Ana Sayfa / Yazarlar / Risâle-i Nur’u Okuma ve İzah Etme Konusu / Ali Kemal PEKKENDİR

Risâle-i Nur’u Okuma ve İzah Etme Konusu / Ali Kemal PEKKENDİR

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

RİSALE-I NURU OKUMA VE İZAH ETME KONUSU:

Okurken, belki izah edilmesini isteyen kardeşlerimiz olacaktır. Fakat bu hususta arzedeyim ki, Üstadımız Bedîüzzaman, bir Nur talebesine Risale-i Nur’dan bazen okuyuvermek lütfunu bahşederken izah etmiyor, diyor ki:

“Risale-i Nur, imanî mes’eleleri lüzumu derecesinde izah etmiş. Risale-i Nur’un hocası, Risale-i Nur’dur. Risale-i Nur, başkalarından ders almağa ihtiyaç bırakmıyor. Herkes istidadı nisbetinde kendi kendine istifade eder. Aklınız herbir mes’eleyi tam anlamasa da, ruh, kalb ve vicdanınız hissesini alır. Ne kadar istifade etseniz, büyük bir kazançtır.”

Okunan Türkçe veya Arabça bir risalenin izahı, “başka bir risalede varsa, onu getirip” okuyor.

Risale-i Nur’daki gayet ince nükteleri derkeden basiretli âlimler de der ki:

Bir âlimin yüksek bir ilmi olabilir fakat Risale-i Nur’u cemaata okurken tafsilata girişip “eski malûmatlarıyla” açıklarsa; bu izahatı, Risale-i Nur’un beyan ettiği, asrımızın fehmine uygun ve ihtiyacına tam cevab veren hakikatların anlaşılmasında ve tesiratında ve Risale-i Nur’un mahiyetinin derkine bir perde olabilir.

Bunun için, “bazı lügatların manalarını söyleyerek” aynen okumak daha müessir ve daha efdaldir.

İstanbul Üniversitesindeki kardeşlerimiz de böyle okuyorlar.

Biz de hülâsaten deriz ki: Risale-i Nur, gayet fasih ve vecizdir. Sözün kıymeti; îcazındadır, kısalığındadır. Bir mes’ele-i imaniye ve Kur’aniye umuma ders verilirken, mücmel olarak tedrisinde, daha fazla istifaza ve istifade vardır.
(Sözler – 772) 

“Eski malumatlarıyla açıklarsa” tabiri yani geçmiş asırlarda yazılmış islami eserlerdeki veya kendi tahsil ettiği sair kitablardaki malumatlar ve hükümler ile Risaledeki bir bahsi izah ederse, bu hatalı olur demektir. Çünki Risalei Nurdaki keşfiyat ve mesail bu asrın insanlarına ve ihtiyaçlarına göre Kur’an’dan, Müellifi Bediüzzaman’ın kalbine ilham edilen hakikatlerdir ve ilham sonsuz ilm-i ilahiden geldiği için beşeri ve mahdud ilim ile izah ve şerh edilemez. Sınırlı beşeri ilim, sonsuz ilm-i ilahinin tecellisine müdahele edemez. (Rüştü Tafral).

“İşte “Hakikat”lar bu tarzda işe girişmişler. Mücmel olduğu için üç davayı birden isbat ediyorlar. Sathî nazar farkedemiyor. Zâten o mücmel “Hakikat”ların herbirisi, başka Risaleler ve Sözler’de KEMAL-İ İZAHLA TAFSİL edilmiş.”
(Barla – 320) 

Demek ki bir mevzuyu, meseleyi ders yaparken, mümkün olduğu kadar ve vakit müsade ettiği kadar Risalelerdeki diğer ilgili kısımları da okuyarak bütün külliyat muvacehesinde / tamamını göz önüne alarak ders yapmamızı Risâle-i Nur, yani Üstadımız bize talimat veriyor… falanca abi filanca hatıra değil…

“Evet Risale-i Nur size mükemmel bir me’haz olabilir.
Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, meselâ Kur’an kelâmullah olduğuna ve i’cazî nüktelerine dair MÜTEFERRİK RİSALELERDE Kİ PARÇALAR “TOPLANSA” veya haşre dair ayrı ayrı BURHANLAR “CEM’EDİLSE” ve hâkeza..

MÜKEMMEL BİR İZAH VE BİR HAŞİYE VE BİR ŞERH olabilir.

