmiyet, keyfiyete nisbeten ehemmiyeti azdır; hem muvakkat ve mütehavvil siyaset daireleri ebedî, daimî, sabit hizmet-i imaniyeye nisbeten ehemmiyetsizdir, mikyas olmaz. Risale-i Nur’un talimatı dairesinde bize bahşettiği feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddimden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ile müfritane âlî makam vermek yerinefevkalâde sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlas lâzımdır. Onda terakki etmeliyiz.” Elhak, bunda tam terakki etmişsiniz. E.L.

Hem yirmi seneden beri tahribkârane eşedd-i zulüm altında o derece ahlâk bozulmuş ve metanet ve sadakat kaybolmuş ki; ondan, belki yirmiden birisine itimad edilmez. Bu acib hâlâta karşı, fevkalâde sebat ve metanet ve sadakat ve hamiyet-i İslâmiye lâzımdır; yoksa akîm kalır, zarar verir. Demek en hâlis ve selâmetli ve en mühim ve en muvaffakiyetli hizmet, Risale-i Nur şâkirdlerinin daireleri içindeki kudsî hizmettir. (T.H)

Bu acib asrın bu acib hastalığına ve dehşetli marazına karşı, Kur’an-ı Mucizül-Beyanın tiryak-misal ilâçlarının nâşiri olan Risale-i Nur dayanabilir ve onun metin, sarsılmaz, sebatkâr, hâlis, sâdık, fedakâr şakirdleri mukavemet edebilir. Öyle ise, her şeyden evvel onun dairesine girmeli; sadakatle, tam metanetle ve ciddi ihlâs ve tam itimadla ona yapışmak lâzım ki, o acib hastalığın te’sirinin kurtulsun.(T.H)

Hasan Feyzi ve sair talebelerin, Çalışkan Hanedanına karşı fevkalâde teveccühleri ve umum memlekette sizin şerefinizi neşretmeleri ve ehl-i hakikatı size dost yapmakları cihetiyle, benden ziyade Risale-i Nur ve şakirdlerini himaye ve muhafaza etmek ve ehl-i siyasetin ve beni zehirleyen düşmanlarımın desiselerinden kurtarmak için gayet derecede bir ihtiyat, tam bir sadakat ve benim yerimde tam bir dikkat ile mükellefsiniz. (E.L)

Aziz, Sıddık, muhlis, hâlis kardaşım.

Evvelâ: Sizin bayramınızı ve nurlarla ciddî iştigalinizi ve daima birinciliği Nur dersinde ve sadakatinde muhafaza etmenizi bütün ruh ve canımla tebrik ederim. (B.L.)

Hulusi, Hakkı gibi yirmi seneye yakın bir zamandan beri mabeynlerinde olan samimane dostluk ve kardeşlik tam devam ve sebat ettiği gibi; onların Risale-i Nur’a karşı alâka ve irtibat ve sadakatları, aynen mabeynlerindeki hâlisane münasebetleri gibi hem devam ediyor, hem metanet kesbediyor, ârızalarla sarsılmıyor. (E.L.)

«Risale-i Nur hizmetinde tecelli eden rıza-yı İlahî ve tevfik nurları­nın tevali ve devam etmesi için herhalde Hazret-i Üstad Bediüzzaman’ın takib ettiği meslek ve meşrebi, yarım asra yak­laşan uzun bir hizmet dev­re­sinde muhtelif hâdiseler, şiddetli tazyi­kat ve hücumlar karşı­sında maddî ve manevî engeller içe­ri­sinde takındığı tavır, niyaz ve yaşadığı halet-i ru­hiye ve gösterdiği azim ve sa­dakat gibi ahvali olan “sıddıkiyet mesleği­dir” ki Nur Talebeleri için ehemmiyetle bi­linmek, anlaşılmak ve ya­şanmak îcab eder.» (Hizmet Rehberi)

«… Yazdığım vakit, irade ve ihtiyarım ile olmadığını hissettiğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeği muvafık görmediğim için bir parça fehmi işkal edecek bir vaziyet aldı.» (Şualar)

«Kalbe fıtrî bir surette gelen hatıratı, san’atla ve dikkatle bozmamak için,yeniden tedkikata lüzum görmedik. Okuyan zatlar, hususan hastalar bazı nâhoş ibarelerden veyahud ağır kelimelerden ve ifadelerden sıkılıp gücenmesinler, bana da dua etsinler.» (Lem’alar)

