Ana Sayfa / Yazarlar / Risale-i Nur’daki Peygamberimizin (asm) İmajları: “Tercüman” / Prof. Dr. Himmet UÇ

Risale-i Nur’daki Peygamberimizin (asm) İmajları: “Tercüman” / Prof. Dr. Himmet UÇ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Bediüzzamanın izahlarında ‘Tercüman Peygamber’

Bediüzzaman Peygamberimize tercüman diyor. Tercüman iki öğenin arasında anlaşılmayan bir konuyu, olayı, temayı tercüme eden, anlaşılır hale getiren demektir. Veya bir hali, bir vaziyeti, bir durumu tam anlaşılır hale getirmektir.

Peygamber olmadan önce peygamberimiz yüksek ahlaki değerlere ve davranışlara sahipti, onun yaşayışını gören onun durumunu ahlaki değerleri tam yansıttığından yansıtma yönünden bir tercüman olarak görürdü “Nübüvvetten evvel ondaki ahlâk-ı hamîdenin kemâline tercüman olan ‘Muhammedü’l-Emin’ unvanıyla iştihar etmiştir.” Ahlakı insanların kendisine emniyet edilir insan ismini vermişti.

“Evet, madem dost ve düşmanın ittifakıyla, zât-ı Ahmediye (a.s.m.) mehâsin-i ahlâkın en yüksek mertebelerine mazhardır. Ve madem bil’ittifak nev-i beşer içinde en meşhur ve mümtaz bir şahsiyettir. Ve madem, binler mucizâtın delâletiyle ve teşkil ettiği âlem-i İslâmiyetin ve kemâlâtının şehadetiyle ve mübelliğ ve tercüman olduğu Kur’ân-ı Hakîmin hakaikinin tasdikiyle, en mükemmel bir insan-ı kâmil ve bir mürşid-i ekmeldir. Ve madem semere-i ittibâıyla milyonlar ehl-i kemal, merâtib-i kemâlâtta terakki edip saadet-i dâreyne vâsıl olmuşlardır. Elbette o zâtın sünneti, harekâtı, iktidâ edilecek en güzel nümunelerdir ve takip edilecek en sağlam rehberlerdir ve düstur ittihaz edilecek en muhkem kanunlardır. Bahtiyar odur ki, bu ittibâ-ı Sünnette hissesi ziyade ola. Sünnete ittibâ etmeyen, tembellik ederse hasâret-i azîme, ehemmiyetsiz görürse cinayet-i azîme, tekzibini işmam eden tenkitise dalâlet-i azîmedir.

Yukardaki cümlede tercümanlığının bir yanını nazara verir Bediüzzaman Kur’an-ı Hakim’in hakikatlerinin tercümanıdır. Kur’an’ın hakikatlerinin ilk açıklayıcısı, insanlara tercüme edicisi Peygamberimizdir (asm) Bu tercüman olmanın ayrıntısı onun hadislerinde vardır.

Evet, bu kâinatı bu derece in’âmât ile dolduran Zât-ı Kerîm-i Zülcemâl, zîşuurlardan o nimetlere karşı şükür istemesi, zarurî ve bedihîdir. Hem bu kâinatı bu kadar mucizât-ı san’atla tezyin eden o Zât-ı Hakîm-i Zülcelâl, elbette, bilbedâhe, zîşuurlar içinde en mümtaz birisini Kendine muhatap ve tercüman ve ibâdına mübelliğ ve imam yapacaktır. Hem bu kâinatı had ve hesaba gelmez tecelliyât-ı cemal ve kemâlâtına mazhar eden o Zât-ı Cemîl-i Zülkemal, elbette, bilbedâhe, sevdiği ve izharını istediği cemal ve kemal ve esmâ ve san’atının en câmi ve en mükemmel mikyas ve medarı olan bir zâta, herhalde en ekmel bir vaziyet-i ubudiyeti verecek ve onun vaziyetini sairlerine nümune-i imtisal edip herkesi onun ittibâına sevk edecek. Tâ ki o güzel vaziyeti başkalarında da görünsün”

