Risale-i Nurdan İstifade Mertebeleri

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

1. Bölüm

Bu bölümde, Risale-i Nurların 90 yıla yakın bir zamandır her kesimden insan tarafından sürekli okunmasına rağmen okuyucuları usandırmamasının sebepleri üzerinde duracağız. “Risale-i Nurlardan tam istifade nasıl olur? Nurlardan istifadenin mertebeleri nelerdir? Nur Risalelerinden hakkıyla istifade etmek şahsın hayatında neleri değiştirir?” sorularına cevap vermeye çalışacağız. Lahika mektuplarında Nur talebelerinin Hazret-i Üstada yazdıkları fıkralarda (kısa yazı, mektup) Risale-i Nurlardan istifadenin sırları açıklanmaktadır. Bu mektuplardan bir kısmını burada ele alarak bazı hizmet ölçülerini tespit edip sizlere arz edeceğiz.

İlk olarak Barla Lahikasındaki bir mektuba bakalım. Re’fet Bey’in yazdığı mektuba Bediüzzaman Hazretleri şöyle cevap vermektedir:

“Mektubunuzda Risale-i Nur’un mizanlarını her okudukça daha ziyade istifade ettiğinizi yazıyorsunuz. Evet, kardeşim, o risaleler Kur’ân’dan alındığı için kut ve gıda hükmündedir. Her gün ihtiyaç gıdaya hissedildiği gibi, her vakit bu gıdâ-yı ruhânîye ihtiyaç hissedilir. Senin gibi ruhu inkişaf edip kalbi intibaha gelen zâtlar okumaktan usanmaz. Bu Kur’ânî risaleler, sair risaleler gibi tefekküh (meyve) nev’inden değil ki, usanç versin. Belki tegaddîdir.”

Re’fet Bey, Bediüzzaman Hazretlerine yazdığı bir fıkrada Risale-i Nurların insanı usandırmaması ve a’zami derecede istifade etmenin şartlarından birini de şöyle açıklıyor:

“Sözleriniz mürşidâne ve çok yüksek olduğundan, gayet dikkatli ve tahlil ederek okunmak icap ediyor. Serdeylediğiniz delâil-i akliye ve mantıkiye o kadar tatlı ve hayret-bahştır ki, insan okudukça okuyor ve nâmütenahi bir zevk-i manevi hissederek hiç elinden bırakmak istemiyor. Bu sebeple, bir defa okumak kâfi değil. Hepsi yanında bulunup daima okumalıdır.”

Risale-i Nurun insanları usandırmamasının başka bir sebebi de bir mektupta şu cümleler ile açıklanıyor:

Zira mütalâasına doyamıyorum. Ne kadar okursam okuyayım, diğer bir okuyuşumda, okumamış gibi oluyorum. Ve yeni bir eser okur gibi oluyorum. Hadsiz bir zevk-i manevi ve nihayetsiz bir hazz-ı ruhî ile okuyorum. İşte gerek Sözler ve Mektubat ve gerekse Remizlerin en harika vasfı, zannedersem bu ince noktada olsa gerektir. Âsâr-ı saireyi (diğer eserleri) bir defa okuyunca, ikinci bir defa okumaya o kadar heves uyanmıyor. Kur’ân-ı Hakîmin envârını ne kadar okursam okuyayım, def-i cû’ edemiyorum (açlığımı gideremiyorum).

Risale-i Nur’daki hakikatlerin gıda hükmünde olduğunu ifade eden Hazret-i Üstad, başka bir eserde bunlardan tam istifade etmenin şartlarından birisini de şu şekilde ifade ediyor:

Masumların ve ihtiyar ümmilerin yazılarının tashihinde çok zahmet çektim. Vakit müsaade etmiyordu. Hatırıma geldi ve manen ihtar edildi ki: “Sıkılma! Bunların yazıları çabuk okunmadığından, acelecileri yavaş yavaş okumaya mecbur ettiğinden, Risale-i Nur’un gıda ve taam hükmündeki hakikatlerinden hem akıl, hem kalb, hem ruh, hem nefis, hem his, hisselerini alabilir. Yoksa yalnız akıl cüz’î bir hisse alır, ötekiler gıdasız kalabilirler. Risale-i Nur, sair ilimler ve kitaplar gibi okunmamalı. Çünkü ondaki iman-ı tahkikî ilimleri, başka ilimlere ve marifetlere benzemez. Akıldan başka çok letâif-i insaniyenin kut ve nurlarıdır.”