Hem de ben sünuhat-ı kalbiyemde izahat için tahririnden gelen aczden ve tağyirinden gelen havftan dolayı tasarruf edemiyorum. Ancak kalbime doğduğu gibi yazıyorum.» (Mesnevî-i Nuriye Tercümesi/A. Badıllı sh:234)

«Başkasının tashihine de kat’iyyen razı olamıyorum. Zira külahıma püskül takmak gibi başkasının sözü, sözlerimle hiç münasebet ve ülfet peyda etmiyor. sözlerimden tevahhuş eder.» (Asar-ı Bediiye-A. Badıllı)

İşte Risale-i Nur’un yeni ve müştak talebeleri olan kardeşlerimiz! Sizler de böyle bir Üstadın ve böyle bir eserin talebeleri olduğunuzdan sizlerin de bu semerelere ve meyvelere mazhar olup Nurlara daha ziyade sarılarak, hararet ve iştiyakınız daha fazla ziyadeleşmiş olarak Nurları sebat ve sadakatla okumak derecesine nail olacağınızdan, hem sizleri ruh u canımızla tebrik ediyoruz, hem sizlere binler selâm ve dualar edip dualarınızı bekliyoruz.(T.H.)

Ey Seyyid-i senedimiz! Ey ruhumuzun ruhu, kalbimizin kalbi, canımızın canı, cânânımız, sertâcımız, sevgili Üstadımız Efendimiz!.. Madem bize menfî harekete izin vermiyorsun. Öyle ise biz de Rahmet-i İlâhiyeden niyaz ederek ahdediyoruz ki; din düşmanlığı ile Üstadımıza zulmeden o gaddar, insafsız zalimlerden intikamımızı şöylece alacağız: Risale-i Nur’u ölünceye kadar mütemadiyen okuyacağız.. ve neşrinde sebat ve sadakatla hizmet edeceğiz.. O’nu altun mürekkeblerle yazacağız. İnşâallah…(T.H.)

asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit onu terketmek değil, belki daha ziyade uhuvvetini kuvvetleştirip ıslahına çalışmak, ehl-i sadakatın şe’nidir (Şualar)

Hattâ kasemle temin ederim ki: Sekiz gündür Nur’un iki rüknü zâhirî birbirine nazlanmak ve teselli yerine hüzün vermek olan ehemmiyetsiz hâdisenin bu sırada benim kalbime verdiği azab cihetiyle, “Eyvah, eyvah! El’aman, el’aman! Ya Erhamerrâhimîn meded! Bizi muhafaza eyle, bizi cin ve insî şeytanların şerrinden kurtar, kardeşlerimin kalblerini birbirine tam sadakat ve muhabbet ve uhuvvet ve şefkatle doldur.” diye hem ruhum, hem kalbim, hem aklım feryad edip ağladılar.(Şualar)

Kardeşlerim! Kat’iyyen biliniz ki, her yirmi dört saatte yirmi defa sarih isimlerle dua ve münacatlarımda bulunmakla beraber, Risale-i Nur’un Sâdık talebeleri ünvanı ile, yüz defadan ziyade ve niyet ve tasavvurca beş yüzden fazla bulunduğunuzu size haber veriyorum. Bundan Risale-i Nur’a sadakat ve hizmet ne kadar ehemmiyetli olduğunu kıyas ediniz. (K.L.)

Böyle bir zamanda böyle ihlaslı sadakat, livechillah uhuvvet ve fîsebîlillâh muavenet ancak âlî himmet sıddîkînlerde bulunur. Hâlık-ı Zülcelâl’e hadsiz hamd ve şükür olsun ki, sizin gibileri Kur’ân-ı Hakîm’e hâdim ve Risale-i Nur’a şâkird eylemiş.(K.L.)

SADAKAT ÖLÇÜLERİ, SADAKATI MUHAFAZA VE TEHLİKELER:

“Eğer sâdıklardan iseniz, delil getirin”(Bakara Sûresi 111. Âyet)

