Ana Sayfa / HABERLER & Yorumlar / Ruhun Şâd Olsun Şûle Yüksel Hanım…

Ruhun Şâd Olsun Şûle Yüksel Hanım…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Şule Yüksel ŞENLER Hanımefendi vefat etti.

Sosyal medya hesabından yapılan açıklamaya göre, iman ve İslâmiyet davasının yıldız isimlerinden Şule Yüksel Şenler vefat etti. Şenler, yaklaşık 8 aydır tedavi görüyordu.

Merhumenin cenazesi Perşembe gunü(yarın) ögle namazını mutakiben Eyup Sultan Camii’nden teşyî edilecektir.

Taziyeler Eyup Sultan Ensari Konağı’nda kabul edilecektir.

Merhumeye Allah’tan rahmet, yakınlarına ve sevenlerine sabr-ı cemîl niyaz ederiz. Cenaze merasimi ile ilgili bilgi bilahare bu sayfadan duyurulacaktır, inşaallah. 

Şûle Yüksel kimdir? (Ayrıntılı bilgi altta) 

Ağabeyi merhum Üzeyir Şenler kardeşi Şûle Yüksel Hanımı anlatıyor:

Kız Kardeşim Şûle 1938 doğumludur. Benden 4 yaş küçüktür. O zaman annem, babam ve Şûle’de İslâmî bir kimlik yani dini bir şuur yoktu tabi. Yaşantıları, kıyafetleri İslâmî değildi. Biz vesile olduk. Şûle bunları televizyonlarda kendisi anlatıyor zaten.

Şûle’nin kapanması için Almanya’dan gelen bir başörtü ilk adım oldu. Üç tane başörtü gelmişti Almanya’dan. Anneme ve iki bacıma hediye ettim onları. Onların da hoşuna gitti bu. Acaba yarım mı örtsek falan derken, tam örtündüler elhamdülillah. Öyle başladı tesettür… Şule o başörtü şeklini kendisi tasarlamıştır. Kendisinde stilistlik, modelistlik bilgileri vardı zaten.

Şûle’ye Risalelerden verdim. Derslere gitmesi için zemin hazırlayıp yönlendirdik. Sonra başörtüsü vs. hanım dersleriyle o zaman Mehmet Emin Birinci ilgileniyordu. Şûle’nin Konferansları 1969’larda başladı.

Ben tavizsiz sert bir insandım. En ufak hatayı kabul etmiyor ve tepki gösteriyordum. Annem babam baştan muhaliflerdi. Ama sonradan ikisi de beş vakit namaza başladılar. Ama ne yazık ki Üstad Hazretleri görmedi o günleri.

Üstad’a gittiğimde bana: “Kardeşim sen evde annene babana karşı yumuşak davran… Onlar bilmiyorlar… Sen onlara çok yumuşak davran… Gönüllerini almaya bak ve sık sık ziyaretlerin git…” derdi. Doğrusu ben çok sık gidemedim evime. Seyrek gidebiliyordum. Üstad Hazretleri babamın bana karşı olduğunu biliyordu. “Bîçare bilmiyor” derdi babama. Ama “Ziya’nın babası gibi değil” derdi. Ziya’nın babası çok muhalifti. Bu şekilde on sene devam etti.

Bütün bunlar Üstadın vefatından çok sonra oldu. Üstad’ın yanında Şûle’nin adı, bahsi hiç geçmedi. Yani ben duymadım… Yalnız Şûle, Zübeyir ağabeyle görüşmüş. Zübeyir ağabey ona: “Hemşire hanım, Üstad Hazretleri vefatından önce, seninle ilgili, ‘Türkiye’nin uyanışına vesile olacak bir hanım, İstanbul’dan çıkacak’ şeklinde söylemişti” diyor.(4)

Peder ve Validem de sonradan Şule’nin konferanslarına gidiyorlardı. Ben o zaman bir fabrikanın ortağı idim. Şûle bana dedi ki: “Ağabey! Sen bu işi bırak, babama devret. Gel bu fırsat kaçmaz. Allah bu imkânı her zaman vermez. Gel beraber bu konferanslara gidelim. Bu hizmet imkânını değerlendirelim” dedi. Ben de makul karşıladım ve peki deyip işleri babama devrettim, konferanslara katılmaya başladım. İlk konferanslarda yoktum ben. Şûle’nin birçok mahkemeleri oldu. Dokuz ay Bursa’da hapis yattı. Üstad’a ve Risale-i Nur’a bağlılığı aynen devam ediyor.