Risale-i Nurlarda bu babda, daha pek çok ifade ortaya konulabilir. Burada bu kadarıyla yetineceğiz. Şimdi alıntıladığımız kısımla ilgili önemli gördüğümüz bazı hizmet ölçülerinin altını çizmek ve yukarıda bahsi geçen sorulara cevap vermek istiyoruz.

Ölçü: İnsanlar fıtraten gıdaya muhtaçtırlar. Her gün gıda aldığımız halde, ihtiyacın tekrarlanması sebebiyle, maddi gıdaları tüketmekten asla usanç duymayız. Çünkü gıdaya ihtiyaç tekerrür ettiğinden tekrarı lezzet verir. Fakat bir meyveyi her gün her gün yemeye fazla tahammül edemeyiz. İnsan fıtratı gereği maddi gıdaya muhtaç olduğu gibi, manevi gıdaya da ihtiyaç duyar. İman hakikatleri, insanın manevi gıdasıdır. Diğer ilimler ise meyve hükmündedir. Risale-i Nurlar envar-ı imaniye ve esrar-ı Kur’aniyeyi izah ve ispat ettiği için ve manevi gıda hükmünde olduğundan insanı usandırmaz. İman hakikatlerinin okunması, yazılması, açıklanması, tefekkürü, tezekkürü manevi gıda olduğundan usanmak şöyle dursun belki tekrarında taze bir şevk, ulvi bir zevk, hoş bir feyz ve lezzet vardır. İşte Risale-i Nurlar bu sırra mazhar olduğundan, 90 yıldır her kesimden insanın bıkmadan usanmadan okuduğu, elinden düşürmediği bir eserdir.

Ölçü: Maddi gıda, vücuda girdiği zaman nasıl bütün beden azalarına ihtiyaç duydukları maddeler ilahi bir nizamla dağıtılır. Aynen onun gibi manevi gıdalardan da akıl, kalp, ruh, his, nefis ve sair latifeler yine aynı ilahi nizamla hisselerini alırlar. Risale-i Nurlar da aklın, kalbin, ruhun, hissin, nefsin ve diğer latifelerin gıdası olduğundan her birini niyet ederek okunmalıdır. Azami istifade etmek isteyen kişi şu şekilde okuma yapmalıdır: Aklınla oku, aklının gıdası için oku. Kalbinle oku, kalbini doyur. Ruhunla oku, ruhunu inkişaf ettir. Hissinle oku, hissiyatına esir olma, onlara hükmetmeyi öğrenmek için oku. Nefsine oku, en evvel bu hakikatlere sen muhtaçsın, nefsini ıslah etmek için oku. Manevi latifelerini beslemek için oku. Her okumada latifelerinin ayrı ayrı zevk-i manevisi vardır. Oku ki latifelerin aç kalmasın.

Ölçü: Hakaik-i imaniyeden tam istifade, ancak ruhun inkişafı, kalbin intibahı ile olur. Maneviyatla meşguliyet gafleti dağıtır. Ruhu geliştirip olgunlaştırır. Risale-i Nur’dan yapılan her okuma, Nur talebelerinde manevi gelişime ve olgunlaşmaya sebep olur. Yalnız bu okumanın bazı şartları vardır. Risaleleri dikkatle okuyup anlayarak, inceleyerek, araştırarak, mevzular arasında bağ kurarak, bir mesele hakkında Bediüzzaman Hazretlerinin Risale-i Nur külliyatındaki bütün açıklamalarına külli bir nazarla muhatap olarak okunmalıdır. Tahlil, tetkik ve tahkik tarzındaki bu okuma, Nur talebelerini maneviyatta ileriye taşır. İstifadeyi artırır. Risale-i Nurları şevkle, zevkle okumaya ve imani meselelerde derinleşmeye vesile olur.

Ölçü: İmani meseleler, perdeli olduğundan bir defa okumak yeterli olmaz. O hakikatler okundukça perdeler açılır. Sırlar keşfolur. İman, tahkiki hale gelir. İmanın nihayetsiz mertebelerinde terakki (yükselme) başlar. Bu da bitmez tükenmez bir şevki, doymak bilmez bir zevki, ulvi bir hazzı, son bulmaz bir iştah ve iştiyakı netice verir.