Perde altındaki düşmanımız münafıklar, şimdiye kadar yaptıkları gibi, adliyeyi ve siyaset ve idareyi zâhirî dinsizliğe âlet edip, bize hücumları akîm kaldığı; ve Risale-i Nurun fütuhatına menfaati olan eski plânlarını bırakıp, daha münâfıkane ve şeytanı da hayrette bırakacak bir plân çevirdiklerine dair buralarda emareleri göründü. O plânların en mühim bir esası; has, sebatkâr kardeşlerimizi soğutmak, fütur vermek, mümkün ise Risale-i Nurdan vazgeçirmektir. Bu noktada o kadar acib yalanları ve desiseleri istimal ediyorlar ki, Isparta ve havalisi, gül ve nur fabrikasının kahraman şâkirdleri gibi, çelik ve demir gibi bir sebat ve sadakat ve metanet lâzım ki dayanabilsin. Bazı da dost suretinde hulûl edip, korkutmak mümkünse, habbeyi kubbe edip evham veriyorlar. «Aman, aman! Said’e yanaşmayınız! Hükûmet takibediyor.» diye zaifleri vazgeçirmeye çalışıyorlar. Hatta bazı genç talebelere, hevesatlarını tahrik için, bazı genç kızları musallat ediyorlar. Hatta Risale-i Nur erkânlarına karşı da, benim şahsımın kusurâtını, çürüklüğünü gösterip; «Biz de müslümanız, din yalnız Said’in mesleğine mahsus değil» deyip, bize karşı perde altında cephe alan zındıklara ve anarşilik hesabına o safdil ehl-i diyanet ve hocaları âlet edip istimal ediyorlar. İnşâallah bunların bu plânları da akîm kalacak. Böyle heriflere dersiniz:

«Biz, Risale-i Nurun şâkirdleriyiz. Said de, bizim gibi bir şâkirddir. Risale-i Nurun menbaı mâdeni, esası da Kur’andır. Yirmi senedir emsalsiz tetkikat ve takibatla beraber, kıymetini ve galebesini en muannid düşmana da isbat etmiştir. Onun tercümanı ve bir hizmetkârı olan Said ne halde olursa olsun, hattâ Said de El’iyazübillâh Risale-i Nurun aleyhine dönse, bizim sadakatimizi ve alâkamızıİnşâallah sarsmıyacak» deyip, o kapıyı kaparsınız. Fakat, mümkün olduğu kadar Risale-i Nurla meşgul olmak; elinden gelirse yazmak; ve mübalâğalı propagandalara hiç ehemmiyet vermemek; ve eskisi gibi tam ihtiyat etmek gerektir.

Bu şehre bir kutub, bir gavs-ı âzam gelse, seni on günde velâyet derecesine çıkaracağım dese, sen Risale-i Nur’u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın.” (Kastamonu Lahikası)

…asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit onu terketmek değil, belki daha ziyade uhuvvetini kuvvetleştirip ıslahına çalışmak, ehl-i sadakatın şe’nidir (Şualar)

O biçareler, “Kalbimiz Üstadla beraberdir” fikriyle kendilerini tehlikesiz zannederler. Halbuki, ehl-i ilhâdın cereyanına kuvvet veren ve propagandalarına kapılan, belki bilmeyerek hafiyelikte istimal edilmek tehlikesi bulunan bir adamın “Kalbim sâfidir, Üstadımın mesleğine sâdıktır” demesi bu misale benzer ki: Birisi namaz kılarken kar­nındaki yeli tutamıyor, çıkıyor, hades vuku buluyor. Ona “Namazın bozuldu” denildiği vakit, o diyor: “Neden na­mazım bozulsun? Kalbim sâfidir.” (Mektubat)

Risale-i Nur’daki hakaik, nasılki doğrudan doğruya feyz-i Kur’andan mülhem hakikat-ı imaniyedir; zaman ve zemine göre değişmez ebedi hakikatlardır. O kudsi hakikatların ders ve taliminde, neşir ve ilanatında da hizmete taalluk eden irşad, ikaz, teşvik ve tergibi tazammun eden şu gelecek meseleler de herhalde değişmez dersler ve esasattır ki; NurTalebeleri hayatın ve hizmetin muhtelif saha ve safhalarında onlardan istifade ederler, müşkilatlarını giderebilirler.(Hizmet Rehberi)

Ve Sıddîk-ı Ekber’in:”Cehennemde vücudum büyüsün tâ ehl-i îmana yer bulunmasın.” diye fedakârlıkta âzamî sadakatın bir zerresini kazanmak fikriyle, biçare Said bütün ömründe tecerrüdü, istiğnayı ihtiyar etmiş.(Hanımlar rehberi)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim Hüsrev ve Mehmed Feyzi, Sabri!

