Risale-i Nur’da Şefkat

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Risale-i Nur’da Şefkat ve Müteşabihat

1. BÖLÜM

ŞEFKAT NEDİR?

“Sözlükte “merhamet etmek, acımak” anlamına gelen şefkat, ahlâk kavramı olarak, Allah’ın yarattığı canlılara karşı insanda var olan acıma, merhamet etme duygusu demektir. İnsandaki şefkat duygusunun kaynağı, İlahi rahmettir.

 Bir âyette “Rahmetim her şeyi kuşatmıştır.” (A’râf, 7/156) buyrulması bu gerçeği ifade etmektedir.

 Hz. Peygamber, “Allah rahmeti yüz parçaya ayırdı; doksan dokuzunu kendi katında tuttu, birini dünyaya indirdi. Bütün canlılar bu bir parçadan istifade ederek hem cinslerine şefkatle davranırlar. At, yavrusu memesini emerken başına değmesin diye ayağını kaldırır.” (Buhârî, Edeb, 19) buyurarak, şefkat duygusunun bütün canlılarda bulunduğunu ve bu duygunun kaynağının İlahî rahmet olduğunu haber vermektedir.

 “İnsanlara acımayana, Allah da acımaz.” (Müslim, Fedâil, 66), “Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” (Buhârî, Edeb, 18),

Müminler birbirlerini sevmede, acımada, korumada bir vücut gibidir. Vücudun herhangi bir organı rahatsızlanınca, diğerleri de bu yüzden rahatsız olur; ateşlenir ve uykusuz kalır.” (Buhârî, Edeb, 18) meâlindeki hadisler, şefkat ve merhamet duygusunun müminde bulunması gereken yüce duygulardan biri olduğunu göstermektedir.”(1)

Şefkati, tanımı itibariyle diğer muhabbet çeşitlerinden ayıran en temel özellik, karşılıksız oluşu ve merhamet boyutunu kuşanmış olmasıdır.

Yukarıda zikredilen hadis-i şerifte de belirtildiği gibi şefkat, sadece insanlarla ilgili ve sınırlı olmayıp bütün yaratılmışlar ile ilgili genel bir kanundur. Varlığın ve insan hayatının her alanını kuşatan şefkat, esma ve sıfatlardan başlayarak imana, İslamiyet’e, ibadete, ahlaka, ferdi hayattan sosyal hayatın bütün alanlarına yansıyan veya yansıması gereken yönleri vardır.

Şefkate muhatap oluşumuz ve onunla ilgili sorumluluklarımız sadece bu dünya hayatımızla da sınırlı değildir. Allah’ın yüz rahmetinden ve şefkatinden birisini bu dünyaya, doksan dokuzunu ahiret âlemine ayırdığı hadisi şerifle bildirildiğine göre, demek ki şefkatin en büyük tecellisi ahirette olacaktır. Peki, bizim en muhtaç olduğumuz bir zamanda bu doksan dokuz tecelliden ve rahmetten nasibimiz ne olacaktır?

Her halde bu dünyada Allah’ın masnuat ve mahlûkatına ne kadar şefkat etmiş, onların maddi ve manevi hukukların ne kadar riayet etmiş olduğumuz ile ilgili olduğundan, payımız o nispette olmalıdır. Çünkü hadis-i şerif gayet açık: “merhamet etmeyene merhamet edilmez.”(2)

ŞEFKATİN MAHİYETİ(3)

“Rahmet-i İlahiyenin en latif, en güzel, en hoş, en şirin cilvelerinden olan şefkat; bir iksir-i nuranîdir.”(4)

“Şefkat-i insaniye, merhamet-i Rabbaniyenin bir cilvesi“(5) dir.

 “İmanın güzelliği ve hakikatın güzelliği ve nurun hüsnü ve çiçeğin hüsnü ve ruhun cemali ve suretin cemali ve şefkatin güzelliği ve adaletin güzelliği ve merhametin hüsnü ve hikmetin hüsnü ayrı ayrı”(6) dırlar”

 “Kâinatta ve zîhayatta gayet haşmetli ve hikmetli ve şefkatli bir rububiyet-i mutlaka var.”(7)

 “Rahmet ve şefkat umumi ve ihatalıdır.“(8)

 “Her bir şefkat sahibi, başkasını mesrur etmekten memnun olur”(9)

 “Şefkatteki lezzet hakikidir, nisbi değildir. Zıdlarına bakmaz.”(10)

 “Dünyanın ruhani lezzeti olan hüzn-i masumane ve mazlumanede zayıfa şefkat ve gadre şiddet-i nefret dersleri vardır.”(11)

ŞEFKAT VE AHLAK:

“İnsan, akıl alakadarlığı cihetiyle nevine karşı şefkatli ve rikkatlidir.”(12)

 “Şefkat, insanın en latif ve şirin seciyesidir.”(13)

 “Şefkatli olan, kimseyi tahkir ve tezlil etmez.”(14)

 “Şefkat hissi ruhu rahatlatan ve tezyin eden bir his iken, tevehhümle ruhu sıkan bir azap olur.” (15)

 ŞEFKAT-İ CİNSİYE KALPTEN NASIL ZAİL OLUR?