Zannederim ki, hakaik-i âliye-i imaniyeyi TAMAMIYLA RİSALE-İ NUR İHATA ETMİŞ, BAŞKA YERLERDE ARAMAYA LÜZUM YOK.”
(Kastamonu – 56) 

Üstadımız “iman ve islam hakikatlerini Risale-i Nur tamamıyla ihata etmiş, başka kitablara müracaat etmeye gerek yok. Yani iman kurtarma ve tahkiki yapma hizmeti için bu kitablar size yeter” derken, falan hoca veya âlim bunun zıddını söylerse, onun sözlerinin kıymeti kalır mı? Onun sâdık bir Nur Talebesi olduğuna itimad edilir mi? Üstadı tekzib ediyor hâşâ…

Bediüzzaman, Risale-i Nur dairesinde bulunan ilim sahibi hocalara da şöyle diyor:

«Bir şey daha kaldı, en tehlikesi odur ki: İçinizde ve ahbabınızda, bu fakir kardeşinize karşı bir kıskançlık damarı bulunmak, en tehlikelidir. Sizlerde mühim ehl-i ilim de var. Ehl-i ilmin bir kısmında, bir enaniyet-i ilmiye bulunur. Kendi mütevazi de olsa, o cihette enaniyetlidir. Çabuk enaniyetini bırakmaz.

Kalbi, aklı ne kadar yapışsa da nefsi, o ilmî enaniyeti cihetinde imtiyaz ister, kendini satmak ister, hattâ yazılan risalelere karşı muaraza ister. Kalbi risaleleri sevdiği ve aklı istihsan ettiği ve yüksek bulduğu halde nefsi ise, enaniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımnî bir adavet besler gibi, Sözler’in kıymetlerinin tenzilini arzu eder, ta ki kendi mahsulat-ı fikriyesi onlara yetişsin onlar gibi satılsın. Halbuki bilmecburiye bunu haber veriyorum ki:

“Bu dürûs-u Kur’aniyenin dairesi içinde olanlar, allâme ve müctehidler de olsalar vazifeleri -ulûm-u imaniye cihetinde- yalnız yazılan şu Sözler’in şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir.

Çünki çok emarelerle anlamışız ki: Bu ulûm-u imaniyedeki fetva vazifesiyle tavzif edilmişiz.
Eğer biri, dairemiz içinde nefsin enaniyet-i ilmiyeden aldığı bir his ile, “şerh ve izah haricinde” birşey yazsa soğuk bir muaraza veya nâkıs bir taklidcilik hükmüne geçer.

Çünki çok delillerle ve emarelerle tahakkuk etmiş ki: Risele-i Nur eczaları, Kur’ân’ın tereşşuhatıdır bizler taksim-ül a’mal kaidesiyle, herbirimiz bir vazife deruhde edip, o ab-ı hayat tereşşuhatını muhtaç olanlara yetiştiriyoruz!..» (Mektubat sh: 395)

Yukarıda gayet mücmel olarak geçen (şerh ve izah) ifadesinin hududu ve şekli, Kastamonu Lâhikası’nda açıkça beyan edildiği gibi, Risale-i Nur’un bazı yerlerinde de tafsilat vardır :

Risale-i Nur’un mücmel yerlerini yine “Risale-i Nur’la izah etmek,” Risale-i Nur’da bir kaidedir. (Neşriyat, Şerh ve İzah, Envar, Badıllı/Tafral, 1978).

İşte Bediüzzaman Hazretleri izah şekli hakkında gayet açık olarak şöyle diyor:

«Risale-i Nur’un tekmil ve izahı ve haşiyelerle beyanı ve isbatı size tevdi’ edilmiş tahmin ediyorum. Bir emaresi de şudur ki bu sene çok defa ihtar edilen hakikatleri kaydetmek için teşebbüs ettim ise de çalıştırılamadım.

Evet Risale-i Nur size mükemmel bir me’haz olabilir. Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, meselâ Kur’an kelâmullah olduğuna ve i’cazî nüktelerine dair “müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa” veya haşre dair “ayrı ayrı bürhanlar cem’edilse” ve hakeza.. mükemmel bir “izah ve bir haşiye ve bir şerh” olabilir.

Zannederim ki, hakaik-ı âliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş, başka yerlerde aramaya lüzum yok.»
(Kastamonu Lâhikası sh: 56)

Şu paragrafa ve en aşağıdaki üstadımızın ifadesine dikkat:
Kendi cerbezeli sönük kafa feneri ve makamsız çarpıtılmış hatıraları değil Risale-i Nur’un sarahatini dinleyiniz :

“İşte “Hakikat”lar bu tarzda işe girişmişler. Mücmel olduğu için üç davayı birden isbat ediyorlar. Sathî nazar farkedemiyor. Zâten o mücmel “Hakikat”ların herbirisi, başka risaleler ve Sözler’de KEMAL-İ İZAHLA TAFSİL edilmiş.”
(Barla – 320) 

Yani Üstad emrediyor “başka Risaleler ve Sözler’de kemal-i izah ile tafsil edilmiş”… onları beraber okuyun.