Ben sizlere bütün kanaatımla itimad edip istirahat-ı kalble kabre girmek ve Nurların selâmetini size bırakmak bekliyordum ve hiç bir şey sizi birbirinden ayırmayacak biliyordum. Şimdi dehşetli bir plânla, Nur’un erkânlarını birbirinden soğutmak için resmen bir iş’ar var. Madem sizler lüzum olsa birbirinize hayatınızı, kuvvet-i sadakatınız ve Nurlara şiddetli alâkanızın muktezası olarak feda edersiniz. Elbette gayet cüz’î ve geçici ve ehemmiyetsiz hissiyatınızı feda etmeğe mükellefsiniz. (Şualar)

Herhangi bir iklimde zuhur eden bir ıslahatçının mahiyet ve hakikatını, sadakat ve samimiyetini gösteren en gerçek miyar, davasını ilâna başladığı ilk günlerle, muzaffer olduğu son günler arasında ferdî ve içtimaî, uzvî ve ruhî hayatında vücuda gelen değişiklik farklarıdır, derler.

Meselâ: O adam ilk günlerde mütevazi, âlicenab, feragat ve mahviyetkâr, hülâsa; bütün ahlâk ve fazilet bakımından cidden örnek olan gayet temiz ve son derecede mümtaz bir şahsiyetti. Bakalım, cihadında muzaffer olup hislerde, emellerde, gönüllerde yer tuttuktan sonra yine o eski temiz ve örnek halinde kalabilmiş mi? Yoksa, zafer neş’esiyle birçok büyük sanılan kimseler gibi, yere göğe sığmaz mı olmuş?(T.H. Önsöz)

Hakkım olmadan bana verilen ziyade ehemmiyetiniz inşâallah size zararı olmaz, fakat Risale-i Nur’un hüsn-ü cereyanına zarar ihtimali var. Siz bir hakikatı hissediyorsunuz ve fevkalâde sadakat ve ihlasınız inşâallah hak görür, fakat surette bazan aldanılır. Biz, hizmetle mükellefiz. Neticeleri ve muvaffakıyet, Cenab-ı Hakk’a aittir.(K.L.)

Ey Seyyid-i senedimiz! Ey ruhumuzun ruhu, kalbimizin kalbi, canımızın canı, cânânımız, sertâcımız, sevgili Üstadımız Efendimiz!.. Madem bize menfî harekete izin vermiyorsun. Öyle ise biz de Rahmet-i İlâhiyeden niyaz ederek ahdediyoruz ki; din düşmanlığı ile Üstadımıza zulmeden o gaddar, insafsız zalimlerden intikamımızı şöylece alacağız: Risale-i Nur’u ölünceye kadar mütemadiyen okuyacağız.. ve neşrinde sebat ve sadakatla hizmet edeceğiz.. O’nu altun mürekkeblerle yazacağız. İnşâallah…(T.H.)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Sizdeki ihlas ve sadakat ve metanet, şimdiki ağır sıkıntılarda birbirinizin kusuruna bakmamaya ve setretmeye kâfi bir sebebdir ve Risâle-i Nur zinciriyle kuvvetli uhuvvet öyle bir hasenedir ki, bin seyyieyi affettirir. Haşirde adalet-i İlahiye, hasenelerin seyyielere racih gelmesiyle affettiğine binaen, siz de hasenelerin rüchanına göre muhabbet ve afv muamelesini yapmak lâzımdır. Yoksa bir seyyie ile hiddet etmek, sıkıntıdan gelen bir titizlik, bir asabilik ile zararlı bir hiddet, iki cihetle zulüm olur. İnşâallah, birbirinize sürurda ve tesellide yardım edip sıkıntıyı hiçe indirirsiniz.(Şualar)

asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit onu terketmek değil, belki daha ziyadeuhuvvetini kuvvetleştirip ıslahına çalışmak, ehl-i sadakatın şe’nidir (Şualar)

Salahaddin’in pek uzun ve on mektub kadar beni memnun eden ve sadakatine ve sebatına bu fırtınalar hiç tesir etmediğini ve daima bir Abdurrahman hükmünde bulunduğunu ve o havalideki kardeşlerimiz fütursuz çalıştıklarını bildiren mektubunu aldım, mâşâallah dedim. (E.L)

Size gönderdiğim Asâ-yı Musa’nın lügatnamesini hasta olduğu halde çok güzel ve âlimane yazan, lügatnamenin başında güzel bir fıkra derceden ve bana da ayrı mektub yazan Risale-i Nur’un serkâtibi Mehmed Feyzi’nin oraca çok müşkilât ve manialara rağmen, hârika sadakatını ve Nurlara faik alâkasını, sarsılmadan imana hizmetini birkaç cihette yapması gösteriyor ki; o küçük bir Hüsrev olduğu gibi, tam bir Hasan Feyzi’dir. (E.L)

SADAKATİN ÖNEMİ, NETİCELERİ, SEMERELERİ:

S – Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir?

C – Doğruluk.