Ölçü: Risale-i Nurlardan istifadenin bir merdivenin basamakları gibi mertebeleri vardır. Bu mertebeleri Risale okumalarından edindiğimiz kanaatle “8 T” ile şöyle sıralayabiliriz: Taallüm, tenevvür, tekemmül, telezzüz, tefeyyüz, tagaddi, tahalluk ve terakki.

Yukarıda izah edildiği vecihle Risale-i Nurları okumak, manalarını tefekkür etmek, ehil olan insanlarla müzakere ve münazara yapmak, tahkik ve tedkik ile iman hakikatlerini akıl, kalp ve ruhuna nakşetmek taallüm mertebesidir. Nur talebesi bu faaliyetler neticesinde ilim sahibi olur. Üstad Bediüzzaman Hazretleri: “Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim hakkatli bir âlimi olabilir.” cümlesiyle bu mertebeye işaret ediyor.

Tenevvür mertebesi, insanın iç âlemini ilimle beslemesidir. Bu suretle aklın, kalbin, ruhun, hissiyatın ve latifelerin hakikat nurlarıyla nurlanmasıdır. Nur talebelerinin bunu bir hocadan ders alarak değil de kendi kendine çalışarak elde etmesi bu asırda Risale-i Nurlara has bir özelliktir. Üstad Bediüzzaman bu hususa şöyle işaret etmekte:

Aynen öyle de, manevi bir elektrik olan Resâilü’n-Nûr dahi gayet yüksek ve derin bir ilim olduğu halde, külfet-i tahsile ve derse çalışmaya ve başka üstâdlardan taallüm edilmeye ve müderrisînin ağzından iktibas olmaya muhtaç olmadan, herkes derecesine göre o ulûm-u âliyeyi, meşakkat ateşine lüzum kalmadan anlayabilir. Kendi kendine istifade eder. Muhakkik bir âlim olur.”

Tekemmül mertebesi, taallüm ve tenevvür ameliyesinin sonucunda insanda meydana gelen maddi/manevi olgunluktur. Bu mertebede Nur talebeleri imanda, ihlâsta, ibadette, takvada ve sünnet-i seniyenin ittibaında ciddi mesafe kat ederler. Şahsi ve sosyal hayatta bu mertebenin tezahürleri görünmeye başlar. Kur’an ve iman hizmetlerinde ciddiyet, sadakat, sebat, metanet, gayret, himmet ve hamiyet ziyadeleşir. Her bir Nur talebesi, bu mertebede Kur’an namına vazifedar olduğunun idrakiyle yaşar. Kalben, kâlen ve hâlen bu istikamette hayatını tanzim eder. Hazret-i Üstad bu mertebeye vasıl olan Nur şakirtlerini şöyle vasf ediyor:

“Risale-i Nur’un hakikî şakirtleri, neşriyat-ı diniyelerinde ve ittibâ-ı sünnetteki ibadetlerinde ve içtinab-ı kebâirdeki takvâlarında, Kur’ân hesabına vazifedar sayılırlar.”

Telezzüz mertebesi, diğer mertebelerden hâsıl olan manevi zevk ve lezzettir. Bu mertebede Nur talebesi itikatta, ibadette, takvada ve ittiba-ı sünnette manen lezzete gark olur. Nurların meşguliyetinin lezzetini hiçbir şeye değişmez. Bir gün bile iman hakikatlerinden ayrı kalamaz hale gelir. Risale-i Nurun kahraman bir şakirdi olan Sabri ağabey bu mertebeyi şu cümleleriyle özetliyor:

“Sözler sayesinde şu bir seneyi mütecaviz bir müddetten beri şevkle taallüm, inayetle tefeyyüz, tergible tenevvür, hâhişle telezzüz, işaretle tahallûk, tedriçle tekemmül tarikinde ilerlemeye sâî bulunduğum bu muayyen müddetin bir gününe, sabıkan geçirmiş olduğum umum hayatımın bile mukabil olamayacağı kanaatindeyim.”