Yukardaki cümlede tercüman kelimesi peygamberin Allah ile insanlar arasında insanların Allah’ı anlamasını sağlayan bir aracı olmasıdır. Vahiyler Allah’ın insanlardan istediklerini peygamber aracılığıyla insanlara bildiren olgulardır. Bir vasıta olmasaydı kainatın ve varlıkların misyonu ve fonksiyonu bilinemezdi.. Peygamberimiz bu anlamı anlaşılamayan kainatın manasını çözmek için uzun süre Hira’ya gitti ve birgün melekût âleminden Cebrail gelerek Vâcib ül Vücud’un esrarını ona açtı, tercüme etti, o da insanllara tercüme etti.

“Tercüman-ı Kelâm-ı Ezelî, ervahları görüyor, melâikelerle sohbet ediyor, cin ve insi de irşad ediyor.” Bu cümlede peygamberimiz, yine Kur’an’ın anlamlarını insanlara tercüme eden bir misyonda görünüyor.

“Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, hem beşerdir, beşeriyetitibarıyla beşer gibi muamele eder; hem resuldür, risalet itibarıyla Cenâb-ı Hakkın tercümanıdır, elçisidir. Risaleti, vahye istinad eder. Vahiy iki kısımdır:

Biri vahy-i sarihîdir ki, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm onda sırf bir tercümandır, mübelliğdir, müdahalesi yoktur:” Bu cümlede tercüman Cenab-ı Hak’kı insanların akılları oranında, nisbetinde onlara anlatan bir aracıdır. Daha sonraki cümlede ise vahyin bir çeşidinde peygamberimizin sadece bir tercüman olmasıdır.

“hem saltanat-ı Rububiyetin dellâlı ve mübelliğ-i marziyâtı ve kitab-ı kâinatın tercüman-ı âyâtı” Buradaki tercümanlık misyonu Kur’an dan sonra gelen harfleri nesnelerden ve olaylardan oluşan kainat kitabının insanlara anlatılması tercüme edilmesidir.Varlık ayetlerini tercüme eder Kur’an fiziki olarak kainatın önemli üyelerini izah eder, peygamberimiz de aynı durumdadır. Bir inek, bir arı, bir zeytin gibi büyük nimetler onun dilinde gerçek izahlarını bulur. Bir ateş de öyle, su da öyle.

Semavat onun anlatımı ile gerçek yerini alır, yıldızlara tapan insanlara izah eder. Tercüme eder.

“o Kur’ân’a, âlemde en makbul, en yüksek, en hâkimâne bir makam-ı hürmet ve bir mertebe-i muvaffakiyet vermesiyle onu tasdik ve imza ettiği gibi; İslâmiyetin menbaı ve Kur’ân’ın tercümanı olan zâtın (a.s.m.) herkesten ziyade ona itikad ve ihtiramı ve nüzûlü zamanında uyku gibi bir vaziyet-i nâimanede bulunması ve sâir kelâmları ona yetişememesi ve bir derece benzememesi ve ümmiyetiyle beraber gitmiş ve gelecek hakikî hâdisât-ı kevniyeyi gaybiyâne, Kur’ân ile tereddütsüz ve itminan ile beyan etmesi ve çok dikkatli gözlerin nazarı altında, hiçbir hile, hiçbir yanlış vaziyeti görülmeyen o tercüman

“bu cümlede de Kur’an ın tercümanıdır ve ikinci tercüman kelimesinde ise tercümede doğru ve hile olmamasıdır.