S – Daha.

C – Yalan söylememek.

S – Sonra.

C – Sıdk, sadakat, ihlâs, sebat, tesanüddür.

S – Neden?

C- Küfrün mahiyeti yalandır, imanın mahiyeti sıdktır. Şu bürhan kâfi değil midir ki; hayatımızın bekası, imanın ve sıdkın ve tasanüdün devamıyladır. (T.H.)

….İşte bunun içindir ki: Risale-i Nur’u sadakat ve devamla okuyan hakikî bir Nur talebesi; ahlâken düşük insanlar arasında kalsa da, ahlâkını bozmadan onlardan uzaklaşıp kendini kurtarıyor.

Hem ahlâk ve terbiyesini yükseltmek için nefis mücadelesine girişiyor. Risale-i Nur’dan aldığı malûmat ve imanî kuvvetle muvaffak oluyor. Hem kendini o bozuk cem’iyete ve kimselere kaptırmıyor; bilakis Risale-i Nur’u neşrederek imanî esasların zayıflaması neticesi olarak bozulan o cem’iyeti ikna’ ve ıslah etmek cehdine sahib oluyor. İçtimaî yüksek esaslarla mücehhez bir ıslahatçı gibi, gaye ve prensibinde terakkiler kaydediyor. Davasını yürütmekte ve yerleştirmekte âdeta zaferden zafere koşmaya başlıyor.

………….

Biz ancak Allah’ın inayetiyle kendi kendimizi yetiştirmek zaruret ve sebatındayız. İnşâallah devam ve sadakatla çalışarak mutlaka yükseleceğiz. iman ve İslâmiyet meratibinin zirvesine ulaşacağız. Kalbimizi nur-u Kur’anla, kafamızı ilm-i imanla aydınlatacağız. Kalb ve aklımızı çalıştıracağız. Allah’ın has ve hâlis, fakat mücahid bir kulu, Resulullah’ın ihlaslı, fedakâr ve cengâver bir ümmeti olmak yolunda Nur Risaleleriyle yürüyeceğiz ve ilerleyeceğiz.(Nurun İlk Kapısı)

Risale-i Nur, kendi sâdık ve sebatkâr şâkirdlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymetdar neticeye mukabil; fiat olarak, o şâkirdlerden tam ve hâlis bir sadakat ve daimî sarsılmaz bir sebat ister. Evet Risale-i Nur, onbeş senede medresede kazanılan kuvvetli îman-ı tahkikîyi, on beş haftada ve bazılara on beş günde kazandırdığına, yirmibin zat, tecrübeleriyle şehadet ederler. Hem «iştirak-i a’mâl-i uhreviyye» düsturiyle, herbir şâkirdinin herbir günde binler hâlis lisanlariyle edilen makbul duaları ve binler ehl-i salâhatın işledikleri a’mâl-i sâlihanın misil sevablarını kazandırıp her bir hakiki sâdık ve sebatkâr şâkirdlerini, amelce, binler adam hükmüne getirdiğine delil, kerametkârane ve takdirkârane İmam-ı Ali’nin üç ihbarı ve keramet-i gaybiye-i Gavs-ı Âzam’daki tahsinkârâne ve teşvikkârâne beşareti ve Kur’an-ı Mu’cizül-Beyanın kuvvetli işaretleri, o hâlis şâkirdlerin ehl-i saadet ve ehl-i Cennet olacaklarını pek kat’i isbat ederler. Elbette böyle bir kazanç, öyle fiat ister. Madem hakikat budur, Risale-i Nur dairesinin yakınında bulunan ehl-i ilim ve ehl-i tarikat ve sofi meşreb zatlar, onun cereyanına girmek ve ilim ve tarikattan gelen sermayeleriyle ona kuvvet vermek ve genişlemesine çalışmak ve şâkirdlerini teşvik etmek ve bir buz parçası olan enaniyetini, tam bir havuz kazanmak için, o dairedeki âb-ı hayat havuzuna atıp eritmek gerektir. Yoksa başka bir çığır açmakla hem o zarar eder, hem bu müstakim ve metin cadde-i Kur’aniyeye bilmeyerek zarar verir; belki zındıkaya bilmeyerek bir nevi yardım hesabına geçer.

Evet, Risale-i Nurun bu dehşetli zamanda kazandırdığı iki netice-i muhakkakası, her şeyin fevkindedir; başka şeylere ve makamlara ihtiyaç bırakmıyor…

Birinci Neticesi: Sadakat ve kanaatla Risale-i Nur dairesine girenler, îmanla kabre gireceğine gayet kuvvetli emareler var.