Tefeyyüz mertebesindeki bir talebe; Risale-i Nurları okumaktan, yazmaktan, mütalaa ve müzakereden manen feyiz alır. Bu feyz, onu manen Nurların müştak bir talibi kılar. Hadsiz bir ihtiyaç ve iştiyakla Risale-i Nurlarla meşgul eder. Her bir risale tefeyyüz mertebesindeki şakirt için apayrı bir feyiz menbaıdır. Bir risaleyi diğerine tercih edemez hale gelir. Risale-i Nurdan tefeyyüz etmek insanın hayatını nasıl değiştireceğini Hüsrev Efendi şöyle anlatıyor:

“Sözlerinizin yani risalelerinizin her biri birer derya-yı azimdir. Sözlerinizden çok feyz alıyorum. O kadar ki, okudukça tekrar etmeyi istiyorum. Ve tekrarında duyduğum İlahi bir zevki tarif edemeyeceğim. Bugün sözlerinizden değil hepsini, bir tanesini alan insaf ile okusa, hakkı teslime ve münkir ise gittiği yolu terke, fasık ise tevbeye mecbur olacağına katiyen ümit varım.”

Re’fet bey de bu mertebedeki hissiyatını şöyle ifade etmektedir: “Artık sözünüzün hiçbirini diğerine tercih edemiyorum. Zira birine mühim derken, diğeri daha mühim ve bir diğeri daha ehem olarak kendini gösteriyor.”

Tagaddi mertebesi, Nur talebesinin Risale-i Nurlardan mükkemmelen maddi/manevi gıda almasıdır. Bu mertebedeki şakirde Risale-i Nurlar maddi/manevi ilaç gibi tesir eder. Üstad Hazretleri bu mertebeyi şöyle ifade ediyor: “Hem onun mektubunda Risale-i Nurun okuması Hüsrev’in hastalığına ilaç olduğu gibi, pek çok defalar da hatta geçen müthiş hastalığımda gelen doktora okudum. Hem ona, hem bana ilaç olduğunu gördük. Evet, manevi deva olduğu gibi bazen maddi ilaç da oluyor.”

Tahalluk mertebesi, Nur şakirdlerinin Kur’an ahlakıyla ahlaklanması mertebesidir. Bu mertebedeki bir talebe, Resul-i Ekrem’in (asm) güzel ahlakını hayatına tatbik eder. Ahlaki faziletlerde seçkin bir mümin olur. Bu mertebedeki bir Nur talebesi güzel ahlakıyla özü sözü doğru, istikametli, ihlâslı, Hakkın ve halkın sevgisine mazhar bir insan olur. Böyle bir insan nazar-ı dikkati celp eder. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri bu mertebeyi şöyle açıklıyor:

“Bu zamanda, lillâhilhamd, Sünnet-i Seniyye dairesinde kemâl-i imanı kazanan Risale-i Nur şakirtleri evliyaların, mürşidlerin nazar-ı dikkatini celb edecek vaziyeti aldığından, her zaman bulunan hakikî mürşidler, her halde bu zamanda Risale-i Nur şakirtlerine müşteri olurlar. Birisini elde etse, yirmi mürid kadar kıymet verirler.”

Terakki mertebesi, Risale-i Nur talebelerinin ulaştıkları maddi ve manevi kemali ifade eder. Bu mertebeye çıkan bir Nur talebesi, hayatını Risale-i Nur’a hasreder. Onun hakikatlerinin neşri için yaşar. Artık fena fi’r-Risale makamına çıkar. Risale-i Nurları kendi malı ve telifi gibi hisseder. Risale-i Nurlara hizmet onun hayatının yegâne gayesi olur. Risale-i Nura hizmetkârlığı en büyük ihsan kabul eder. Hizmetkârlığı maddi manevi payelere, makamlara tercih eder. Nur talebeleri bu mertebede Hulusi Bey’in ifade ettiği şu hakikati yaşar: “Sevgili Üstadım; evvelce arz ettiğim veçhiyle, ben artık bir şey için yaşadığımı zannediyorum. O da, Üstadım olan dellâl-ı Kur’ân’ın vazife-i memure-i mâneviyesini ifâda kendilerine pek cüz’î bir yardım ve Kur’ân hesabına cüz’î bir hizmetkârlıktan ibarettir.”

Bu mertebenin kemali, Üstadın tabiriyle, Isparta Kahramanları’nda tezahür etmiştir. Onlar, Risale-i Nurlara hizmeti, maddi manevi makamlara ve dünyevi saadetlere tercih etmişlerdi. Said Nursi Hazretleri, Isparta kahramanlarının bu hasletlerini şu cümlelerle övüyordu: “Bu şehre bir kutup ve bir gavs-ı azam gelse, dese: ‘Seni on günde velâyet derecesine çıkaracağım.’ Sen Risale-i Nur’u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın.”