Ben şimdi çok kere O’na tembih ediyorum: “Şûle bu televizyonlara çıkma. Onlar seni yanıltırlar. Yanlış bir cümle alırlar ağzından, istismar ederler” diyorum. Yüzü çok yumuşak olduğundan kıramıyor tabi… (Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor) 

Şule Yüksel Şenler: “Kurtuluşumu Bediüzzaman’a Borçluyum” tıklayınız

Şule Yüksel Şenler Hanım’ın, Üstâd Bediüzzaman’ın ardından yazdığı yazı. 

Ruhun Şâd Olsun Aziz Üstad

“Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi; ittiba-ı Kur’an’dır (Kur’ana tâbi olmaktır).” diyen aziz Üstad!…
“Sultan-ı Kâinat birdir. Her şeyin anahtarı O’nun yanında, her şeyin dizgini O’nun elindedir. Her şey O’nun emriyle halledilir. O’nu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun.” diyen necib Üstad!…
“Ey İnsanlar! Fani, kısa, faidesiz ömrünüzü; baki, uzun, faideli, meyvedar yapmak ister misiniz? Mâdem istemek insâniyetin iktizâsıdır(gereğidir), Bâki-i Hakiki’nin yoluna sarf ediniz.” diyen muazzez Üstad!…
“Ey İnsan! Fenaya, ademe (yokluğa), hiçliğe, zulûmata (karanlığa), nisyana (unutulmaya), çürümeye, dağılmaya ve kesrette boğulmaya gittiğinizi tevehhüm edip, düşünmeyiniz! Siz fenaya değil bekâya gidiyorsunuz. Ademe (yokluğa) değil, vücud-u daimîye sevk olunuyorsunuz. Zulûmata değil, âlem-i nûra giriyorsunuz. Sahip ve Mâlik-i Hakikînin tarafına gidiyorsunuz. Ve Sultan-ı Ezeli’nin payitahtına dönüyorsunuz. Kesrette boğulmaya değil, vahdet dairesinde teneffüs edeceksiniz. Firâka (ayrılığa) değil, visâle (kavuşmaya) müteveccihsiniz!…”
 diyen visâle erişmiş, Sultan-ı Ezelî’nin payitahtına döndürülmüş, Sahip ve Malik-i Hakikî’nin tarafına girmiş olan merhum Üstad!…
“Ey İnsan!… Sen eğer nefis ve şeytanı dinlersen, esfel-i safiline düşersin. Eğer hak ve Kur’anı dinlersen a’lâyı illiyyine çıkar, kâinatın güzel bir takvimi olursun.” diyen muhterem Üstad!…
“Bu insan zanneder mi ki, başıboş kalacak? Hâşâ! Belki insan ebede mebustur, saadet-i ebediyeye ve şekâvet-i daimîye namzettir. Küçük-büyük, az-çok, her amelinden muhasebe görecek. Ya taltif veya tokat yiyecek.” diyen mübarek Üstad!…
“Evet… Eğer kâinattan Risâlet-i Muhammediyenin (a.s.m.) nûru çıksa gitse, kâinat vefat edecek. Eğer Kur’an gitse, kâinat divâne olacak ve küre-i arz; kafasını, aklını kaybedecek. Belki şuursuz kalmış olan başını bir seyyareye çarpacak, bir kıyameti koparacak.” diyen kıymetli Üstad!…
“Hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imandadır ve iman hakikatleri dairesinde bulunur.” diyen fazıl Üstad!…
“İman manevî bir cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür manevî bir cehennem tohumu saklıyor. Demek: Selâmet ve emniyet yalnız İslâmiyet’te ve imandadır.” diyen mübeccel Üstad!…
Ve nihayet bir müdafaasında:
“Bir tek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda Bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâm’ın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhassa geçleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücadele ederek, gençleri ve Müslümanları, imana davet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedem ile inşaallah Allah huzuruna çıkmak istiyorum. Beni bu gayemden alı koyanlar da korkarım ki, Bolşevikler olsun. Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan sizin gibi dindar kuvvetlerle el ele vermek benim için mukaddes bir gayedir. Beni serbest bırakınız… El birliğiyle komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslâhına ve memleketin imanına ve Allah’ın birliğine hizmet edeyim.”
diyerek bu hizmet uğruna hayatı müddetince çilelerin en büyüklerine seve seve katlanan, yolunu şaşırmış Müslümanları, Allah’a Peygamber’e ve Kur’ana bağlamak istediği için yine hayatı müddetince hapislerde, zindanlarda, sürgünlerde süründürülen ve buna rağmen son nefesine kadar, gaflet ve dalâlet içinde bulunan Müslümanları iman-ı taklididen, iman-ı tahkikiye kavuşturmak için çırpınan mübeccel, muazzez, asil ve kahraman merhum Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri!…
Yetiştirdiğin nurlu, kahraman, imanlı, ihlâslı, mücahid iman ordusundan dolayı Türk Milleti sana medyun, müteşekkir ve duacıdır.
Aziz Ruhun şâd olsun… Âmin!..
***
Şûle Yüksel kimdir?