İkincisi: Risale-i Nur dairesinde, ihtiyarımız olmadam takarrur ve tahakkuk eden şirket-i mâneviye-i uhreviye cihetiyle, herbir hakiki sâdık şâkird; binler dillerle, kalblerle dua etmek, istiğfar etmek, ibadet etmek ve bazı melâike gibi kırk bin lisan ile tesbih etmektir. Ve Ramazan-ı Şerifdeki hakikat-ı Leyle-i Kadir gibi kudsî, ulvî hakikatları, yüz bin el ile aramaktır. İşte bu gibi netice içindir ki; Risale-i Nur şâkirdleri, hizmet-i Nuriyeyi velâyet makamına tercih eder; keşf ve keramatı aramaz ve Ahiret meyvelerinin dünyada koparmaya çalışmaz. Vazife-i İlâhiyye olan muvaffakıyet ve halka kabul ettirmek ve revac vermek ve galebe ettirmek ve müstehak oldukları şan ü şeref ve ezvak ve inayetlere mazhar etmek gibi kendi vazifelerinin haricinde bulunan şeylere karışmazlar ve harekâtını, onlara bina etmezler. Hâlisen, muhlisen çalışırlar, «Vazifemiz hizmetdir, o yeter.» derler. (T.H)

Isparta kahramanlarının gösterdikleri hârikalar ve cihanpesendâne hidemât-ı nuriyenin esası, hârika sadâkatları ve fevkalâde metanetleridir. Bu metanetin birinci sebebi: Kuvvet-i îmaniye ve ihlâs hasletidir.(K.L)

… herbir hakikî, sâdık ve sebatkâr şakirdini amelce binler adam hükmüne getirdiğine… (K.L)

Umum kardeşlerime birer birer selâm ve selâmetlerine dua ederiz. Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun, en eski şakirdlerden olan Kâtib Osman ve Halil İbrahim, hiç sarsılmadan, değişmeden sadakatlerinde demir gibi devam edip çoklara da hüsn-ü misal oluyorlar.(E.L)

Size bütün ruh u canımızla müjde veriyoruz ki; Nurculardaki tam ihlâs ve hakikî sadakat ve sarsılmaz tesanüd vesilesiyle başımıza gelen bütün musibetler, hizmet-i imaniyemiz noktasında büyük nimetlere çevrilmiş; ve perde altında hatır ve hayale gelmeyen Nurun fütuhatları oluyor…

(Nur âleminin bir anahtarı)

«Bu risâleleri anlıyarak ve kabul ederek bir sene okuyan, bu zamanın hakikatlı bir âlimi olabilir.» Âlim demek, ilim kudretine sahip olan kimse demektir. Bu hususta genç ve ihtiyar farkı yoktur. Risâle-i Nûr kendisini sadakatla okuyan gençleri bir senede âlim yapıyor. (Gençlik Rehberi)

Elhak Mustafa Osman’ın, Mustafa Oruç ve Mustafa Sungur gibi iki namdaş ve Nur hizmetinde pek ciddî arkadaş bulması, sadakatinin ve muvaffakıyetinin bir kerameti hükmündedir.

tam sadakat edenlerde, maişetindeki bereket ve kalbindeki rahat cihetinde ikramlara mazhar olanlar dahi pek çoktur. (E.L)

Kahraman ve sadakatta hiç sarsılmadan ve kardeşiyle masum olmalarıyla ve az zamanda pek çok kıymetdar hizmet eden Süleyman Rüşdü’nün dünyada, âhirette Cenab-ı Hak onu manevî ve maddî ticaretinde daima onu ihsanına mazhar eylesin, âmîn!(E.L)

[Sabri’nin sadakatının bir kerametidir]

Ben namazdan sonra bu tetimmeyi yazarken Sıddık Süleyman’ın halefi Emin, Sabri’nin اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا âyetine dair parçayı aldığını ve Ramazanın feyzinden onun izahı gibi nurlar istediğini gördüm. Ne yazdığımı Emin’e gösterdim, hayretle dedi: “Bu hem Sabri’nin, hem Risâle-i Nur’un bir kerametidir.”(Şualar)

Isparta kahramanlarının gösterdiği harikalar ve cihanpesendane hidemat-ı Nuriyenin esası, harika sadakatleri ve fevkalâde metanetleridir..(T.H.)