Buraya kadar anlatılanları destekler nitelikte, Risale-i Nur Külliyatında, şüphesiz pek çok ifadeler vardır. “8 T” ile sembolleştirmeye çalıştığımız bu mertebeler, Nur talebelerinin manevi seyr-i sulûkü hükmündedir. Bu mertebeler birbiriyle bağlı ve iç içedir. Birbirinden destek alırlar. Biri birsiz olmazlar. Hakiki terakki, bu sekiz mertebede kemale ermektir.

Rabbim cümle Nur talebelerini ve bizleri bu makamların hakikatine mazhar kılsın. Âmin.

2.Bölüm

Nurdan Ölçüler’in bu bölümünde, Risale-i Nurlara hizmet etmenin dünyevi ve uhrevi neticelerini ele alacağız. Bilindiği gibi Risale-i Nur’un hareket tarzı, sünnet-i seniyeyi rehber alarak imana ve Kur’an’a halisen muhlisen hizmet etmektir. Bediüzzaman Hazretleri de ömrü boyunca bu minval üzere iman hakikatlerini yaymaya çalışmış, telif ettiği Risale-i Nur külliyatında ağırlıklı olarak imani meseleler üzerinde durmuştur. Her şâkirdin vazîfesi, yalnız kendi imanını kurtarmak değil, belki başkasının imanlarını da muhafaza etmeye mükelleftir. O da hizmete ciddî devam ile olur” ifadesi ile de Nur talebelerine imana hizmet etmeyi bir vazife olarak göstermiştir.

Üstad Hazretleri bu istikamette hareket eden talebelerine, Risale-i Nur’a hizmetin önemini şöyle bildirmektedir: Kardeşlerim! Katiyen biliniz ki, her yirmi dört saatte yirmi defa sarih isimlerle dua ve münacatlarımda bulunmakla beraber, Risâle-i Nûr’un sadık talebeleri unvanıyla yüz defadan ziyade ve niyet ve tasavvurca beş yüzden fazla bulunduğunuzu size haber veriyorum. Bundan, Risâle-i Nûr’a sadâkat ve hizmet, ne kadar ehemmiyetli olduğunu kıyas ediniz.”

Said Nursi Hazretleri Risale-i Nura hizmetin dünyada dahi bazı neticeleri olduğunu şu cümlelerle açıklamaktadır: “Risâle-i Nûr’un hizmetinde ekser şâkirdleri birer nevi‘ keramet ve ikram-ı İlâhî hissettikleri gibi, bu âciz kardeşiniz çok muhtaç olduğu için, çok nevilerini ve çeşitlerini hissediyor. Ve bu sıralarda bu havalideki şâkirdler, yeminle itiraf ediyorlar ki: “Biz nûrun hizmetinde çalıştıkça hem maişetçe, hem istirahat-ı kalbce bir genişlik, bir ferah zahir bir surette hissediyoruz.” Ben kendimce o kadar hissediyorum ki, nefis ve şeytanım dahi bedahete karşı hayret ederek sustular.”

Sevgili Üstadımız, kalemle Nurlara hizmetin dünyevi ve uhrevi faydalarını da şöyle sıralıyor:

“Beş türlü ibadettir:

1- En mühim bir mücahede olan ehl-i dalalete karşı manen mücahede etmektir.

2- Üstadına neşr-i hakikat cihetinde yardım suretiyle hizmet etmektir.

3- Müslümanlara iman cihetinde hizmet etmektir.

4- Kalemle ilmi tahsil etmektir.

5- Bazen bir saati bir sene ibadet hükmüne geçen, tefekkürî olan bir ibadeti yapmaktır.”

“Beş türlü dünyevî faidesi var:

1- Rızıkta bereket.

2- Kalpte rahat ve sürur.

3- Maişette sühulet.

4- İşlerinde muvaffakıyet.

5- Talebelik faziletini almakla, bütün Risale-i Nur talebelerinin has dualarına hissedar olmaktır.

Kalemle Nurlara hizmet ve sadâkatla talebesi olmanın iki mühim neticesi var:

1- Âyât-ı Kur’âniye işaretiyle, imanla kabre girmektir.