“Sen de görüyorsun ki, o ferman-ı âzamda öyle icazkâr bir turra var ki, hiçbir vechile kabil-i taklit değil. Senin gibi sersemlerden başka herkes, o ferman padişahın fermanı olduğunu kat’î bilir. Ve o parlak yâver-i ekremde öyle nişanlar var ki, senin gibi körlerden başka herkes, o zâtı padişahın pek doğru tercüman-ı evâmiri olduğunu yakinen anlar.

Kur’ân gibi bir fermanla o şahsı, Zât-ı Zülcelâlin has ve sadıkbir tercümanı olduğunu bildirsin.” Bu cümlede Allah’ın emirlerinin insanlara tercümadırır, bir de doğru bir tercümandır. Yanlış anlaşılmalara neden olmaz.

“Ve şu kâinatın neticesi ve en mükemmel meyvesi ve Hâlık-ı Kâinatın tercümanı ve sevgilisi olan o zât-ı mübarekin tamam-ı mahiyeti ve hakikat-i kemâlâtı, siyer ve tarihe geçen beşerî ahval ve etvâra sığışmaz. Meselâ, Hazret-i Cebrail ve Mikail iki muhafız yaver hükmünde gazve-i Bedir’de yanında bulunanbir zât-ı mübarek, çarşı içinde bedevî bir Arapla at mübayaasında münazaa etmek, birtek şahit olan Huzeyme’yi şahit göstermekle görünen etvârı içinde sığışmaz.” Bu cümlede ise kainatın yaratıcısının tercümanıdır, öyle ya kainatın yaratılış maksatlarını insanlara izah eden biri lazımdır, bu türcüman ise Peygamberimizdir.

“ve sâir kelâmları ona yetişememesi ve bir derece benzememesi ve ümmiyetiyle beraber gitmiş ve gelecek hakikî hâdisât-ı kevniyeyi gaybiyâne, Kur’ân ile tereddütsüz ve itminan ile beyan etmesi ve çok dikkatli gözlerin nazarı altında, hiçbir hile, hiçbir yanlış vaziyeti görülmeyen o tercümanın bütün kuvvetiyle, Kur’ân’ın herbir hükmüne iman edip tasdik etmesi ve hiçbir şey onu sarsmaması; Kur’ân semâvî, hakkaniyetli ve kendi Hâlık-ı Rahîminin mübarek kelâmı olduğunu imza ediyor.”

Bu cümlede tercümanın denetlendiği halde tercümede olayları izah etmede yanlışının olmadığı nazara verilir.

“Elinde, bu kâinat Sahibinin bir fermanı bulunduğu ve o fermanı her asırda üç yüz milyondan ziyade insanların kabul ve tasdik ettikleri ve o ferman olan Kur’ân-ı Azîmüşşanın, yedi vech ile harika olmasıdır. Ve bu Kur’ân’ın, kırk vech ile mu’cize olduğu ve Kâinat Hâlıkının sözü bulunduğu, kuvvetli delilleriyle beraber Yirmi Beşinci Söz ve Mu’cizat-ı Kur’âniye namlarındaki ve Risale-i Nur’un bir güneşi olan meşhur bir risalede tafsilen beyan edilmesinden, onu, ona havale ederek dedi: “Böyle ayn-ı hak ve hakikat bir fermanın tercümanı ve tebliğ edicisi bir zâtta (a.s.m.), fermana cinayet ve ferman sahibine hıyanet hükmünde olan yalan olamaz ve bulunamaz.” Burada Kur’an’ın aynı hak ve hakikat olduğunu Peygamberimizin de onun tercümanı olduğunu nazara verir.

Bediüzzaman tercümanlık görevini ifa eden Peygamberimizin bu fiilinin birçok yönünü nazara verir. Bunlar da onun ahvali ve ehadisi ile genişletilebilir.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Sosyal Medyada Çocuk Fotoğrafları

İnsan olarak birçok psikolojik ihtiyacımız var. Bunlardan biri görülmek, fark edilmek. Biz görünmeyi, görünür olmayı seviyoruz. …

Kapat