Ve ben dahi, îman ve sadakat şartiyle Risale-i Nur Talebelerini; bütün dualarıma ve mânevi kazançlarıma, yirmi dört saatte, «İştirak-ı a’mâl-i uhreviye» düsturiyle bazan yüz defadan ziyade Risale-i Nur Talebeleri ünvaniyle hissedar ediyorum.(T.H.)

Çok manidar ve kuvvetli bir tevafuk ve şakirdlerin sadakatlarına delil, bir zâhir keramet-i Nuriyeyi beyan etmeme bir ihtar aldım. (E.L)

Sâniyen: Tahirî’nin Denizli hapsinde unutulmaz hâlisane hizmeti ile ve Nurlara sarsılmaz sadakatıyla ve yanılmaz zekâvetiyle ve çekilmez bahadırlığıyla, daire-i Nur’da ehemmiyetli makamı için; bütün bu defaki mektubunu Lâhika’ya geçirdik.(E.L)

Kalemle Nurlara hizmet ve sadakatla talebesi olmanın iki mühim neticesivardır:

1- Âyât-ı Kur’aniyenin işaretiyle, imanla kabre girmektir.

2- Bütün şakirdlerin manevî kazançlarına, Nur dairesindeki şirket-i maneviye sırrıyla, umum onların hasenatlarına hissedar olmaktır.(E.L)

Bu acib şerait içinde bu fevkalâde muvaffakıyet; hem Zülfikar’ın, hem sadakatinizin bir kerametidir. (E.L)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim: Tahirî, Sabri, Salahaddin, Mehmed, Mustafa!

Evvelâ: Bu gelen şuhur-u selâsenin hürmetine ve Nur şakirdlerinin sadakat ve ihlaslarının hürmetine, çok ehemmiyetli hakkımda bir sebeb-i itab ve tokat bir hâdiseyi tamire çalışacağız

…O zât, o taifenin uzun tedkikatı ile yazdıkları eseri kendine hazır bir proğram yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevî ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahib olan bir kısım şakirdlerdir. Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.(E.L)

Risale-i Nur’un kıymetdar hâsiyeti ve şakirdlerinin şahs-ı manevîsinin kemal-i sadakatı bu manevî Nur bayramına vesile oldu.(E.L)

Risale-i Nur dairesinde sadâkat ve hizmet ve takva ve içtinab-ı kebâir derecesiyle o ulvî ve küllî ubudiyete sahib olur. Elbette bu büyük kazancı kaçırmamak için takvada, ihlâsta, sadakatta çalışmak gerektir.(E.L)

Yalnız ben değil, belki zannediyorum ki hakikata muttali’ olan herkes tasdik eder ki; Isparta ve havalisindeki Risale-i Nur şakirdlerinde fevkalâde bir sadakat ve sebat ve uhuvvet ve ihlâs ve kahramanlık var ki; bu acib zamanda binler esbab-ı fesad ve ifsad içinde vahdetlerini ve ittifaklarını ve hizmette ciddiyetlerini muhafaza ediyorlar. (K.L)

Sadakat ve kanaatla Risale-i Nur dairesine giren, îmanla kabre gireceğine gayet kuvvetli senedler var.(K.L)

SADAKATSİZLİĞİN NETİCELERİ:

Sadakatin fayda, feyiz ve semerelerinden mahrum olmaktır, demek yanlış olmaz. İlave olması manasında bir iki bahis:

Benim bazı dostlarım, ehl-i dünya bana şübheli baktıkları için, ehl-i dünyaya hoş görünmek için; benden zâhiren teberri ediyorlar, belki tenkid ediyorlar. Halbuki kurnaz ehl-i dünya, bunların teberrisini ve bana karşı içtinablarını, o ehl-i dünyaya sadakata değil, belki bir nevi riyaya, vicdansızlığa hamledip, o dostlarıma karşı fena nazarla bakıyorlar.

……….

Hem ey kardeşlerim! Çoğunuz askerlik etmişsiniz. Etmeyenler de elbette işitmişlerdir. İşitmeyenler de benden işitsinler ki: “En ziyade yaralananlar, siperini bırakıp kaçanlardır. En az yara alanlar, siperinde sebat edenlerdir!.”
mana-yı işarîsiyle gösteri yor ki: “Firar edenler, kaçmalarıyla ölümü daha ziyade karşılıyorlar!”(Mektubat)

Hem yirmi seneden beri tahribkârane eşedd-i zulüm altında o derece ahlâk bozulmuş ve metanet ve sadakat kaybolmuş ki; ondan, belki yirmiden birisine itimad edilmez. Bu acib hâlâta karşı, fevkalâde sebat ve metanet ve sadakat ve hamiyet-i İslâmiye lâzımdıryoksa akîm kalır, zarar verir. Demek en hâlis ve selâmetli ve en mühim ve en muvaffakiyetli hizmet, Risale-i Nur şâkirdlerinin daireleri içindeki kudsî hizmettir. (T.H)

Fakat benim yanıma bir defa geldiği ve istikamete söz verdiği halde yanlış hareket ettiği için tokat yedi. Hattâ ittihama maruz olabilir şakirdin de, kemal-i sadakat ve ihlas içinde bazı lâkaydlıkları yüzünden bir şefkat tokadı yediğini anladık. (E.L.)