 “Fıskın menşei; kuvve-i akliye, kuvve-i gazabiye, kuvve-i şeheviye denilen üç kuvvetin ifrat ve tefritinden neş’et eder.” “Keza kuvve-i şeheviyesi haddi aşarsa heva-i nefse tâbi olur, kalbinden şefkat-i cinsiye zâil olur, kendisi berbad olacağı gibi başkalarını da berbad edecektir.”(16)

ŞEFKAT RAHMET VE İSTİKAMET

Şefkat, hadsiz olan fakrını hissetmektir ki, Rahman ve Rahim isimlerine bakıyor.”(17)

ŞEFKAT VE HÜRRİYET-İ ŞER’İ

Âlem-i İslamın şahsı manevisinin kalbine gayet kuvvetli kırılmaz ve sarsılmaz bir Şekilde içtima ve imtizaç edip yerleşmiş beş kuvvetten birisi de şefkattir. Yani bu kuvvet:

 “Şefkatle cihazlanmış şehamet-i imaniyedir. Yani tezellül etmemek; haksızlara, zalimlere zillet göstermemek, mazlumları da zelil etmemek. Yani hürriyet-i şer’iyenin esasları olan; müstebidlere dalkavukluk etmemek ve bîçarelere tahakküm ve tekebbür etmemektir”(18)

İSLAMİYETTE MUHTAÇLARA ŞEFKAT TAVSİYE DEĞİL, BİR EMİRDİR:

“An’ane-i İslâmiye kanunları, hastalara şefkatle incitmemek, gariblere şefkat edip incitmemek, Allah için Kur’an ve ilm-i imanîye hizmet edenlere zahmet vermemek ve incitmemek emreder.”(19)

“Hangi ferd olursa olsun kendinden bir cihette daha fakirini (ve muhtacını) bulabilir. Ona şefkatle mükelleftir.”(20)

ZEKÂT VE ORUCUN EMREDİLMESİNDEKİ HİKMET:

“İslamiyet, vücub-u zekat ve hürmeti riba gibi binler şefkatperverane mesail ile fukarayı ve avamı himaye etmiştir.”(21)

Hem de “Ramazan şerifteki oruç insana ne derece şefkat ve merhamete muhtaç olduğunu derk ettirir.”(22)

KURAN VALİDEYNE ŞEFKATİ EMREDİYOR

بِسْمِاللّٰهِالرَّحْمٰنِالرَّحِيمِ

اِمَّايَبْلُغَنَّعِنْدَكَالْكِبَرَاَحَدُهُمَااَوْكِلاَهُمَافَلاَتَقُلْلَهُمَااُفٍّوَلاَتَنْهَرْهُمَاوَقُلْلَهُمَاقَوْلاًكَرِيمًا٭

İsra suresinin 23.Ayeti kerimesinde Cenab-ı Hak şefkati emrediyor. “Anne babandan biri veya ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişecek olursa onlara sakın ÖF bile deme onları azarlama, onlara güzel söz söyle.”(23)

ŞEFKAT VE MARİFETULLAH:

“Dünyanın lezzetleri, zevkleri ve zînetleri, Hâlıkımızı, Mâlikimizi ve Mevlâmızı bilmediğimiz takdirde cennet olsa bile cehennemdir. Evet öyle gördüm ve öyle de zevk ettim. Bilhâssa şefkatin ateşini söndürecek, marifetullahtan başka bir şey var mıdır? Evet, marifetullah olduktan sonra, dünya lezzetlerine iştiha olmadığı gibi Cennet’e bile iştiyak geri kalır.”(24)

ŞEFKAT AKIL VE AHİRET:

“Saadet-i ebediyenin geleceğine en büyük delil, rahmettir. Evet, rahmetin rahmet olması ve nimetin nimet olması ancak ve ancak haşir ve saadet-i ebediyeye bağlıdır. Evet saadet-i ebediye olmasa, en büyük nimetlerden sayılan aklın, insanın kafasında yılan vazifesini görmekten başka bir işi kalmaz. Kezalik en latif nimetlerden sayılan şefkat ve muhabbet, ebedî bir ayrılık düşüncesiyle, en büyük elemler sırasına geçerler.”(25)

ŞEFKAT VE ADEM-İ MUTLAK:

Rahmet-i İlahiyenin en latifi, en zarifi, en lezizi olan muhabbet ve şefkate bakınız. O muhabbet ve şefkati, firak-ı ebedî ve hicran-ı lâyezalî ile karşıladığınız takdirde; vicdan, hayal ve ruh ne hale gireceklerdir. O muhabbet ve o şefkat en büyük, en tatlı bir nimet iken,en azîm bir musibete, bir belaya inkılab eder.

Acaba göz önünde bilbedahe görünen rahmet-i İlahiye, firak-ı ebedînin muhabbet ve şefkat aleyhine hücum etmesine müsaade eder mi? (Vallahi hâyır!..) لاَوَاللّٰهِ Ancak o rahmetin şe’nindendir ki, firak-ı ebedîyi hicran-ı lâyezalîye, hicran-ı lâyezalîyi firak-ı ebedîye ve adem-i mutlakı da her ikisine musallat eder ki, o firakların, o hicranların kökleri ortadan kalksın.”(26)

HAKİKATLAR ZIDDINA İNKİLAP ETMEZ:

“ثُمَّيُحْيِيكُمْ ukdesinin beyanındadır. Evet, bu hayat, ikinci bir hayattır ki; ölümden sonra, haşirden evvel vukua gelir. Demek hayat-ı uhreviye bu ikinci hayatla başlar. Binaenaleyh bu يُحْيِيكُمْ deki hitab, yalnız insanlara ait değildir, bilcümle kâinata raci’dir. Çünki bu hayat-ı uhreviye, bütün kâinatın neticesidir. Eğer bu hayat olmasa, kâinatta hakikat denilen herşey, zıddına inkılab eder. Meselâ: Nimet nıkmet olur, akıl bela olur, şefkat yılan olur.”(27)

ŞEFKAT VE NİFAK:

Nifak, imanın aksine akraba vesaireler arasındaki sıla’i rahmi keser. Bu ise şefkati izale eder. Şefkatin zevalinden fitne ve hıyanet doğar.”(28)

MEŞREBİMİZİN ESASI OLAN ŞEFKATİN MEHAZI:

“Risale-i Nur’un mayası ve meşrebi tefekkür ve şefkat olduğu cihetle, Hz. İbrahim (a.s) hususi meşrebi olan tefekkür ve şefkat noktasına tevafuku (ve de) Sure-i İbrahim’in başındaki ayetin Risale-i Nur’a remzen”(29) bakması hizmetimizin kudsiyetini gösteriyor.