2- Bütün şakirdlerin manevî kazançlarına, Nur dairesindeki şirket-i maneviye sırrıyla, umum onların hasenatlarına hissedar olmaktır.

Hem bu talebesizlik zamanında, melaikelerin hürmetine mazhar olan talebe-i ulûm-u diniye sınıfına dâhil olup âlem-i berzahta talii varsa, tam muvaffak olmuşsa Hâfız Ali ve Meyvede bahsi geçen meşhur talebe gibi; şüheda hayatına mazhar olmaktır.”

Nur talebelerinin yüklendiği vazifenin önemi ve bunu elde tutmanın gereğini Hazret-i Üstad şöyle ifade etmektedir: Ey kardeşlerim! Dikkat ediniz! Vazifeniz kudsiyedir. Hizmetiniz ulviyedir. Her bir saatiniz bir gün ibadet hükmüne geçebilecek bir kıymettedir. Biliniz ki elinizden kaçmasın.”

Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı gibi bu zamanda imana hizmet son derece büyük bir öneme sahiptir. Risale-i Nura hizmetin manevi ve uhrevi pek çok neticeleri olduğu gibi maddi ve dünyevi meyveleri de vardır. Şimdi mezkûr ifadeler ışığında bazı hizmet ölçülerini tespit etmeye çalışalım.

Ölçü: Nur talebesi şahsını ve nefsini düşünerek hareket edemez, lakayt ve gayr-ı ciddi davranamaz. Her bir Nur talebesi, başkalarının imanlarını kurtarmakla da sorumlu olduğu için hizmetin gerektirdiği sadakat ve ciddiyeti son nefesine kadar muhafazaya çalışmalıdır. Ancak hizmet ölçüleriyle hareket edenler bu ciddiyeti ömrünün sonuna kadar devam ettirebilir. Aksi halde hizmet hezimete dönüşür, ulvi gayeler ve semereler heba olur.

Ölçü: İman hizmetinin hadimleri her daim dua alırlar. Başta Bediüzzaman Hazretleri olmak üzere umum Nur talebeleri ve ehli iman Nurun hadimlerine rahmet-i İlahiyenin reddine imkân vermeyeceği samimi duaları, kabule karin en masumane hallerde yapmaktadırlar. Sevgili Üstadımız bir mektubunda şöyle demektedir: Hem Risâle-i Nûr talebeleri, bu zamanda her cihetten ziyade hücuma maruz kaldıklarından, iman hususunda birbirine selâmet-i iman hakkındaki samimi ve masum lisanlarıyla ettikleri dualarının yekûnu öyle bir kuvvettedir ki, rahmet ve hikmet-i İlâhiye onun reddine müsaade etmez. Faraza, mecmuu itibariyle reddedilse, tek bir tanesi onların içinde kabul olunsa, yine her biri selâmet-i îmânile kabre gireceğine kâfi geliyor. Çünkü her bir dua umuma bakar.” Hizmet-i imaniye ve Kur’aniye kıyamete kadar devam ettikçe Nur talebeleri bu makbul dualardan istifade edeceklerdir.

Ölçü: Dünya hayatında rahat, huzur, bereket, başarı ve maişetini kolaylıkla temin etmek isteyen, dört elle hizmete sarılmalıdır. Risale-i Nurun ilk dönem talebeleri ve Hazret-i Üstad, bu neticeleri binler tecrübelerle yaşayıp arkadan gelenlere ders veriyorlar. Üstadın nefis ve şeytanını susturan bu apaçık hakikate bizim nefsimiz de kanaat etmelidir. Demek dünya ve ahiret saadetini isteyen ciddi ve halisane hizmet etmelidir.

Ölçü: Risale-i Nur hizmetinde en mühim vazifelerden birisi de kalemle hizmettir. Hazret-i Üstad, kalemle hizmetin beş türlü ibadeti içerdiğini ifade buyuruyor. Kalemle hizmetin Risale-i Nura talebeliğin en önemli bir şartı ve fazileti olduğunu Üstad şöyle ifade etmektedir: “Risâle-i Nûr’a intisâb eden zatın en ehemmiyetli vazifesi, onu yazmak veya yazdırmaktır ve intişarına yardım etmektir. Onu yazan veya yazdıran, Risâle-i Nûr talebesi unvanını alır. Ve o unvan altında, her yirmi dört saatte benim lisanımla belki yüz defa, bazen daha ziyade hayırlı dualarımda ve manevi kazançlarımda hissedar olmakla beraber, benim gibi dua eden kıymettar binler kardeşle­rim ve Risâle-i Nûr talebelerinin dualarına ve kazançlarına dahi hissedar olur.

