Bediüzzaman peygamberimizin muallim misyonuna eserinde büyük tahşidat yapar, farklı yerlerde peygamberin bu görevini çok yönlü anlatır.
Her muallim kelimesinin geçtiği yerde peygamberimizin adını veremezdi, Bediüzzaman edebiyatının özelliklerinden biri bu; bir yeni kavram ile nisbeten perdeli ve ironik peygamberi anlatarak çağın telakkileri ile misyonu yakınlaştırır, yoksa bir nebi / resul kelimesi bu misyonları ifade etmiyor.
Bu kâinat, nasıl ki kendini icad ve idare ve tertip eden ve tasvir ve takdir ve tedbir ile bir saray gibi, bir kitap gibi, bir sergi gibi, bir temâşâgâh gibi tasarruf eden Sâniine ve Kâtibine ve Nakkâşına delâlet eder.
Allah yaratıyor, icad ediyor, sonra onu düzenliyor, bölümlere ayırıyor, sonra ona şekil veriyor tasvir ediyor, arkasından sınırlarını belirliyor, takdir ediyor, sonra onun hayatının devamı için tedbirler alıyor. Sürekliliğini temin için ihtiyaçlar üretiyor ve temin ediyor. Öyle ki yaptığı yer bir saray, bir kitap, bir sergi, bir temaşagâh. Bütün bu yapılanlardan sonra;
Öyle de, kâinatın hilkatindeki makàsıd-ı İlâhiyeyi bilecek ve bildirecek (kainatın yaratılışındaki ilahi maksatları bilecek insanlara bildirecek bir muallim öğretmen gerekecek)
ve tahavvülâtındaki Rabbânî hikmetlerini talim edecek (evren sürekli değişiyor, bu değişimlerin anlamlarını hikmetlerini insanlara talim ettirecek bir öğretmen mulallim gerekecek)
ve vazifedarâne harekâtındaki neticeleri ders verecek ve
mahiyetindeki kıymetini
ve içindeki mevcudatın kemâlâtını ilân edecek
ve o kitab-ı kebîrin mânâlarını ifade edecek bir yüksek dellâl,
bir doğru keşşaf, bir muhakkik üstad,
bir sâdık muallim istediği ve iktiza ettiği ve herhalde bulunmasına delâlet ettiği cihetiyle, elbette bu vazifeleri herkesten ziyade yapan bu zâtın hakkaniyetine ve bu kâinat Hâlıkının en yüksek ve sadık bir memuru olduğuna şehadet ettiğini bildi.(bu metinde yaratmak fiilinin ayrıntısı ile muallim arasında bağlantılar kurar)
O sahralarda, o çöllerde, âdetlerini muhafazada çok mutaassıp ve asabiyetlerinde fevkalâde inatçı ve kasâvet-i kalb ve merhametsizlikte emsalsiz ve hattâ diri diri kızlarını toprağa gömüp öldürürlerken müteessir bile olmayan pek çok vahşî kavimler oturmakta idiler. O zât-ı nuranî, kısa bir zamanda, o kavimlerin ahlâk-ı seyyielerini kaldırarak ahlâk-ı hasene ile tebdil ettirdi. Hattâ, o zât-ı mürşidin (a.s.m.) telkin ettiği iman nuru sayesinde, o vahşî insanlar, insan âleminde insanlara muallim oldular.
Önceki cümlede yaratılışın gereği muallim misyonunu anlattı, burada ise insanlara dönük muallim misyonunu anlatıyor. İnatçı, kalpleri kızlarını gömecek kadar merhametsiz,vahşi kavimlerin, kötü ahlaklarını kaldırdı yerlerine güzel ahlakları koydu. İşte bu o muallimin öğretmedeki başarısıdır ki onları insanlara da muallim yaptı. Hazreti Ömer bazan ağlar bazan da gülermiş; “Neden ağlıyorsun?” “Kızımı gömerken, baba, ayağın toz oluyor, dur, dedi, ayağımı temizledi. Ona ağlıyorum. Sonra annem bize helvadan put yapardı önce tapınır sonra yerdik. Ona, yapılan işin garipliğine gülüyorum” der. Sonra şehir tesis etmek belediyecilik etmede büyük başarıları olan bir insandı.