ŞEFKATİN ESAS OLMASI:

Risale-i Nur meşrebinin en mühim dört esasından biri şefkattir.”(30)

ŞEFKAT VE SİYASET:

Risale-i Nur’un esas mesleği olan şefkat hak ve hakikat ve vicdan, bizleri şiddetle siyasetten ve idareye ilişmekten …(ve) masumlar belaya düşerler onlara zulmetmiş oluruz (diye) menetmiş.” (31)Bundan dolayıdır ki: “İçtinabımızın çok sebeblerinden bir sebebi de; Risale-i Nur’un dört esasından birisi olan “şefkat etmek”, zulüm ve zarar etmemektir. Çünki, وَلاَتَزِرُوَازِرَةٌوِزْرَاُخْرَى Yani “Birisinin hatasıyla, başkası veya akrabasıhatakâr olmaz; cezaya müstehak olmaz” olan düstur-u irade-i İlahiye”dir.(32)

Şualarda da: şöyle deniliyor; “İşte Kur’an’ın emriyle gayet şiddetle ve nefretle siyasetten ve idareye karışmaktan kaçındığımızın hakiki hikmeti ve sebebi budur.”(33)

Dipnotlar

1-http://www.mumsema.org/islami-kavramlar

2-Buhari, Edep: 18

3-Kaynak numaraları Yeni Asya Neşriyat Külliyatına göredir.

4-Mektubat: s:132

5-Kastamonu Lh:91

6-Şualar:125

7-Sözler:169

8-Şualar:330

9-Lem’alar:948

10-Sözler:1007-1013

11-Eski Said Eserleri, Divan-ı Harbi Örfi:146

12-Şualar:33

13- Şualar: :32

14-İ.İcaz: 168

15-Mesnevi (Nesil):121

16-İ.İcaz: 358-9

17-Sikke-i Tasdiki Gaybi:150

18-Eski Said Eserleri, H.Şamiye:336

19-Emirdağ Lh:751

20-Mektubat: 678

21- Mektubat:545

22-Mektubat: :679

23-İsra suresi 23. ayet

24-Mesnevi (Nesil): 167

25-İ.İcaz:39

26- İ.İcaz: 95

27-İ.İcaz: 381

28-İ.İcaz:169

29-Şualar: 1108

30-Lem’alar:461-3

31-Şualar:549-464

32-Emirdağ Lh:83

33-Şualar:464

2. BÖLÜM

ŞEFKAT BEDDUA BİLE ETMEYİ MENEDİYOR:

“Risale-i Nur mesleğinin en mühim bir esası olan sırr-ı şefkat için, bir masuma zarar gelmemek için bana zulmeden canilere beddua ile etmeyi şefkat menediyor.”(1) “Çünki o zalim gaddarın, ya peder ve vâlidesi gibi ihtiyar bîçarelere veya evlâdı gibi masumlara maddî ve manevî darbe gelmemek için, o dört masumların hatırına binaen o zalim gaddara ilişmiyorum. Bazen helâl ediyorum. İşte bu sırr-ı şefkat içindir ki; idare ve asayişe kat’iyyen ilişmiyoruz(2)

ESMA VE SIFATLARDAKİ ŞEFKATİN TAHLİLİNDE BESMELE ÖRNEĞİ:

Birinci Söz’deki besmelenin şerhinde, Rahman ve Rahim isimlerinin en geniş ve ihatalı manasına rahmet denilmiş. Rahmetin bu ihatasını şu hadsiz kâinatı şenlendiren bilmüşahade rahmet olduğu belirtildikten sonra; Rahmetin bir tecellisi olan acımak ve merhamet etmek manalarına da şefkat denilmiştir.(3)

Şefkat ve rahmetin bütün kâinatı şenlendirecek kadar ihatalı manasından dolayı, kâinattaki diğer umumi kanunlardan, adalet, teavün, tenasül, mübareze ve müsabaka gibi geniş bir kanun olduğu anlaşılmaktadır.(4)

Şefkatin bu geniş ve ihatalı manasından dolayı hem Cenab-ı Hakk’a, hem insanlara hem de mahlûkat ve masnuata bakan yönleri var.(5)Şefkat genellikle cemali tecellilerin mazharı olmakla beraber, zaman zamanda tedip, terbiye ve ikaz maksatlı celali tecellilerin de mazharı olabiliyor.(6)

Şefkatin cemali tecellilerinden, lütuf, kerem, ihsan, ikram ve şifa gibi manalarını anlamakta güçlük ve zorluk çekmezken, Celali tecellileriyle karşılaşınca onları anlamak idrak etmek ve rıza göstermekte bir takım zorluklar yaşanabiliyor.(7)

Çünkü şefkat kanununun umumiyetindeki bazı istisnalardan (şuzuzat) Üstadında “şeriat-ı fıtrıye” dediği bazı icraatlar zahiri nazarlara ters gelebiliyor. Mesela hadiste: “Boynuzsuz hayvanın hakkı kıyamette boynuzludan alınır” buyrulmasından şefkat kanununa muhalafet veya muvafakatin hayvanları da kapsadığı anlaşılmaktadır.