«Dört senedir Üstadın çarşı işinde hizmet eden bir zat, bir­den sa­da­kati bırakıp mesleğini de­ğiş­tirdi. Birden şefkat­siz bir tokat yedi. Bir sene­dir daha çekiyor.» (Kastamonu Lâhikası)

SADAKAT İÇTİMÂÎ HAYATTA DA ESASTIR

S – Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir?

C – Doğruluk.

S – Daha.

C – Yalan söylememek.

S – Sonra.

C – Sıdk, sadakat, ihlâs, sebat, tesanüddür.

S – Neden?

C- Küfrün mahiyeti yalandır, imanın mahiyeti sıdktır. Şu bürhan kâfi değil midir ki; hayatımızın bekası, imanın ve sıdkın ve tasanüdün devamıyladır. (T.H.)

Seyahatımda beni tanımayanlar kıyafetime bakıp, beni tâcir zannedip derlerdi ki:

– Sen tâcir misin?

C- Evet tâcirim, hem de kimyagerim.

S- Nasıl?

C- İki madde var, mezcettiriyorum: Bir tiryak-ı şâfi, bir elektrik-i muzî tevellüd eder.

S- Nerede bulunur?

C- Medeniyet ve fazilet çarşısında; cebhesinde insan yazılan ve iki ayak üstünde olan sandık içindeki, üstüne kalb yazılan siyah veya pırlanta gibi parlak olan bir kutudadır.

S- İsimleri nedir?

C- İman, Muhabbet, Sadakat, Hamiyet.(Münazarat)

Şimdi aile hayatında en mühim nokta budur ki: Kadın, kocasında fenalık ve sadakatsızlık görse, o da kocasının inadına kadının vazife-i âilevisi olansadakat ve emniyeti bozsa, aynen askerîdeki itaatın bozulması gibi, o âile hayatının fabrikası zir ü zeber olur. (Hanımlar Rehberi)

…gardiyan ve gardiyan ile beraber dâhilde ve hariçte bîçare mahpuslara çalışanlara -bir sadaka hükmünde- defter-i hasenatına yazılır. Hususan musibetzede, ihtiyar veya hasta veya fakir veya garib olsa, o sadaka-i mâneviyenin sevabını çok ziyadeleştirir. İşte bu kıymetli kazancın şartı, farz namazını kılmaktır. Tâ ki: O hizmeti, Lillâh için olsun. Hem bir şartı da, sadakat ve şefkat ve sevinç ile ve minnet etmemek tarzda yardımlarına koşmaktır. (Sözler)

SADAKATSİZLİKLE İTHAM ETMEMEK

Birbirinizi enaniyetle veya sadakatsızlıkla ittiham etmemek için, bir hakikatı beyan etmek ihtar edildi….(Şualar)

Aziz, Sıddık ve Sadık Kardeşlerim!
Ben birkaç gündür bir duamı değiştirdim. Şimdiye kadar bazan yüz defa tekrar ileوَاغْفِرْلَنَا veya وَفِّقْ gibi dualarda طَلَبَةَ رَسَائِلِ النُّورِالصَّادِقِينَ cümlesinden الصَّادِقِينَ kelimesini kaldırdım; tâ ki ruhsatla amele kendini mecbur bilen ve sıkıntının verdiği evham ve me’yusiyet cihetiyle zâhirî inkâr ve çekinmekle azimet ve sadakata muhalif hareket eden kardeşlerimiz o dualardan mahrum kalmasınlar. (Şualar)

kastamonur.com

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Manevî Hayata Hizmetleri

Üstad Said Nursi’nin Manevi Hayata hizmetleri   Bedîüzzaman Hazretleri hayatını ‘eski Said’ ve ‘yeni Said’ …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Hikmete râm ol!

İsmail ALINMAZ yazdı Allahu Teâlâ mealen şöyle buyuruyor: “O, hikmeti dilediğine verir. Kime de hikmet verilirse …

Kapat