29 Mayıs 1938’de Kayseri’de dünyaya geldi.

Ailesi aslen Kıbrıslıdır.

6 çocuklu bir ailenin (3 kız 3 erkek) üçüncü çocuğudur.

Babası Hasan Tahsin beyin memur olmasından dolayı ailesiyle birlikte birçok ilde yaşadı. 6,5 yaşına kadar Karabük’te ikamet etti. Babasının tayini ile birlikte İstanbul’a yerleştiler.

Şule Yüksel’in annesi ise Mihriban Ümran Hanım’dır. Şenler ailesini şöyle tanımlar: “Modern bir aile yapısı. Annem manikürlü pedikürlü çok modern bir hanım. Mazbut görüşlü bir aile. O zamanın icab ettiği her şey yapılıyor. Balolar, çaylar…”

Şenler, ağabeyinin lisedeki İslami kimlikli bir grup arkadaşının etkisinde kalır. Toplantılarına katılır. Ağabeyinin evde namaz kıldığını gören Şule Yüksel, çok şaşırır ve durumu ailesine anlatır. Şenler ailesinin alışık olmadığı bu manzara baba Tahsin bey tarafından ağabeyinin uyarılmasına yol açar. Ancak ağabeyi de annesine örtünmesi için ısrar etmektedir.

Eğitim hayatı ailesinin maddi sıkıntıları nedeniyle ortaokul çağlarında sona erdi. Koca Ragıp Paşa İlkokulu’nda okuyan Şenler, ortaokulu ikinci sınıfta terk etmek zorunda kaldı. Her ne kadar okul hayatı bitse de okuma hayatı hiç bitmez. Şenler küçük yaşlarından itibaren sürekli okur.

Şenler, ailesinin maddi sıkıntıları sebebiyle bir terzinin yanında işe başlar. Bir yandan çalışır bir yandan da sürekli olarak okumalarına devam eder.

Okuma aşkı bir süre sonra okuduklarını ve anladıklarını yazmaya dönüşür. Şenler, ilk öykülerini yazmaya başlar ve bu öykülerini Safa Önal’ın çıkardığı “Yelpaze” Dergisi’ne gönderir. İlk eserleri bu dergide çıkmaya başladı.

21 yaşında iken yazıları yayımlanmaya başlanır. Peyami Safa ve Gökhan Evliyaoğlu gibi zamanın ünlü isimlerinin de yazılarının çıktığı “Yeni İstanbul” gazetesinin gençlik köşesinde yazmaya başladı.