Mesnevi Nuriye‘de belirtildiği gibi, aç bir canavarın bir ceylanın yavrusunu parçalamasıyla şefkat kanununa muhalefeti insafsız bir avcı tarafından vurulmasına, küçük bir çocuğun sineğin kanatlarını koparmasıyla, yine şefkate muhalefetten düşüp, başının kırılarak cezalandırılması iktiza edebiliyor.(8)

Üstad, Mesnevi Nuriye’de anlamakta zorlandığımız bu mesele için “kıyas-ı binnefs” tabirini kullanıyor. Yani kendi şefkatimizle Cenab-ı Hakkın şefkatini yanlış bir şekilde kıyaslamaktan kaynaklandığını söylüyor. Fakat bu konuda daha fazla ayrıntılı şerh ve izaha ihtiyaç devam ediyor.

Bu meselenin halli, Nur külliyatındaki Canab-ı Hakkın isim ve sıfatlarına dair, tahlillerin daha dikkatli bir nazarla müzakeresinden geçiyor.(9) İşaratül İcâz isimli eserden çok hülasa olarak özetlediğimiz şu cümleler, bahsin anlaşılmasını kolaylaştırıyor;(10)

ZÂTİ SIFATLAR:

Cenab-ı Hakkın kendi Zât-ı Akdesini, her türlü eksik ve noksanlıktan tenzih eden sıfatlardır. Bunlar; vücud, kıdem, beka, vahdaniyet, muhalefetün lil havadis, kıyam-ı binefsihi’dir. Bu selbi sıfatlar sadece Allah’ın Zâtı ile ilgili sıfatlardır.

SÜBUTİ SIFATLAR:

Rahman ismi ise, sıfat-ı seba denilen sübuti sıfatlara işaret eder. Bunlar; hayat, ilim, irade, kudret, sem, basar, tekvin’dir. Bu sübuti sıfatlar, hem Allah’ın Zâtı ile ilgilidir, hem de varlıklar üzerine tecelli eder.

FİİLİ SIFATLAR:

Rahim ismi de, fiili sıfatlara (Eşariye mezhebine göre) veya tekvini sıfatlara (Maturidiye mezhebine göre) işaret eder. Mesela: Tahlik:(yaratmak) İmate:(öldürmek) Terzik:(rızıklandırma) İnam: (nimetlendirme) gibi.

Rahim isminin bu sıfatlara işaret ettiğini bu sıfatların “gayriye” olduğunu yani Allahın zatının sadece ayn üzerinde değil de gayr üzerine de yani masiva üzerinde kâinat üzerine de tecelli halinde olduğunu beyan eder.

HABERİ SIFATLAR:

Cenab-ı Hak kendi kitabında Zât-ı Akdesini selbi sübuti ve fiili sıfatlarla andığı gibi, bazı müteşabih sıfatlarla da anmış, el, yüz, ayak, istiva gibi sıfatlar vermiş. Mezhepler ve kelam âlimleri bu tür sıfatları, kitap ve sünnetle bildirilmiş olduğu için “haberi sıfatlar” olarak ifade etmişler.

Ancak bu sıfatlar insanların sıfatlarıyla anlatılan kavramlar olduğu ve gerçek manasının da ne oldukları bilinmediği için “müteşabih sıfatlar” demişler. Bunlar; istiva, vech, yed, yemin, kabza, gazab gibi sıfatlar olup hepsi de müteşabihattandır.

RAHMET VE ŞEFKAT:

Rahmet sıfatı da Kur’an’da zikri geçen sıfatlardandır. Nur suresi 10. Ayette “Ya Allah’ın size fazlı ve rahmeti bulunmasa ve Allah Tevvab ve Hakim olmasa idi (suçluların hali nice olurdu) ayeti ile, Araf suresinde 154. ayette “Musa Rabbinden korkanlar için hidayet ve rahmet yazılı olan levhalar aldı” gibi ayetlerde de ifade edildiği gibi rahmet de Allahın sıfatlarından bir sıfattır.(11)

Rahmet sıfatı Risale-i Nurda 10.ve 32. Sözlerde “acımak ve şefkat etmek” manaları verilerek açıklanmış.(12)

Bahsimize biraz daha açıklık getiren İ.İcazda, rahmet ve şefkat ile ilgili önemli şöyle bir soru cevap var:

 Sual: Rahmet sıfatı madem acımak ve şefkat etmek (rikkatü-l kalp) manasını taşıyor. Her şeyden (eksik ve kusurdan) münezzeh ve mukaddes olan Cenab-ı Hak hakkında bu sıfat nasıl caiz olabilir? Çünkü acımak ve şefkat etmek manaları sanki bir zaafı işmam edip hatıra getiriyor?

 Üstad, bu önemli suale haberi sıfatların temel bir özelliğini nazara vererek cevaplamış ve demiş ki: “Yed, vech, istiva, yemin, kabza ve gazap gibi, rahmet de ve onun manası olarak suale konu olan rikkatül kalp yani acımak ve şefkat etmek müteşabihattandır.(13)

Rahmetin bir manası olan şefkatin müteşabihattan olması, onu Cenab-ı Hakka bakan cihetiyle niçin tam anlayamadığımıza bir miktar açıklık getiriyor. Çünkü İslami kaynaklarda müteşabihat “Mana yönünden birden fazla ihtimal taşıdığı için anlaşılmasında güçlük bulunan lafız veya ifade”(14) şeklinde tanımlanıyor.

Kur’an’da müteşabihat, sadece haberi sıfatlarla sınırlı olmayıp Cenab-ı Hakkın Zât ve diğer sıfatlarının da mahiyetine ilişkin ayetlerde de müteşabihatlar bulunduğu ifade edilmiş(15)

Şefkatin müteşabihat olmasından dolayı Nur külliyatında yaklaşık 140-150’ye yakın sayıda şefkat farklı açılardan ele alınarak, farklı tarifler getirilmiş.