Ölçü: Risale-i Nur yoluyla iman hakikatleriyle hizmet, ehli dalalete karşı manevi bir cihattır. Hem de Risale-i Nur’la iman hizmetinde bulunan kişi talebe-i ulum sınıfına dâhil olur. İlim yolunda gitmenin cihat ve yolun sonunun da Cennet olduğunu bazı hadis-i şeriflerde Resûl-i Ekrem (asm) şöyle buyuruyor: Kim bir ilim öğrenmek için bir yola sülûk ederse Allah onu cennete giden yollardan birine dâhil etmiş demektir.” “İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır.”

Hadis-i şeriflerin de işaret ettiği gibi Nur şakirtleri, ilim talebeleri olduğundan bu vazifeyi îfa ederken ölüm gelse şehit olurlar. Bediüzzaman Hazretleri, bu tarzda hizmet ederken vefat eden Hafız Ali ağabeyi misal gösteriyor. “Şehit olmak isteyen Hafız Ali gibi olsun. Risale-i Nura halisen muhlisen hizmet etsin. Ben onun şehadetine şahidim” buyuruyor.

Ölçü: Risale-i Nur hizmeti, şahsi ve ferdi bir hareket değildir. Aksine bir cemiyet ve cemaat hareketidir. Manevi ve uhrevi gayeleri esas aldığından cemaatin her bir ferdi bu şirket-i maneviyenin bir hissedarıdır. Dolayısıyla her bir hissedar, manevi kazancın da ortağıdır. İşte bu ulvi vazifenin umum kazancı her bir nur talebesinin hasenat defterine öyle bir sevap yazdırır ki tahayyülünden aciz kalırız. Üstad Bediüzzaman bu ulvi kârı şöyle açıklamaktadır: “Aynen öyle de, emvâl-i uhreviyede sırr-ı ihlâs ile iştirak ve sırr-ı uhuvvetle tesânüd ve sırr-ı ittihâd ile teşrîkü’l-mesâî; o iştirâk-i a‘mâlden hâsıl olan umum yekün ve umum nûr, her birinin defter-i a‘mâline bitamâmihâ gireceği, ehl-i hakikat mabeyninde meşhûd ve vakidir; ve vüsat-i rahmet ve kerem-i İlâhînin muktezasıdır.”

Ölçü: Her bir dakikası bir gün ibadet hükmündeki bir hizmeti elde tutmak, kaçırmamak gerçekten zordur. Şeytanlar o ulvi hizmetten insanı vazgeçirmek için boş durmayacaktır. Bu durumda nur talebeleri üstadın şu ikazına kulak vermelidir: Ey kardeşlerim! Mühim ve büyük bir umûr-u hayriyenin çok muzır mânileri olur. Şeytanlar, o hizmetin hadimleriyle çok uğraşırlar. Bu mânilere ve bu şeytanlara karşı, ihlâs kuvvetine dayanmak gerektir. İhlâsı kıracak esbaptan; yılandan, akrepten çekindiğiniz gibi çekininiz!”

Cenab-ı Hak kemal-i kereminden ve rahmetinden bizlere, Risale-i Nura talebe olma fırsatını ihsan etmiş. Rabb-i Rahimimizden niyazımız odur ki: Bizleri Risale-i Nura layık talebeler eylesin. Risale-i Nurun hizmetinde razı olduğu şekilde ilelebet istihdam etsin. İnsi ve cinni şeytanların şerlerinden ve şerirlerinden tüm ehl-i imanla birlikte Risale-i Nur talebelerini de muhafaza buyursun.” Âmin.

İrfanmektebi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Manevî Hayata Hizmetleri

Üstad Said Nursi’nin Manevi Hayata hizmetleri   Bedîüzzaman Hazretleri hayatını ‘eski Said’ ve ‘yeni Said’ …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
‘Şu geçen Nur Talebesiymiş’ demeleri bu zamanda en büyük bir hizmettir”

21.04.2017 : 04:00:05 Ali Rıza Öztürk Eskişehirlidir. 1934 doğumludur. Emekli imam ve vaizdir. Hz. Üstada …

Kapat