Faruk Nafiz Çamlıbel’in çıkardığı “Kadın Gazetesi”nde köşe yazmaya başlar. Asıl adı “Yüksel” dir. Ama kadın olduğunun anlaşılması için adının önüne “Şule” eklemeye başlayınca “Şule Yüksel Şenler” olarak tanınmaya başlamıştır.

27 Mayıs 1960 Adalet Partisi’ne kaydolur ve çalışmalar yapar. AP Bakırköy Gençlik Kolları, Edebiyat ve Kültür Kolu Başkanı olur.

Ağabeyinin dileğiyle Risale-i Nur toplantılarına katılmaya başladı. Bu katılım sonrasında da Nur Cemaatine girdi. 1965’te görüntüsü ile düşüncelerinin uymadığını düşünerek tesettürlü giyinmeye ve başörtüsü takmaya başladı. Modayı yakından takip eden Şenler, terziliğinden gelen tecrübesi ile “Şulebaş” olarak tanımlanan türban tipini kullanmaya başlar.

“İdealist Hanımlar Derneği”ni kuran Şenler, derneğin manevi başkanı oldu. Bu derneğe gelen genç kızlar arasında, Emine Gülbaran (Erdoğan) da bulunmaktadır.

Papa’nın Türkiye’ye yaptığı gayri resmi ziyaret münasebetiyle, Yeni İstiklal Gazetesi’nde “Ağlayın Ey Müslüman Kardeşlerim Ağlayın” başlıklı yazısında o dönemin Cumhurbaşkanı olan Cevdet Sunay’a hakaret ettiği iddiası ile hakkında davalar açıldı. 1971’de cumhurbaşkanına hakaretten tutuklanıp, 13 ay 10 gün hapis cezası aldı. Cezası iyi halden 9 ay 10 güne düşürülür. Bursa cezaevine konulur. 2 ay sonra Cumhurbaşkanı’nın özel affıyla hapisten çıkacağı kendisine söylenen Şenler, durumu nasıl karşıladığını şöyle anlatır:

“Sakın savcı bey, lütfen kendisine söyleyin. Affı onun olsun, sonra da gelsin o benden af dilesin dedim. Ben buradaki cezamı dolduruyorum çıkmayacağım, dedim.”

Hür Söz, Yeni İstiklal, Babıalide Sabah gazetelerinin kadın sayfalarında yazıları çıktı. Bugün gazetesinde 1967-71’de köşe yazarlığı yaptı. Seher Vakti dergisinin başyazarı oldu. 1980’den sonra Zaman ve Milli Gazete’de yazmaya başladı.

Huzur Sokağı adlı romanı 1970’de filme alındı. Yücel Çakmaklı’nın yönettiği Birleşen Yollar adlı filmin başrollerinde İzzet Günay ve Türkan Şoray oynadı.Şule Yüksel Şenler, 28 Ağustos’ta İstanbul’da hayatını kaybetti.

Şule Yüksel Şenler’in eserleri:

  • Gençliğin Izdırabı
  • Hidayet
  • Bize Ne Oldu
  • İslam’da ve Günümüzde Kadın
  • Duyuşlar
  • Her şey İslam için
  • Uygarlığın Gözyaşları
  • Huzur Sokağı
  • Kız ve Çiçek
  • Sağ El
  • Bir Bilinçli Öğretmen
  • Yılanla tilki
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Mi’rac Gecesi Hakkında Yazılar, Bilgiler

Mübârek Miraç Gecesi hakkında sitemizin zengin içeriğine ulaşmak için lütfen alttaki başlıkları tıklayınız. 1. Tıklayınız …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
“Geçmiş Zaman Olur ki Hayali Cihan Değer” – 1

Şanlıurfa- Birecik’te doğmaktan iftihar ediyorum, her insanın doğum yeriyle övündüğü gibi... 1961 yılının bir Mart …

Kapat