Şefkat-i mukaddese ve müteşabihat:

Üstad, şefkat, aşk, ferah, mesruriyet ve lezzet gibi ûlvi manaları tahlil ederken, özellikle masnuata ait şefkatle, Cenab-ı Hakka ait şefkat arasına çok önemli bir sınır getirir. Buna bazen kudsiyet, bazen mukaddes, bazen de münezzeh gibi tenzihi ifade eden gayet ihtiyatlı kelimeler ve tedbirli ifadeler kullanır.(16)

Çünkü konu çok hassas ve naziktir. İmkân dairesinin şartlarıyla sınırlı idrak sahibi olan insanlara, sonsuza ait, gaybi, mutlak ve müteşabih manaları, izn-i şer’i dairesinde hata yapmadan, ulûhiyet dairesine hürmetsizlik etmeden, zihinlerde de bir istifham bırakmadan anlatmaya çalışıyor.

Mesela Sözler‘de: “iftihar ve memnuniyet ve ferahla tabir edemediğimiz maânî-i mukaddese ve şuun-u münezzeh, o derece âlî ve mukaddestir ki; bütün ukûl-ü beşer ittihad edip bir akıl olsa, yine onların künhüne yetişemez ve ihata edemez.”(17) diyor.

Bu bölümlerde şefkatin müteşabihat’ına vurgu yapan iki çok önemli kelime var. Bunlardan birisi kudsiyet diğeri de mukaddes kelimesidir.

Kudsiyet: Yaratılmışlık özelliklerinden ve mahiyetinin idrak edilmesinden münezzeh oluş manasında Allaha izafe edilen bir kavramdır.

Mukaddes de, kutsallık nisbet edilmiş manasında olup, her çeşit kusur ve ayıptan münezzeh anlamına gelir. Bu anlamda sadece Allah ve Onun sıfatları ve İsimleri mukaddestir.”(18)

“Bu kelimelerin aslı ism-i Kuddus olup takdis ve tesbih kelimeleridir. (Yani) Zâtın tenzih açısından ne olduğunu söylemeye takdis, ne olmadığını söylemeye tesbih denilir. (Ve de) Tesbihin ibadetlerle takdisin de marifet ve inançla gerçekleşeceği belirtilmiştir”(19)

 ŞEFKAT-İ MUKADDESE VE MEVCUD-U MEÇHUL

Mesnevi-i Nuriye’nin Habbe bölümünde Cenab-ı Hakkın Zât ve sıfatlarına iki ayrı bakış tarzı nazara veriliyor.

 (Birincisinde): “Cenab-ı Hakk’a malûm ve maruf ünvanıyla bakacak olursan, meçhul ve menkûr olur. Çünki bu malûmiyet, örfî bir ülfet, taklidî bir sema’dır. Hakikatı i’lam edecek bir ifade de değildir.

(İkincisinde ise): Maahaza, o ünvan ile fehme gelen mana, sıfât-ı mutlakayı beraberce alıp zihne ilka edemez. Ancak Zât-ı Akdes’i mülahaza için bir nevi ünvandır. Amma Cenab-ı Hakk’a mevcud-u meçhul ünvanıyla bakılırsa, marufiyet şuaları bir derece tebarüz eder“(20) diyor.

 Bu paragrafta bahsimiz olan müteşabihata nasıl bakılır ile ilgili çok çarpıcı bir pratik uygulaması yapılıyor. Şöyle ki: Cenab-ı Hakkın gerek Zâtını gerek sıfatlarını bize bildirmek ve tanıttırmak için bir tenezzülat-ı İlahiye olan bazı kelime ve kavramlar üzerinden, işte bu budur demenin ne kadar eksik ve yanlışlığı belirtiliyor.

Doğrusu ise; Zâtı ve sıfatları anlatan o kelime ve kavramlar müteşabih manalar olmasından dolayı sadece Zât-ı Akdes’i mülahaza için birer unvan olmalarıdır. Üstadın ifadesiyle, en doğru ve en orijinal ifade ‘mevcud-u meçhul’ ünvanıdır.

Bu mevcud-u meçhul terkibi hem, Zât-ı Akdesi, hem selbi, hem sübuti, hem fiili, hem de haberi sıfatları (yani müteşabihatı) çok enfes anlatan altın bir kavramdır. İşte bu altın kavramla Üstadın külliyatta kullandığı bütün müteşabihat’ı bununla okuyabiliriz. Mesela:

*Şefkat-i mukaddese

*Şuun-u münezzeh

*Mesruriyet-i kudsiye

*Lezzet-i kudsiye

*Aşk-ı münezzeh

*İftihar, memnuniyet, ferah gibi tabir edilemiyen ve tabirinden aciz kalınan,

*İzn-i şer’i de olmadığından yâd edilemiyen, gayet münezzeh ve mukaddes şuunatlar ancak mevcud-u meçhul ünvanıyla bir derece mülahaza edilebilir.

*Cenab-ı Hakkın Zâtına, sıfatlarına, isimlerine, fiillerine, Kuran ve sünnetle bildirilen diğer müteşabihata “kıyas-ı binnefs” yaparak, yani kendiyle kıyaslıyarak bakmamak lazımdır.(21) Çünkü “Sıfat-ı mutlaka-i muhita”(22) (ile) “hakikat-ı mutlaka mukayyet enzar ile ihata edilmez. Kur’an gibi bir nazar-ı külli lazım ki ihata etsin.”(23)

AKIL İLE HİKMET ŞEFKAT İLE MUHABBET:

18. Mektubun sonunda mevzuumuzla alakalı çok önemli bir soru ve cevap var.

Hikmet ve akıl ile halledilmeyen bir mes’ele-i mühimme.

 كُلَّيَوْمٍهُوَفِىشَاْنٍ٭فَعَّالٌلِمَايُرِيدُ

Sual: Kâinattaki mütemadiyen şu hayret-engiz faaliyetin sırrı ve hikmeti nedir? Neden şu durmayanlar durmuyorlar, daima dönüp tazeleniyorlar?