60 dakikalik dersin 50 dakikasini izahlara ve şahsi konuşmasına ayıran ve daha Risale-i Nur’un yüksek vazifesi ve kudsi mahiyeti, maddiyat ve enedeki tevaggulü sebebiyle kendisine açılmamış ve o manevi elektirik lambasını odun ateşi ile takviye edecek kadar Risale-i Nur’dan istifade etmiş bir kardeş ise diyor ki:

“Ben Üstad’dan ve Risalelerdeki diğer parçalardan daha mükemmel izah ederim”…

Durumun muhakemesini insaflı ve sadakatli talebelere bırakıp devam ediyoruz:

Bazı lügat manalarını vererek,
ağır ağır okuyarak anlamaya gayret ederek, bazı mühim ve âli manaları bir kaç defa tekrar ederek, okunan mevzuya dair sair Risalelerdeki alakalı bahisleri okuyarak teyid ve izah etmek, sarih Risale-i Nur’un ders verdiği izah etme tarzıdır…

Bu tarzda şerh ve izah ederek okumak…. İşte bu manevi elektrik olan Nur’un tarzıdır ki hem aklı hem kalbi ve hissiyatı en ziyade tatmin eder…!

Buna sadık olmayan neye sadık olacak, buna kanaat etmeyen neye kanaat edecek..?

Ve bir okutan izah eden hoca ve müderrise bağımlı kalmaktan kurtararak, her talebeyi tam bir genç Said ve hür bir Nur talebesi ve hakikatlı bir âlim yapmaya medar bir sırr-ı hakikattır..!

“Evet Risale-i Nur size mükemmel bir me’haz olabilir.

Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, meselâ Kur’an kelâmullah olduğuna ve i’cazî nüktelerine dair MÜTEFERRİK RİSALELERDE Kİ PARÇALAR TOPLANSA veya haşre dair ayrı ayrı BURHANLAR CEM’EDİLSE ve hâkeza..

MÜKEMMEL BİR İZAH VE BİR HAŞİYE VE BİR ŞERH olabilir.

Zannederim ki, hakaik-i âliye-i imaniyeyi TAMAMIYLA RİSALE-İ NUR İHATA ETMİŞ, BAŞKA YERLERDE ARAMAYA LÜZUM YOK. (Kastamonu L. – 56) 

Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan; bu zamanın “mühim, hakikatli bir âlimi” olabilir. Eğer anlamasa da madem Risale-i Nur şakirdlerinin bir şahs-ı manevîsi var, şüphesiz o şahs-ı manevî bu zamanın bir âlimidir.
(Lemalar-167) 

Bazı molla ve hocalar ise diyor ki: “Fıkıh, Hadis, Usul-ü Hadis, Tefsir, Usul-ü Tefsir gibi Şeriat ilimlerini bilmezsen, Risâle-i Nuru anlayamazsın…!” 

Üstad Bediüzzaman Hz. diyor ki:

Çünkü hakaik-i imaniye ve Kur’aniye içinde öyleleri var ki en büyük bir dâhî telakki edilen İbn-i Sina, fehminde aczini itiraf etmiş “Akıl buna yol bulamaz!” demiş.

Onuncu Söz Risalesi, o zatın dehasıyla yetişemediği hakaiki; “avamlara da çocuklara da” bildiriyor.
(Sikke-i Tasdiki Gaybî-231) 

Demek anlayamazsınız diyen “taht-el avam” bir seviyede…

Üstadın ifadesinin veya verdiği hüküm veya dersin 180 derece tam zıddını beyan ediyor… farkında değil ki ne sadakat, ne kitabı mürşid almak, bu şekilde mümkün olabilir…

Rabbim ehl-i sadakat Tullâb-ı Nur’un dairesi içine bizleri dâhil ve daim eylesin…

Ali Kemal Pekkendir
28.8.2020

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Şamlı Hâfız ve Hüsamettin Çelebi 

İki büyük zat; Hazreti  Bediüzzaman ve Hazreti Mevlana. İkisi de eserlerini kâtiplerine söyleyip yazdırmışlardır. İkisi …

Kapat