Aşağıdaki cümlede muallim kelimesinin daha ince teferruatını ayrıntısını anlatır, tek anlama tek boyuta kanaat etmiyor.
Hem madem bu kadar gösterdiği âsâr-ı lütuf ve merhamet ve garaib-i san’at ile zîşuura kendini tanıttırmak ve sevdirmek ister. Elbette, zîşuurlardan arzularını ve onlardaki marziyâtı ne olduğunu, bir mübelliğ vasıtasıyla bildirecektir.
Öyle ise, zîşuurlardan birisini tayin edip onunla o rububiyetini ilân edecektir. Ve sevdiği san’atlarını teşhir için, bir dellâlı kurb-u huzuruna müşerref edip teşhire vasıta edecektir. Ve o ulvî makàsıdını sair zîşuurlara bildirmekle kemâlâtını izhar etmek için birisini muallim tayin edecektir. Ve şu kâinatta derc ettiği tılsımı ve şu mevcudatta gizlediği muammâ-i rububiyeti mânâsız kalmamak için (bu cümle de enteresan, mevcudata gizlenen rububiyetin muammaları onunla açıklık kazanacaktır, esrarlı bir cümle, mevcudata gizlenen Rububiyetin sırlarını okuyan Bediüzzaman’dır da)
herhalde bir rehber tayin edecektir. Ve gösterdiği ve enzârın te mâşâsına neşrettiği mehâsin-i san’at faidesiz ve abes kalmamak için, onlardaki makàsıdı ders verecek bir rehber tayin edecektir. Hem marziyâtını zîşuurlara tebliğ etmek için, birisini bütün zîşuurların fevkinde bir makama çıkaracak ve marziyâtını ona bildirecek, onlara gönderecektir.
(Miraç da onun muallimliğinin gereği bir harekettir. Çünkü tanıtıp öğreteceği uluhiyetin sırları, memleketi Rabbaniyetin ayrıntısı, dinin hakaikinin arka planı ancak miraç ile gerçekleşebilir. Kainat mektebinin en büyük muallimi o mektebin bütün derslerini ancak miraç ile talim edecektir)
Madem hakikat ve hikmet böyle iktiza ediyor. Ve şu vezâife en elyak Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdır. Çünkü, bilfiil, en mükemmel bir surette o vazifeleri yapmıştır. Teşkil ettiği âlem-i İslâm ve gösterdiği nur-u İslâmiyet, bir şahid-i âdil ve sadıktır. Öyle ise, o Zât, doğrudan doğruya, bütün kâinatın fevkine çıkıp, bütün mevcudattan geçip, bir makama girmek lâzımdır ki, bütün mahlûkatın Hâlıkı ile umumî, ulvî, küllî bir sohbet etsin. İşte, Mirac dahi bu hakikati ifade ediyor.
Elhasıl: Madem şu azîm kâinatı, mezkûr maksatlar gibi çok azîm makàsıd ve çok büyük gayeler için şu surette teşkil, tertip ve tezyin etmiştir. Hem madem şu mevcudat içinde şu umumî rububiyeti bütün dekaikiyle, şu azîm saltanat-ı Ulûhiyeti bütün hakaikiyle görecek insan nev’i vardır. Elbette o Hâkim-i Mutlak, o insanla konuşacaktır, makàsıdını bildirecektir.
- Çanakkale Şehitlerine - 18 Mart 2023
- 12 Mart Erzurum’un Düşman İşgalinden Kurtuluşu ve İstiklâl Marşı - 11 Mart 2023
- Mustafa Kavurmacı ile İlgili Bir Hatıra - 20 Kasım 2022
- Zafer Ayı Ağustos - 28 Ağustos 2022
- Kırkıncı Hoca, Hikmet Parıltıları - 22 Temmuz 2022
- Orhan Pamuk Maceram - 28 Ocak 2022
- Bir Yayıncıdan Rica - 3 Kasım 2021
- Resim ve Heykel Sanatı ve Denizli - 25 Ekim 2021
- Türkiye’nin Romanı Olarak Gün Doğmadan.. - 20 Ekim 2021
- Henri Troyat ve Lev Tolstoy Biyografisi - 9 Eylül 2021