(El cevap: Kâinattaki dehşetengiz ve hayretnüma hadsiz faaliyet, iki kısım Esma-ı İlahiyeye istinat ederek iki hikmet içindir. Herbir hikmet nihayetsizdir Belki şu hikmetin izahı bin sahife ister.)

Birincisi: Cenab-ı Hakk’ın esma-i hünsasının hadd ü hesaba gelmez enva’-ı tecelliyatı…, kâinat kitabını ve mevcudat mektubatını ânen fe-ânen tazelendirmek isterler. Yani, yeniden yeniye manidar yazmak …iktiza ederler.

(Çünkü: كُلَّيَوْمٍهُوَفِىشَاْنٍ٭فَعَّالٌلِمَايُرِيدُ

O her gün yeni bir iştedir(24)

O dilediğini işleyendir.(25) Gibi ayetler bunu iktiza ederler)

 İkinci sebeb ve hikmet: Nasıl ki mahlûkattaki faaliyet bir iştiha, bir iştiyak, bir lezzetten geliyor. Ve hattâ her bir faaliyette kat’iyyen lezzet vardır…

Öyle de Vâcib-ül Vücud’a lâyık bir tarzda ve istiğna-i zâtîsine ve gına-i mutlakına muvafık bir surette ve kemal-i mutlakına münasib bir şekilde hadsiz bir şefkat-i mukaddese ve hadsiz bir muhabbet-i mukaddese var.

*Ve o şefkat-i mukaddese ve o muhabbet-i mukaddeseden gelen hadsiz bir şevk-i mukaddes var.

*Ve o şevk-i mukaddesten gelen hadsiz bir sürur-u mukaddes var.

*Ve o sürur-u mukaddesten gelen -tabir caiz ise- hadsiz bir lezzet-i mukaddese var.

*Hem o lezzet-i mukaddeseden gelen hadsiz terahhumdan, mahlûkatın faaliyet-i kudret içinde ve istidadları kuvveden fiile çıkmasından ve tekemmül etmesinden neş’et eden memnuniyetlerinden ve kemallerinden gelen ve Zât-ı Rahman-ı Rahîm’e ait -tabir caiz ise- hadsiz memnuniyet-i mukaddese ve hadsiz iftihar-ı mukaddes vardır ki, hadsiz bir surette, hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor.(26)

Dipnotlar

1- Emirdağ Lh. 586

2-Emirdağ Lh.479

3-Sözler:108, 1022

4-Sözler.108, 2935

5-Mesnevi (Nesil):404

6-Şualar:512

7-Lem’alar (Hasbiyeler):558

8-Mesnevi (Nesil) :159

9-Mesnevi (Nesil) 429

10-İ.İcaz: 32

11-S. Kösmene, Esma-i Hüsna, 50

12-Sözler:108-1022

13-İ.İcaz:34

14-D.İ.A: 32.cilt: 204

15- D.İ.A: 32.cilt:206

16- Mektubat: 149-498

17-Sözler: 1014

18- D.İ.A: 26. cilt: 315-495

19- D.İ.A: 26. cilt: 315-495

20-Mesnevi:211

21 -Mesnevi: 429

22-Mesnevi:211

23-Sözler:713

24-Rahman suresi: 29

25-Hud suresi.107

26-Mektubat: 148-9

3. BÖLÜM

18. MEKTUP ÜÇÜNCÜ MESELEDEN YAPILAN TESBİTLER:

 1. Aslında şefkat fiili sıfatlardan ve cemali isimlerden Rahim, Kerim, Gafur, Halim gibi esmaların, bir şe’ni ve tecellisi iken, burada Zâti sıfatlardan hemen sonra birinci sırada zikredilişi şefkatin önemini belirtmektedir. Bu çok önemli tercihin hikmetini de 24. Sözdeki şu paragrafla açıklığa kavuşturuluyor; “sıfatlarının tecelliyatında başka başka, fakat birbirini gösterir mukaddes zuhuratı var. Ve ef’alinin cilvelerinde çeşit çeşit, fakat birbirini ikmal eder hikmetli tasarrufatı var.”(1) Yani Cemali olan şefkat, Celali olan Zâti sıfatlardan tulu ettiği görülmektedir.

2.Üstad Hz 24. Sözün 5. Dalında genel anlamda ve afakî değerlendirmelerde “Muhabbet şu kâinatın sebeb-i vücududur”(2) diyor. Fakat 18. ve 24. Mektuplarda olduğu gibi, enfüsi anlamda ve teknik olarak, Zât, sıfat, esma, asar sıralamasında şefkati muhabbetten önce zikrediyor.

Sonrada şefkati Zâti sıfatların şuunatlarının birinci sırasına koyarak; şevk, sürur, lezzet, memnuniyet ve iftihar gibi mukaddes şuunatlara da merci ve masdar yapıyor. Bu anlamda şefkat hem mazhardır hem de müzhirdir.

3. 18.Mektuptan iktibas edilen uzun metnin baş tarafında malum sorudan evvel şöyle bir cümle vardı. “Akıl ve hikmet ile halledilemeyen bir mesele” diye başlamıştı sorunun mukaddimesi. Üstad Hz. akıl ve hikmet ile halledilemeyen bu dehşetli soruyu hiç tahmin edilmeyen farklı bir açıdan yaklaşarak cevaplıyor.

Yani şefkat ve muhabbeti merkeze alarak cevaplıyor bu dehşetli suali. Bundan anlaşılıyor ki, varlığın esası ve işleyişi ile alakalı temel ve büyük soruların cevaplandırılmasında, akıl ve hikmet belirli bir noktadan sonra aciz zayıf ve yetersiz kalıyor. Ancak vahiy nurunun, kalp ruh ve vicdan penceresine tecelli eden ziyasıyla bu hakikatlerin tavazzuh edebileceğini ifade eden 24.mektupta “Hakikat-ı âliye nur-i Kur’an’la görünür ve imanın kuvvetiyle sahip olunabilir. Akıl ve hikmet orada gidemez.“(3)

ŞEFKATTEKİ KUDSİYET VE MUHABBET ZITLARI CEMEDER

“Her türlü kusurdan münezzeh O Zât ki, nihayet lütfu nihayet azamet içinde, sonsuz re’feti, şefkati, sonsuz celal içinde dercetmiş ve nihayetsiz yakınlığı sonsuz uzaklıkla cem etmiş, zerrelerle güneşleri birbirine kardeş yapmış ve zıtları böylece toplayarak kudretini göstermiştir.”(4)

Bu paragrafta belirtildiği gibi, Onun şefkati zıtların kemali muvazene ve hikmetle cem olduğu, mucizat-ı kudretinin meydan-ı cevelangahıdır. Veya celali ve cemali tecellilerin iktiran ve imtizacıyla şefkatteki kudsiyeti hep kemalde olmasıdır.(5)

Üstad Hz bu konuda şu misalleri verir. “Dişi kaplanda hem yavrularına karşı şiddetle şefkat hissi hem de onları koruma hissi bulunur. Fakat bu iki his zavallı ceylanı parçalamaktan onu alıkoyamaz.(6)

“Meraya tecavüz eden koyuna atılan taş”(7) ile 10. Lem’adaki şefkat tokatları ve de Şualardaki, “Risale-i Nur hizmetine zarar veren veya hizmette kusur edenlere gelen şefkat veya hiddet tokatları”(8) cümlesinde de iki zıt olan celal ile cemalin şefkat tecellisinde kemal-i muvazene ile içtima ettikleri görülmektedir.

 Yedinci sözde ise: “Eğer bir yaşındaki bir çocuğun aklı bulunsa ve ondan sual edilse: “En leziz ve en tatlı haletin nedir?” Belki diyecek: “Aczimi, za’fımı anlayıp, vâlidemin tatlı tokadından korkarak yine vâlidemin şefkatli sinesine sığındığım halettir.” Hâlbuki bütün vâlidelerin şefkatleri, ancak bir lem’a-i tecelli-i rahmettir.

Onun içindir ki: Kâmil insanlar, aczde ve havfullahta öyle bir lezzet bulmuşlar ki; kendi havl ve kuvvetlerinden şiddetle teberri edip, Allah’a acz ile sığınmışlar. Aczi ve havfı, kendilerine şefaatçı yapmışlar.”(9)

 Onun için büyük zatlar ve kâmil insanlar celal ile cemali ruhlarında eşitleyerek, Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi “Lütfun da hoş kahrında hoş” diyerek teslim-i kalp ve ruh etmişler. Üstad Hz de, “musibetlerin tenevvüü bana, musikinin nağmeleri gibi geliyor(10) diyerek, celaldeki cemale dikkat çekilmiştir,

ŞEFKAT İLE AŞK KURBİYET İLE AKRABİYET:

Sahih Buhari’de geçen bir hadis-i kudside Cenab-ı Hak buyuruyor ki: “Rahmetim Gadabıma galebe çaldı.” Bazı hadislerde de ‘galebe çaldı’ yerine ‘öne geçti’ denilmektedir. Yani Allah’ın Rahmeti Gadabını geçiyor. Rahmet önden gidiyor, Gadab arkadan geliyor. Demek ki fiili sıfatlardan bazı fiiller, diğer bazılarının önüne geçebiliyor.(11)

 Buradaki öncelik ve sonralık manası, bu fiili sıfatların mahlûkata bakan cihetidir. Cenab-ı Hakka bakan cihetleriyle İsim ve Sıfatlar zaman tahdidi altına girmezler.(12)

 R. Nur’da bu mesele: 26.Sözün zeylinde, 8. Mektup’ta, Besmeledeki Rahman ve Rahim isimlerinin şerh ve izahlarında, Rahim ismiyle Vedut ismi arasında yapılan esma okumalarında makam münasebetiyle bazı esmaların öne geçtiği diğerlerinin ona tabi olduklarına dair örneklerle doludur.

Rahim ve Vedut İsimlerinin tecelli ve tezahürlerinden olan şefkat ve aşk karşılaştırmalarında, özet olarak: Şefkat, aşk ve muhabbetten daha keskin daha parlak ûlvi ve geniş olduğundan, bir zât şefkat ettiği evladı münasebetiyle bütün yavrulara hatta ziruhlara şefkat edebilir.

Hâlbuki aşk mahbubuna hasr-ı nazar edip her şeyi mahbubuna feda eder. Yahut mahbubunu ilâ ve senâ etmek için başkalarını tenzil ve manen zemmeder, hürmetlerini kırar. Hâlbuki Kuran-ı Muciz’ül Beyan, Hz. Yakub (a.s)’un hissiyatını, ne derece Züleyha’nın hissiyatından yüksek göstermişse, şefkat dahi o derece aşktan daha yüksek daha keskin, daha kısa ve nezihtir.(13)

Sonra da 15. Mektupta bu ikili yapıyı Rahim ve Vedud İsimlerinin bir tecellisi olan şefkat ile aşkı, başka isimler altında tekrar tahlil eder. Fakat farklı açılardan bakarak şefkat hakikatinin bir başka veçhesini nazara verir.

*Aşk yerine, kurbiyet ile velayet-i suğrayı

*Şefkat, yerine de akrebiyet ile velayet-i Kübra isimlerini koyar.

Velayet yollarının bu ince sırlarını anlatmak içinde Güneş misalini verir.

Güneş misalinde de Güneşe yapılacak yolculuğu:

a) Zâtına yolculuk

b) Sıfatlarına yapılan yolculuk olarak ikiye ayırır.

1) Zâtına yapılacak olan yolculuğun, çok uzun ve meşakkatli ve hatarlı olmasına mukabil;

2) Sıfatlarına yapılacak olan yolculuğun Güneşteki nuraniyet sırrını nazara vererek, daha kısa ve daha kolay ve de emniyetli olduğunu ifade eder.

Bu misaldeki:

Güneşin zâtına yolculuğu: Tasavvuf berzahıyla kurbiyet esaslarıyla, aşk mesleğiyle erişilecek nihai makamın, velayet-i suğra olduğunu;

Güneşin sıfatlarına yapılacak olan yolculuğunda tasavvuf berzahına girmeden veraset-i nübüvvet zıllinde, sahabi mesleği olan şefkata mazhariyet ve akrebiyetin inkişafıyla gidilen yolla da velayet-i Kübra der.

Velayet esasta Allah’ın cc kurbiyetini ona yakınlık kazanmayı, onun şefkat ve merhametini celbederek rızasını kazanmayı hedef ittihaz eden bir meslektir. Peki Allaha yakınlığın mahiyeti ve keyfiyeti nasıldır.?

وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ

“biz ona(insana) şah damarından daha yakınız”(Kaf:50: 16) ayetine göre zaten Allah bize yakındır. Fakat biz Ondan uzağız. İşte tam bu noktada Üstad, bu uzaklığı giderecek olan manevi yolculukta kurbiyet yerine akrebiyeti tercih ederek, onun da inkişaf ettiren bazı esaslar ve özellikler üzerinde durur.

AKREBİYETİ İNKİŞAF ETTİREN VE ŞEFKATİ CELBEDEN ESASLARDAN BAZILARI:

1.Cenab-ı Hakkın, Zât, sıfat, esma, fiil ve şuunatlarını tefekkür-ü imaniden gelen, miracı marifetle tezyidine çalışmak.(14)

2. Meşrebimizinde esaslarından olan, acz ve fakr ile kusurunu bilip, bir eline istiğfarı diğer eline de duayı vererek, Rahmet-i İlahiyenin şefkatini celbedip akrebiyet-i ilahiyenin inkişafı için nazar-ı merhametine mazhariyet kesbetmek.

3. Madem mesleğimiz sahabi mesleğidir. Onlar zahirden hakikata geçmek ve akrebiyet-i İlahiyenin inkişafı için:

*Veraset-i nübüvvet sırrıyla

*İnsibağ ve ini’kasla

*Bir kademde, bir sohbette

*Uzun zaman ve mekânlarda seyr-i süluka mecbur olmadan

*Cezb ve lütuf ile zahirden hakikate geçebiliyorlardı.

*Çünkü bu inkişaf anî ve def’i dir.

O zaman sende “velev bir ders olsun” sırrını göz ardı edip, bir derse ve bir sohbete bile katılanları küçük görme. “Hak yolunda kim olursa olsun kendinden daha iyi olma ihtimaliyle enaniyetten vazgeçip ihlâsı kazanmaya çalış.

4.Şefkate mazhariyetle, akrebiyet-i ilahiyenin inkişafı için teyakkuzda olmak önemlidir. Çünkü bu inkişaf kesbi olmayıp, vehbi olduğundan tasavvufta olduğu gibi, belirli bir zaman ve mekân dilimiyle tehdit edilmemiştir.

5.Bazen de bu in’ikas, insibağ ve müessiriyet gibi hakikatlerin tecellisi mazharın kabiliyet ve liyakate bakmaz.

Çünkü denilmiştir ki “Hak vergisi kabiliyete bakmaz” onun için bazı adamlar görür ve derler ki “Bunlar mı hakikat kahramanları ve dünyaya karşı meydan okuyan? Heyhat! Bunlar nerede, evliyaları bu zamanda âciz bırakan bu kudsî hizmet mücahidleri nerede” dost isen inkisar-ı hayale uğrarsın, muarız isen kendi muhalefetini haklı bulursun.

“Madem öyledir; hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma! Dünyayı yutan büyük letaiflerini onda batırma.”

HÂSIL-I KELAM:

 “Tevfik-i ilahi refiki olan adam, tarikat (tasavvuf) berzahına girmeden zahirden hakikate geçebilir. Seriüsseyr olan bu zamanın evladına kısa ve selametli bir tariki ihsan etmek rahmet-i hakimenin şanındandır.”(15)

Dipnotlar

1-Sözler: 532

2- Sözler:574

3-Mektubat: 500

4-Mesnevi-yi Nuriye (Nesil):208

5- Sözler: 866

6- Mesnevi-yi Nuriye (Nesil):153

7-Mesnevi-yi Nuriye (Nesil):217

8-Şualar: 512

 9-Sözler: 56

10-Divanı Harbi Örfi:146

11-İ. Canan Hadis Külliyatı, 7.cilt, s: 264.

12-D.İ.A: 34.Cilt, s:416

13-Sözler:773-Mektubat:51-52

14-Sözler.1089, Emirdağ Lh:252

15-Mesnevi: 336

Yazan: Nail Yılmaz – cevaplar.org

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Manevî Hayata Hizmetleri

Üstad Said Nursi’nin Manevi Hayata hizmetleri   Bedîüzzaman Hazretleri hayatını ‘eski Said’ ve ‘yeni Said’ …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Haşir Risalesi örneğinde, ‘basit ve avam lisanı ile’ başarılan.. / Mustafa H. Kurt

CUMHURİYETLE YAŞIT denilebilecek tarihinde her türlü baskı, yasaklama ve anti-propaganda faaliyetlerine maruz kalmasına rağmen günden …

Kapat